Erdoğan’ın faiz şifreleri, Şevki Yılmaz’ın sözünde gizli

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın takip ettiği faiz politikalarına ekonomistler, alışagelmiş iktisadi uygulamalar çerçevesinde değerlendirip isyan ediyorlar. Oysa işin temelinde, iktisadi bir mantık yok, Şevki Yılmaz’ın dile getirdiği yaklaşım var.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, bağımsızlığı ve enflasyonla mücadeleyi bir kenara bırakıp üç yıldan bu yana Tayyip Erdoğan’ın talimatlarının hayata geçirildiği bir çalışma ofisine dönüştü.

Bu alemin bildiği bir uygulama. Bunun gizlendiği falan da yok. Bir dönem, “Tak diye emrediyor, şak diye yapıyorum” dediği için Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’e ne büyük haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. Adamın adını “Tak-Şak Paşa” diye anar olmuştuk.

Oysa asker, devleti yönetenlere bağlı. Merkez Bankası ise kuruluş kanununda bağımsız bir kuruluş olarak kurulmuş bir yapı. Ama şimdilerde bağımsızlığını bir kenara bırakıp emir erliği yapıyor.

Merkez Bankası, Erdoğan’ın talimatıyla, dün 7 aydan bu yana sabit tuttuğu faizi bir puan (100 baz puan) daha düşürerek 14’ten 13 puana indirdi. Esas itibariyle 14’ten 13’e inmesinin pratikte çok bir anlamı yok.

Eksi faizin yüzde 66 olmasıyla, 67 olması arasında pek bir fark yok. Bundan daha önemlisi verdiği mesaj çok belirgin. “Benden rasyonel bir ekonomi politikası beklemeyin” meydan okuması bu.

DÜNYADA ÜÇ ÜLKE FAİZ İNDİRİMİ YAPTI

BİS Datasına göre, dünyada yıl başından bu 37 merkez bankasından sadece 3 ülke faiz indirimine gitti. 31 ülke faiz artırımı yaptı. Faiz indiren ülkeler tahmin edeceğiniz gibi:

  • Çin, enflasyon oranı yüzde 2.7,
  • Rusya, enflasyon oranı yüzde 15.1,
  • Türkiye, enflasyon oranı yüzde 80.

Faiz düşüren öteki iki ülkenin ekonomilerinin yapısı farklı olduğu gibi uyguladıkları ekonomik sistem de hayli farklı. Öteki iki ülkedeki enflasyon yıl başından bu yana farklı bir seyir takip etti, bizde ise bambaşka.

  • Tam bir yıl evvel faiz yüzde 19, enflasyon yüzde 19,8,
  • Bugün faiz yüzde 13, enflasyon yüzde 79,6.

Faiz düşüşüyle dolar bir günde yüzde 5 değer kazandı. Bunun dönüp enflasyonu nasıl ateşleyeceğini bu ülkede yaşayan sıradan insanlar iyi bilir. Son hamle ile en geç 3 ay içinde 3 haneli enflasyonun kapısı açılmış durumda.

ERDOĞAN NEYE GÜVENEREK BU ADIMLARI ATIYOR?

Beştepe Sarayı, 6 aydan bu yana atmadığı adımı bu ay atarken büyük ölçüde Rusya’dan gelen ve kaynağı belli olmayan paralara güvenerek yaptı. Döviz, bu paralarla kontrol altına tutulmaya çalışılacak.

Kaynağı belli olmayan ve kayıtlarda “Net Hata Noksan” hanesinde gösterilen rakamlarsa şüpheleri bütünüyle artırıyor.

Sırf seçimi kazanmak için önümüzdeki yıllarda maliyeti göğüslenemeyecek yanlışlar yapılıyor. Dahası ülke güvenliğini tehlikeye düşürecek tavizler veriliyor. Bunların neler olduğunu önümüzdeki günlerde öğrenebilme imkanı bulabileceğiz.

Seçime giderken politika faizi yüzde 11’e belki tek hanelere doğru çekebilir. Kredi muslukları sonuna kadar açılacağı anlaşılıyor.

  • Merkez Bankası rezervlerinde düzelme görülüyor.
  • Son 3 haftada brüt rezervlerdeki artış 12,4 milyar dolar,
  • Brüt rezervler 108,6 milyardan 113,7 milyar dolara,
  • Net rezervler 11,8’den 15,6 milyar dolara ulaştı,
  • Swap yükümlülükleri hariç net rezervlerse -52,7 milyar dolar.

PİYASALAR NİÇİN FAZLA TEPKİ VERMEDİ?

Faiz düşüşüne para piyasaları aşırı tepki vermedi. 750’lerin altına doğru hareket eden CDS primi, yeniden tırmandı ve 788’i gördü. Dolar/TL değeri 17,96’dan 18,11’e tırmandı.

Piyasaların tepkisizliğini en iyi ekonomist Mahfi Eğilmez yorumladı:

“Durum, sürekli işkence yapılan insanın son aşamalarda artık acı hissetmemesine ve tepki vermemesine benziyor. O aşamada ölüm, uyarı vermeden gerçekleşebilir. Son faiz indirimi, sistemin, yeterince tepki veremez duruma gelmiş olduğunu gösteriyor.”

Esasına bakılırsa faiz indiriminin altında seçim hazırlığı görülüyor. İndirim kararının hayata geçirilmesi:

📌 Para girişini beklentisinin sürdüğü varsayılıyor,
📌 Kredi musluklarının açılmasına hazırlanılıyor,
📌 Üretim ve ihracatın artırılması hedefleniyor.

Muhtemelen dövizde aşağı yönlü bir hareket yaptırılacak. Bu hamle muhtemelen bir miktar daha yukarı yönlü gidişten sonra yapılır. Öyle anlaşılıyor ki birileri yüksek miktarda döviz getirip tepeden bozdurmasına hazırlık yapılıyor.

Tabii o dönemde halay ekiplerinin Malatya’dan farklı bölgelere de yayılmış olabilir.

YAPILANLARIN EKONOMİK DEĞİL, SİYASİ MANTIĞI VAR

Ekonomistler, hep konuya iktisadi yaklaşımlarla yaklaşıyorlar. Yapılanların ekonomik hiçbir mantığı yok. Sadece siyasi tarafı var. Siyasi yaklaşımıysa yapılacak seçimi kazanmaya endeksli.

Eski siyasetçi Şevki Yılmaz’ın ortaya koyduğu mantık, esasında AK Parti lideri Erdoğan’ın uyguladığı politikanın temelini oluşturuyor. Yılmaz, iktidarı yeniden kazanmak için rezervlerde bulunan 700 ton altının harcanmasını istiyor.

AK Parti’nin iktidardan düşmesi, başkasının gelmesi, bu kafaya göre ülkenin düşman bir ülke tarafından işgal edilmesiyle aynı anlam taşıyor.

Devleti yönetme görevi, 5 yılda bir vatandaşlar tarafından bir siyasi partiye veriliyor. İslamcı kafa, kendini devleti yöneten değil, devletin sahibi olarak görüyor. Bu başkasına ait malı, kendi zimmetine geçirmenin taşıdığı suçla aynı ağırlıkta.

Bunların hepsi aynı yaklaşımda. İktidarını korumak için ülkeyi her şeyiyle satmakta zerre kadar tereddüt etmezler.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Bir insanın kendi benliğine düşmanlığı varsa bu kişi kendi benliği gibi gördüğü ülkeye de düşmanlığı olacaktır. Bir kişinin kendine bilerek zarar verme davranışını engellemek çok zordur. Eğer bu kişi devleti kendi benliği gibi görüyorsa bu adama dur demek imkansızdır. Zaten devleti parçaladı yerine kendi oturdu. Artık devlet ve insanlar onun benliğinin bir parçası oldu. O devlet ve insanlardan oluşturduğu benliğine zarar vermek istiyor. Çünkü benliğine düşmanlaştırılmış birisi o. Benliğine hem düşman olup onun dengeyi kurmasına izin vermeyerek, sürekli benliği bozarak, denge kurmasına izin vermeyerek hem benliğine düşman gibi davranıyor hemde benliğini olana razı olmaması için taciz edip, daha büyük lokmalar yutarak benliğinin büyümesini istiyor. Tekrar; hem benliğine düşman, benliğin bir dengeye gelmesini, yada olana rıza gösterip ona göre denge kurmasını engelliyor, ama aynı zamanda benliğini büyütmek için büyük lokmalar peşinde koşuyor. Bu öyle bir takıntı ki sana ülkenin bütün altınlarını verseler “hayır! Sakın razı olma!” diye benliğine seslenecek. Ve bu sonsuza kadar böyle gidecek. Mesela Suriye, Mısırı yutma girişimleri de aynı kategoride değerlendirilebilir. Peki benliğine düşmanlık ne zaman başlıyor? Eğer Suriye ve Mısır gibi büyük lokmaları yutamadıysa o zaman inanılmaz bir acı çekiyor ve bu noktadan sonra benliğine düşmanlaşıyor. “Seni bu şekilde kabul etmeyeceğim” diyor. Kendi benliğini eziyor. İşte bu noktada daha önce mideye indirdiğini sandığı şahsım devletini ezmeye başlıyor. Benliğini kabullenemediği için, çünkü daha çok daha çok dediği için, insanları ezmeye başlıyor. İşte kendince suçlular buluyor ve o suçluları ezerek geçici bir rahatlama sağlıyor. Çünkü Suriye ve Mısırı yutamadığından bu bir suçtur ve bu suçun cezası çekilmelidir. İnsanları cezalandırırken, işte bazen cemaati, bazen aydınları, bazen üniversiteleri, bazen kürtleri, bazen marketleri, bazen doktorları, vs, aslında kendi şahsını cezalandırmaktadır. Şahsı cezalandırılmayı hak etmiştir(hukuken değil) o yüzden insanların bir kısmını cezalandırır. Hak edilmiş bir ceza olduğu için hukuk mekanizması çalışmaz. Burada o şahsın kendi benliğine olan bir düşmanlıktır olay. İnsanların bu cezalandırma karşısında o yüzden itiraz etme hakkı yoktur. Çünkü kendi kendisini cezalandırmaktadır. Kendi içsel hukukunu uygulamaktadır.

  2. Yutunca büyük lokma yutacaksın. Adam sanki insanlar üzerinden kumar oynuyor. Büyük balık yutacaktı ama olmadı. Alem çakallarla dolu. Ama olan binlerce insana oldu. Fakat diğer insanlar bu mağdur insanları hiç umursamadı. Çılgınca desteğe devam. Fakat adam kaybedince öfke krizlerine girmiştir. Küçümsediği Esad kendisini yenmişti. Bu öfke krizleri daha çok hata yaptıracak. Sonunda benliğin parçalanması gerçekleşecek. Aslında büyük kısmı gerçekleşti. Devlet yıkıldı. Devlet denilen mekanizma öfke nöbetleri neticesinde parçalandı. Devletin, hukukun olmadığını, parçalara ayrıldığını anlamak için insanlarda adalet duygusu, vicdan mekanizmasının aktif olması gerekmektedir. Bunlar yoksa kişi yıkılmış bir devlette coşkuyla kutlamalar yapar. Boğazdan giren ekmek kriterse o zaman hayvanın önüne ekmeği koy, o hayvan bir sonraki öğününü düşünmez. Yıkılan devlet kaygısı, korkusu bir sonraki öğünün kaygısını duymak demektir. Şahıs rahat durmayacak. Ordusundan geri kalanları da yok edeceği yeni maceraya atılacak. Eldeki herşey gidince parçalanma tamamlanacak. İnsanlar sadece parçalanmanın sonunu görecek. Çünkü şu anda parçalandık ve parçalanmaya devam ediyoruz. Devlet yeniden kurulur ama adam gözünü kardeşlik bağına dikti. Kardeşleri birbirinden parçalayacak. Benliğine olan hıncını bu sefer kürt türk bağından çıkaracak. Zaten etrafındaki faşist ve komünistler “hadi, hadi ne duruyorsun. Elden gidiyor. Senin olabilir” diyorlar. O şahsın benliği de daha fazla dayanmaz bu olaylardan sonra parçalanır. Bırakın Almanya olmayı, bin yıllık bağlardan oluşan mirası da kin, nefret uğruna harcamış olacaklar.

  3. Onun şahsında Osmanlının yıkılışını seyrediyoruz. Önce Mısır ve Suriye gitti. Yani Arap ordularını kaybetti. Şimdi bir Osmanlı gibi değilde daha çok ittihatçı gibi davranacak. İttihatçı karaktere bürünecek. Bari Kuzey Suriyeyi alalım diyecek. Elde kalan son ordusuyla yani benliğiyle Suriyenin üzerine yürüyecek. Benliği zaten çok yara aldı. Bunu telafi amacıyla Kuzey Suriyeyi yutarsa hem kahraman bir başkomutan olur. İttihatçılar başaramadı ama O Türkiyeye yani benliğine toprak katmış olacak.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin