Erdoğan’ın hastalığı tüm topluma sirayet etti

Karizmatik liderler, geniş kitleleri sosyal ve duygusal açıdan derinden etkileyen, topluma yön veren kişiliklerdir. Bu tür liderlerin aklen ve ruhen illa da sağlıklı olması gibi bir zorunluluk da yoktur. Tıpkı topluma yaptıkları etki ve yönlendirmelerin hep pozitif ve yararlı olma gibi bir zorunluluğunun olmaması gibi. Neticede karizmatik liderler sadece meşru alanlarda ortaya çıkmazlar. Suç çetelerinin cirit attığı yeraltı dünyası ve mafyatik örgütler de aklî veya ruhî sağlıkları sorunlu, vicdan terazileri arızalı, kalp selametini yitirmiş karizmatik liderlerle doludur.

Öte yandan, sırf meşru alanlarda ortaya çıkmış olmaları karizmatik liderlerin duygu durumlarının garantide olduğu anlamına gelmez. Tam tersine meşru bir zeminde ortaya çıkıp meşruiyet görünümü altında hareket eden karizmatik liderlerdeki ruhî ve aklî hastalıklar çok daha tehlikeli ve yıkıcı olabilir. Çünkü, bu tür liderlerde baş gösteren herhangi bir duygu durum bozukluğu, şayet gerekli önlemler alınmazsa, etkisi altındaki kitlelere çok hızlı bir şekilde sirayet edebilir.

Neticede, toplum kendilerine rol model aldıkları karizmatik bir liderin sadece pozitif yönlerini ve özelliklerini imite etmez. Sorunlu karizmatik liderin hastalıkları, davranış bozuklukları ve sapkınlıkları da toplum tarafından alınır, özümsenir ve hastalıklı bir davranış kalıbı olduğunun bilincine bile varılmadan kitlesel hal ve hareketlere dönüşür.

KARİZMATİK LİDERLİKLE PSİKOPATLIK ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ

Tıpkı dahilik ile delilik arasında olduğu gibi karizmatik liderlik ile psikopatlık arasında da ince bir çizgi ve yoğun bir geçişkenlik vardır. Kalp selametini yitirmiş, duygu, düşünce ve davranış bozukluğuna, ruhsal bunalıma, anormal/uyumsuz davranışlara dûçar olmuş hastalıklı bir kişiliğin durumu psikopatolojinin alanına girer. Bu tür hastaların normalde topluma zarar veremeyecekleri güvenli bir alana çekilmeleri ve tedavi edilmeleri gerekir. Kaldı ki, bu hastaların topluma verecekleri zararlar ve oluşturacakları riskler toplum üzerindeki karizmaları ve etkileri ile doğru ortantılıdır.

Birçok uzmanın kleptomani, mitomani, hubris teşhisleri koyduğu, ancak yaratılan korku ve baskı atmosferinden dolayı çok azının hakkındaki bu teşhisleri dillendirebildiği Erdoğan’ın psikolojik durumunun gelip vardığı yerin de psikopatolojinin alanına girdiğinden hiç kimsenin şüphesi yok. Sorun şu ki, toplumdan tecrit edilip tedavi görmesi gereken bu psikopat şu an karizmasıyla ya da saldığı korku ve endişeyle toplumun ruh ve akıl sağlığını tümden bozma konumunda bulunuyor.

DERİN PSİKOPATLIĞI ŞAHSİ BİR MESELE OLMAKTAN ÇIKTI

Tehdit, aşağılama, hedef gösterme, ötekileştirme, düşmanlaştırma, şeytanlaştırma içeren sistematik nefret söylemlerini olabilecek en yüksek perdeden sürekli tekrarlayan Erdoğan, bu söylemlerini ve düçar olduğu hastalıklı psikolojiyi neredeyse tamamının kontrol ettiği medya üzerinden topluma yayıyor. Bulunduğu konum gereği toplumu etkiliyor ve geniş kitlelerde ciddi psikolojik sorunlara, paranoyalara, korku ve endişelere yol açarak toplumu aklen ve ruhen hastalandırıyor. Böylece derin psikopatlığı şahsi bir sorun olmaktan çıkıyor.

Şimdi tüm hal ve hareketleriyle Erdoğan’ı şöyle bir gözünüzün önüne getirin ve aşağıda yazılacaklar ışığında psikolojisini ve duygu durumunu isterseniz bizzat kendiniz analiz edin:

Psikopati eskiden tüm akıl hastalıklarını kapsayan bir terim olarak kullanılırdı. Bugün ise, psikopati psikiyatride empati ve vicdan eksikliği ile karakterize olan bir kişilik bozukluğu olarak tanımlanıyor. Uzmanlar, psikopatların herkesi bağlayan sosyal (hukuki) kurallardan kendilerinin muaf olduklarını düşündüklerini söyler. Bu, kuralları anlamadıklarından değildir. Tam tersine doğruyu ve yanlışı çok iyi bilirler. Özgür iradeleriyle seçim yaparlar, ancak seçimleri her zaman kendi kurallarına göredir.

PSİKOPATLIKLA HUBRİSİN GENİŞ KESİŞME ALANI

Uzmanlara göre, bazen deliymiş gibi davranmayı tercih etseler de, psikopatlar deli değildir. Son derece bilinçli hareket ederler. Hak etme duyguları güçlüdür. Herkesten üstün ve bir çeşit deha olduklarına inanırlar. Bu sebeple psikopatlıkla hubrisin kesişme alanı geniştir.

Psikopatlarda empati eksikliği, kibirli ya da abartılı bir kendini övme, söz cambazlığı ve etkileyici fakat yüzeysel bir duygulanım tipiktir. Bencil, duyarsız ve asalaktırlar. En yakınları da dahil olmak üzere insanlarla ilişkileri sadece fayda üzerine kuruludur. Birçok psikopat ilk tanışmada etkileyici, doğal ve hoş görünebilir. Bunlar amaçlarına ulaşmak için başkalarını duygusuzca kullanırlar. Geçmişi ya da geleceği düşünmeden mevcut anı yaşamak ve o anki çıkarları doğrultusunda her şeyi yapabilmeyi normal ve hakları görürler.

Psikopatlarda vicdan gelişimi yetersizdir. Söz cambazlığı ile yüksek ahlaki standartları savunsalar da davranışlarında vicdandan eser yoktur. Yasaları ve toplumsal normları sonuçlarını düşünmeden çiğneyebilirler. İstediklerini hak etmek değil, sadece almak prensibi işler. Anlık menfaatler uğruna bir kalemde her şeyi silebilirler.

PSİKOPATLAR, ÇOK İYİ OYUNCU VE MÜKEMMEL BUKALEMUNDURLAR

Uzmanlar, psikopatların mükemmel bukalemunlar olduklarını da söyler. Her kişiye ve koşula göre yeni bir karaktere bürünebilirler. İnsanları ‘ütmek’ ya da aldatmak için normal görünme yetenekleri son derece gelişmiştir. Çocukluktan itibaren hangi durumda hangi duygusal tepkiyi vermeleri ve hangi mimikleri kullanmaları gerektiğini öğrenirler. Yetişkinliklerinde ise duruma göre rol kesmede artık ustalaşmışlardır.

Psikopatların hissediyor göründükleri her duygu-durumu başarıyla oynadıkları bir oyundan ibarettir. Hayatlarını manipülasyonlarla sürdürürler. İnsanları etkilemekte, yönlendirmekte ve kullanmakta neredeyse hipnotik bir güçleri vardır. Mimik yetenekleri çok gelişmiştir. Akıcı ve etkileyici konuşurlar. Mimiklerindeki ve sözlerindeki sahteliği ve yapmacıklığı ancak iyi bir gözlemci anlayabilir.

Psikopatlar insan olarak çoğu kez etkileyici ve hoştur. Kolaylıkla kendini sevdirebilir, rahatlıkla yeni arkadaşlar edinebilirler. Sıklıkla yalan söyleseler de, bu davranışlarını ustaca kamufle edebilirler. Yalanları yakalandığında affettirmeyi çok iyi bilirler. Fakat hiçbir zaman sözlerinde durmazlar. Başkalarının sevgisini ve iyiliğini objektif olarak değerlendiremez, kimseye minnet ve şükran duymazlar. Sürekli övülmeyi ve ödüllendirilmeyi talep eden psikopatlar, övgü ve ödüller önceki sıklıkta ya da değerde gelmediğinde derhal olumsuz tepki verirler.

MASKELERİ DÜŞTÜĞÜNDE TEK DUYGULARI GÜÇ KAYBI VE ÖFKEDİR

Psikopatlar için bütün hayat güç elde etmek, hakimiyet kurmak ve oyunu kazanmak üzerine kuruludur. Milyonlarca insana zarar vermek pahasına kazanmak için akıl dışı, gereksiz, saçma, karmaşık ya da basit oyunlar oynarlar. Psikopatlar toplumun veya kendi çevresinin ortak değerlerini yıkmak için kasıtlı bir çalışma halindedir. Onlar için oyunu kazanmak bir kişiyi ya da topluluğu yıkmak ve yok etmekle aynı anlamdadır. Bir psikopat kaybettikleri için asla üzüntü duymaz. Kendi kurdukları oyunun kontrolünü kaybederlerse (ki bu çoğunlukla takındıkları maskenin düşürülmesi ile olur) hissedecekleri tek duygu güç kaybı nedeniyle öfke ve hayal kırıklığıdır.

İnsanlar dahil her şeyi ‘eşya’ gibi görürler. Ortalama akıl sağlığına sahip bir kişinin bir eşyayla kurduğu bağ kadarını bile insanlarla kuramazlar. Yaptıkları hiçbir şeyden dolayı suçlu hissetmezler ve pişman olmazlar. Fakat yakayı sıyırmak için öyleymiş gibi davranabilirler. Tedavileri ve iflah olmaları ise neredeyse imkansızdır.

Benmerkezci, duyarsız ve istismar boyutu yüksek psikopatlarda kaygı duyma özelliği ve korku koşullaması düşüktür. Bundan dolayı da cezadan etkilenme, vicdan gelişimi ve sosyalleşme için gerekli olan koşullu tepkilerin edinilmesi zayıftır. Bir suç ya da kabahat işlerken yakalandıklarında aldatma, yalan söyleme ya da kaçma (ya da örneğimizde olduğu gibi işleyen bir devletin tüm kurum ve kurallarını ve toplum çökertme) gibi yöntemlerle cezalandırılma tehlikesini bertaraf etme yolunda büyük çaba sarfederler.

GÖZÜ KARALIKLARI GELİŞMEMİŞ VİCDANDAN, EMPATİ YOKLUĞUNDAN

Psikopatlardaki korku eksikliğinin empati yokluğuyla ilişkili olabileceği konusunda birçok psikiyatrist hemfikirdir. Vicdan gelişiminde yetersizlik, yüksek düzeyde tepkisellik ve saldırganlıkta da genetik etkenler ve duygusal yetersizliklerin yanısıra, anne baba tarafından reddedilme, istismar ve ihmal, tutarsız disiplin gibi faktörler rol oynar.

Kendi halindeki psikopatların bile topluma veya kendi çevresindekilere zarar verme riski vardır. Ancak, bu profildeki birinin devletin en etkili konumuna gelmesi tam bir milli felakettir. Üstelik bu felaket sadece sebep olduğu gündelik sorunlardan, geçici arızalardan da ibaret değildir. Söylem, eylem, uygulama, hal ve tavırlarıyla toplumun akıl ve ruh sağlığında tamiri imkânsız çok büyük tahribatlara yol açar. Erdoğan’ın uzun zamandır yaptığı tam da budur.

Sizin de takdir edeceğiniz gibi, tamamen bilimsel verilerle açıklamaya çalıştığımız psikopatlığın tanımına tüm hal ve hareketleriyle eksiksiz uyan Erdoğan, hastalığının başat özelliklerinden birinin gereği olarak, toplumun yandaş kesimlerini her türlü manipülasyonla şahsi güç ve iktidarı adına istismar ediyor. Düşmanlaştırdığı kesimleri ise hiçbir ahlaki, insani, yasal kaygı gütmeden yok etmeye çalışarak başarı hanesine bir zafer daha yazmak için çabalıyor.

Sorun şu ki, ya suçüstü yakalanınca uydurduğu ‘FETÖ’ çuvalına istediği, hedefe koyduğu herkesi atma tehdidinden dolayı ya da gerçekte olmadığı halde biteviye tekrarladığı hayali ‘FETÖ’ canavarı ile korku saldığı tüm toplum büyük bir paranoya içerisinde ciddi bir duygu durum bozukluğu yaşıyor. Erdoğan kendi hastalığını ya doğrudan ya da farklı psikolojik tepkimelere yol açarak tüm topluma sirayet ettiriyor.

GÜLENOFOBİ HASTALIĞI VE ’FETÖ SENDROMU’

Psikopatlığını tüm yandaşlarına başarıyla aşılayan Erdoğan, yandaşı olmayan diğer kesimlere ise ciddi bir paranoyayı yaymış durumda. Hizmet Hareketi mensuplarına dair ‘Gülenofobi’ diyebileceğimiz bir ruh hastalığını iradi olarak empoze eden Erdoğan, toplumsal ölçekte çok ciddi bir duygu durum bozukluğuna yol açıyor. Tek tek insanların akıl ve ruh sağlığını zedelediği gibi toplumun ruh haletini, akıl sağlığını ve psikolojisini de sakat ve marazlı hale getiriyor.

Geçtiğimiz günlerde Sözcü gazetesine bir söylesi veren Psikoterapist Çağatay Öztürk bu sorunu ‘FETÖ Sendromu’ olarak isimlendiriyor. Bu tanımın İngiltere’deki üniversiteler üzerinden psikoloji literatürüne girmesi için başvurular yaptığını söylüyor. Erdoğan, 17/23 Aralık 2013’te ailesi ile birlikte rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlıkta suçüstü yakalanınca alelacele ‘FETÖ’ diye bir şeyi uydurmayı ve topluma yaymayı başardı. Başarısını yıkma ve bozma kabiliyetine borçlu olan Erdoğan, iyice sistematikleştirdiği zulmünü yeşerttiği ‘FETÖ’ paranoyası ve Gülenofobi üzerinden yeni doğum yapmış annelerden beşikteki bebeklere, beli bükülmüş dedelerden alyazmalı ninelere kadar yayarken, toplumun akıl ve ruh sağlığını da tarumar etti.

ZENGİN-FAKİR HERKESİN GÖZÜ TÜRKİYE’DEN KAÇMAKTA…

Psikoterapist Öztürk, ‘FETÖ Sendromu’ topluma hızla yayılıyor ve insanlar Türkiye’den kaçmak istiyor. Artık toplumun ruhsal dengesi bozuldu, diyor. ‘Bu sendrom bunalım demektir. Buhran demektir. Başka deyişle, bir tür tekrarlayan depresyon gibi bulaşıcı bir durum bu… Çünkü bu bir duygu hali ve duygu dediğiniz de bulaşıcı bir şeydir. Birbirimizin enerjisini çok çabuk kaparız. FETÖ Sendromu’nun hızla yayılmasının nedeni de bu aslında,’ diye ekliyor.

Bu sendromdan dolayı destek almak için kendisine hatırı sayılır çok insanın geldiğini söyleyen Öztürk, ‘Bu insanların ortak özelliği, hepsinin de Türkiye’den kaçmak, yurtdışına gitmek için planlar yapıyor olmaları. Ciddi paralarla… Bu paralar öyle böyle paralar değil. Ülkenin ekonomisini sarsacak boyuttaki rakamlardan söz ediyorum. Hiç abartmıyorum, bu konuda danışmanlık verdiğim insanlar Türkiye ekonomisinin yüzde 10’unu kapsıyor,’ diyor.

Öztürk’e göre ‘FETÖ Sendromu’, toplumda ‘maskeli depresyon’ denilen gizli bunalımı ya da “majör depresyon” denilen ağır bunalımı ve ilaç gerektiren rahatsızlıklar ile paranoyak, yani şüphe kaynaklı kaygı gibi bazı duygu durumlarını da ileri derecede tetikliyor. Öztürk bu sendroma örnekler de veriyor: ‘Bir danışanım bacağı kırıldığında evine en yakın hastanenin FETÖ bağlantısı olması ihtimaliyle o hastaneye gitmek yerine, daha uzak bir hastaneye gitmeyi tercih ettiğini kaygı içinde anlatmıştı. Bir diğer danışanım uzun süredir alışveriş yaptığı marketin FETÖ bağlantılı olma ihtimali nedeniyle, marketini değiştirdi. Birçok kişi FETÖ bağlantılı olduğunu düşündüğü TV kanalından artık haber izlemediğini tekrarlayıp duruyordu. Kısacası bu sendrom toplumun ruhsal dengesini bozarak, toplumda duygu durum bozukluğuna yol açtı.’

AMAN HA AKLINIZA MUKAYYET OLUN!

‘FETÖ’ iddiasıyla haksızlığa uğratılan kişilerin de farklı psikolojik sıkıntılar yaşadığına dikkat çeken Öztürk, haksızlığa uğramışlık psikolojisinin güvensizliğe, paniğe ve en ufak bir olay karşısında bile baş kaldırıya yol açabileceğini söylüyor. Topluma sinmiş korkuyu ise Öztürk şu cümlelerle ifade ediyor: ‘FETÖ Sendromu hakkında sizinle röportajım olduğunu bilen dostlarım uyardılar beni; ‘Aman kötü bir şey söyleme, senin de üstüne gelirler,’ diye. Toplum nasıl bir noktada düşünebiliyor musunuz? Kaldı ki ben bu işin ilmini okudum. Görevimle ilgili söylediklerimden ötürü başıma herhangi bir şey gelecekse, ‘Yaradan’ın bir bildiği var demek ki’ derim ve kabullenirim.’

Fatih Erkoç, bir şarkısında ‘Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde?’ deyip duruyordu. Psikopatlığını karizma edinmiş Erdoğan yüzünden bugün tüm Türkiye oynattı ve kolay kolay iflah olacak gibi de görülmüyor. Aman ha, siz siz olun tam bir tımarhaneye dönen ülkede aklınıza mukayyet olun!..

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin