Erdoğan’ın bölgemizde bırakacağı iz [DR. EMİN AYDIN]

Sırrı Süreyya Önder, Cumhuriyet’e verdiği röportajda 15 Temmuz darbe gecesi bir pazarlık yürütüldüğünün açık olduğunu söylüyor ve pazarlığın taraflarından birinin Genelkurmay Başkanı olduğunun altını çiziyor. Pazarlığın unsurlarının ne olduğundan bahsetmiyor ama geldiğimiz noktada o ‘Allah’ın lütfu’ gecede Erdoğan’a gökten iki elma düştüğü açık: Birincisi darbeyi cemaatin üzerine yıkmak ve kitlesel temizliğe gitmek; ikincisi de Suriye ve Irak’a girmek. Ordunun komuta kademesinin darbe öncesinde bu iki projeye de sıcak bakmadıklarını biliyoruz. Şimdiki durum ise ortada.

Bugün komuta kademesi üçte bir oranında küçülmüş, geri kalan üçte ikisi de ciddi ölçüde rencide edilmiş, demoralize olmuş bir orduyla iki cephede savaşıyor veya savaşmaya hazırlanıyoruz. Erdoğan ve çevresindeki nevzuhur neo-Osmanlıcıların ve padişah seçemediğim için başkanlık istiyorum diye haykıranların kafasında büyüklüğün üst sınırı Osmanlı, kalitenin üst sınırı da Sultan Abdülhamit olduğu için, yedi düvelle savaşmadan da bu iş bitmeyecek gibi görünüyor.

Neden bu kadar ısrarcı?

Ülkenin cumhurbaşkanı Türk ordusunun neden Kuzey Irak’ta olduğunu, neden Suriye’ye girmekte bu kadar istekli olduğunu, kendi ifadesiyle ‘sahada da masada da’ olmak için neden geleneksel müttefiklerini dahi karşısına almaya hazır olduğunu birbiriyle uyuşmayan üç farklı sebeple açıklıyor: Misak-ı Milli’yi okusunlar anlarlar; ülkeme yönelik terörün kaynağı orasıdır; ve ülkemde üç milyon mülteci var.

Bu izahlardan birincisi Kerkük’e de gireceğiz demektir ki Bağdat yönetimi, sanırım, Başika’daki kısıtlı sayıdaki Türk askerinden daha ziyade bundan dolayı rahatsız oluyor. Bu günlerde Lozan meselesinin de bir muhtarlar toplantısında gündeme getirildiğine bakılırsa, bu Misak-ı Milli söyleminin kullanılmaya devam edeceği kesin… Artık Kerkük 29. Muhtarlar toplantısında mı gündeme gelir, 30. Toplantıda mı göreceğiz…

Türk’ün vurduğu yerde gül mü biter?

İkinci açıklama Türkiye’ye yönelik terör eylemlerinin kaynağının IŞİD’in ve PYD’nin kontrolünde olan topraklar olduğunu söylüyor ve Kemal Öztürk’ün sınır tanımaz reisçiliğiyle ‘Erdoğan tarzı veya ekolü’ ilan edilen bir politikayı işaretliyor. Erdoğan’ın ‘one minute’üne yüzlerce yıl sığacağını iddia edenler, şimdi de en iyisinden kabadayılık olarak adlandırılabilecek bu önüne gelene çatma politikasını bir paradigma değişikliği olarak adlandırıyorlar. Yahu özü itibarıyla ‘düşman bildiğim unsurların beni vurmasını beklemeyeceğim, ben gidip vuracağım’ demek olan bu ‘önleyici vuruş’ savaş terminolojisine 1635’de girmişti. Soğuk Savaş döneminde nükleer caydırıcılığın temel unsurlarından biri olarak kabul ediliyordu. En son da George W. Bush Junior’ın başkanlığı döneminde Amerikan müdahaleciliğinin açıklaması olarak kullanıldı. Hepsinin de sonucu felaket oldu. Erdoğan kendisi söylüyor: ‘Saddam size “Gel” mi dedi? Ama girdiler, kan gövdeyi nasıl götürdü? Milyonlarca insan öldü,’ diye.

Amerikalının önleyici vuruşunda milyonlarca insan ölür de Türk’ün vurduğu yerde gül mü biter?

Aslında bu ikinci açıklamanın daha doğrusu Erdoğan döneminde zirve yapan, Türk erkeklerinin problemlerini erkeklikleriyle çözme hastalığıdır. Darbecilerin eşlerini ve kızlarını kendilerine helal kılan kafa yapısı neyse, Irak Başbakanına ‘Benim kalitemde değilsin!’ çıkışını yapan adamın, Irak ve Suriye topraklarındaki operasyonları ‘girme ve çıkma’ tabirleriyle ifade eden reisçilerin kafa yapısı aynıdır. Karısıyla konuşamadığı için, konuşarak ikna etmeyi bilmediği için karısını hastanelik eden adam ile, sonucu sıcak bir çatışmaya varabilecek olan bu gayr-i diplomatik üslubu takınan adam aynı medeniyet seviyesinin adamlarıdırlar.

Peki, caniler nereye kaçacak?

Gelelim son izaha: Ülkemizde üç milyon mülteci var. Bu açıklamadan anladığımız, en azından Suriye’de kontrol altına alınan topraklara Türkiye’deki mültecilerin yerleştirilmeye başlanacağı şeklinde. Oysa uluslararası gözlemciler her iki  operasyonun da Türkiye’ye ve diğer çevre ülkelere yönelik yeni göç dalgalarını başlatacağı şeklinde. Musul’dan yüz bin insanın Türkiye sınırlarına akması bekleniyor. IŞİD’e Suriye’de yaşam alanı tanınmadığında, büyük bir kesimi Türkiye topraklarından geçmiş, bir müddet Türkiye’deki hücre evlerinde kalmış, Türkiye’nin hemen bütün şehirlerinde taban bulabilecek olan bu canilerin nereye kaçacağını ise kimse tartışmıyor.

Necati Doğru’nun iddia ettiği gibi bir Şii-Sünni savaşının içine çekiliyoruz. Ve mezhep boyutu olan çatışmaları başlatmak kolay, bitirmek ise neredeyse imkânsızdır.

Erdoğan tarzı dış politikanın bölgemizde bırakacağı şey bir iz değil, kocaman bir yarıktır…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin