G. Afrika Independent’ta ‘Türkiye’ yazısı: ‘Saçma kampanya’

Güney Afrika’da 130 yıldır yayın yapan Independent Grubu’nun Dış Haberler Editörü Shannon Ebrahim, her Cuma günü yayınlanan “ Global Göz” isimli köşesinde Hizmet Hareketi’ne yapılan hukuksuz uygulamaları ve iktidarın kara propagandasının asıl amacının yolzulukları örtbas etme çabası olduğunu anlattı.

İşte ‘Türkiye’nin saçma kampanyası’ başlıklı o yazı:

Erdoğan’ın terörle mücadele teklifi, sahte olduğu ve hukuk devletinin dışına çıkıldığı için gözden düştü.

Türkiye’nin kitlesel gözaltı ve terörle mücadele çabalarının bir parçası olarak Gülen hareketine mensup kişilere işkence yapmasını meşrulaştıran propaganda, birden fazla cephede geçerliliğini yitirdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Perşembe günü yayınladığı 2018 Dünya Raporu, gözaltında işkence gördüğü iddialarının Türkiye’deki artışını ve ülkenin terörle mücadele yasalarını yaygın biçimde kötüye kullandığını belgeledi.

Mağdurların açıklamaları dayak, stres pozisyonlarında tutulma ve tecavüzleri ortaya çıkardı.  Raporda, hükümetin mahkemelere ve savcılara uyguladığı muazzam baskı ve yüzlerce medya kuruluşunun kapanmasının ardından medyada artarak devam eden kısıtlamalar vurgulanıyor. Türkiye gazetecileri hapsetmekte dünya lideri. Baskıların çoğu, eskiden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en büyük müttefiki olan ve 2003 yılında onu iktidara getiren Gülen hareketini tamamen kırıp geçirmek amacıyla yapıldı.

Hükümetin şu anda bir terörist olarak gördüğü Fethullah Gülen, hareketin lideri – ılımlı bir Müslüman din adamı ve ABD’de gönüllü sürgün yaşayan bir Türk entelektüeli. Gülen uzun zamandır işbirliği ve hoşgörü mesajları ile Sünni İslam’ın kapsayıcı bir modelini sunuyor; O’nun hareketi 170 ülkede Hizmet okulları ağı kurdu.

Gauteng Başbakanı David Makhura yakın zamanda Star Kolej’in (Hizmet Okulları) Güney Afrika’daki eğitime olağanüstü katkılarından övgüyle bahsetti. KwaZulu-Natal’daki Star Koleji son üniversite giriş başarı sıralamasında ülkede dördüncü ve Western Cape’deki Star College ise altıncı oldu.

Geçen ay Makhura, Hizmet öğretmenlerine şunları söyledi: “Türk hükümetinin bir çoğunuzu terörist ilan etmesinden çok mutlu değilim. Eğer teröristler sizin gibi insanlarsa sanırım bende terörist olmak isterim.”

Hizmet okulları, gelişmekte olan ülkelerde eğitim sunmada son derece başarılı olmuşlardır, ancak Türk hükümeti onları kapatmak için bir kampanya yürütmektedir. Çoğu durumda, öğretmenler ve okul müdürleri kaçırıldı ve Türkiye’ye teslim edildi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü  Asya Direktör Yardımcısı Phil Robertson, “Görev yaptığı ülkelerden kaçırılan Türk vatandaşlarının bir çoğunun kötü muamele ve işkence gördüğünü, yargılama öncesi tutuklamanın uzun sürdüğünü ve en sonunda uydurma suçlamalarla tutuklanan eğitimcilerin adil yargılama standartlarını takip etmeyen mahkemelere çıkarıldığını” ifade ederek endişelerini dile getirdi.

Haber raporları şimdiye kadar, geçtiğimiz Mayıs ayında Myanmar ve Malezya’da, Ekim’de Pakistan’da ve geçen ay Afganistan’da görev yapan öğretmenlerin kaçırılmalarını belgeledi. Tutukluların şiddetli insan hakları ihlallerine maruz kaldığı iddia ediliyor ancak Erdoğan, geçtiğimiz ay halka yaptığı konuşmasında Türklere, Gülen hareketine hiçbir merhamet göstermeme çağrısında bulundu.

Hükümet yanlısı köşe yazarı Cem Kücük, geçtiğimiz günlerde, Türk istihbaratına Gülen hareketi üyelerini öldürme çağrısında bulundu ve köşe yazarı Hüseyin Adalan da Hizmet üyelerini ve bebeklerini öldürmeyi dini bir yükümlülük olarak nitelendirerek savundu. “Onlara merhamet edenler de buna göre öldürülmelidir” dedi.

Hükümet tarafından halka organize olarak empoze edilen bu ruh hastalığı hali, 1950’lerde ABD’de McCarthy döneminde yaşananların çok ötesine geçen bir histeri türüdür. Bugüne kadar 151 967 Gülen üyesi hükümetin talimatlarıyla işlerinden çıkarıldı ve 131.995 kişi gözaltına alındı. Pazartesi günü, Gülen hareketiyle bağlantılı oldukları iddiasıyla Yüksek Eğitim Vakfı için çalışan 81 kişiye yönelik tutuklama kararı çıkarıldı. Sadece bu yılın ilk iki haftasında hükümet, Gülenci olduğu iddia edilen 1188 kişiyi gözaltına aldı.

Hükümetin sürmekte olan cadı avı için öne sürdüğü sebep, Gülen hareketinin askeriyedeki takipçileri Temmuz 2015’teki darbe girişimi başlattı ve Gülen’in kendisi de darbenin beyniydi.

Gülen darbeye karıştığı iddialarını kesin dille reddetti ve yapılan darbe girimini kınadı. Uluslararası kuruluşlar, Türkiye’nin iddialarına veya Gülen hareketini bir terör örgütü olarak tanımlamasına dair hiçbir kanıt bulamamıştır; bu yüzden ABD, Gülen’i Türkiye’ye iade etmeyi reddetmiştir.

Ancak Türk makamlarının gündemi, darbe girişiminin çok ötesine geçiyor; asıl konu,  yargı ve polis içindeki takipçileri ile Aralık 2013’te yolsuzluğa karışan hükümetin yönetici elit kadrosunu açığa çıkararak siyasi bir tehdit haline gelen Hizmet Hareketi’nin etkisiz hale getirilmesi ihtiyacı ile ilgilidir. O tarihteki büyük yolsuzluk soruşturmasında birincil şüpheli Türk-İran vatandaşı bir altın tüccarı olan Reza Zarrab idi. Ancak Türk hükümeti yolsuzluk soruşturmalarının savcılarını görevden alıp polislerini de yeniden atayarak yolsuzluk soruşturmasını hızlıca kapatmaya başladı. Zarrap, ABD’de yargılandı ve bir yıl boyunca ABD cezaevinde yattı. Ancak geçen Kasım ayında, kendi davasının “yıldız tanığı” oldu ve ifadesinde dönemin Türkiye ekonomi bakanına ve diğer üst düzey yetkililere ödediği milyonlarca Dolar rüşveti anlattı.

Türkiye’nin Fethullah Gülen’in Amerika’daki imajını yıkma çabaları da açığa çıktı. Geçtiğimiz Mart ayında, eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn, Adalet Bakanlığı’na resmi olarak “yabancı bir temsilci” olarak kayıt yaptırdı ve Donald Trump’ın kampanya danışmanı iken Türk hükümeti adına lobi yaptığını itiraf etti.

Flynn’in avukatı tarafından Adalet Bakanlığına verilen dosyaya göre, şirketinin lobi çalışması için Ağustos ve Kasım 2016 arasında en az 530 000 Dolar ödendi. Flynn, Obama yönetimini Gülen’i “saklıyor” ve “Erdoğan’ı yeterince desteklemiyor” diye eleştirmişti. Gülencilerin yargılanma olmaksızın işkence ve gözaltına alındığını gösteren yaygın raporlardan, yürütmenin yargı ve medyayı neredeyse tamamen kontrolü altına alması, hükümetin üst düzey yetkililerin yolsuzluğunu örtbas etmeye çalışması ve Gülen’in iade edilmesi için el altından yürütülen çabalar, Türkiye’nin “Terörle Mücadele” kampanyasının, bir saçmalık olduğunu ve hukukun üstünlüğünden vazgeçildiğini ortaya koyuyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin