Geçmişi deşmek

YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Geçmişi bilmek önemsiz diyebilir misiniz? Sanırım kimse geçmişin önemsiz olduğunu söylemeyecektir. Fakat geçmişi ne kadar biliyoruz? Daha da önemlisi, geçmişte olup bittiğini düşündüğümüz şeyler ne kadar doğru? Bize bildiğimizi düşündüklerimizi kim öğretti? Geçmişte olup biten derken, esasında olan şeyleri fazla deşmemek gerektiğinin kulağımıza fısıldandığını görmeyelim mi? Geçmişte olanların belki de bitmemiş olduğu üzerine kafa yormayalım mı? Neden birileri geçmişte olanların artık bittiğini, bunları fazla deşmemek gerektiğini söylüyor? Neden bunun kime, ne faydası olduğunu soruyor, bizim geçmişte esasında gerçekten ne olduğunu öğrenmemizi engellemeye çabalıyor? Acaba geçmişte olanları bilseydik, bugün geçmişte olanlara benzeyen olaylar olur muydu?

Kullanılmış bir araç alırken önceden kazası olup olmadığını, mesela takla atıp atmadığını, araştırmak size garip geliyor mu? Ya kızınızın evleneceği kişinin sabıkası olup olmadığını, mesela bir darp olayına karışıp karışmadığını bilmek? Neden satın alacağınız aracın ya da çocuğunuzun müstakbel eşinin geçmişini deşmek garip gelmiyor da, vatandaşı olduğunuz devletin ve üyesi olduğunuz milletin geçmişini deşmek garip geliyor? Kazası olan arabanın arıza yapacağını, sabıkalı birinin ileride de benzer bir suç işleyebileceğini düşünürken, geçmişinde ciddi vukuatlar olan bir devletin aynı vukuatları bugün de yapabileceğini düşünmemek acaba rasyonel bir tutum mudur?

Devletler sadece vergi toplayıp yol yapmaz. Aynı zamanda sizin kimliklerinizi de üretir. Devlet size kim olduğunuzu söyler. İlgilenmeyebilirsiniz, ama bu devletin endoktrinizasyonuna engel değil. Normal devletlerin  – hukuk devleti ve demokrasi olan ülkelerin – kimlik politikaları hem gerçeklere, hem de çağın normlarına, özellikle de insan hakları standartlarına dayanmak durumundadır. Almanya NAZİ geçmişini haklı çıkartmaya veya Yahudi Soykırımına (Holokost) mazeret bulmaya çabalamıyor. Ya da Güney Afrika Cumhuriyeti beyaz üstünlüğüne dayanan Apartheid rejimini haklı çıkartmaya yönelmiyor. Kanada, Kuzey Amerika yerlilerini bölgesel yatılı okullarda asimilasyona tabi tuttuğu bölgesel yatılı okullarda olanları savunmuyor. Fransa Cezayir’de yaptığı katliama gerekçe üretmiyor. Avustralya, kıta yerlilerinin başına gelenleri manipüle etmiyor. Almanya’da 1945’ten bu yana “bir daha asla!” mesajı okullarda öğretiliyor. Güney Afrika, Mandela’nın başkan seçilmesiyle beraber Apartheid rejimini sonlandırdı, onunla hesaplaşan yepyeni bir ülke oldu. Kanada, yerlilerin tarihini, dilini, kültürünü ve hepsinden önemlisi, varlıklarını anayasal ve yasal güvenceye aldı. Tarihinin karanlık dönemiyle hesaplaşıyor. Fransız çocukları okullarında ülkelerinin sömürgeciliğini yanlış bir şey olarak öğreniyor. Ya Türkiye ne yapıyor?

Her ülkenin tarihinde karanlık dönemler vardır. Savaşlar, iç savaşlar, işgaller, soykırımlar, kıyımlar, hunharlıklar, barbarlıklar, utanç duyulacak olaylar! Bugün tüm hukuk devletleri, karanlık geçmişlerine ışık tutuyor, gerçeklerle yüzleşiyor, geçmişin karanlık yüzünü genç nesillerle paylaşıyor, yaşanan insanlık suçlarının tekrarlanmaması hedefine yöneliyor. Oysa Türkiye’de halen yirminci yüzyıl başındaki bir takım manipülasyonlara, acımasız kimlik politikalarına, etnik temizlik ve homojenleştirme politikalarına, ırkçı-etnik kimlik tezlerine dayanan bir ulus konsepti var. Bu konsept, Türk tarih doktrinine (resmi tarihe) dayanıyor. Ve bu tarih doktrini, “Türk üstünlükçü”, ötekilerden nefret üzerine inşa edilen, neden olunan travmaları reddeden, bilakis o travmaların sonuçlarını her yıl yinelediği şovenist övünme ritüelleriyle genç nesillerin bilinçaltına ve beynine “milli başarı” olarak kazıyan bir endoktrinizasyon. Bu büyük bir problemdir.

Türk devletinin faşizan karakterine olan büyük halk desteğinin önemli temellerinden biri, bu sakat ve manipülatif tarih doktrini ve onun üzerine inşa edilmiş olan Türk kimliğidir. Bu kimlik, size dayatılan belli kabullerle inşa edildi. Evet, gayet bilinçli olarak oluşturulan yapay bir kimlikten bahsediyorum. On dokuzuncu ve yirminci yüzyılın tüm diğer ırkçı ve etnosentrik ulus konseptleri gibi, Türk ulus konsepti de belli mitlere, aslı olmayan ön kabullere, idealizasyonlara dayanmaktadır. Ve belli bir işlevi vardır.

Türk ulus konseptinin ana dayanak noktalarından başlıcaları, a) Türk üstünlükçülüğü, b) Türklerin Orta Asyalı oluşu, c) Türklerin Anadolu’ya gelişinin doğal veya tarihi bir sonuç olarak gösterilişi, d) Türk kimliğinin Anadolu yerlilerinin “ötekisi” oluşu gibi temel varsayımlardır. Buna göre Türkler özellikle askeri ve devlet örgütlenişi bakımından diğer milletlerden üstündür. Tarihte devletsiz hiçbir dönem geçirmemişler, büyük imparatorluklar kurmuşlar, tarihe şekil veren ve tarihin seyrini değiştiren zaferler kazanmışlardır. Bu bakımdan Türk ulus konseptine göre Türklerin diğer milletlere karşı belirgin üstünlükleri vardır. Diğer tez, bugünkü Türkiye Türklerinin Orta Asya’dan on birinci yüzyıldan sonra giderek artan biçimde Anadolu’ya göç eden göçmenlerin torunları olduğudur. Bu teze göre Türkler Orta Asya’dan Anadolu’ya kitlesel olarak göç ettiler ve Anadolu’nun demografisini değiştirdiler. Anadolu geçmişte salt kıyı bölgelerinde ve batısında nüfus yoğunluğu olan bir toprak parçasıydı. Çoğunlukla boş denebilecek bir coğrafyaydı. Böylece Türkler geldikten sonra kolaylıkla Anadolu’nun demografik yapısını değiştirdiler. Diğer bir tez, Anadolu’ya Türk göçünün bir işgal değil, doğal veya tarihi bir sonuç olduğudur. Buna göre, aslen Orta Asyalı bir halk olan Türkler, büyük bir kuraklık ve/ya başka halkların (Moğolların) akınları nedeniyle Batı’ya, Anadolu’ya göçmek zorunda kaldılar. Yani Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi askeri-stratejik-politik değil, sosyolojik bir olaydı. Ve başka bir merkezi tez, Anadolu’da yaşayan Rumların, Ermenilerin, Süryanilerin, Kürtlerin ve kısmen Arapların, Türklerin ötekisi olmasıdır. Diğer bir ifadeyle, Türkler bu etnik grupları en başından beri bir “öteki” olarak algıladılar ve bu nedenle de kendi “ırklarını” korudular.

Bu tezler, tarihsel, arkeolojik, antropolojik ve genetik verilerle örtüşmemektedir. Başka bir ifadeyle, 20. yüzyıl başında inşa edilmiş olan Türk ulus konseptinin ana varsayımları sorunludur. Özetlemek gerekirse, Türk üstünlükçülüğü açıkça ideolojik bir söylemdir ve tarihsel bir veri olarak kabul edilemez. Bugün Anadolu’da kendisini “etnik Türk” olarak tanımlayan insanlar ancak marjinal olarak Orta Asya kökenlidir. Bu grubun esas dominant etnik aidiyeti Anadolu yerlisi ve Greko-Romen halklardır. Anadolu yerlisi ve Greko-Romen halklar, 11. yüzyıl ve sonrasındaki yüzyıllarda giderek artan biçimde, askeri-politik olayların sonucu olarak, Orta Asya kökenli Müslüman yönetici (askeri-politik) sınıflar ve onların komutasında olan Müslüman askeri gücün egemenliğine girmiştir. Bu dönemde Anadolu’nun nüfusu on milyondan yüksekti. Anadolu’yu fetheden Orta Asyalı Müslümanlar ise marjinal rakamlardaydı (yüz binlerle ifade edilebilir). Uzun yüzyıllar içinde Anadolulu yerli toplumlar ve yeni gelenler birbirlerine karıştı. Bu karışımın temelini, yerli Hristiyanların zamanla Müslümanlaşması oluşturdu. Yeni kurulan devletler ve beyliklerde yönetici sınıflar ve egemen askeri sınıf Türkçe konuşuyordu. Böylece sayıca çok daha az olmalarına karşın, yönetici sınıfların dili hâkim dil haline geldi. Elbette yeni gelenler etnik bir asimilasyon politikası izlemediler. Çünkü bahsedilen dönemde etnik-milli bir bilinç yoktu. Etkin kimlik dindi. Müslümanların uyguladığı cizye, iç bölgelerdeki gayrimüslim rençberlerin İslam’a geçmesine etkide bulundu. Bazı bölgelerde ise – adacıklar şeklinde – Hristiyan dini kimliklerini koruyan ve böylece linguistik olarak da kimliklerini muhafaza edebilen gruplar varlıklarına devam etti. Ancak genel olarak oranları giderek azaldı. Dolayısıyla bugün Anadolu’da kendisini “etnik Türk” olarak tanımlayan, anadili Türkçe olan insanların çok büyük bir oranının Anadolu yerlisi ve Greko-Romen ataları var. Bu durum, modern dönemlerde – 20. yüzyılda – inşa edilen Türk milli kimliğinin ötekileri bakımından ciddi bir sorundur. Eğer insanların Rum ve Ermeni ataları varsa, nasıl Rum ve Ermenilere öteki muamelesi yapılabilir? İşte Türk tarih tezinin “Orta Asyalı Türkler” varsayımı bu bakımdan önemlidir. Türk milliyetçileri, Anadolu’daki yerli tarihi reddetmek için Orta Asyalı oldukları savını topluma benimsetmek durumundaydılar. Çünkü Jön Türkler ve İttihatçılar 1900’lerin başında, Avrupa’dan öğrendikleri “etnik temizlik” ve “saf ırk” gibi söylemler temelinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden inşasına soyunmuşlardı. Osmanlı devleti artık ümmet aidiyeti temelinde varlığını sürdüremiyordu. Araplar ve Arnavutlar ayrılıkçı milliyetçiliğin etkisine girmişlerdi. İmparatorluğun bütünlüğünü birleştirici Osmanlı kimliği dâhilinde bir arada tutulmasının imkânsızlığı da Balkan Savaşları sonunda görülmüştü. Geriye kalan tek opsiyon, Türk milli devletiydi. Böylece 1915 Ermeni Soykırımı ve Rum kırımlarının önü açılmış oluyordu. Anadolu’nun Türkleştirilmesi politikası devreye sokuldu.

Aldığınız ikinci el araba daha önce takla atmışsa, şasisinde meydana gelecek sorunlar sizi şaşırtır mı? Kızınızın evlendiği kişinin darptan sabıkası varsa, kızınıza şiddet uygulamasına şaşırır mısınız? Peki devletinizin geçmişine baktığınızda, bugün sizin başınıza gelenlere neden şaşırıyorsunuz? Bu devlet Anadolu halklarının mezarları ve kabristanları üzerine inşa edildi. Milyonlarca Ermeni’nin ve Rum’un ahı var. Milyonlarca Kürd’ün gözyaşları hala kurumadı. Yağmalanan evler ve arsalar, tarlalar ve mülkler, camiye çevrilen kiliseler, masum gayrimüslim yetim ve öksüzlerinin başlarına gelenler, denize dökülen İzmir Rumları, vahşice katledilen ve sürülen Pontus Rumları bize öğretilmese de, bunlar devletin ana refleksleri olarak hep yaşadı. Kürtleri on yıllardır ötekileştiren ve asimile eden bu devlet, şimdi sizin üzerinize gidince, gerçeklerle yüzleştiniz. Devleti yeni tanıyorsunuz. Çünkü onun geçmişiyle ilgilenmediniz. Anlatılan menkıbelere, kahramanlık öykülerine, mitlere, fütuhat hikâyelerine ve şovenist tarihe inanmakta sakınca görmediniz. Şimdiyse aynı devlet bu sefer sizin başınıza gelenlerin üzerine yeni kahramanlık hikâyeleri ve milli menkıbeler düzüyor. Kurbanlar değişse de, metotlar büyük benzerlik gösteriyor. Er ya da geç, çocuklarınıza kadar sizinle uğraşan bu ceberut devletin geçmişini deşmeniz gerekecek. Diğer taraftan, kim olduğunuzu bu devletten öğrenemeyeceğinizi kavrayacaksınız. İyi haber şu: Siz gerçeklerle yüzleştikçe, devlet ve hipnozdaki toplum da dönüşecek. Geçmişi deşmekten korkmayın.

(*) Ulus’ta, çoktan yerle yeksan olmuş ve unutulmuş eski bir gayrimüslim mezarlığı olduğu söylenen yerde, İller Bankası binası için temel atma çalışması esnasında deşilerek etrafa saçılan ve fotoğrafları çekilen kemiklerin sahibi atalarımızın önünde saygıyla eğiliyorum. Sadece onlardan utanmakla ve onlarla her tür bağını reddetmekle kalmayan, aynı zamanda onları yattıkları yerde dahi rahat bırakmayan torunları olarak, Anadolu halkını affetmelerini diliyorum. Bu yazıyı onların aziz hatırasına atfediyorum.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Efe Caman her zaman ki Türk düşmanlığı yapıyor. Tamam Türkiye’de faşist bir rejim var. İnanılmaz zulüm ve cinayetler işleniyor ama Türk düşmanlığı yapmanın anlamı da yok. Her dönemin böyle zor adamları da olur. Dengesini kaybeden o limandan bu limana sallanan.

    Hiçbir millete düşmanlık yapmanın anlamı yok. Türk milletini böyle rezil duruma sokanlar zaten böyle bir sonucu arzuluyorlar. Bu şekilde bu topluma diz çöktürmek istiyorlar.

  2. Fransiz ögrenci ögreniyorda neden halen sömürmeye devam ediyor. Sekli degisiyor sirf. Dogu Akdenizde Fransanin ne isi var. Bizde Bati Akdenize gidelim. Almanya neden Türk, Müslüman yakiyor (NSU derin yapi), Neden 10 Milyon müslümanin dini bayramlarini tanimiyor, neden Müslümanlrin Bati tipi yasam tarzi icin (Iyi olan degerlerden bahsetmiyorum) zorluyor ve taktik uyguluyor? Neden heryerde dislama ve engellemeler var? Siz sirf Almanyada Üniversite ortaminda bulunmussunz yüzden izlenimlerin yanlis galiba.
    Türkü siz niye irkliga indirgiyorsunuz? Türkce konusan, adet gelenek olarak Türk vardir, yoksa anasi, babasi Ermenide, Rumda …. olanda vardir. Osmanli Padisahlari bile Ukraynadan surdan burdan evlenmistir ….

    Soru: Su Farklilik dogru mudur? Batidaki irkiclik irk olarak kendinden olmayani dislar. Türkiyedeki irkcilik (yanlislik) dislamak degil herkezi Türk olarak nitelemekte. Yalniz Türklügü irk olarak degil bir toplulugu isimlendirmek icinse sorun degildir. Ben Almanyada yasayan Alman vatandasi, irk olarak bir Türküm, ama genel manada Almanim (Irk olarak degil). Almanyada yeni yasayla irk kelimesi cikarildi. Yani Alman olmak icin Alman irkindan olmaya gerek yok!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin