İçeride Kürtler dışarıda Kıbrıs!

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son yıllarda Kuzey Kıbrıs ile özel olarak ilgilendiğini, bu ilgisinin giderek arttığını ve son günlerde yaptığı açıklamaların önümüzdeki döneme ışık tutacağını daha önce bir videoda anlatmıştım.

Özetle Erdoğan’ın Kıbrıs’taki bürokrasiyi özenle dizayn ettiğine dikkati çekip AKP’lilerin “Kıbrıs’ı havuzun kara paralarının aklanacağı, uluslararası hukukun erişiminden uzak ve imara açılmamış bir rant alanı” olarak gördüğünü söylemiştim.

Erdoğan rejimi için Kıbrıs’ın bir özelliği daha var.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Kumar ve eğlence sektörü MİT’in yakın takibinde. Dolayısıyla ellerinde çok geniş bir kaset ve fotoğraf arşivi var.

Ancak bu yazının konusu Erdoğan rejiminin Kıbrıs operasyonları değil. Daha çok önümüzdeki döneme dair bir projeksiyon yapacağım.

Öncelikle şunun altını çizeyim: Türkiye artık bir erken seçim sathında. Erdoğan şartları oluşturabilirse önümüzdeki yıl sandığa gitmeyi planlıyor. Ancak buradaki sihirli kelime ‘şartları oluşturmak’.

İşte son günlerde konuştuğumuz Diyarbakır ve Kıbrıs çıkarmaları ‘bu şartlarla’ ilgili.

İlk bakışta alakasız gibi görünebilir ama aslında iki seyahatte önümüzdeki dönemin temel karakteristiğini yansıtıyor.

Dediğim gibi, her ne kadar Erdoğan ve AKP kurmayları erken seçim yok dese de teşkilatlara erken seçim talimatı çoktan gitti. Gerçi Türkiye’de erken seçime gitme tarihini belirleme yetkisi Devlet Bahçeli’de.

Kulislere göre MHP lideri, AKP ile ilişkilerden çok mutlu değil ve ittifak birkaç kez gidip geldi.

Dolayısıyla Erdoğan seçim hazırlıklarını hızlandırıyor.

İşte bu noktada Erdoğan’ın “içeride Kürtler dışarıda Kıbrıs” politikasını uygulamaya koyduğunu söyleyebiliriz.

Demek istediğim özetle şu: Erdoğan-MHP-Ergenekon ittifakı her geçen gün eriyor. Erdoğan’ın şapkadan bir cin çıkartıp ipi göğüslemesi lazım. MHP ile ittifak pamuk ipliğine bağlı.

Her iki taraf da birbirine zoraki gülümsüyor.

Erdoğan’ın masasındaki alternatif senaryolardan birisi MHP ile ittifakı bozup yerine İyi Parti ya da HDP’yi koymak.

Öbür senaryo da ise MHP ile devam edip, Saadet Partisi gibi küçük partileri yanına toplamak ve HDP ile yeni bir ‘çözümümsü’ süreç başlatmak.

Hem MHP hem HDP ile nasıl olacak derseniz işte burada devreye Kıbrıs giriyor.

Erdoğan’ın biraz da ABD’nin baskısıyla yeni bir Çözüm Süreci arayışı içinde olduğu artık daha yüksek sesle konuşuluyor.

Erdoğan’ın Diyarbakır ziyareti, söylemleri ve daha önceki çözüm süreçlerinde adını sıklıkla gördüğümüz isimlerin yeniden sahneye çıkması bu tezi güçlendiriyor.

Hatta kulislere göre Erdoğan, “Çözüm Süreci ruhuna uygun” bazı eski isimleri yeniden vitrine çıkarabilir.

Yalnız Çözüm Süreci deyince yanlış anlaşılmasın.

Erdoğan’ın Kürt sorununu çözmek gibi bir hedefi, derdi yok. Hiç olmadı. İlk iki Çözüm Süreci de tamamen sandık endeksliydi.

Hatta bu sürecin akıl hocalarından birisi bana, purosundan derin bir nefes alıp odayı dumana boğduktan sonra, “Önümüzdeki seçimleri düşünmek zorundayız, sonrasına bakarız” demişti. (AKP’li İhsan Arslan’ın hayatını anlattığı kitapta bu konuda ufuk açıcı anekdotlar da var.)

Şimdiki hedef de o: Sandık.

Erdoğan ve AKP kurmayları Kürtleri kazanamayacaklarını biliyor. Bu yüzden amaç hem mevcutları korumak hem küskünleri geri döndürebilmek. Yeni seçmen kazanmak, yeni kesimlere ulaşmak gibi bir hedefleri varsa bile umutları yok.

Bir bakıma “Kürtleri daha fazla itmeme” gibi bir politika uygulanacak yeni “çözümümsü süreç”te.

Erdoğan ülke içinde Kürtleri daha da itmeyecek, bazı küskünleri geri getirebilecek yollar ararken asıl oy desteğine ihtiyaç duyduğu milliyetçi muhafazakar kesimleri de Kıbrıs kozuyla yanına çekmeye-tutmaya çalışıyor.

Buradaki kastım “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi” ve Kıbrıslıların “yatıp yuvarlanacağı” Millet Bahçeleri değil. Bu iki mesele tamamen ‘duygusal’.

Benim kastım şu…

Erdoğan’ın her seçim döneminde bir düşmanı oldu. Bu düşman bazen Hollanda oldu bazen hayali terör örgütleri. Bazen ABD ile çatıştı bazen İsrail ile.

Aynı ihtiyaç şiddetli bir şekilde önümüzdeki seçimde de var.

Erdoğan şu an Doğu Akdeniz üzerinden AB ve ABD ile çatışamaz. Ancak Kıbrıs üzerinden AB ve ABD ile gerginlik yaşayabilir ki zaten amaçlanan da bu.

Böylece Kıbrıs için ABD ve AB’ye kafa tutan lider söylemiyle milliyetçi muhafazakar kesimleri yanına çekmeyi planlıyor.

Kıbrıs’la ilgili Maraş’ın yerleşime açılması ve isim değişikliği gibi konuları önümüzdeki dönemde sıklıkla duyacağız.

Doğal olarak AB ve ABD ile ilişkiler gerilecek.

Nitekim ben bu yazıyı yazarken ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken sert bir açıklama ile Erdoğan’ın Maraş’ı açma girişimini kınadığını söyledi. Hatta yazılı açıklamada hayli köşeli ifadeler yer aldı.

Yani Erdoğan bir kez daha kaşıyabileceği hassas bir damar yakalamış oldu.

Özetle: Erdoğan bir yandan Kürtlerin aklını çelebilmek için (İmralı’ya gidip yardım talep etmek gibi) girişimlerde bulunurken öbür yandan Kıbrıs üzerinden ABD ve Batı ile gerginlik yapıp ülke içindeki milliyetçi-muhafazakar kesimi yanında tutmaya çalışıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin