Fişek Hasan: 2029’da Türkiye

YAZAN: ERDEM YAVUZ

FOTOĞRAF: Orwell’in 1984 kitabının sinema uyarlamasından…

***

Ben Hasan, nam-ı diğer Fişek Hasan. Ankara’da doğdum, kendi halinde mutlu bir hayatımız vardı. Ta ki 2016 darbe teşebbüsüne kadar… O gün köprülerin kapatıldığını gördüğümde ilk işim yarbay olan dayımı aramak oldu. Dayım da yaz tatilindeymiş, “Hemen evine dön, ne olduğunu ben de bilmiyorum, bu işte tuhaf bir şeyler var.” dedi. Tüm gece boyunca babamla neler olduğunu anlamaya çalıştık. Sabah olduğunda her şeyin düzeldiğini düşünüyorduk. Ailemiz ve ülkemiz için yeni bir dönemin başladığını nereden bilebilirdik ki.

Dayım benim o ana kadar tanıdığım en zeki ve bilge insandı, idolümdü desem abartmış olmam. Ailede daha iyi eğitim görmüş, kendini yetiştirmiş birisi de yoktu. Biz hep onun başarılarını duyarak büyüdük. Darbe teşebbüsünün ardından bir kaç ay geçmişti ki, dayımın o çok sevdiği mesleğinden ihraç edildiğini öğrendik. Bu haber tüm ailede şok etkisi yaptı. Bir de dayıma “hain” diyorlarmış. Biz devletimize bağlı, vatansever insanlar olduğumuzdan bir hata olduğuna inandık, kısa zamanda yanlışlıktan dönüleceğine… Ne yazık ki, bunu gözaltına alınma ve tutuklanma takip etti. İki sene kadar tutuklu kaldı fakat ardından yargılanması altı ayda tamamlanıverdi. Suçlama ne, delil ne anlayamadan ömür boyu hapse mahkûm oldu. TSK’nın geleceği denebilecek bir grubun tasfiye edildiğini söylüyordu dayım. Bu dönemden sonra ne o dosta güven düşmana korku veren TSK kaldı ne de başarıları…

Bu arada bizim ailenin de çekecek çilesi varmış. Babam Meclis’te sıvacılık yapıyordu, dayımdan dolayı onu da ihraç ettiler. O dönemde babam da hiçbir şey anlamadı, “Masumum” çığlıklarını duyuramadı. Mahalleli de bize farklı bakmaya başlamıştı. Sözlü tacizler artınca İstanbul’a taşınmaya karar verdik. Babam bu duruma iki sene dayanabildi. Onu Hakk’ın rahmetine uğurladıktan sonra ve yaşam şartlarının artık iyice katlanılamaz olduğu bu dönemde bir tanıdık elimden tuttu da oturduğumuz mahallenin muhtarının şoförü olarak işe girdim. Sayın Muhtar Beyin yanında sanki yeniden doğdum.

Her sabah 06.45’te kalkar, muhtarı almaya evine giderim. Dün gece yine çok iyi uyuyamadım, hareketliydi İstanbul sokakları. Esenler tarafında bir patlama olmuş. Biz de alıştık sayılır, ne de olsa düşmanımız çok. Ama bu teröristlerin hepsini temizleyeceğiz, Reis öyle diyor.

Sabah tıraş olayım dedim, yine elektrikler kesik. Tabii herkes biraz fedakârlık yapacak, Yeni Türkiye’nin bir parçası olmak kolay değil. Enerji Bakanı çok iyi adam, açıklamıştı geçen akşam. Memleket ne badireler atlattı, Türk akımı gibi projeler iptal oldu, nükleer santraller de tamamlanamadan şirketler kaçtı gitti. Bizim hakkımız değil mi nükleer teknolojiye sahip olmak? Sadece nükleer silah altyapısını geliştirmek için yardım istedik onlardan. Ne var ki bunda? Şimdilerde bazı bölgelere elektrik vermekte zorlanacağız demişti. Memleketin önemli şahsiyetlerinin oturduğu öncelikli bölgeler haricinde elektrik verilmeyeceğini, idare etmemiz gerektiğini söylemişti. Adam, Reis’ten sonra ülkenin başına geçecek, yalan mı söyleyecek?

Saat de bayağı olmuş, hemen arabaya atlayayım da Muhtarın evine gideyim. Geç kalmamak lazım, önemli adam Muhtar. Diyor ki “Başkandan sonra memleketin sahibi biz muhtarlarız…”

Muhtarın makam arabasını beğeniyorum. Bunca senedir kullanıyorum, ‘tık’ demedi. Yerli değil araba, Alman üretimi. Keşke yerli olsaydı. Çok uğraştılar yerli araba üretimi için, bir türlü olmadı. Saab ile anlaşmazlık çıktıktan sonra, dış mihrakların da etkisiyle Uluslararası Tahkim’den aleyhimizde sonuç çıkarttılar. Bunlar hep birbirlerini tutuyorlar zaten. İşin aslını gazetelerden öğrendik, kaç kez manşet oldu. Bazen düşünüyorum bizim gazeteler de olmasa doğru habere nasıl ulaşacağız? Şimdilerde TÜBİTAK-Zorlu-Limak-Cengiz ortaklığıyla borla çalışan yerli ve milli otomobil yapıyorlarmış. Yerli uçakla birlikte 2071 hedeflerine alınmış diye yazıyordu, içim rahatladı.

Bu arada 2023 hedeflerine zamanında ulaşılamaması nedeniyle birçok konu 2071’e aktarıldı. Dünyadaki ilk 10 ekonomi arasına girmek, beşinci büyük turizm ülkesi olmak, işsizliği % 5’e indirip kişi başı geliri 25.000 dolara çıkarmak hangi babayiğidin harcı?  Bir de şu faiz lobisi, Yahudi lobisi ve kaos lobisinin toptan müdahaleleri yok mu? Tabii hasetlerinden çatlıyorlar, Türkiye dünyayı yöneten düzene kafa tuttu. Üst akıl da boş durur mu; Gezi olayları, 17-25 Aralık derken birinci ve ikinci darbe girişimlerini tertip etti. Bunlar esnasında kurunun yanında yaş da yandı ama Türkiye boyun eğmedi. Var mıdır hiç bir ülke; bu kadar müdahaleye maruz kalacak fakat olaylardan her birinin üstesinden gelerek ve güçlenerek çıkacak? Reis akıllı tabii, her olayı iktidarını sağlamlaştırmak için kullanmayı bildi. Ne diyor ulu lider: “Kardeşlerim, buradan üst akla sesleniyorum. Sen kendi işine bakacaksın! Bakın şunu çok açık ve net olarak söylüyorum: Türkiye üzerinde oyunlar oynamak suretiyle bizi zor durumda bırakmaya çalışıyorlar, ama ben senin ipini kimin tuttuğunu biliyorum. Ya sen kim oluyorsun? Senin etin ne budun ne? Ecdadın yolunda yürümemize sen mi engel olacaksın?”

Neyse, Muhtarın evine yaklaştım. Burası nezih bir semt. Onun gibi üst düzey insanlar artık belli bölgelerde ikamet ediyor, polis ve asker tarafından özel olarak korunuyorlar. Beni artık tanıyorlar da kontrol noktalarında durdurmuyorlar. Bir de yol üstündeki evsizler sorunu var. Hiç sevmiyorum onları. Bir anda arabanın önüne atlıyorlar. Korkuyorum arabaya bir şey olacak diye! 2022’deki devalüasyondan sonra her tarafta bunları görmek sıradan hale geldi. Bizim ülkenin ekonomisiyle hep oynamaya çalıştılar. Yok uluslararası kuruluşlarmış, yok bağımsızlarmış… Siz onu benim külahıma anlatın. Çok baskı yapıldı ama Merkez Bankası faiz artırmadı, sanki milli mücadele verdi. Fakat gelişmiş ülkelerin ve büyük şirketlerin baskısı arttıkça arttı. Reis “Hooop!” dedi derecelendirme kuruluşlarına, “Sen benim masum vatandaşımın ekmeğiyle oynayamazsın!”. Adamlar duymamazlıktan geldi. O da buna karşılık Türkiye’de bir derecelendirme kuruluşu kurdu. Şimdilik tek üye Türkiye ama zamanla artacak diyor Reis, batılıların oyunuymuş bu da. Tabii ekonomi raydan çıktı, mecburen devalüasyon yapıldı. Ulu Reis’in bağlantıları sayesinde TL’yi Katar Riyaline sabitleyebildiler. Bir başkanlık kararnamesiyle devlete gerektiğinde vatandaşların malına mülküne el koyma yetkisi verildi. O zamanlar bayağı gelir elde edildi, hazineye kaydedildi. Tabii buna karşı çıkmaya yeltenen bir grup insana da Reis kapıyı gösterdi. İşte bu dönemde vuku bulan Büyük Göç ile muhalifler de gitti, zaten çoğunluğu üniversite mezunu kendini beğenmiş tiplerdi. Büyük diyorlar ama en fazla 1-1,5 milyon civarında insanın Batılı ülkelere sığındığı söyleniyor.

İşte muhtar da geliyor. Hemen çıkayım da kapısını açayım, yoksa çok kızıyor. “Hayırlı sabahlar, Sayın Muhtarım”. Reis, muhtarların kendisine rejim değişikliğinde çok yardımcı olduklarını düşünüyor. Başkanlıktan sonra ilk çıkardığı kararnamelerden biri ile, belediye başkanlarının birçok yetkisini muhtarlara verdi. Bu dönemde karakol ve adliye de bizimle direkt irtibat halinde hareket ediyor. Mahallede özel bir düzenimiz var. Bizden habersiz kuş uçmuyor. Geçenlerde bizim mahalleye bir turist gelmiş, hem Sadat’tan, hem de Emniyet’ten haber geldi. Tabii normal değil bu durum, turistin Türkiye’de işi ne? Bizim memleket çok riskliymiş, girersin de çıkamazmışsın. Kuyruklu yalan ya hadi neyse… Adamı yakalattık hemen. Sonra anladık ki gelen adam Alamancıymış, MİT ile yakın irtibat halinde çalışıyormuş…

Neyse ki kazasız belasız geldik muhtarlığa. Her seferinde aklıma gelir, iyi ki böyle bir işim var diye. Memlekette işsizlik olmuş % 43, şükrediyorum. Ben İmam Hatip Lisesi mezunuyum, bizim dönemimizde Anadolu lisesi, süper lise, meslek lisesi falan farklı farklı isimlerde okullar vardı. Reis’in talimatıyla şimdi hiçbiri kalmadı. İmam Hatipli olmasan iş vermezler zaten. Bir yerlere girdin diyelim, iki gün sonra SGK’dan işvereni ararlar da söylemediklerini bırakmazlar. İktidarı eğitim politikası nedeniyle tebrik edenlerdenim. Bir kaç yıldır 2’nci Cumhuriyetin Değerleri ve Ahlak Bilgisi dersini de zorunlu hale getirdiler, çok gerekliydi…

Öğleye kadar beklerim çaycının yanındaki odada, gazete okurum. Akıllı telefon kullanmıyorum. Zaten internet de düzgün çalışmıyor memlekette. İnsan korkuyor, en son Twitter ve Facebook kullanıcılarına operasyon yapıldı. Bayağı insan gözaltına alınıp tutuklanmış. Büyük Göçten sonra düzeni sağlamak için ilan edilen OHAL bir 4 ay daha uzamış olduğundan akıbetlerinin ne olduğunu öğrenmek güç. Bana ne zaten. Gül gibi işim var, keyfime bakayım…

Gündemde de hep aynı haberler… Yine Avrupa Konseyi’ni yazmışlar. F..Ö davaları çerçevesinde 2026’dan itibaren AİHM tarafından mesleğe dönme ve tazminat kararları verilmeye başlayınca ve Türkiye bu kararları uygulamayacağını açıkladığında, Avrupa Konseyi ile çok büyük gerginlik yaşandı. Zaten 2021’deki ikinci darbe girişimi sonrası idamı geri getirdiğimizden beri ilişkiler sallantıdaydı. Sonuçta bizim üyelik askıya alındı. Aslında iki taraf da kazandı. Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Mahkemesi bu kadar çok davayla uğraşmak istemiyordu. Devalüasyon ve Büyük Göç sonrası açılan davalar düşünüldüğünde bu davaların gerisinin geleceğini kestirmek de zor değildi. Reis bu açmazı gördü de, zaten mali durumu sallantıda olan devleti milyonlarca avro tazminat ödeme yükümlülüğünden kurtardı. Sonuçta iki taraf anlaştı. Geçmişte mülteci pazarlıklarında da böyle olmuştu. Mağdur insanların hallerini biz mi düşüneceğiz? Gazetenin manşetinde Reis var yine, Avrupa Konseyi’ne efelenmiş “Ey Avrupa Konseyi, Dünya 46’dan büyüktür” diye…

Hımm, bu haber önemliymiş. İtiraf etmek lazım, El-Bab’da işler sarpa sardı. Hem ele geçiremedik hem de büyük kayıplar verdik. Geri çekilince rejim güçleri ile PYD yerleşti El-Bab’a. Astana Görüşmeleri ile başlayan süreç 2025’te anlaşma ile son buldu. Anlaşma gereği işgal ettiğimiz yerleri PYD’li teröristlere bırakmamızı istediler. Biz çekilmeyince gerginlik arttı, Suriye bizi BM’ye şikâyet etti. Güvenlik Konseyi’nden karar çıkardılar, kimse yanımızda durmadı. NATO araya girmeye çalıştı, bir de savaş olursa 5’inci maddenin çalışmayacağını deklare ettiler. Eee zaten son zamanlarda her şeyimize karışmaya çalışıyorlardı. Reis de resti çekti, 2028’de NATO’dan çıktık. Habere göre savaş yaklaşıyor. İran ve Rusya Esad’ın yanında, Batının da hiç desteğini göremiyoruz.

Bu arada postacı geldi. Bana TOKİ’den bilgilendirme mektubu gelmiş. Malum inşaat sektörü o kadar çalışıyor ki yapılan konutlara müşteri bulamıyorlar. Reis buldu hemen çözümü. Bir Başkanlık Kararnamesiyle 25 yaş üstü çalışan tüm vatandaşların konut sahibi olmasını zorunlu kıldı. Maaşın yarısı oraya gidiyor ama olsun, 25 sene sonra TOKİ bir ev verecekmiş memleketten. Adamlar çalışıyor, ne de olsa. Baksanıza Kanal İstanbul başlayalı üç sene oldu, 4’üncü Köprü de iki seneye bitiyor…

Eski mahalleden bir arkadaş geldi, adı Samir. Suriye’den gelip de vatandaşlığa geçenlerden… Yanında Coca Cola getirmiş, bilir çok sevdiğimi. Ekonomik bunalım nedeniyle birçok yabancı ürünün ithalatı yasaklandı, onlar da karaborsaya düştü. Temel gıda maddelerini de karneyle alıyoruz ya, o başka mesele. Muhtar olmasa bizim de halimiz harap. 2019’daki referandumdan önce Suriyelilerin çoğunluğu vatandaşlığa alındı, çok itibar gördüler, devlet tarafından desteklendiler. Referanduma da etkileri olmadı değil hani. Ama şimdi çok az kaldılar. Suriye’de ÖSO saflarında savaşmaları yönünde tartışmalar başlayınca, biraz da işsizlik falan artınca çoğunluğu ülkelerine döndü. Samir de dönmek istiyormuş. Dönsünler canım, zaten artık Reis’in de umurunda değiller. İki kez başkanlığa seçildikten sonra 2028’de anayasa değişikliği ile ömür boyu başkan olması sağlandı. Allah başımızdan eksik etmesin. Aynı değişiklikle, demokrasimizin daha iyi işlemesi için meclisin görev alanı daraltıldı. Bir nevi tavsiye organına dönüştürüldü. Akıl almıyor zaten, Reis bir şey söyleyecek, birileri de ona muhalefet edecek. Yaaa biraz mantıklı olun canım…

Samir’i öğle yemeğine götüreyim dedim. Çok kalabalık olmayan bir yere gittik. Ben intihar saldırılarından çok korkuyorum. Genellikle her hafta bir intihar saldırısı oluyor buralarda. Eskiden başka ülkelerdeki teröristlere para, silah yardımı yapardık, onlar da bize dokunmazdı veya göstermelik bir kaç saldırı yaparlardı. Şimdi öyle mi? Polis devleti gibi olduk, o kadar istihbaratçı var, ama bu intihar saldırılarının önüne geçemiyoruz…

Bizim Samir, laf arasında eski mahallenin güleç yüzlü berberi Mustafa Amca’dan bahsetti. Mustafa Amca’nın caminin altındaki dükkânında kahkaha eksik olmazdı. Ailecek iyi insanlardı, yardımseverdiler. Geçenlerde damadı Twitter’dan 4’üncü Köprünün gereksiz olduğunu falan söylemiş. Damadıyla birlikte kızını da almışlar içeri, üç torunu Mustafa Amca’ya kalmış. O olaydan sonra kimse konuşmaz olmuş onunla, müşterisi de kalmamış. İhtimaldir ki köye döner o da, birçok insanın yaptığı gibi…

Ben de geçen hafta gittiğimiz Başkanlık Sarayından bahsettim, bu bizim Muhtarın beşinci gidişiymiş. İlk haline göre bayağı genişletilmiş olduğunu söyledi. Tabii aile fertleri, akraba, dostlar derken yetmiyor Reis’e. Hep dediğim gibi, helal olsun ona, memleket onsuz yapamaz, ne yapsa doğrudur. Bu aile zaten hakediyor bunları, ondan sonra da aileden birileri taşımalı bayrağı. Böyle olacak gibi de görünüyor hani.

Reis bağımsız kurullar veya organizasyonlar ziyarete geldiklerinde misafirlerini giriş kattaki altın işlemeli odada ağırlıyormuş. Gazetede okumuştum. Geçen HSYK üyeleri sarayı ziyaret etmiş. 2’nci Cumhuriyet hukukunun daha sağlıklı işletilebilmesi için alınacak tedbirler ve atamalarla ilgili direktifleri almışlar. Tabii diğer bağımsız kurullar da sırayla istişareye gidiyorlar yanına. Reis futboldan çok hoşlandığından federasyon başkanı Rıdvan Dilmen de iki günde bir yanında.

Adalet Bakanı da oradaydı o gün. Yakında açacakları 30 bin kişilik hapishaneden övgüyle bahsediyordu. Avrupa’nın en büyüğüymüş. Büyük işler yaptılar büyüük…

Akşam muhtarı evine bırakıp ben de eve gelirim, saat 7 civarı olur. Haberleri seyreder, yemek yerim. Bugün TSK’ya çok yer vermişler haberlerde. Eee savaş yakın.

Daha önce Ergenekon, F..Ö derken bayağı yıpranmıştı TSK. 2021’deki ikinci darbe girişimi bir fırsat oldu. Halk yine tankların önüne yattı. Bu sefer binlerce kişi zayi oldu ama 2’nci Cumhuriyeti korumayı başardık. Ardından değişim için uygun bir ortam oluştu. Reis boş durur mu? Başladı reformlara. Önce idamı geri getirdi. Genelkurmay Başkanlığını kaldırdı. Milli Savunma Üniversitesini kapattı. Orduda uzmanlaşmaya geçildi. TSK’nın mevcudu 70 bine indi ama olsun, Reis’in güvenilir adamları yerleştirildi. Bir süredir ideolojik eğitim gören Sadat üyelerinin öncelikli olarak alımı sağlandı. Askerler güvenilirdi ama eğitim ve tecrübeleri yetersizdi. Doğuştan asker bir milletiz ya, pek de önemsenmedi. Yunanlılar bir süredir darbecileri vermeyerek, Kardak’ta varlık göstererek, Kıbrıs görüşmelerinde çözümü zorlayarak Türkiye’ye açıktan kafa tutuyorlardı. Reis bunlara bir ders vereyim dedi “Eyy Yunan, senin ne haddine bize kafa tutmak, 400 sene ekmeğimizi yedin, vefasızlık etme! 48 saat içinde ver darbecileri, suhuletle kapatalım bu meseleyi!” Adamlar arkalarına almışlar diğer ülkelerin desteklerini, vermediler darbecileri. Savaş ilan ettik. Reis nereden bilsin TSK’ya yerleştirdiği adamların, milli diye üretilen silahların fos çıkacağını. Hepsi göstermelikmiş. Sonrasında sorumluları cezalandırdı, hepsi idam sehpasını gördü ama iş işten geçmişti. İyi ki ABD araya girdi de Yunanlıların ilerlemesi Çatalca’da durduruldu. Çok utandım televizyonda esir düşen askerleri, hurdaya dönmüş araçları gördüğümde… Yapılan anlaşma gereği savaş tazminatı olarak Karaağaç ve Kardak Kayalıklarını onlara verdik. Kıbrıs meselesinde tarafların mutabakata vardığı çözümü kabul etmek zorunda kaldık. Burada kalır mı hiç? Reis her şeyin arkasında Almanların ve AB’nin olduğunu tespit etmiş. Bir sene sonra AB adaylığından vazgeçtiğimizi bildirdik. Zaten onlar çoktan ilişkileri askıya almışlardı.

Aslında bu küçük savaş ordumuzun artık eskisi gibi olmadığını gösterdi bize. Şimdi niye Anlaşma’ya uyup Suriye’den çekilmiyoruz anlamıyorum. Suriye boş durmuyor. İran iki füze tugayını Suriye’ye kaydırmış, İstanbul’u vurabiliyorlarmış. Ruslar da Suriye’de bulunan üslerindeki uçakları artırmış, uçak gemisini de Kıbrıs’a demirlemiş diyorlar. Batıyla ilişkiler de bozuldu. Bakalım nasıl bir son bekliyor bizi?

Samir bilgili çocuk, bugün yemekteyken bir şeyler söylemişti de önem vermemiştim. Sanki şimdi biraz anlam kazanıyor. “Diktatörler iktidar gücünü tam olarak ele geçirinceye kadar kendilerini özenle saklamayı bilen zeki kişilerdir ama akıbetleri bellidir; 3 ayda, 3 yılda veya kim bilir 13 yılda öyle bir alaşağı olurlar ki, kendileriyle birlikte tüm bir ülkeyi ateşe atarlar.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin