Erdoğan’a ilk kim ihanet edecek?

Almanya'nın Wiesbaden kentinin ortasına Recep Tayyip Erdoğan'ın heykeli dikildi.

Yorum | Naci Karadağ

Schulmeister bir iş adamı ve kaçakçıydı.  Önceleri Avusturya İmparatoru için casusluk yapıp, sonradan Fransa saflarına geçmişti. Verdiği bilgilerle önce Belçika Dükünün tutsak edilmesini sağlamış, sonra da Napolyon’a Austerlitz Savaşı’nı kazandırmıştı. Bu ikiyüzlü figür ayrıca İngiltere ve İrlanda’da Napolyon için casusluk yapmıştır ancak Napolyon dönemi sona erince sefil bir tütüncü olarak hayata veda etmiştir.

Norveçli politikacı ve Norveç Faşist Partisi genel başkanı Vidkun Quisling ülkesine ihanet etmeden önce ülkesi Norveç’te savunma bakanı olarak görev yapıyordu. Kukla görev yapan Norveç Faşist Partisi’ni kurup, Almanlarla işbirliği yaparak iktidara geldi. Ancak Nazi Almanya’sı 1945 itibariyle dağılınca Quisling de iktidardan düştü. Çok sayıda yolsuzluk ve cinayetin arkasındaki isim olarak, ülkeye ihanetten idam edildi.

Eliot şöyle der; “Arkadaş kaybetmek diye bir şey yoktur. Sadece gerçek arkadaşlarınızı öğrendiğiniz zamanlar vardır.”

İhanet kelimesi özellikle zulmün artık gündelik politikaya dönüştüğü günümüzde sıklıkla kullanılıyor. “İhanetin-hainliğin” türlü şekilleri var; eşe, sevgiliye ihanet, dostlara, velinimete ihanet. Olağan-adi hainler; karılarını dövenler, küçük çocukları taciz edenler, ev-otobüs kundaklayanlar vb… Galiba Ziya Paşa’ya “Falan sana ihanet ediyor” demişler de o “Hayret ben ona hiç iyilik yapmadım ki” demiş…

Mustafa Kemal Atatürk şöyle demiş vaktiyle: “Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir.”

İnsanoğlu enteresan bir varlık. Sadece kendisiyle ilgili değil bu ilginçlik, çevresi ve toplumuyla olan ilişkilerinde de öyle şeyler yaşıyoruz ki, Abdullah Gül’ün deyimiyle insan gerçekten hayret ediyor.

Süleyman Soylu mesela…

Hayır, Cumartesi Anneleri aldığı mide bulandırıcı pozisyonu eleştirmeyeceğim…

Bakınız şu video parlak bir siyasetçinin işaretçisi olarak algılanmıştı…

Tüyü bitmemiş yetimin hakkını aramazsam, hesap sormazsam namerdim, diyor Soylu.

Aradan öyle yarım asır filan değil, sadece birkaç yıl geçiyor. Siyasi makas değiştiriyor. Bu kez yerginin yerini abartısız övgü alıyor ve aynı Soylu bu kez, “Erdoğan ebedi şefimizdir” gibi “öl de ölelim” bayağılığına başvuruyor.

Şimdilerde koltuğu Ağar ve ekibine, Ergenekon’a kaptırmamak adına ne kadar alçılınabileceğinin örneklerini sergiliyor.

İşte bu Süleyman Bey, birkaç gün önce şöyle bir emir yolladı tüm resmi dairelere:

Bu köşede ısrarla gidilen yolun milimi milimine Nazi Tarihçesi olduğunu söylediğimizde bazı arkadaşların “abartıyorsun” eleştirisi ile karşılaşırız hep.

Sadece tarihimiz ya da toplumsal kaderimiz değil, tarihsel figürler arasında da çok enteresan benzerlikler ve Nazi tarihi ile AKP’li Türk tarihi arasında.

Goebbels, Eckart, Blomberg, Göring, Hess bunlardan sadece bazıları.

Süleyman Soylu figürünü Nazi tarihinde aradığımızda karşımıza hemen Heinrich Himmler çıkıyor.

SS’in başkanı ve milyonlarca insanı toplama kampında katleden zalimin yardakçısı başka bir zalim. Patronunun gözüne girmek için elinden gelenin çok fazlasını yapan bir dalkavuktur Himmler…

Onun kişisel öyküsü, kötülüğün tek başına değil, etrafındaki yardakçılar ve fırsatçılarla yükseldiğini görmek mümkün.

(Gott mit uns – Allah bizimledir)

İkinci Dünya Savaşı’na sebep olanlardan biridir Himmler. Günlüğünde şöyle yazmıştır mesela:

“Rusların, Çeklerin veya herhangi başka birilerinin ne hissettiği ve ne düşündüğü umurumda bile değil. Bize kölelik yapmaları için ihtiyaç duyduğumuz süre boyunca ister ferah içinde yaşasınlar, ister açlıktan geberip gitsinler; hiçbir şekilde ne yaptıklarını umursamam. Ancak içlerinden bir tanesi bile bizden birine zarar verirse, o zaman tüm köylerini dünya üzerinden silerim. Aralarında iyi kan taşıyanlar varsa da, gerektiğinde onların çocuklarını ellerinden alıp kendimiz yetiştirerek bu kandan yararlanırız.”

Bu kadar nefret dolu birinin Hitler’in sonunu gördüğünde nasıl tam tersi bir yöne evrildiğini de görürüz.

(Führer mir folgen dir! – Führer izindeyiz!)

Vakti zamanında “Benim en sadık yardımcım” –Treue Heinrich- demişti Hitler onun için. İç işleri onun kontrolündeydi. Polis gücünü bir infaz mangasına, acımasız bir cinayet şebekesine çeviren Himmler’dir. Bütün polis organlarını kontrol altında tutmasının yanı sıra, tüm güvenlik servislerinden ve de toplama kamplarından sorumluydu.

Savaş başlar başlamaz savunmasız sivil Yahudilere saldırmayı erkeklik olarak gördü. Bunun için özel infaz mangaları (Einsatzgruppen) kurmuştu. 6 milyondan fazla masum insanı kamplarda yok etti. Prag Kasabı olarak bilinen Reinhard Heidrich onun yetiştirdiği bir katildi.

(Hitler size kömür verdi, siz de ona oyunuzu verin!)

Tıpkı Süleyman Soylu gibi insan hakları konusundaki ihlallere küçümseyerek, alay ederek yaklaşıyordu.

Cadı avı yapmak özel zevkleri arasındaydı.

Propaganda Bakanı Goebbels’in saçma sapan fikirlerinin tamamını uygulamaya koyan oydu.

“Uyan Almanya” yazısıyla tüm ülkeyi donatan da oydu, “Almanya Hitler’dir”, ya da “Hitler giderse Almanya gider” afişlerini astıran da.

(Bu köprüyü Hitler’e borçluyuz)

Hayatı boyunca her zaman gücün ve iktidarın yanında yer alıp, en acımasız politikaları gözünü kırpmadan uygulayan Himmler, güç zayıfladığı an kamp değiştirmekten de geri durmuyordu.

Hitler’in kaybedeceğini anladığı an öylesi büyük bir hızla sinsice işler çevirdi ki Hitler duysa anında öldürtürdü belki.

Örneğin uluslararası denetimcileri Yahudi toplama kamplarına çağırmadan önce ortalığı toparlamaya çalıştı, kamplara bahçe filan yaptırdı, çiçek ektirdi, binaları boyattı, gaz odalarının kapılarını kilitletti ama kimse yemedi tabi bunları.

Nasıl bir zalim olduğunu anlayabilmek adına size bir ayrıntı aktarayım…

Mussolini ve metresi İtalya’da idam edilmiş ve bedenleri şehrin göbeğinde teşhir edilmiştir. Hitler sıranın kendisine geldiğini çok iyi bilmektedir. Ölmeden bir gece önce kendi metresi Eva Braun’a kaldıkları sığınağı terketmesini söyler. O güne kadar Alman halkından gizlenen bu mahrem “First Lady” bu teklifi kesin bir dille reddeder ve tek arzusunu söyler; Hitler’le evlenmek.

Bu esnada Himmler, düşman kuvvetleri ile gizli görüşmeler yapıp, anlaşma sağlamaya çalışmakta ve Hitler sonrası dönemde Almanya’yı yönetme hayali kurmaktadır. Yani Hitler’e açık şekilde ihanet etmektedir.

Sığınıkta evlenme kararı Braun-Hitler ikilisinin küçük bir sorunu vardır, Berlin bombardıman altındayken alyans nereden bulacaklardır?

Himmler haber alır almaz, onlara bir çift alyans yollar.

Hitler bu alyansı takarak evlenir. Kendisi ve eşi ölürken de parmaklarında bu alyanslar vardır. Himmler bu alyansları bir toplama kampında öldürülen Yahudilerin toplanan eşyalarından getirtmiştir.

(Tek Millet, Tek Devlet, tek Reis!)

Himmler’in ihanet ettiğini öğrenen Hitler hain ilan eder ama infaz edilebilmesi için gücü kalmamıştır, bu sebeple özel kalemi Martin Bormann’dan özellikle ister. Bormann’ın elinden kurtulan Himmler, Ruslar’ın sığınağı ele geçirmesiyle arka kapıdan tüyer ama kıstırılması uzun sürmez. Kendisini kuşatan birliklere “Ben Hitler’in yardımcısıyım, konuşup anlaşabiliriz” türünden şeyler söyler ama kimsenin oturup geyik yapacak hali yoktur.

Ve bu alçak figür silahını çeker.

Askerler, en azından onuruyla intihar edeceklerini düşünürler ama onu bile yapamaz.

Gerçi bazı tarihçiler intihar ettiğini yazmışlardır ama böylesi bir karakterin böylesi onurlu bir finali yapamayacağı daha akla yakın.

Hitler’e yaranmak uğruna ülkeyi ateşin ortasına atıp, taş üstünde taş kalmamasına sebep olan Himmler, Hitler’in ilk sendelemesinde ona ihanet eden ilk kişi olduğu gibi, tüm kabahatlerini birilerinin üzerine atmaya çalışır ve ser sefil bir şekilde ölür.

Süleyman Soylu’nun hayatının nasıl sonlanacağını elbette Allah bilir. Ancak şundan neredeyse kat’i derecede eminim, Tayyip Erdoğan ilk tökezlediğinde, onu ilk terk edecek ve en önce tekmeyi atacak olan kişilerin başında Süleyman Soylu gelecektir.

Böylesi tarihsel figürlerin davranışı hep aynı olmuştur çünkü!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Eliot şöyle der; “Arkadaş kaybetmek diye bir şey yoktur. Sadece gerçek arkadaşlarınızı öğrendiğiniz zamanlar vardır.” Aradım bu vecizeyi Eliota ait mi diye ama bulamadım… bir de hsngi Eliot acaba

  2. “Şimdilerde koltuğu Ağar ve ekibine, Ergenekon’a kaptırmamak adına ne kadar alçılınabileceğinin örneklerini sergiliyor”
    Koltuk zaten onlarin. O sadece ustunde oturuyor. Bilmiyor olamazsin, olmamaliydin.

  3. Ne fark edecek o ..veya başka sı TR de selçuk Küçükçiftçi lime lime olmuş cesediyle “kıstırlılıp”infaz edildiği 1983 te merter deki insanlar (turk insanlari)alkişliyordu marş okuyanda vardı tekbir getirende. Ne fark edecekki halk aynı halk tekbir yine tekbir..iğrenç lik diz boyu bir muhalefet aynı muhalefet.. lanetlemek bile zor geliyor insana .. bu kaderi fazlasıyla yaşamayı hakkediyor bu insanlar ..tekbir getiren de marş ı ezberden bağıra bağıra okutan da.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin