Gazeteci hata yapar ama terörist değildir

YORUM | YÜKSEL DURGUT

Dünyada neler olup bittiğini öğrenmek veya güncel olayları takip etmek için haber platformlarını takip ediyoruz. Bazen köşe yazıları milyonlarca günlük okuyucu tarafından takip ediliyor. 

Bu, milyonların takip ettiği haberciliğin kusursuz olduğu anlamına gelmiyor. Arka planda hatalar olabiliyor. Bu hatalar, tüm bir editoryal ekibin gözünden kaçabiliyor. Basit yazım hatalarının yanında haberin doğruluğunun tartışıldığı da oluyor. 

Gazeteciler elbette hatalar yapar. Bu yaşanan hataların beklenmedik sonuçları da oluyor. Mesleki alanda rakiplerinden çok daha üstün olduğunu düşünen medya grupları birgün gözle görülür şekilde düşüşler yaşayarak tarihin karanlık sayfalarına gömülüyorlar. 

Gazetecilik öğrencileri medyanın yaptığı hataların sonuçlarını ders sıralarında öğreniyor. Öğrencilere ilk öğretilen Chicago Tribune’un 4 Kasım 1948’de manşetine taşıdığı haberdir. 

ABD başkanı Harry S. Truman’ın 1948 başkanlık seçimlerinde rakibi Thomas E. Dewey’e karşı üstünlük sağlamasına rağmen Chicago Tribune’un ‘Dewey Truman’ı Yendi’ manşeti ülkenin gündemini meşgul etmişti. Başkan Truman başarılı bir seçimin ardından, gazetenin ilk sayfası ile St. Louis Union İstasyonu’nda kameralara gülümsemişti.

Yapımı 1912’de tamamlandığında dünyanın en büyük buharlı yolcu gemisi unvanını ‘Titanik’ almıştı. 15 Nisan 1912 gecesi daha ilk seferinde bir buz dağına çarpmış ve yaklaşık iki saat içinde Kuzey Atlantik’in buzlu sularına gömülmüştü. Batışı 1514 kişinin ölümüyle sonuçlanmış ve dünyanın en büyük deniz felaketlerinden biri olarak tarihe geçmişti.

Ancak Titanik faciasının yaşandığı zaman birkaç gazete kaza sonrası binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine rağmen hep birlikte gözlerini kapayarak kimsenin ölmediğini yayınlamışlardı.

Her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen dünyanın en eski maratonu ABD’nin Boston kentinde gerçekleştiriliyor. Vatanseverler Günü’nde gerçekleştirilen maratona hatırlanacağı gibi kısa bir süre önce bombalı saldırı düzenlenmişti.

ABD’nin prestijli gazetelerinden birisi olan New York Post, Nisan 2013’te birinci sayfasında ‘Federaller Boston Maratonu’nda çantalı iki adamı arıyor” manşeti ile çıkmıştı. Resimleri yayınlanan iki adamdan daha sonra özür dilemek zorunda kaldılar. Ancak haberin verdiği zarar büyük oldu. 

İspanyol ünlü El Pais gazetesi, sağlık durumu hakkında spekülasyonlar yapılan Venezuela Cumhurbaşkanı Hugo Chavez’in ağır hasta bir fotoğrafını yayınladı. Bu fotoğraf El Pais’i medya sektöründe alay konusu yaptı. 

2013 yılında gazete birinci sayfasında Küba’da ameliyat olan kapalı gözleri ve kırmızı şiş yüzü ile ağızdan entübe edilmiş Chávez’i yayınladı. “Chavez’in hastalığının sırrı” başlığı atılan haberin fotoğrafı, 2008’den beri YouTube’da bulunan bir videodan alınmış, Chavez’e benzeyen 48 yaşındaki bir hastaya aitti. Daha sonra gazete bu haberinden dolayı özür dilemek zorunda kaldı.

Peki ya yaptıkları haberler ile gündemi belirleyen New York Times gazetesi? Yayınladıkları yalan haberler ve tekzipleriyle de biliniyor. New York Times’ın 2000’li yılların başında yükselen yıldız muhabiri Jayson Blair de gazetecilik bölümü öğrencilerinin son zamanlarda isminden sıklıkla bahsettiği bir örnek. 

Blair, modern zamanların en iyi bilinen intihalcisi olarak gösteriliyor. Yaptığı intihallerle kalmıyor, seyahat etmediği yerlerden de haberler göndermesi ile biliniyor. Yaptığı haberlerin en meşhuru ise, Times’ın Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğuna dair yayınladıkları. Bu haberlerin ABD’nin Irak’a girmesinin önünü açtığını herkes biliyor. 

New York Times’da çalışan başarılı bir diğer gazeteci Rukmini Callimachi’nin 2018 yılında yayınladığı bir Podcast’den sonra başına gelenler yukarıdaki konulara başka bir örnek. “Halifelik” adlı yayın portalında Callimachi, Suriye’ye giden ve IŞİD’e katılan genç bir Kanadalı hakkında araştırmacı gazetecilik örneği gösteriyor. Konunun kahramanı Suriye’de IŞİD için işlediğini iddia ettiği zulümleri ayrıntılı olarak anlatan Pakistan asıllı Kanada vatandaşı Shroze Chaudhry. 

Callimachi, Chaudry’i buluyor ve bir otelde yüz yüze röportaj yapıyor. Haberde, IŞİD üyesinin nasıl radikalleştiği ve IŞİD adına infazlar gerçekleştirdiğini kabul etmesi yer alıyor. Bu Podcast, 2019’da Peabody Ödülü ve Overseas Press Club of America ödülü alıyor. Ancak 2020’de Chaudhry, Kanada polisi tarafından terörist faaliyetlere katıldığı için tutuklanıyor. Haber kaynağının tutuklanmasının ardından New York Times hikayeyi geri çekerek ödülleri geri vermek zorunda kalıyor. 

Geçtiğimiz aylarda, bağımsız dijital yayın kuruluşu The Wire bir haber yayınladı. Haberde Hindistan’ın iktidar partisi BJP’nin Bilgi İşlemine başkanlık eden Amit Malviya’nın, partisine dokunan Instagram’daki rahatsız edici içerikleri kaldırma konusunda geniş yetkiye sahip olduğu iddia edildi. 

The Wire, Malviya’yı Facebook, Instagram ve WhatsApp’ın sahibi Meta’nın XCheck’inin bir parçası olmakla suçladı. Xcheck, “Yüksek profilli facebook kullanıcılarının platformun tipik denetleme politikalarından kaçınmasına izin veren çapraz bir kontrol sistemi” olarak biliniyor. The Wire, haberini destekleyen kanıtlarının olduğunu iddia etti.

The Wire, 27 Ekim’de okuyucularından özür diledi ve haberini geri çekti. BJP lideri The Wire’a suçlamada bulundu. Hindistan polisi, The Wire editörlerinin evlerine ve ofisine baskın düzenledi. Ardından da medya şirketine “sahtecilik” suçlamasıyla dava açıldı.

Türkiye’de ana akım medya giderek sarayın kontrolünde daha fazla yalan yanlış haberlere imza atar hale geldi. Hiçbir medya kurumu da yukarıda verdiğim örnekler gibi, “Biz iftira atmışız, haberimizi kaldırıyoruz, özür dileriz” deme yürekliliğine de sahip değil. Hal böyle olunca da sürgüne çıkarak mesleklerini sürdüren birkaç gazeteciyi kontrolleri altındaki basın organları ile hedef göstermeye başladılar. 

Muhalif medyanın en önemli isimlerinden Yılmaz Özdil, Adem Yavuz Arslan’ın Reza Zarrab’ı ortaya çıkarmasının ardından övgülerini ifade etmek durumunda kalmıştı. Özdil, “Türkiye’ye haberi Türkiye’den kaçmış gazeteciler veriyor. Bir basın için bundan daha büyük utanç verici bir şey olabilir mi?” demişti.

Erdoğan rejiminde, herhangi bir eleştirel sese tahammül edilmediği gibi otokontrol sistemi de çalışmıyor. Aksine bu seslerin her birini susturmak için büyük çaba veriliyor. Türkiye’deki gerçekleri ellerindeki imkansızlıklara rağmen dünyaya duyurmaya çalışan sürgün gazeteciler susturulmaları için hedef gösteriliyorlar. 

Eğer sürgündeki gazeteciler gerçekleri Türkiye’ye duyurmamış olsalardı İsveç Başbakanı Ulf Kristersson’un Ankara ziyaretinde Bülent Keneş’in deport edilmesi istenir miydi? Cevheri Güven, Abdullah Bozkurt gibi gazeteciler arkalarında dev medya şirketleri olmadan büyük işlere imza atıyorlar ve yaşamlarını gerçeklerin sesi olabilmek için riske atıyorlar. Bu yüzden de bilinmesi gereken bir gerçek var: “Gerçekleri kaleme alan gazeteciler asla ‘terörist’ değildirler.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin