Hangisi Fazıl?

METAMORFOZ PORTRELER | BÜLENT KORUCU

Piyanist Fazıl Say’ın Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’la buluşma fotoğrafı, Türkiye’de son yıllarda yaşananın bir özetiydi. Beyaz Türklerle, Siyasal İslamcıların zoraki birlikteliklerinin tecessüm etmiş hali gibiydi. Erdoğan beden diliyle zafer kazanıp surlara bayrak dikmiş komutan mesajı veriyordu. Normal tokalaşma yerine sağ eliyle tokalaşırken sol elini bir kaç kere muhatabın eline vurarak, üstünlüğünü ihsas ediyordu. Teşbihte hata olmaz; Say ise ağaya zorla gelin giden köyün güzeli havasındaydı. Normal şartlarda aynı ortamda bulunmayacağı, elini sıkmayacağı birisine kerhen katlanmak zorunda kaldığını fazlasıyla belli ediyordu.

Beyaz Türklerin, bırakın bir Siyasal İslamcıyı, ortalama bir müslümanla bile aynı ortamı paylaşmalarına pek şahit olmazdık. Güya Siyasal İslamcılarla mücadele adı altında samimi dindarlara karşı yaptıkları ters tepti ve iktidarı altın tepside sundular. Bugün şerrinden emin olmak için sahte gülücüklerle verdikleri beraberlik pozu yanıltmasın, ilk tökezlemede bu zoraki birliktelik sona erecek. Erdoğan’a karşı toplumsal muhalefet yükselince Say’ı da tekrar muhalif saflarında görmeye başladık. Kaz Dağları protestocularına konser vermesi bu bağlamda zikredilebilir. İstanbul Büşükşehir Belediyesini böylesine ezici bir sonuçla Ekrem İmamoğlu kazanmasaydı, Kaz Dağları konseri gerçekleşir miydi? Sizi bilmem ama benim cevabım kesinlikle hayır.

Say, hak etmediği bir siyasi kimlikle anılıyor; sol/seküler muhalefetin hayallerinde o, Ahmet Şık’ın piyano çalabilen versiyonu. 17 yıldır kamu kaynaklarını bonkörce kullanmasına rağmen kültür alanında var olamayışın ezikliğini yaşayan AKP ise Say’ın Uğur Işılak’a dönüşmesini umuyor. Bu çelişkinin kaynağı bizzat Say ve onun ikircikli tavırları. Peki hangisi gerçeğe daha yakın? Bence ikisi de değil; Fazıl Say kendine özgü bir çizgide yürüyor. Rüzgarın yönüne ve şiddetine göre yelkenleri indiriyor. O rüzgara ihtiyacı yok ama korkularının yönlendirmesiyle savruluyor. En büyük düşmanı gördüğü AKP’ye, bazen yanında durarak, bazen muhalefet ederek güç katıyor. Beyaz Türklerin her iki tavrını da Erdoğan tabanına iyi satıyor. Ömer Hayyam’ın bir beyitini paylaştığı twitinden dolayı aldığı hapis cezası hayatının dönüm noktalarından biri diyebiliriz. Ertelenen ceza amacına ulaştı, Say’ı hizaya çekti.

Sanatçı Ruktay Aziz’in “Cumhurbaşkanı bir Mozart bir Beethoven dinlesin. Belki iyi gelir” önerisini bile ‘faşistlik’ olarak niteleyen Erdoğan’ın konserine gitmesi ve ona marş siparişi vermesi tartışmayı ateşlemişti. Say’ın AKP Lideriyle samimi pozları; mahallesinde tepki, karşı mahallede ‘yeni bir Dombra’mız mı oluyor?’ hüsnü kuruntusu doğurdu.

Say, iktidara karşı konumunu belirlerken güç parametrelerine bakıyor. Tek belirleyici olmasa bile sonuca etki eden faktör güç. Erdoğan’ın göreceli zayıf olduğu, gücü paylaşmak zorunda kaldığı ve bu yüzden demokrat göründüğü günlerdeki muhalefeti çok sertti. Erdoğan otoriterleştikçe, kontrollü muhalefet ve ardından teslim bayrağı geldi. Sadece iki referandum sırasındaki tepkilerine bakmamız farkı görmemize yeter. 2010 yılındaki halk oylamasına sunulan paket eleştirilecek yönleriyle birlikte kuşkusuz 2017’dekinden çok daha demokrattı. O sebeple pek çok liberal ve sol aydın ‘yetmez ama evet’ diyerek destek verdi. Say ise tam tersine ilkine alabildiğine sert tavır koydu. Uluslararası medyaya verdiği mülakatlarda ülkeyi terkedeceğini, Türkiye’nin İranlaştığını anlattı ve ‘bizi mollalar mı yönetecek?’ diye sordu. Erdoğan’ın tehditlerinin kriminal boyutlara ulaştığını ve ‘faşizme dönüştüğünü’ öne sürüyordu.

2017 Referandumuna verdiği tepki ‘naif’ nitelemesini hak eden cinstendi. Erdoğan’ın ülkenin tapusunu üzerine yaptığı oylama öncesi üç cılız soruyla geçiştirdi muhalefetini.

“1- Tek adam, tek sistem konusunu tek isme bağdaştırdınız ve bu da tüm demokratik şartları zorlamıyor mu?

2- Sistemin getirdiği hukuksuzlukların hepsi bir yana, tüm maddeleri okudunuz mu? Daha üniversite okumamış, askere gitmemiş, aşk yaşamamış, dünyayı anlamamış bir yaşta, filmlere +18 uyarısının getirildiği bir sembolde, siz gerçekten samimi misiniz 18 yaşında birinin milletin vekili olması konusunda?

3- Sistemin dayattığı en enteresan konu bu sisteme destek veren MHP’nin kendini eritmek istemesi. Bunu mu istiyordu MHP seçmeni? Hayli şaşırtıcı.”

Tepkilerdeki orantısızlık bir Fazıl Say klasiği; molla benzetmesi nerede, 18 yaşındakinden vekil mi olur naifliği nerede? Otoriterlik arttıkça muhaliflik sulanıyor.

BÜLENT KORUCU’NUN METAMORFOZ PORTRELER KİTABINA BU İNKTEN ULAŞABİLİRSİNİZ

FEYZİOĞLU GİBİ…

Fazıl Say, Erdoğan’la yakınlaşmasını Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nunkilere benzer cümlelerle savunuyor. Onun yargı reformu dediği yerleri müzikle değiştirmiş gibi.

Say, “Hayatta hatalar yapılabilinir, Erdoğan da yapar, Say da yapar, insanız hata yaparız, hatadan dönmek hatayı düzeltmek ise erdemdir, insani bir durumdur… Sayın Erdoğan’ın taziye telefonundaki ses tonunda da sezinledim, bir uzlaşı kapısı aralanmak istiyordu.” yumuşak geçişinden sonra aldığı tavizleri sıralayarak duruşunu meşrulaştırmaya çalışıyor.

“Ben bu uzlaşı kapısının aralandığını hissettim, bu ilk buluşmanın Beştepe’de değil, benim konserimde olması gerektiğini direttim, KHK’dan haksız yere mesleğinden edilmiş müzisyen dostlarımın hayatını kurtardık bu süreçte; ayrıca “kültür kurulu” diye bir devlet yapılanmasını yanlış bulduğumu da direttim.” 150 bin insanı işsiz bırakan bir hukuksuzlukla topyekün mücadele yerine iki üç sanatçıyı daha doğrusu vaziyeti kurtarmak… tıpkı Feyzioğlu gibi. O da Saray müdavimliğini aç avukatlara bağlıyor.

Say’ın çok sert tepki gösterdiği iki açıklamasına bakıyorum, sanatçı egosu ve öfkesi ağır basıyor. Mesela “Çankaya’daki davete bile beni çağırmadılar. Böyle giderse, bir kızım var, onu da alır yurtdışına giderim” demişti. Ya da Somali’ye çağırılmadığında şunları söylemişti: “Sanatçı kişi ile ünlü kişi arasındaki ayrımı bilemeyen bir iktidar olması ne acı. Ne kötü bir örnek. Onlar bu ayrımı anlayana kadar gerçek sanatçılar onlara asla yanaşmayacaktır. Soruyorlar, hayır, başbakan beni davet etmedi heyete, CHP davet etti onu da ben reddettim”

Somali’ye Başbakan’la birlikte giden ‘ünlü’ kişilerden Sertap Erener’e tepkisi ego parantezini doğruluyor: “Amy Winehouse’a tavsiye ettiği beynin binde biri Sertap’da olsaydı, Somali’de yardımı, partizan rant olarak değil vicdan dedi diye yapardı! Bazıları bedenen ölür, bazıları ruhen.”

Say, sıradışı bir terkibi başarmak istiyor. Muhalif olacak ama bedel ödemeyecek; yakın duracak ama yandaş yaftası yemeyecek! Bir diktatöre karşı özgürlüğü savunmayıp sarı sendikacılık oynayan birine sanatçı değil ünlü kişi denir. Kimse kızmasın Say’ın yazılarındaki tanımlamalardan bu sonuç çıkıyor.

Sahi Erdoğan’ın sipariş ettiği marşları 29 Ekim’e yetiştirecek mi; Saray’daki konserinin tarihi belli oldu mu? Belki Orhan Gencebay’la birlikte çıkarlar sahneye… Erdoğan, Kibariye veya Muazzez Ersoy’u ister, Fazıl Say, Gencebay’a ikna eder; sonra da bunu ‘onu yola getirdim’ diye anlatır. Daha önce oldu yine olmaması için bir sebep yok!


ÇIKAN KISMIN ÖZETİ

‘Dönüşüm’ bir bilim kurgu romanı değil; ekonomik gücün toplumsal ilişkileri belirleme ve dönüştürme gücünü analiz eder. Kafka, Metamorfoz’u bugünün Türkiyesinde yazsaydı hayal gücüne fazla iş düşmezdi. 85 yaşındaki Sisi Bingöl’e ya da yeni doğum yapmış lohusa kadınlara eziyet etmekten haz alan bir ‘Yeni Türkiye’ var karşımızda. Kabuğunun üstüne sırt üstü yuvarlanmış ve bir türlü ayağa kalkamıyor.

Kafka değilim, ama bir portreler dizisi yapmayı düşünüyorum. Yakın tarihte iz bırakmış isimleri kişisel tanıklıklarımla birlikte ele almak istiyorum. Toplumsal dönüşümün fotoğrafını çekmenin kolay yolu temsil kabiliyeti yüksek örnekleri masaya yatırmak. Pek çoğu Kafka’nın Metamorfoz’da anlattığı türden dönüşümler yaşadığından ilginç tablolar ortaya çıkıyor. Gregor Samsa’lar; onları dönüştüren ortamlar ve yeni normalleri doğuran saikler birlikte ele alındığında bir çok soru cevabını buluyor; resimdeki boşluklar doluyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Siyasal islam bir aldatmacadir, temelde kendi kendini idare eden bir toplum insasi icin yola cikan islamiyet iktidar mucadelesi ile ugrasmaz, bu cunku temel misyonuna tersdir. Siyasal islam aldatmacasinin gelecegi yer dusman ilan ettikleri ile ittifaktir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin