Etraf çamurdan geçilmiyor

YORUM | EKREM DUMANLI 

Metropol Araştırma şirketi tarafından yapılan son araştırma acı bir gerçeği ortaya çıkardı. Türkiye’nin Nabzı anketinde vatandaşa “Diyanet’in yaptığı açıklamalara güveniyor musunuz?” diye sormuşlar. 13- 17 Ağustos arasında 28 ilde yapılan araştırmada insanların yüzde 70,4’ü “Hayır, güvenmiyorum” demiş. 

Olacağı buydu! 

“Siyasetin içine balıklama dalarsan, camileri politik kavgaların arenası haline getirirsen, toplumdaki kutuplaşmaları kışkırtırsan, iktidarın zulmüne ortak olursan itibarın işte böyle yerle bir olur” diyebilirsiniz. Hatta daha öteye gidip “Ölünün arkasından konuşulmaz” diye keskin bir gönderme yapıp Diyanet’in tepesine mezar taşı da dikebilirsiniz…

Ancak mevzu hiç de o kadar basit değil…

Öteden beri Diyanet İşleri Başkanlığı ağır eleştiriler almıştır. Varlık nedeni de tartışılmıştır, icraatları da. İroniye bakar mısınız; geçmişte en çok da siyasal İslamcılar eleştirirdi Diyanet’i. Tıpkı YÖK’e yaptıkları gibi. Muhalefetteyken yerden yere vurdular, iktidara gelince “Nasıl olsa artık bizim” deyip tepe tepe kullandılar. Siyasal İslam’ın çok maskeli ve ilkesiz tavrı tam da budur. 

Neyse… Bütün ağır tenkitlere rağmen Diyanet’in yakın zamana kadar belli bir itibarı olduğunda şüphe yok. Çünkü hayatın tabii akışı içinde imamın, müezzinin bir yeri var ve o kesişim çizgisi hep olacak. Ya düğünde yolu kesişir insanların ya cenazede…

Bazı çevrelerden yükselen eleştiriler, halka hiç bu kadar inmemişti. Vatandaş -az ya da çok- saygı duyardı Diyanet’e ve çalışanlarına. Onların yalan söylemeyeceğine, halkı aldatmayacağına inanırdı.

Daha ötesi halk, imam ve müezzin kadrolarını siyaset üstü bir yere konumlandırırdı. Bu kanaatin oluşmasında en önemli pay sahibi Diyanet’in bizzat kendisiydi. Camide siyaset konuşulmaz, Diyanet kadroları, siyasi tercihlerini belli etmezdi. Bu tavır nedeniyle her kesimden insan gönül rahatlığı içinde camiye gelir, beş vakitte, olmazsa cumalarda, o da olmadıysa bayramlarda Diyanet görevlileri ile mülaki olurdu. 

Siyasal İslam akımının girdiği çıkmaz sokaklardan biri de camiiler, imamlar, müezzinler oldu. “Dini siyasete alet etmeyin” telkinlerini berhava etmek için “Dinin kendisi siyasettir” dediğinizde kendinizi derin bir uçurumun kenarında bulursunuz. Hele bir de siyaseti, belli bir partiyi çılgınca desteklemek olarak anlıyorsanız, sizin dine vereceğiniz zararı hesap etmek mümkün değil… Çünkü din siyasete indirgenemez. Dinin geliş gayesi de bu değildir…

Her mahallede saygın Diyanet personeli vardı bir zamanlar. İnsanlar sevinçlerini de elemlerini de bu kişilerle paylaşırdı. Yaz tatillerinde çocuklarını kuran kursuna gönderir, bu insanlara emanet ederdi. Güvenirdi çünkü.

Şimdi ne oldu da onlara olan güven dibe vurdu? 

Siyasal İslam’ın iktidarında Diyanet çok feci bir rol üstlendi; iktidarın zulüm ve günahlarına kılıf uydurdu. Bunun bedeli ağır oldu ve şimdi insanlar dinin kendisinden soğuyor. Zulme ortak olursan, tek partinin (hatta tek adamın) kırbacı gibi bir misyon üstlenirsen sana duyulan nefreti yadırgamayacaksın. Ahlak zabıtası gibi toplumun bazı kesimlerine ceza keserken, iktidarı ahtapot gibi sarmış rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlıkları karşısında susarsan vatandaş bunu görmez mi sanıyorsun…

Konu sadece Diyanet’le sınırlı da değil aslında. Mesela İmam Hatipler niçin bu kadar tartışılır hale geldi? İmam Hatiplere karşı saygısızca söylenmiş ayrımcı bir cümle üzerinden bir şarkıcıyı hapse tıkmak kolay. Yüreği olan, imam hatiplilerin on yıl önceki itibarını bugünkü ile kıyas etmeli. Okul kontenjanlarında yapılan hilelerle çocukları imam hatip okullarına zorla mahkûm ettiler. Oysa bu okulları bir zamanlar ağır bedel ödemeyi göze alan aileler tercih ediyordu. O zaman da sorunlar vardı; ama hiçbir dönemde bu kadar namazsız niyazsız imam hatipli olmadı o okullarda. İnsanların güvendiği (en azından sempati ile baktığı) imam hatip öğrencilerinden geriye tek parti rejiminin papağanı haline getirilmeye çalışılan bir zümre kaldı maalesef. 

Üstat Necip Fazıl haklı çıktı! “Hohlaya hohlaya buz dağlarını erittik, şimdi etraf çamurdan geçilmiyor.” demişti. Aynen öyle oldu! 

Diyanet anketi “devlet eliyle toplumu dindarlaştırma” politikasının nasıl iflas ettiğini gösteriyor. Diyanet de bu gerçeği görmeli. İktidarı desteklemek için imam ve müezzinleri toplayıp “Aman kazanımlarımızı kaybetmeyelim” diyerek tek parti/tek adam rejiminin sopası olmaktan vazgeçmeli. Bu sakil durum iktidara oy verenler tarafından bile tiksindirici bulunuyor olmalı ki “AKP’ye oy vereceğim” diyenlerin yüzde 35,2’si, “MHP’ye oy vereceğim” diyenlerin yüzde 58’i Diyanet’in açıklamalarına güvenmediğini beyan etmiş. 

Daha ne desinler! 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Eee napalım şimdi. Yazılarınız hala tespitlere dayalı gidiyor. Araya bir de necip fazıldan bir söz ekle oh. Küfrettiğiniz adamlarda necip fazıl seviyor. Nolcak şimdi. Alsana ortak bir paydanız. Sizce gerçekten dünyanın şu geldiği noktada garip olay ve hadiseler yaşandığı şu devirde TC gibi kuruluş ve şimdiye kadarki süreçte değersiz bir ülkenin şairinin sözleri ile mi mesaj verecek ve problemleri çözeceksiniz. Yaptığınız tipik 1960 1980 model siyasal islamcı ve ülkücü tendanslı tespit yapma ve arkasından sopa gösterme. Sizi seviyorum ama lütfen, biz tilki Müslümanlardan ve latifeli söz söyleyen tatlı su milliyetçilerinden çok çektik. Nefret ile çözümün birbirine çok yaklaştığı şu devirde değerleri uğruna ölen, mücadele edip mağdur olan ama zerrece bilinmeden yaşayan insanların şairlerden, alimlerden çok çok üstün olduğu aşikar. Bu insanlara misal verirken 2 3 perde üstten insanlardan örnek verirseniz sevinirim.Kimseye değersiz demiyoruz ama siyasal islamcıların ve sonrası uzantıları ile milliyetçiliği tekeline aldığını zanneden ülkücü ve uzantılarının insanlık değerine katacakları hiç bir değerin olmadığı, tarihin sayfalarına gömülmeleri gerektiği ortadadır. Bence gerçeği görmek eski değerlere sarılmaktan çok daha üstün bir vazifedir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin