Gerçek itirafçı [Haber-İnceleme: Sefer Can]

Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz iki gündür bütün darbe yargılamalarını etkileyecek itiraflarda bulunuyor. Söyledikleri, meslekten ihraç edilip yargılanan dört bine yakın hakim ve savcıyı birinci dereceden ilgilendiriyor. Kopyalanmış süreçler yaşandığı için, bütün kamu görevlileri, akademisyenler, ev kadınları da bu itiraflardan yararlanabilir.

Biraz uzun bir alıntı olacak ama önemine binaen 28 Aralık 2016 tarihinde Habertürk yazarı Sevilay Yılman’a söylediklerini aktarmak istiyorum. “İtirafçılığıyla faydası olan FETÖ’cüleri yeniden hâkim ya da savcı yapabiliriz!” Demecinin aslını öğrenmek için Yılmaz’ı arayan Yılman şunları yazdı:

“Meğer bu örgütün yargılama safhasında kullanılacak delil için bir oyun kurmuş Mehmet Yılmaz, ‘Herkes rahat olsun! HSYK, Etkin Pişmanlık Yasası’ndan faydalanan hiçbir kimseyi yeniden göreve döndürmeyecek. Kurulumuz bu konuda kesin kararlıdır. Bu açıklamayı tamamen itirafçılığı teşvik amacıyla yaptım ve çok da başarılı oldum. Çünkü o vakitlerde bir tane bile itirafçı yokken, o açıklamam sonrası itirafta patlama oldu. 200’ün üzerinde itirafçı sayesinde 2400 hâkim ve savcı hakkında FETÖ üyesi olduğuna dair delil elde ettik. Darbeye teşebbüs noktasında zaten biz bu yasadan faydalanmıyoruz. Sadece silahlı terör örgütü üyesi olarak yargılama yapabileceğiz; zira henüz yargı camiasında darbeye karıştığını, bizzat içinde olduğunu ispat ettiğimiz kimse yok! Onu henüz delillendiremedik. Bizim yargıyla ilgili soruşturmanın tamamı silahlı terör örgütü olmak suçundan dolayı yapılıyor.’”

HSYK Başkanvekili’nin yalan söylemesi ve bunu pişkince itiraf etmesi vahim. Ancak daha vahimi bu yalanla sayıları dört bini geçen şüpheliye tuzak kurulmuş olması.

TUTUKLAMALARIN DARBEYLE ALAKASI YOK

Yılmaz’ın söylediklerinden özetle şunlar çıkıyor:

1- Tutuklanan hakim ve savcılar darbeci değiller, bununla ilgili hiçbir delil yok.

2- Tutuklandıklarında FETÖ delili de yoktu, kumpaslarla aldığımız ifadelerle bir kısmı için delil ürettik.

Mehmet Yılmaz, yaptığı gafı düzeltmek için ertesi gün Habertürk’e yeniden konuştu ve yeni çamlar devirdi: “15 Temmuz, daha gecenin ilk saatlerinde 2,740 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı verildi. Biz de sabah müfettiş ön raporu uyarınca hepsini açığa aldık”

“Birkaç saatte bu kadar isme nasıl ulaştınız?” Sorusu işin biraz magazin kısmı; Yılmaz da hukukçudan ziyade bir magazin figürü olduğu için buna cevap vermeye çalışıyor. Asıl büyük itirafı burada yapıyor. Hakim ve savcılar ağır cezalık suç üstü halleri dışında özel kanunlarına göre soruşturma ve kovuşturmaya tabidir. Birinci sınıfa ayrılmış olanlarda ise bütün soruşturma sürecinde Yargıtay yetkilidir. Büyük harflerle yazayım: DARBEYE KARIŞTIKLARINA DAİR DELİL YOKSA SUÇÜSTÜ HALİ YOKTUR. O zaman bütün gözaltı, tutuklama ve buna dayanan ihraç kararları yok hükmündedir. Hukukun askıya alındığı günlerde yapılan rahat açıklamalar hukuk geri geldiğinde çok işe yarayacak. En azından uluslararası mahkemelerde birinci dereceden delil muamelesi görecek.

Madem, ‘darbeye teşebbüs delili’ yok, o zaman niye darbenin üzerinden birkaç saat geçmeden işlem yaptınız? Belli ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın darbe için söylediği ‘Allah’ın lütfu’ ve “Normal zamanda yapamayacağımız şeyleri OHAL’de yapabiliyoruz” kontenjanından yapılan işlemler.

DELİL YOK, İDDİANAME YOK!

2802 sayılı hakimler savcılar kanununa göre bu sınıftaki devlet memurlarının işlemleri ‘acele’ işlerdendir. Beş gün içinde iddianame hazırlanır ve dava üç aydan fazla süremez. Oysa beş ay geçti hâlâ iddianame bile ortada yok. Sebebini de yine HSYK Başkanvekili Yılmaz itiraf ediyor: Çünkü delil yokmuş. Delil bulabilmek için şantaj ve hile yoluna baş vurulmuş. Başkanvekilinin “Bize isim vermeyen çıkamaz” anlamına gelen hilesine kanan 200 kişi öncelikle kendini yakmış. Zira haklarında delil yokken zayıf da olsa bir delil vermişler. Suçladıkları insanlar, ‘hukuka aykırı elde edilmiş deliller’ diyerek bu itirafları kolaylıkla red eder. İtiraf sahipleri de bu şartlarda alınmış ifadeleri kabul etmeyebilir. Baskı altında verilmiş ifadeleri dünyanın her yerinde kabul etmeme hakkı var.

Yılmaz, “Bildiğimiz şeyleri söylediler ama onların söylemesi önemli” diyor. Somut bir suç itirafı yoksa hiçbir önemi yok. Hileyle aldıkları ifadelerin zayıf olduğunu, o da kabul etmiş oluyor. “Kitap okuduk, çay içtik, seçimde belli adayları destekledik” itiraflarından silahlı terör örgütü çıkarırlarsa ben de şapkamdan fil çıkarabilirim.

Yılmaz’ın itirafları, uluslararası insan hakları örgütlerinin ihlal tespitlerini de doğruluyor. “Kolektif cezalandırma, kişiye özel delil ve sorgu olmaması” söz konusu örgütlerin raporlarına yansımıştı. Yılmaz, üç bine yakın hakim ve savcının bir kaç saate sığan bir süreçle meslekten atıldığını itiraf ederken, “Darbe olmasaydı sonbahara kadar savunmalarını alıp işlem yapacaktık” diyor. Böylesine önemli ve mağduriyet doğurabilecek işlemlerin savunma alınmadan yapıldığı da böylece kesinleşmiş oldu. Her platformdaki savunma için bundan iyi argüman olamaz.

İÇ HUKUK BİR KEZ DAHA TÜKENDİ

Yılmaz, itiraflarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvurularında da kullanılacak malzeme verdi. AİHM’den önce tüketilmesi gereken iç hukuk mekanizmalarından biri de HSYK. Binlerce hakim ve savcının itirazını ayrı ayrı incelemeden tek bir üst yazıyla reddeden kurulun, tarafsız ve hukuk çerçevesinde karar vermesini beklemek mümkün değil. Yılmaz, açıklamalarıyla bu beklentinin imkansızlarını net biçimde gösterdi.

“Suçluluğu kesinleşmiş mahkeme kararına kadar herkes suçsuzdur” diye özetlenen masumiyet ilkesini hiçe sayan ve istihbarat raporlarını mahkeme kararlarının yerine koyan bir kuruldan adalet çıkar mı? O kurulun yönettiği yargı ağı hukuk çizgisinde kalabilir mi?

Bütün 15 Temmuz mağdurları HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz’a bir teşekkür borçlu. İyi ki varsın Başkan, sen olmasan bu hukuk cinayetleri nasıl kayıtlara geçecekti?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin