Hangimiz sevmedik!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Daha önce de yazmıştım. Pablo Neruda’ya ait bir sözdür: “Şiir, yazanın değil, ona ihtiyacı olanındır!”

Eğer şiir böyle ise şarkıda hiçbir mülkiyet hakkı söz konusu olamaz diye düşünüyorum. Çünkü şarkı daha fenadır ve (elbette her şarkı için söylemediğimi biliyorsunuz) neredeyse insana dair hiçbir şey yoktur ki, bir şarkı ile kesişmesin. Sevdalar liste başı elbette. Ayrılık, özlem, vuslat… Yaraları insanın sonra… Acıları, öfkeleri, hayal kırıklıkları. Hepsinin karşısına denk gelen bir şarkı, türkü, bozlak illa ki vardır.

Beyaz adam anlayamaz!

Tanımak tuhaf şeydir, yan yana olmakla, uzun süre beraber kalmakla ilgili değildir sevgili okur. Hiç görmediği, görüşmediği halde tanışanların olduğunu en çok sizler bilirsiniz. Yaralar ve acılar en iyi tanışanlardır. Müslüm Gürses, bu nedenle toplumu çok iyi tanıyordu. Acılarından biliyordu memleketini.

Bu nedenle beyaz adam çok bilmez ve anlayamaz bu tanışıklığı.

Siz bakmayın her şeyi hoyratça tüketim malzemesi yapabilen popüler kültürün son zamanlarda Müslüm Baba’yı da ele geçirdiğine. Reklamlarda, magazin programlarında boy göstermesine bile sevenlerinin ‘eyvallah’ diyebileceği kadar samimi ve yakın bir tanışıklıktı bu aslında. En derin acılara sahip olanların bile insanlara gösterdikleri bir yönü vardır. Yaralarını örterek yaparlar bunu. Kendisine uzak duranlara yaralarını gizleyerek, kendini göstermenin bir yolu olarak keşfetmişti belki tüketim düzlemini. Bilmediği için dudak bükenlere, ‘gülsünler ama bilsinler’ diyerek.

Sahici yaraları vardı.

Hastalık sürecinde anladık bunun doğru olduğunu. Yıllar boyu küçümseyerek, horlayarak itenler bile bir başka yaklaşıyordu artık Müslüm Gürses’e. Müslüm Baba’ya uzak durmak, bu toplumun acılarına uzak durmak demekti. Aradaki bu lanetli mesafeyi kendi aşmak istedi büyük sanatçı. Adımların hepsini kendi attı. Çünkü sahici yaraları vardı Müslüm Gürses’in. Güzel ses herkeste olabilir. Görüyorsunuz işte, şarkı yarışmalarında onlarca ses beliriyor ve bir su baloncuğu kadar bile sürmüyor etkileri. Müslüm Gürses’in etkisinin uzun ve derinden olmasının en büyük nedeni, yaralarının, dinleyicilerinin yarasına denk gelmesindendir. Annesi öldürülmüştü ve katil babasıydı… Belki de bütün şarkıları, bu yaranın kabuk bağlamasını önlemek içindi Gürses’in. Sonrasında geçirdiği kaza ve mucizevî şekilde kurtuluş.

Bir ülkeyi acının prizmasından görebilmek herkese nasip olabilecek bir şey değil. O yüzden bu görüş ve paylaşıma sahici diyoruz. Kolay anlaşılabilecek bir denk geliş değildir bu.

Bir tek şımarık cümle çıkmamıştı ağzından.

Seneca, “Hafif acılar konuşabilir, ama derin acılar dilsizdir” diyor. Belli ki Müslüm Baba’yı tanımak nasip olmamış. Zira, derin acıları dile getirebildiği için farklı ve etkiliydi Gürses. Hangi türde olursa olsun, onun yorumladığı bir şarkı bambaşka bir dile dönüşürdü. Acının diline…

Bir tek şımarık cümle, bir tek fena kelam duymadı kimse onun ağzından. Her derin acı sahibi gibi konuşmazdı, ağzını ancak dertli bir şarkı söyleyeceği zaman açardı ve yarasından yakalardı insanları. Emin olun, çok nadirdir böyle bir şey. Çok istisnai bir durumdur. Sevinçleri de farklıydı, korkuları da… Gözyaşında gizlerdi sevinçlerini ve ‘unutursun diye’ çok korkardı mesela…

Anlamayanlar yine anlamayacaktır, ama Müslüm Gürses bir ihtiyaçtı ve kendine ait bir şey değildi şarkıları. Çok kişinin, çok şeyine karşılık geliyordu. Belki de bu nedenle, bizim toplumu anlamak için Müslüm Gürses’in sesi ve tınısından yola çıkmak gerekiyordu.

Veda’ydı son albümünün adı ve şöyle diyordu:

“Dünyayı sevenler veli değildir.

Canı terk edenler deli değildir.

İnsanoğlu gamdan hali değildir.

Her birini bir efkâra yazmışlar.”

8 yıl önce bugün, doktorunun, “Bugüne kadar çok kötü kullanılmış bir beden…” açıklamasından sonra rahmetli oldu.

Mekânı cennet olsun…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Nedim Bey Çoooook uzaklarda selam size ve benzerlerinize….
    Ne güzel anlatıyorsunuz.
    Sevdiriyorsunuz her neyi anlatıyorsanız.
    Sonra meseleye hani burdanda bakmak olurmuş diye, bu seferde kendinizide dahada sevdiriyorsunuz….
    Ahmet Kaya nın en popüler olduğu 1980 li yıllarda, ideolojisinden dolayı şarkılarının çalındığı kafelerin önünden hızla geçerdim.
    Sonra ve daha sonra dinledikçe bağimlisi oldum. Birde Kürtçeyide pek bilmediği halde, o tarafımada göndermelerde bulunduğundan en sevdiğim sanatçı oldu.
    Bu ara bunuda yazmadan geçmeyeyim, evvelleri gene büyük beğeni ve muhabbetle dinlediğim ilahi türü ve maneviyat temalı şiir okuyan insanları, bu ifritden döneme sessız hatta destekçisi olduklarından artık dinlemiyor ve hatta nefret ediyorum.
    Zülmün yanında durmayan herkese selam olsun.

  2. “Âşığın gözü kör, kulağı sağır
    Doğruyu, yanlışı ondan görmedik
    Yakıldı, yıkıldı, yine de sevdik
    Ah o vefasızlar kıymet bilmedi”

    Hangimiz sevmedik bu vefasız toplumu. Hangimiz köşe başlarında bir garibin yolunu gözlemedi…

  3. Bende mi bir anormallik var? Ne Ferdi Tayfur’u ne Orhan Gencebay’ı ne de Müslüm Gürses’i hiç sevemedim. Mırıldandığım bir şarkıları bile yok dilimde.
    Hayır, hayır! Ben bir beyaz Türk değilim.
    Köyde doğdum, tatillerde garsonluk yaptım. Ama arabesk ilgimi çekmedi.
    Onun yerine türküleri, türk sanat müziğini, Sezen Aksu gibi şarkıcıları daha çok sevdim.
    Ama arabesk sevenlere de elbette kızmıyorum. Hatta onları anlamaya da çalışıyorum. Ama anlayamıyorum:)
    Mesela İbrahim Tatlıses’in söylediği türkülere bayılıyorum ama arabesk eserlerini hiç sevmiyorum.
    Bir de böyleleri var Sayın Hazar.
    Herkes sevmemiş Gürses’i!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin