Gölcük Donanma’da çıkan ‘Zirve’ belgeleri

HABER-ANALİZ |  ADEM YAVUZ ARSLAN

Dün kaldığımız yerden devam edelim. Malatya Zirve Cinayeti’ne dair bazı belgeler, Gölcük Donanma Komutanlığı’nın parke zemininin altından çıkmıştı. 6 Ekim 2010’da Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü’nün odasında arama yapan savcılık parke zeminlerin altına depolanmış çuvallarda ‘gizli’ belgelere ulaştı. 9 çuval içinde, Balyoz Darbe Planı’nın devamı niteliğinde, çok sayıda belge vardı.

Gölcük’teki ‘kozmik zula’dan Malatya Zirve cinayeti ile ilgili de evraklar çıktı. Özellikle de cinayet öncesi yapılanlarla ilgili. Çuvallardan çıkan 11 no’lu DVD içerisinde, “M_KOC_ OZEL\CÇG-BELGELER” isimli, sıralı klasörlerde yer alan “ÖZEL ASAF KURSU” isimli word belgesinin “BİLGİ NOTU” başlıklı ve “8-12 Ocak 2007 tarihleri arasında J.okullar K.lığında üzenlenen Özel Asaf Kursu ile İlgili Genel Bilgiler” konulu, 6 sayfadan ibaret olan belgede “AÇIKLAMALAR” başlığı altında “J.GN. K.lığı İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Mehmet Çörten, Asaf Şube Müdürü J.KUR. BNB. Salih Göldal ve İSTH. Daire BŞK. İzzet Cural Tarafından Anlatılan Konular”şeklinde düzenlenen, kursta anlatılan hususların maddeler halinde belirtildiği, belgede belirtilen 13. maddede; “…Ülkemizi tehdit eden bir diğer tehlikenin ise misyonerlik olduğunu, misyonerlik faaliyetlerinin hızla yayıldığını, asıl dini Budizm olan ve milli değerlere verdikleri önem ile bilinen Güney Kore’nin şu an %60’ın Hristiyanlaştırıldığını, bölgemizdeki misyoner şahısları ve faaliyetlerini çok iyi takip etmemizin gerektiği hususlarının belirtildiğini arz ederim…” şeklinde misyonerlik konusu ile ilgili direktiflerin yer aldığı görüldü.

“İcra Edilmekte Olan Faaliyetler” başlığı altında ise “… Zirve Yayıncılık Ltd. Şti. Malatya irtibat bürosunun misyonerlik faaliyetlerinin takip edilmesi (Yaşam-01 16 Ocak 2007 tarihinde açılmış.)…” şeklinde hususların yer aldığı görülüyor.

“Misyonerlik Faaliyetleri” başlığı ile verilen kısımda, kamuoyunda “Malatya Zirve Yayınevi Cinayeti” olarak bilinen cinayet olayında öldürülen “Tilman Geske, Necati Aydın” isimli şahıslar ile bahse konu cinayet ile ilgili yürütülen kovuşturmada sanık konumunda olan Hüseyin Yelki isimli şahsın fotoğrafının bulunduğu görülüyor.

ZİRVE’DE Kİ ‘BÜYÜK ABİ’ MİTÇİ ÇIKIYOR

Malatya Zirve Cinayeti’nin faillerinden Emre Günaydın, aralık 2008 ve Şubat 2009’da verdiği ifadelerde ilginç detaylar paylaştı. 17 Kasım 2008’de ki duruşmada Hüseyin Yelki ve Varol Bülent Aral isimlerini verdi. Emre Günaydın, Aral ile tanışmalarını, sohbetlerini ve onun ‘telkinlerini’ anlattıktan sonra ‘sana devlet desteği sağlarız’ dediğini kayıtlara geçirdi. Özellikle 2 Şubat’ta verdiği ifade sonrası Bülent Aral ‘azmettirici’ olarak tutuklandı.

Varol Bülent Aral Malatya Zirve Cinayeti’nde kilit isimlerin başında geliyor. Çünkü cinayetin esas oğlanı Emre Günaydın ile tanışıp onun anti misyoner düşüncelere sahip olmasını sağlayan kişi Aral. Bir bakıma 3 kişinin boğazının kesilmesiyle sonuçlanan bu süreçte başlama vuruşunu yapan kişi Varol Bülent Aral’dı. Aslında kendi hikayesi de çok ilginç. Çünkü suç kaydında marjinal sol gruplarla irtibatları da var, anti misyoner ve İslamcı kimlikle yaptığı işler de. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren yargılamanın 21 Ağustos 2009 tarihli 20. duruşmasında Aral’a açıkça ‘MİT elemanı olup olmadığı ‘ soruldu. Aral kesin bir dille bu iddiayı yalanladı.

Bu duruşmadan yaklaşık 1,5 yıl önce 30 Ocak 2008’de, gece yarısı Malatya şehirlerarası otobüs terminalinde görevli bir polis memuruna buluntu bir ajanda teslim edildi. Ajandayı karıştıran polis, terör birimlerini haberdar etti. Çünkü ajanda son derece ilginçti. Not kağıtlarından iki sayfa Malatya Zirve Yayıncılık’a yapılan saldırı ile ilgili notlarla doluydu. Diğer sayfalarda ise Ergenekon terör örgütüne yönelik operasyon ile ilgili yorumları içeren el yazması bilgilerin olduğu, ayrıca Zirve Yayıncılık’a yapılan saldırı olayının faillerinden Emre Günaydın ve soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan Varol Bülent Aral’dan bahsedildiği görüldü.

Malatya alan kodlu bir telefon numarasının karşısında ise 0422 233 XX XX MİT yazıyordu. Aral üzerinde detaylı çalışmalar yapan güvenlik birimleri daha da ilginç bir durumla karşılaştılar. Malatya nüfusuna kayıtlı, 1976 doğumluydu. 1 Aralık 1995’te DHKP-C ye yakınlığı ile bilinen Kurtuluş dergisinin basılmasına yönelik protesto eyleminde açlık grevine katılmış. 9 Şubat 1996 tarihinde DHKP-C’ye yönelik “Altınkayısı” kod adlı operasyonda göz altına alınmış, bir gün sonra da aynı şubeden serbest bırakılmış. 14 Şubat 2007’de gece 01.30 sularında ise Adıyaman Merkez, Mimar Sinan Mahallesi Mahmut Gürbüz Camii yanında şüphe üzerine durdurularak yapılan üst aramasında 1 adet seyyar dipçikli kalaşnikof uzun namlulu silah, 17 adet dolu fişek, 1 adet silaha ait kılıf, maket bıçağı, flash disk, 21 Ocak 2007 tarihli Vakit gazetesinin kapak sayfası, 16 Haziran 2006 tarihli Vakit gazetesine ait, yırtılmış dokuzuncu sayfa ve çok sayıda kartvizitin ele geçirilmesi üzerine gözaltına alınmış. Alevi orijinli olmasına rağmen son dönemde radikal İslami fikirleri dile getirmeye başlamış. Fakat cezaevinde namaz kılarken kıbleye yanlış durduğu uyarısını yapanlara tepki gösterdiği de cezaevi yönetimi tarafından not edilmiş. 16 Ekim 2008’de Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Zirve Yayınevi cinayeti davasından da tutuklandıktan sonra Adıyaman E Tipi Kapalı Cezaevi’ne nakledilmiş.

Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Varol Bülent Aral’ın Emre Günaydın’la ilişkisini masaya yatırdı. Bunun için tüm devlet kurumlarından, Aral hakkındaki bilgileri detaylı ve derinlemesine bir çalışma yaparak mahkemeye göndermesini istedi. Mahkemenin bu kritik kararı neticesinde Emniyet’ten 1995 yılına ait bir rapor mahkemeye ulaştı. Rapor ‘Çok Gizli’ koduyla gönderilmiş ve mahkemenin kesin emri nedeniyle dijitale çevrilmeyen adeta ‘merdiven altı’ olarak tabir edilebilecek, unutulmuş arşiv dosyalar arasından bulunmuştu.

‘Çok Gizli’ olan bu belgeye göre Aral, 5 Aralık 1995’te DHKP-C içerisinde faaliyet gösteriyordu ve polis, Malatya’daki DHKP-C örgütlenmesini çökertmek amacıyla Aral’ın da içerisinde olduğu DHKP-C hücresini takip ediyordu. Tam da bu dönemde DHKP-C hücresinde faaliyet gösteren 2 DHKP-C’li, örgüt adına silahlı eylem yapmak için bir av bayisini soymak isterken polis tarafından suçüstü yakalandı. Av bayisinden silah çalmak isterken yakalanan DHKP-C terör örgütü üyelerinin polisteki sorgusu sürerken, Malatya MİT Bölge Başkanlığı’ndan ilginç bir talep geldi. MİT görevlileri, gözaltında bulunan DHKP-C üyesi Varol Bülent Aral’ın ‘MİT’e çalışan haber kaynağı’ olduğunu söyleyerek Aral’ın serbest bırakılmasını istediler. Bu talep karşısında sorguyu yapan ekip ile MİT’çiler arasında tartışma yaşandı. Ancak tartışma, Ankara’dan Malatya Emniyeti’ne gelen bir telefonla son buldu ve silah çalmak isterken suçüstü yakalanan 2 DHKP-C’li böylece serbest bırakıldı.

Emre Günaydın’ın babası Mustafa Günaydın’ın kullandığı telefon üzerinde yapılan çalışmada, adına kayıtlı kontörlü cep telefonu hattının, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Grup Komutanlığı ile üç ayrı irtibatı tespit edildi. Yani yalnız Emre Günaydın değil, babası Mustafa Günaydın’ın da Jandarma İstihbarat’la ilişkili olduğu anlaşılıyor.

MALATYA JANDARMASININ İLGİNÇ MİSYONER MESAİSİ

Soruşturma, araştırma sürecinde en çok dikkat çeken noktalardan biri, dönemin Malatya İl Alay Komutanı Albay Mehmet Ülger’in misyonerlik konusuna olan yakın ilgisiydi. Albay Mehmet Ülger’in Malatya Jandarma Komutanlığı’ndaki görevinin Misyonerlik faaliyetlerini takip etmekle geçtiği anlaşılıyor. Çünkü Albay Ülger, 2006 Ocak ayında Malatya’da göreve başladı ve hemen 16 Ocak’ta Misyonerlik faaliyetlerinin takip edileceği “YAŞAM-01” isimli planlı istihbarat çalışmasını başlattı. Görevinin sonuna kadar Misyonerlik eksenli çalışan Ülger, Zirve Yayınevi cinayetlerinin gerçekleştiği 18 Nisan 2007’de olay yerine ilk gidenlerden biriydi. Ağustos 2008’de tayin oldu. Fakat tayin yerine gitmek yerine emekli olmayı tercih etti.

Ülger, 6 Şubat 2009’da yani Emre Günaydın’ın ifadesi sonrasında, Varol Bülent Aral ve Hüseyin Yelki’nin tutuklanmasından on gün sonra, Malatya’ya ‘bir iş için’ geldi. Sabah erken saatlerde Malatya’ya gelen Ülger, 2. Ordu’da görevli bazı askerlerle birlikte adliyeye gidip Cumhuriyet Başsavcı Vekili Atilla Ceylan ile görüştü. Normal şartlarda savcıların mesaiye 9 gibi başladığını düşünürsek, sabah 8’deki buluşma oldukça erken bir saat sayılabilirdi. Ayrıca bir asker grubunun gidip başsavcıyla görüşmesi dikkat çekiciydi. Başsavcı Ceylan’a ne anlattı bilinmez ama söyledikleri etkilemiş olacak ki Başsavcı daha sonra polislerin de olduğu bir ortamda “5 kişi yeter, 7 olsa 15 olsa ne değişir” şeklinde davaya bu kadar asılmaya gerek olmadığını söylemişti.

Albay Mehmet Ülger’in mesaisinin büyük bir kısmı misyoner takibi ile geçiyordu. 13 Nisan 2009’da yapılan 16. duruşmada ifadesine başvurulan Albay Mehmet Ülger son derece ilginç bir ifade verdi. Albay Ülger, Ruhi Abat’I 2006 yılı içerisinde İç Güvenlik Semineri için davet ettiğinde tanıştığını söylüyor. İlk soru şu; bir iç güvenlik seminerinde ilahiyat hocasının işi nedir? Asıl ilginçliklerden biri de şu. Ülger, daha yeni tanıdığı Ruhi Abat’ın, öğrencisi olmayan İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olduğunu, fakat fakültenin kapanması ihtimali sebebiyle Abat’ın kendisinden yardım istediğini, onun da rektör Hilmioğlu’na gidip ilahiyat hocasının işsiz kalmamasını sağlamaya çalıştığını anlattı.

Mahkeme başkanının “Ruhi Abat’ın Jandarma ile 1417 kez telefon irtibatının olması” sorusuna ise Ülger, “aşırı sağ faaliyetler ile ilgilenen arkadaşlar bilgi alışverişi için kendisini aramıştır” diyordu. Albay Ülger ayrıca neden bu kadar çok ilahiyatçı bir akademisyenle görüşüldüğünü “Arapça bir metin bulduklarında okutmak için” diye açıkladı.  Ülger’e dair diğer ilginç bir ayrıntı ise şöyleydi; Malatya Jandarması’nın 2007 yılı istihbarat ödeneği neredeyse sadece misyonerler için ayrılmıştı. 40 bin liranın üzerinde ödenek kullanan il jandarması makbuzların üzerine isim yazmayıp ‘X haber elemanı’ demekle yetindi.

2011 Mart başında savcılığa isimsiz, tarihsiz bir ihbar mektubu geldi. Mektupta Zirve cinayeti ile ilgili çarpıcı bilgiler vardı, bir de ekli CD… CD’de bir toplantının ses kaydı vardı ve savcılık tarafından, 11 Mart 2011’de kriminale yollandı. CD içerisinde toplam üç ayrı ses dosyası vardı ve uzunluğu 1 saat 36 dakikaydı. Ses kaydında ise bir şahsın Türkiye’deki misyonerlik faaliyetlerinden, Malatya Zirve cinayetinden bahsettiği ve bu şahsın bahsettiği hususların diğer şahıslar tarafından kayıt altına alındığı, konuşan şahısların ses kaydı yapıldığından haberdar olduğu anlaşıldı. Daha sonra ‘Deniz Uygar’ adıyla gizli tanık olan eski papaz İlker Çınar’ın anlatımlarına göre söz konusu toplantılar düzenli olarak yapılıyordu. Çınar, İl Alay Komutanı Mehmet Ülger başkanlığında, Haydar Yeşil ve Ruhi Abat ile birlikte Zirve Yayınevi cinayeti sonrasında çalıştay adı altında toplantılar yaptıklarını, İkinci toplantıda Mehmet Ülger’in teklifi ile Misyonerlerin PKK ile bağlantılı olduğunu gösterir belgeler düzenlemeye başladıklarını, PKK ve Misyonerlik arasındaki bağlantıyı gösteren istihbari bilgileri temellendirmek amacıyla misyonerlik faaliyeti yürüten kişilerin isimleri belirtilmek suretiyle sanki bu bilgiler onlardan alınmış gibi düzmece ses kaydı düzenlediklerini anlattı.

BÜYÜK RESMİ GÖRMEDEN

Sonuç olarak, tıpkı Dink ve Santoro Cinayetlerinde olduğu gibi Malatya’da da sadece tetikçilere yoğunlaşıldı. Oysa ki Malatya Zirve Cinayeti’ndeki ‘derin devlet’ izi çok belli. Hatta denebilir ki aynı çerçevede işlenen bu üç cinayetin en net olanı Malatya. İl alay komutanlığı ve MİT muhbirinin sanıklarla ilişkisi maddi olarak teyitli. Bu cinayetler ve sonrasında gerçekleştirecekleri cinayetleri Türkiye’yi dünyadan yalıtmak, ‘Türkiye’de dindarlar iktidar oldu ve ardından Hırıstiyanlar kesiliyor’ imajı verilmek isteniyordu. AB ile ilişkileri keseceklerdi. Muhtemel bir darbede, dışarıdan gelecek desteği kesmenin en etkili yolu buydu.

Malesef yargılamada bu çerçeveye hiç bakılmadı. Eğer sahada yakalanan ipin ucu takip edilse Özel Harp Dairesi’ne kadar uzanan bir zincire çıkılabilirdi. Bağlantıları haritalandırma yöntemiyle takip etseniz ‘derin devlete’ çıkıyordunuz. Santaro, Dink ve Malatya Zirve Cinayeti’ndeki tipler bir tornadan çıkmış gibiydi. Yaşları 17 ile 22 arasında, aşırı milliyetçiler, milliyetçi partilerin gençlik kolları ile irtibatlılar, bir biçimde istihbarat örgütleri ile bağları var. Bu profillerin hepsi Ergenekon belgelerinde geçen ‘lümpen gençliğin örgütlenmesi’ profiline tıpa tıp uyuyor. Evet bir yandan tipik bir nefret suçuydu bir ama öbür yandan da organize, planlı, çok katmanlı ve bir boyuttan tutularak asla anlaşılamayacak komplike bir olaydı Zirve Cinayeti. Maalesef Yargıtay yukarıda özetlemeye çalıştığım bağlantıları, delilleri bile görmezden geldi ve konuyu kapattı. Bir başka ifadeyle Ergenekon, Erdoğan’ın eliyle bütün kirli geçmişinden kurtuluyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin