Evrensel değerler, Hizmet ve ‘Hizmetler’ (2)

YORUM | SÜMEYYE KOCAMAN (OXFORD ÜNİVERSİTESİ, ŞARKİYAT FAKÜLTESİ, ARAŞTIRMACI)

Hizmet kelimesi aslında felsefi bir geleneğe işaret ediyor ve eskiden beri değişik tarihi altyapılarda birçok insan tarafından “dine hizmet” anlamında kullanılagelmiş. Bu şekilde kullananlardan biri de Ahmed Cevdet Paşa. Genç yaşta, bugünkü anlamı ile “common law” sistemine daha yakın olan Osmanlı hukuk sisteminde bütün geçmiş davaları aklında tutabilecek bir bilgisayar gibiydi. Sadece hafızası ile seçkin bir insan değil, bir de kuvvetli bir analiz ve sentez yeteneği olan bir deha sahibi. Ahmet Cevdet Paşa’nın dine hizmet anlayışında aile kanunnamesini devlet eli ile kodifiye edilmiş bir kanun olarak yazmak yok. Onu 1917’de Jön Türk hükümeti yapacak ve İslam hukuk tarihinde olmayan yeni bir İslam icat ederek reis kelimesini kullanacak, ve  ‘erkek evin reisidir’ diyecekler. Bunu da daha sonra erkek egemen bir devlet baba anlayışı ile makbul vatandaş icat etmek için yürürlüğe sokacaklar. İslam’dan bir sosyal mühendislik ile İslam’dan alabildiğine uzak İslamsız Müslümanlık ortaya çıkaracaklar. 

Ne var ki o dönemde bile hatta özellikle İttihatçılar döneminde çokça ‘din’ ve ‘hizmet’ kavramları tartışılıyor. Zahiren dine hizmet addedilen şeyler ise dinin içini boşaltıyor. Tabi ki bu tartışmalarda Ahmed Cevdet Paşa yok. O II. Abdülhamid devrinde uğradığı ispiyonlar neticesinde 1895’te sakin bir şekilde hayata gözlerini yummuş bile. Ölmeden önce Mecelle’ye birkaç ekleme yapmak istediği ama muhaliflerin iftiraları neticesi padişah tarafından kabul görmediği anlatılır. Mecelle gibi işçi haklarını da içeren ve endüstrileşme çağında hukuki dönüşüme öncülük edecek bir eser bırakır ama daha da verimli olabilecek iken yalnızlığa mahkum olup köşesine çekilir.

İttihatçıların da kuvvetli bir İslam’a hizmet retoriği olduğunu hatırlayın ve bunu devlet ile birleştirerek dini, devleti kurtarma aracı olarak kullandıklarını aklınızın bir köşesinde tutun. Dine hizmet manipülasyona çok açık bir kavram. Ama insana hizmet bu manipülasyonların önünü kesebilir. “İnsana hizmet Allah’a hizmettir” felsefesi ile baktığınızda, hakikaten insana değer veren bir hizmet felsefesi görürsünüz. Bu hizmet anlayışında her bir bireyin hakkı ve hukukunu gözetme gayreti olacaktır. Belki Türkiye’de yetişmiş insanların bu kültürel kodlarından sıyrılması için Allah hadiselerin eli ile herkesi dünyanın bir yerine savurdu. Çünkü, insana değer vermenin idealdeki anlamı ile pratikteki örnekleri arasında fark var ve bu örnekleri Türkiye’nin ezici siyasi ve erkek egemen havasında bulmak oldukça zor.

Şimdi herkesin bir yenilenme gayreti ile yeniden kendini tanımaya ihtiyacı var. Geçmişini silip atmak yerine onunla hesaplaşmaya, ve daha iyi bir gelecek için içimizdeki yaraları tedavi etmeye, kendimizle barışık olmaya  ihtiyaç var ve bu aynı zamanda bizden sonraki nesiller adına bir sorumluluk. Aksi takdirde nesiller boyu devam eden göç travmalarını bizden sonraki nesiller taşımaya devam edecek. Sorulması gereken çok soru var. Mesela, sizin inandığınız Hizmet nedir, nasıl bir ortamın ve şartların taşıyıcısı idi, felsefesi ve temel değerleri nedir? İçinde bulunduğunuz şartlar içinde siz neyi nasıl değerlendirdiniz? Değerleriniz ne idi, siz ne yaptınız? Fark etmeden kendinize rağmen bir başkası olmuş olabilir misiniz? Bu noktada kendinizi ve yaşadığınız zamanı anlayıp bir başkasının amaçlarına alet olmanıza mani olacak şey ise, üç kitabı yeniden birlikte okumak: Kur’an, kainat, ve insan.

Kendi psikolojisini görmeyen yahut kabul etmekte zorlanan insan kendini koruduğunu zannedebilir. Ama aslında bunu hem kendisi hem de çevresi fark etmektedir. Duyguların iyisi kötüsü olmaz. O yüzden bir duyguyu yaşamak iyi yahut kötü olduğunuz anlamına gelmez. O sadece insan olduğunuzu gösterir. Önemli olan yaşadığınız duyguların isimlerini bilip onlarla yüzleşmek helalleşmek, davranış ve sözlerinizi iradi tercihleriniz ile seçmenizdir. Elbette sözlerimiz ve davranışlarımızda duygular var olmaya devam edecek. Ama önemli olan, hangi duyguların ve neden onların ifade edildiği konusunda insanın iradi tercihini kullanmasıdır. Aksi takdirde duygusunun varlığını birbirine yahut okuduğu eserlere yansıtan yığınlar haline döneriz.

İnsanın kendini bilmesi için duygularını da tanıması ve kabul etmesi gerekir. Ne var ki duygular ile yüzleşme Türkiye’de gelişen çerçevesi içinde kültürel kodlarımızda çok yok. Oysa siz yüzleşmeseniz ve sakladığınızı sansanız bile, duygusal birikimler bir yerden kendini gösterir ve patlar. Böyle kırılma anlarında ortaya literalizm yahut aşırı milliyetçi anlayışlar çıkar. Bakarsınız bu ortamda inandığınız değerler de bu duygu seli içinde erimiş ve bambaşka bir mecraya doğru evrilmiş. Ama bunu ya anlamazsınız yahut da aradan asır geçer ve araştırmacılar görebilirler.

Oysa insanın vahiy kaynaklı temel değerleri ve eserleri ile sürekli beslenmesi ona yeni bir yol açar. Bulunduğu zamana ve onun şartlarına tepeden ve dışarıdan bir nazarla bakma imkanını verir. Tevhid kelimesini hatırlayın. Orada önce red sonra tasdik vardır. Oradaki ilk red işte bulunduğunuz ortamın ve zamanın şartlarının reddidir. Filozofların dili ile yaklaşırsak, zaman ve mekan bir nehir gibi ve biz de onun içinde yüzücüleriz. Ne var ki vazifemiz değişen şartlara rağmen istikameti koruyabilmek. Bu da kendimize dışarıdan bakmayı gerektiriyor. Peki bunu nasıl yapacağız? Nehirden çıkıp elimizden geldiğince ‘red’ ile ya bir tepecik yahut teperler veya bir dağın başına  tırmanıp yaşadığımız şartlara, onun içinde bulunduğumuz yere ve kendimize bakacağız. Bunu yapabilmek için de dünyevi ilimlerle o nehri, dünyevi ve manevi ilimlerle o dağın yamaçlarını, ve gözümüze taktığımız gözlüklerin rengi ve numarasını ayarlamak için de kendimizi bilmemiz ve okumamız gerekmektedir.

Sonra herkes kendisi karar versin: “İnsana hizmet Allah’a hizmettir” anlayışı benim için ne anlama gelmektedir? Hayatımın neresinde? Burada söylediklerim ile yaptıklarım arasındaki ilişki benim gözlüklerim, yüzdüğüm nehir ve bunların bir yamaçtan görünümü hakkında bana ne anlatıyor? Ben kimin için bu nehirde yüzüyorum? Motivasyonum ne? Başkalarının ne yaptığı beni nasıl ve neden ilgilendiriyor? Bu konuda benim cevabım ve tepkim ne olmalı? Cevap veya tepki yerine geliştirebileceğim daha mahruti bir bakış açısı var mı? İlahların reddi ile başlayan tevhid inancında hadiselerin psikolojik nehirlerinden çıkıp tevhid eksenli, sonsuza bakan ve bana hayatın anlamını tekrar hatırlatan eşyanın esmaya bakan yönünü görmek için kendimi, gözlüklerimi, durduğum yerin açısını daha iyi nasıl dengeleyebilirim? Bu ise hem dini hem dünyevi, hem bireysel hem de kolektif bir yolculuk. Bu dengeleri beraber gören üçüncü bir gözün penceresinden yapılan bir seyir.

Tarih boyunca bir sürü hizmet felsefesi ortaya çıkmış ve birçoğu kendi kendini  katletmiş. Bunun da bilincinde olarak, kendi kendini imha eden değerleri ile ters bir felsefe ve yaşam örnekleri ortaya sürmeden, Türkiye’nin kendi evlatlarını sürekli kullanıp atması veya bir adım ileri on adım geri gitmesi gibi kültürel kodlara inandığımız evrensel değerleri heba etmeden, nasıl daha sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşarım sorusunu bireysel ve kolektif olarak tartışmamız gerekiyor. Bunları insanın bir kere değil sürekli düşünmesi ve kendine dair farkındalıklarını artırması gerekiyor. Sanırım, insan ancak bu şekilde aynı nehirde iki kere yıkanmaktan kurtulur. Önce kendi psikolojisinin nehrinden çıkıp yeniden reddiyeler ile kabul ettiği şeyin ne olduğunu anlayarak, ve duygusal rüzgarlar değil, akıl ve salim bir kalp ile iradi olarak hayatının gideceği yönü seçerek.

Bunlar hadiseler bizi zorlamasa da yapılması gereken şeyler. Ne var ki travmalar ve iyileşme acısı bizi bu arayışa derinlemesine itiyor. Bunda da cebri dahi olsa bir Rahmet elini görmek mümkün. Yoksa on dört asırdır bozulmadan gelen bir İslam nasıl korunacaktı, değil mi? İnsanın üç kitap arasındaki dengeli okuyuşu yitirdiği zamanlarda Allah insanları yüzdükleri zaman ve mekan nehrinden çıkartıp bilinmeyen bir ortama bırakıyor. Adem Aleyhisselamın yeryüzüne indirilmesi gibi kendinizi bulduğunuz yeni coğrafyalarda yeni bir nazar ile yeniden niyet edebilmek ise, iyileşme sürecinin merhemleri olsa gerek.

Yeni ülkeleriniz niyet ve nazar ayarlaması yaptığınız yeni yamaçlar ve dağlarınız olsun. Hayatınıza tekrar baktığınız selamet sahilleri olsun. Hayat nehrine tekrar girerken bu sefer kendinizi ve hayatınızı üç kitabın ekseninden her gün yeniden okumaya gayret etmek de kendinize verdiğiniz bir söz ve kendinize yaptığınız en önemli yatırım olsun.

Meşhur veciz dua ile bitirelim: Allah bizi insan etsin.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Böyle Tekil müslümanlik fikirlerinden kurtulmak gerek. Batidaki gibi ic ice girmis kadin-erkek iliskiside cözüm degildir! Bu kadinin rolü az olacak manasinda degil! Sanki Türkleri, Araplari … lari birakip sirf Almana, Fransiza, Ingilize, ABD liye Hizmet anlayisida tamamen yanlis! Imrenilecek Sahabe Toplumu veya Cemaati haline gelme mecburiyetimiz var, bu hem disardan insanlarin fevc fevc (hangi milletten olursa olsun!) Islama yönelmesine ve ayni zamanda Insanlarin savrulmasina engel olacaktir! Bu Cemaat olma baska insanlara kapali olma degildir! Ama o insanlarin bu toplulugun icindeki yasam tarzindan etkilenmesi demektir. Yoksa ben gideyim 100 kisilik ehli dünya icerisnde tek kisi derdimi anlatayim, bu sirf Arkaplan (Cemaat) olursa münkündür. Saflari siki tutup, birbirlerini gercekten seven, maddi cikarlardan uzak, gercek ihlas, uhuvvet, birbirni seven ve birbiri icin herseye katlanan (Helal dairede tabiki) bir topluluk! Cocuklarin bu ortamlari görmesi sart! 1+1+1+1=4; 1111 Binyüzonbir. Vesselam.

  2. Bacım, kalemine sağlık. Boun de ilim irfan edindik, bilgilendik. Sana, Allah daha çok yazdırsın emi! Hepimizi Allah insan eylesin!

  3. Yeni yerler yeni insanlar herzaman insan hayatında yeni bir muhasebeyle monotonluğun boğucu ve yorucu atmosferinden sıyrılma adına bir fırsat oluşturur ama bunun herkes farkında olabilirmi bilemiyorm ama keşke hepimiz hicreti muhacirliğide monotonluğa bırakmadan birde bu gözle ve yürekle okuyabilsek belki o zaman objektif hakkaniyetle olayları değerlendirebiliriz değilse aynı kalıplaşmş söylemler ve fiillerle yerinde saymayla değil dünyayı kucaklama kendi çocuklarımıza bile el uzatamayacağız gibi Allah bizi insan eyleye yüreğinize ferahlk lutfeylesin Yaradan sağlıcakla

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin