Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin jeopolitiği: Olası Le Pen zaferi NATO ve AB için ne anlama geliyor?

ENSAR NUR | STRAZBURG TR724 

Fransa, ülkeyi 2027 yılına kadar kimin yöneteceğine karar vereceği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu için bugün sandığa gidiyor. Dış politika vizyonları oldukça farklı olan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Ulusal Birlik partisi (RN) lideri Marine Le Pen arasında yapılacak olan tercih, NATO ve Avrupa Birliği’nin (AB) geleceği için de büyük önem taşıyor.

Fransa krizlerle geçen 5 yıllık Macron döneminin ardından yeniden cumhurbaşkanı seçmeye hazırlanıyor. 2017 seçimlerinin ikinci turunda yüzde 66 oy alarak Marine Le Pen karşısında ezici bir üstünlük kurmayı başaran Macron için işler bu kez o kadar kolay olmayacak gibi görünüyor.

Sarı yelekliler, pandemi ve Ukrayna krizi derken oldukça yoğun bir cumhurbaşkanlığı dönemi geçiren Macron, tüm bu yıpratıcı süreçlerde destek kaybetti ve çokça eleştirildi. 2017’de Le Pen’i engellemek için ikinci turda kendisine oy veren seçmenlerin bir kısmı bu kez sandıktan uzak duracak gibi gözüküyor.

Yapılan son Ipsos anketine göre Macron yüzde 56 civarında oy alırken, 2017’de 30 puan olan iki aday arasındaki farkın 12 puana kadar düştüğü görülüyor. Uzmanlar tarafından daha önce hiçbir aşırı sağcı adayın cumhurbaşkanlığı koltuğuna bu kadar yakın olmadığına dikkat çekiliyor. Macron’un yeniden seçileceğine genel olarak garanti gözüyle bakılsa da bir sürprize hazırlıklı olmak gerekiyor.

Seçimin önemi Fransız sınırlarının ötesine taşıyor

Sandıktan çıkacak sürpriz bir sonuç ihtimalinin getirdiği tedirginlik sadece Fransa’da değil, tüm dünyada hissediliyor. 2016 Amerikan başkanlık seçimlerinde ve Brexit referandumunda ortaya çıkan sürpriz tercihlerin ve bunların sonuçlarının hala hafızalarda taze olması bu şüpheli bekleyişin haklı olduğunu gösteriyor.

Marine Le Pen’in iç politikada savunduğu ekstrem fikirler bir yana, AB ve NATO hakkındaki görüşlerini uygulama şansı bulma ihtimali Ukrayna kriziyle birlikte yeniden değer kazanan bu kurumların aktif işleyişine büyük bir darbe vurabilir.

Le Pen’in seçilmesi, Putin’e Avrupa’yı Amerika Birleşik Devletleri’nden ayırma ve Avrupa’nın yıllardır devam eden birlik projesini engelleme hedeflerinde koz olarak kullanabileceği çok önemli bir müttefik verecek.

Nitekim, Macron verdiği bir röportajda sonuçtan memnun olmayan ve boş oy kullanmayı planlayan seçmenleri uyarıyor. “Üzgünüm ama Le Pen’in projesiyle benimki aynı şey değil. Aşırı sağ ile benim savunduğum şey aynı şey değil” diyen Macron, ikinci turun Avrupa Birliği, laiklik ve kardeşlik ilkelerine dayanan Cumhuriyet ve ekoloji lehine veya aleyhine bir referandum olacağını söyledi.

Frexit’ten Avrupa Uluslar Topluluğu’na: Le Pen Avrupa Birliği’nin sonunu mu getirecek?

Marine Le Pen’in Avrupa Birliği hakkındaki planları zamanla yumuşasa da Le Pen’in olası Cumhurbaşkanlığı AB’nin işleyişine büyük engel teşkil edecek. Önceki yıllarda Fransa’yı Avrupa Birliği’nden çıkarmayı (Frexit) vaat eden RN liderinin bu söylemi zamanla evrildi. AB’nin uluslar üstü yapısını eleştirerek ulusal egemenlik kavramını merkezde tutmaya devam eden aşırı sağcı aday, AB’den çıkmayacağını ancak AB’yi egemen Avrupa devletleri arası bir işbirliği organizasyonu olacak Avrupa Uluslar İttifakı’na çevirmek istediğini ifade ediyor.

(Foto: Frederick FLORIN / AFP)

Hiç şüphesiz, bazı politikaları uygulamak söylemekten daha zor. Marine Le Pen’in 27 üyeli AB’yi iddia ettiği gibi Avrupa Milletler İttifakı’na çevirmesi çok zor gözüküyor. Ancak bu bir rahatlama sebebi değil. Çünkü Le Pen istediğini elde edemese bile artan AB entegrasyonunu ve AB’nin uluslararası alandaki bütüncül duruşunu pek çok yönden kolayca baltalayabilir.

Egemenlikçi, korumacı ve milliyetçi Le Pen’in seçilmesi, Emmanuel Macron tarafından 5 yıldır inşa edilmeye çalışılan ve Fransa’nın dönem başkanlığını almasıyla birlikte son 6 ayda oldukça hız kazanan daha güçlü, daha entegre ve daha bağımsız bir Avrupa Birliği hedefinin sonu anlamına geliyor.

İlk olarak, Almanya’nın ve Fransa’nın sanayi ve askeri alanda çıkarlarının birbirinden oldukça farklı olduğunu düşünen Le Pen için, Almanya’nın güvenlik konusunda sırtını ABD’ye dayıyor oluşu büyük bir rahatsızlık unsuru. Bu 70 yıldır iyi kötü işleyen ve AB’nin çekirdeğini oluşturan Fransa-Almanya ikilisinin bozulması ile sonuçlanabilir.

İkinci olarak, Macron’un seçimi kaybetmesi durumunda, Avrupa Komisyonu başkanı Von der Leyen, daha jeopolitik bir Avrupa Komisyonu inşasındaki en büyük müttefikini kaybetmiş olacak. Le Pen, Komisyon’un çok fazla yetkisi olduğunu ve 27 üye ülkenin oluşturduğu grup olan AB Konseyi’ne doğrudan bağlı bir sekretarya ile değiştirilmesi gerektiğini savunarak AB’nin uluslar üstü yürütme mekanizmasını devre dışı bırakmayı arzuluyor. Bu da büyük güçler arasında kendine yer edinmeye çalışan AB’nin jeopolitik anlamda yeniden zayıf bir konuma düşmesine neden olabilir.

Üçüncü olarak, Le Pen Fransız hukukunu AB hukukuna üstün kılmak istiyor. AB ülkeleri arasındaki ekonomik entegrasyonu sağlayan ve liberal demokrasiyi koruyan AB hukukunun üstünlüğü ilkesinin terk edilmesi, AB’nin işleyişini büyük ölçüde felce uğratacak. AB’nin temellerini sarsmaya çalışacak Le Pen’in en büyük destekçisi ise Macaristan Başbakanı Viktor Orban olacak.

Le Pen’in seçilmesi AB’nin Rusya’ya karşı birlikte blok halinde sergilediği (Macaristan hariç) duruşu da bozmuş olacak. Putin ile arası iyi olan Le Pen’in AB tarafından Rusya’ya uygulanan yaptırımlara karşı olduğu bir sır değil. AB’nin en güçlü üyelerinden Fransa’nın yaptırımlara katılmaması AB’nin bölünmesi anlamına gelecek ve Putin için paha biçilemez bir kazanım olacak.

NATO’nun doğu kanadı zayıflayacak

Le Pen, NATO’dan ayrılmak istediğini ancak karşılıklı korumayla ilgili kilit 5. Maddesine bağlı kalacağını dile getiriyor. “Askerlerimizi ne entegre bir NATO komutasına ne de gelecekteki bir Avrupa komutasına yerleştiririm” diyerek, herhangi bir Amerikan himayesine tabi olmayı reddettiğini sık sık ifade ediyor.

Le Pen’in cumhurbaşkanlığına seçilmesinin NATO için etkisi elbette AB için olduğu kadar yıpratıcı olmayacak. Ancak yine de organizasyonun Avrupa’daki güvenlik yapısı için sıkıntılar oluşturacağı açık.

(Foto: Nicolas TUCAT / AFP)

Fransa’nın Transatlantik Anlaşması’ndan ayrılması askeri karar alma sürecini NATO güçlerinden bağımsız ve koordinesiz hale getirecek. Bu adim yüksek bir ihtimalle Fransız kuvvetlerinin Estonya, Polonya ve Romanya’daki mevcut konuşlandırmasının sonlandırılmasını da içerecek. Dolayısıyla, NATO’nun Rusya’nın işgaline verdiği genel tepkinin ciddi şekilde zayıflaması anlamına gelebilir.

Nükleer bir dünya gücü olan Fransa, Avrupa’nın en güçlü ikinci ordusuna sahip ve Rusya’nın saldırgan politikaları karşısındaki konumu oldukça önemli. Fransız ordusu gibi büyük ve önemli bir ordunun NATO’dan çekilmesi, organizasyon doğu kanadını zayıflatacak. ABD’nin doğu kanadına ek asker konuşlandırmanın mali yükünü omuzlamaya daha az istekli olması ihtimali de Doğu Avrupa ülkelerini tedirgin ediyor.

Le Pen cumhurbaşkanlığının Fransa için önemli bir stratejik yeniden düzenleme anlamına geleceği su götürmez bir gerçek. Le Pen, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşıyla ilgili olarak, “Rusya ve Ukrayna savaşı sona erdiğinde ve bir barış anlaşmasıyla karara bağlandığında, NATO Rusya ile stratejik yakınlaşma üzerinde çalışmalıdır” önerisinde bulunuyor.

Toparlamak gerekirse, Macron’un yeniden seçilmesi halinde halihazırda devam eden AB’nin jeopolitik olarak güç kazanma projeleri sürecek ve Fransa NATO bünyesinde kalarak Moskova karşıtı blokta yerini sağlamlaştıracak. Sandıkta yaşanacak bir sürpriz sonucu Le Pen seçilirse AB’yi zor günler bekleyecek. Fransız ordusunun NATO’dan çıkmasıyla birlikte Putin derin bir nefes alacak ve Transatlantik bloğunda kendisine karşı oluşan birliği bozabilmek için hayal ettiği en iyi senaryoyu elde etmiş olacak. Bu anlamda, Fransa cumhurbaşkanlığı seçimleri kıtanın ekonomik, askeri ve diplomatik gücü için büyük önem arz ediyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin