Geriye sayım başladı mı?

ANALİZ | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Ahmet Davutoğlu ve İstanbul Şehir Üniversitesi’ni rejim çerçevesinde değerlendirdiğim yazıma devam etmek istiyorum. Bu konunun çok önemli olduğu kanısındayım. AKP içi çözülmeye yönelik önemli ipuçları barındırdığını düşündüğüm bu meselenin, bir domino etkisi yapması olasılığı üzerinde düşünmek gerekiyor. Davutoğlu kendisinden beklenen şahsiyeti göstermemiş ve Erdoğan’ın AKP’yi tek adam partisine çevirmesine tepki gösterememiş de olsa, yaşadığı mağduriyet AKP çevrelerinde önemli bir etkide bulunuyor. Özellikle Halkbank üzerinden dolandırıcılıkla ilintilendirilmesi, bu tepkilerin ana zeminini oluşturuyor.

Halkbank, Erdoğan ve çevresinin Reza Zarrab ve rüşvetçi bakanlarla gerçekleştirdiği organize yolsuzluklar bağlamında anılan bir banka. Şehir Üniversitesi’ne darbe vurulurken de Halkbank’ın bir tür manivela olarak kullanıldığını görüyoruz. Davutoğlu ve ekibi, AKP’de patlayan 17 Aralık kanalizasyonundan rahatsız olan fraksiyonlardan biriydi. Dolayısıyla Davutoğlu’nun Erdoğan’a meydan okuması olarak değerlendirilen mesajında “Başbakanlığım süresince yaptığım uygulamalar konusunda şahsıma yöneltilen tek ithamın, hiçbir şahsi hakkımın ve çıkarımın olmadığı, kızıma, oğluma, damadıma, gelinime bırakmayacağım bir eğitim kurumuna arazi devri olmasından sadece gurur duyarım” demesi önemli. Davutoğlu açıkça yapamasa da, 17 Aralık sonrasında ayyuka çıkan nepotizme ve – en hafif değimiyle – yolsuzluklara gönderme yapıyor. 17 Aralık tapelerinin ve soruşturmalara zemin teşkil eden kanıtların sahte olduğu iddiası, AKP tarafından rejim diskurunun ana temellerinden birini oluşturuyor. Bugün itibarıyla muhalefetimsi partilerin bile artık benimsediği bu “paralel devlet bize darbe yapmaya kalktı!” propagandası, Davutoğlu’nun çıkışıyla yeniden gündeme geldi. İşte domino etkisinden kast ettiğim, bu yeni durum.

Bunu küçümseyenler olabilir. Ben bunun küçümsenmemesi gerektiği kanısındayım. Çünkü 17 Aralık zemini olmasaydı, 15 Temmuz sonrası kitleleri “FETÖ” diskuru konusunda ikna etmeleri kolay olmazdı. Nitekim rejimin başlangıcı – miladı – 17 Aralık. Gülen Cemaati ile açıktan savaşa başlama tarihi bu çünkü. Bu tarihten sonra düğmeye basıldı ve cadı avı başlatıldı. Başlangıçta, hatırlarsanız, muhalefet partileri CHP, MHP ve HDP – ve elbette meclis dışı muhalefet partileri de – 17 Aralık’ta ortaya saçılan astronomik boyutlardaki yolsuzlukları haklı olarak ana gündem yapmıştı. Bahçeli bugünkü gibi partisini Erdoğan’ın emrine amade etmemiş, CHP ise ulusalcı-Ergenekoncu ekibin ağırlığına karşın bu denli “retorik büyüye” ve “dincilerin birbirini yemesine” odaklanmamıştı. Herkes bal gibi biliyordu ki bu bir dehşetengiz sarsıntıdır ve iktidarın yıkılış süreci başlamıştır. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. AKP yargıya ve polisiye sürece müdahale etti. Böylece yürütme erki, yargı erkini kendi kontrolü altına aldı. Buradaki en önemli momentum, AKP içinden herhangi bir grubun çıkıp da “yahu kardeşim bu yolsuzluktur ve bundan kendimizi arındırmalıyız!” dememesiydi.

İşte Davutoğlu’nun bu çıkışı, bu bakımdan çok önemli. Retorik büyü, sihirli diskur, rejimin üzerine inşa edildiği söylem, 17 Aralık’ta meydana gelen fecaatin kontrol altına alınmasını sağladı. İslamcı taban, “bu işi Cemaat yaptı!” veya “dış güçler olayı manipüle etti” türü algıyla, milliyetçi-İslamcı reflekslerle Erdoğan ve AKP’ye sahip çıktı. AKP içinden hiçbir çatlak ses çıkmaması, “bize – İslamcılara! – bir oyun oynanıyor” türü algıyla, Erdoğan ve ekibinin etrafında kenetlenilmesiyle sonuçlandı. 15 Temmuz’a giden süreçte hep bu jargon tabana pompalandı. Bu jargon sayesinde “devleti temizliyoruz!” propagandası tuttu. Davutoğlu veya birkaç başka odak – mesela Bülent Arınç, mesela Abdullah Gül vs. – çıkmış olsaydı ve bu skandalla irtibatlı olmadıklarını, bu yolsuzlukların üzerine gidilmesi gerektiğini, AKP içindeki kara koyunların ayıklanmasının önemini vurgulasalardı, hiç Erdoğan tek adam olabilir miydi? Sanmıyorum.

Evet, o dönemde doğruyu yapmadılar. Yapamadılar belki de, bilemiyorum! Ya da yapmak işlerine gelmedi. İslamcı hareket, devleti ele geçirme şehvetiyle “ufak tefek arızalara” karşı üç maymunu oynadı. Neticede altın bir fırsat yakalanmıştı. Kemalist cumhuriyeti dönüştürerek, onu seküler karakterinden kopartmak ve kendi kadrolarını daha da sağlamlaştırarak bu dönüşümü kalıcı kılmak gibi meta hedefleri öncelediler. Büyük skandalın alınlarına süreceği kara lekenin farkında değil miydiler sanıyorsunuz! Susmak ve olayı örtbas etmek gibi bir stratejik kararla, etik ve dini önceliklerini terk edip, gücün kalıcılaştırılmasına çalıştılar.

Fakat bugün duvara toslanılan yerde artık bu büyük sırrın, bu tabunun daha fazla sürdürülmesinin olanağı kalmadı. Çünkü yarattıkları muazzam güç, kendilerini de yemeğe başladı. İnsanların en temel içgüdülerinden birisi, savunma – güvenlik – ile alakalı mekanizmadır. Davutoğlu bunu gayet iyi bilir. “Ya onlar, ya biz!” noktasına gelindiğinde, denklem artık basittir. Şehir Üniversitesi hadisesinden sonra bir üst aşama, “FETÖ’nün siyasi kanadına operasyon!” manşetlerinin ve televizyonlarda “Vay be! Bunlarmış esas FETÖ’cüler!” türü kurgulamaların eşliğinde, Davutoğlu ve şürekâsının topluca tasfiyesidir. “Stratejik Derinlik” kitabının yazarı Ahmet Hoca, sanırım şu an bu gidişatı görüyor. Erdoğan’a damatlı, çocuklu cümlelerle “laf sokması”, düelloyu göze aldığını gösteriyor. Ahmet Hoca büyük oynamak, gerekirse bir mağduriyet üzerinden kendi siyasi geçmişini aklamak gibi bir düşüncede olabilir. Öyle ya, bu sistem ilelebet gidecek değil ya? Öyle mi Ahmet Hoca? Tabi bunu bilemeyiz. Zaten halen İslamcılar arasında “karnından konuşma” geleneğinin dışında siyasi bir dil şeffaflaşması, ez cümle konuşma ilkesinin yerleşmesi gibi “seküler ve sol” bir şey ortaya çıkmış değil. Fakat – fakat! Bu çıkış yine de önemlidir kanısındayım ben.

Davutoğlu “TBMM’ye hesap vermekten” falan dem vuruyor. Komisyon kurulmasından bahsediyor. Bir de ekliyor: “Yaşanan bütün bu süreçler, ne kadar üzücü olursa olsun, gerçek hukuk devletinin, demokratik hakların ve özgürlüklerin, adaletin ve şeffaflığın egemen olacağı günlerin habercisidir”! İşte bu yazının vurgulamak istediği şeyin en açık ifadesi de bu zaten. Bu Erdoğan’dan ve AKP’den net bir kopuş, çok açık bir düello daveti, bir hodri meydan, bir meydan okumadır. İslamcıların Türkiye’yi fetret devri uçurumundan yuvarlamaları sonrasında, fetret devrinin İslamcıları da kapsamına aldığının göstergesidir. Davutoğlu rejimin adamıdır, onun çekirdek kadrosundandır, onun pasifliği ile bugünlere gelinmiştir, meydanlardan rejim diskurlarını çığlık çığlığa endoktrine etmiştir vs. Bunlar tamam da, rejime en büyük zararı da zaten rejimin kurucularından başka kim verebilir? O retoriğin inandırıcılığını onun kurucularından başka kim cidden sarsabilir? “Hepimizin mal varlığı araştırılsın!” çağrısına Kılıçdaroğlu’nun da destek vermesi, bir zincirleme reaksiyon ortaya çıktığına işaret ediyor. Sümenaltı edilen 17 Aralık dosyalarının bir yerlerden paylayacağını bekliyordum. Ama bunun Davutoğlu tarafından – kendini korumak için başka çaresi kalmadıktan sonra – yapılması, reaksiyonun çarpım değerlerini geometrik seviyeye çıkarmış oldu.

Bu saatten sonra Erdoğan’ın kendini korumak için çabalayacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Fakat bu çaba, bataklıkta debelenmek gibi, anlamsız bir uğraş. Batış geciktirilebilir mi? Elbette! Peki, tümüyle durdurulabilir mi? Belki bir süreliğine! Acaba – rejimin olmasa da – Erdoğan’ın siyasi sonunun tik-tak geriye sayımı başladı mı? Bekleyip göreceğiz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Keske sizin dediginiz gibi olsa Ancak bir ihtimal daha var ki:
    Yakinda siyasetin kopegi olan Yargi, MIT ile beraber devreye girecek, super uyduruk senaryolarla bazi kirli sahislar, Davutoglu ve Babacan hakkinda sikayete bulunacak, yada onlarin ekibindeki baska kisilerle de baslayabilirler, ve bunlar F.To’ nun siyasi kanadi olarak yada baska bir suclamayla iceri alinacak, Demirtas gibi zindanda curutulecek! boylece Yuce Hakana ve onun Ergenokan ile kurdugu Kutsal Ittifaka olan ihanetin bedelini odeyecekler, millet ne mi yapacak? Tabiiki, vardir bi suclari deyip oturacak, baska ne yapacak!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin