Enverland’tan ‘Erdoğan’ın Merkez Bankası’na giden yol

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Birinci görevi ülkede fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez Bankası, istikrarı dinamitleyen 21 Ekim kararı ile faizi 2 puan azaltarak yüzde 16’ya indirdi. Şunu unutmamak gerek, düşük faiz iyi, kötü olan düşürülmüş faiz. ABD’li Bloomberg TV’nin, faiz kararı sonrasında Merkez Bankası hakkında kullandığı çarpıcı ifade ise, Almanlar’ın bir dönem kullandığı “Enverland” sözünü hatırlattı.

Almanlarla Türklerin yol arkadaşlığını Enver Paşa’nın kurduğuna toplumu inandırmaya çalışanlar fena halde yanıltıyorlar. “Her şeyi II. Abdülhamit yaptı” demek de birincisi kadar gerçekten uzak olur.

Türklerle Almanların ilişkisini, 12. yüzyılda Selçuklularla Kutsal Roma İmparatoru I. Friedrich Barbarossa dönemine kadar götürecek değilim. 1190’da Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan’ın ülke topraklarını kullanıp Kudüs’e geçme anlaşması ile ilişkilerin temeli atılmadı. Silifke yakınlarında Göksu ırmağını geçerken boğulan talihsiz I. Friedrich’in Anadolu’ya gelişi ile olsa olsa iki toplum ilk teması sağlamış oldu.

Elbette Türklerle Almanların iki düşman olarak karşı karşıya geldikleri 1532’deki birinci Viyana Kuşatması ve 1683’teki ikinci Viyana Kuşatması da ilişki kurma olarak esas alınmaz. Belki 1761’de Prusya Kralı Büyük Friedrich’in Karl Adolf von Rexin’i İstanbul’a elçi olarak atanması iki yıl sonra da III. Mustafa’nın Ahmet Resmi Efendi’yi Berlin’e elçi olarak göndermesini ilişkilerin temeli olarak kabul etmek doğru olur (1).

Bütün bunlar iki devlet arasında olağan ve kurulması gereken köprülerdi. Ancak iki ülkenin yol arkadaşlığı, kaderdaşlığı ise II. Wilhelm ile II. Abdülhamit arasındaki kişisel dostlukla başladı.

II. Wilhelm, farklı sebeplerle İstanbul’u üç kez ziyaret etti (1889, 1898 ve 1917). Bu ziyaretlerin birinde Osmanlı üniforması giyen Kayzer, halen Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Alman Çeşmesi’ni yaptırıp İstanbul’a hediye etti. Çeşme Almanya’da yapıldı, parçalar halinde getirilip 1900’de monte edildi. İki liderin dostluğu, kaderdaşlığa bu dönemde dönüşmüş oldu.

Alman çeşmesi

İki ülkenin hükümdarları arasında kurulan bu sıcak ilişkiler, II. Abdülhamit’in tahtan indirilmesinden sonra da devam etti. Kayzer 1917’de İstanbul’a son geldiğinde Beylerbeyi Sarayı’nda tutulan dostu II. Abdülhamit’e maiyetinden birini gönderip selam ve sevgilerini ilettiği bilinir (2).

1908’de II. Meşrutiyet ile birlikte iplerin İttihat ve Terakki eline geçmesi ile tablo tamamen değişmedi. Saltanat koltuğuna V. Mehmet olarak çıkan Sultan Reşat, göstermelik bir padişah olarak kaldı. İpler büyük ölçüde aynı zamanda Sultan Abdülmecid’in torunu Naciye Sultan ile evli olan Enver Paşa’nın eline geçti.

Balkan Savaşı sonrasında karanlıkta kalan bir şekilde öldürülen Resneli Niyazi’nin saf dışı kalması ile Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) olan Enver Paşa 1914’te patlak veren Birinci Dünya Savaşı ile birlikte aynı zamanda Başkumandan Vekili de oldu.

Osmanlı İmparatorluğundan “Enverland” (Enver’in ülkesi) diye söz edilmesi bu dönemde rastlar. Almanya’da “Devlet-i Aliyye”nin adının geçtiği her yerde Enverland ifadesi kullanıldı. Türkiye’den gelen her ürünün üstünde, sigara paketlerinde bile ülke menşe-i olarak “Enverland” yazardı. Hatta “Enverli İmparatorluğu” diyenler bile vardı.

Almanya’da üzerinde Enver Paşa fotoğraflarının bulunduğu posta kartları ve pullar basıldı, Teltow’da bir köprüye “Enver Pascha Brücke” (Enver Paşa Köprüsü) adı verildi. Bu yıllarda Berlin’den İstanbul’a giden tren vagonlarının üzerine “Enverland” yazıldı.

Bu “sevgi” o kadar ileriye gitti ki, Türkiye’den gelen tütünle üretilen sigaranın adına “Enver Bey” adı verildi. Şehirde turlayan araçların üzerinde “Enver Bey sigarası” yazıları yer aldı. Reklamlarda Enver Paşa’yı çağrıştıran başında fes bulunan kişileri sigara içerken çizilmiş görseller kullanıldı.

Tarihçi kişiliğiyle de tanınan gazeteci Orhon Koloğlu, Osmanlı’nın Enverland’a dönüşümü üzerinde çalışarak bir kitap yazdı. “Prusya’dan Enverland’a ve Günümüzü Türk-Alman Tarihi” isimli eserinde Cihan Harbine omuzdaş olarak giren iki milletin imparatorluklarını nasıl birlikte kaybettikleri anlatılıyor.

Dün Almanya tarafından Enverland yapılan bu ülke, bu kez ABD menşeli yayın yapan Bloomberg televizyonu tarafından “Erdoğan’ın ülkesi” diye nitelendirilecek bir ifade kullanıldı. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın faiz kararından sonra “Central Bank of Erdogan cuts rates again at lira’s expanse” (Erdoğan’ın Merkez Bankası tekrar faiz indirdi) diye yayın yaptı.

Ülkedeki para ve kur politikalarının yönetilmesinden sorumlu olan Merkez Bankası’nın 5 görevinden ilki ve temel amacı fiyat istikrarı sağlamak olarak belirlenmiş durumda. Bankanın görevlerinin yazıldığı belgede, aynen şu ifadeler yer alıyor:

“Merkez Bankasının temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır. Fiyat istikrarı ile ekonomik kararlarda dikkate almayı gerektirmeyecek ölçüde düşük bir enflasyon oranı kastedilmektedir. Banka, bu amaç doğrultusunda uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı araçları doğrudan kendisi belirler, bir başka deyişle araç bağımsızlığına sahiptir.”

Görevi bu kadar açık ortaya konulan bir Merkez Bankası, Saray’dan aldığı buyrukla yönetilir hale geldi. “Faizin sebep değil sonuç olduğu” gerçeğini göz ardı edilip TÜİK enflasyonunun yüzde 19.25 olduğu bir dönemde faiz 2 puan indirilince Bloomberg TV “Erdoğan’ın Merkez Bankası” demede haksız sayılmaz her halde.

Bir ülkede faizlerin düşük olması, o ülke ekonomisinin güç ve istikrarının doğal sonucu olarak ortaya çıkar. “Ben düşürdüm oldu” deyip kendinize de medyadan bir iki şakşakçı bulup ekrana çıkıp başarı diye sunarsanız sadece komik duruma düşmez aynı zamanda kendinizle beraber ülkeyi de acınacak duruma düşürürsünüz.

Saniyeler içinde kurlar alıp başını gider, ekonomistler de çaresizlik içinde onu izlerler. Spikerler ise yaşananları algılamakta zorlanır.

Bütün bunlardan daha kötü olan bir tablo var orta yerde. Dünü ve bugünkü kararı konuşurken yarını gözden kaçırıyoruz. Para Piyasaları Kurulu’nun 21 Ekim açıklamasında en kötü tarafı atlıyoruz. PPK, “Durun daha bitmedi önümüzdeki ay indirmeye devam edeceğiz” diyor.

***

DİPNOTLAR:

(1) Kemal Beydilli, 1790 Osmanlı-Prusya İttifakı, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1985.

(2) Midhat Sertoğlu, Mufassal Osmanlı Tarihi, Cilt VI, Ankara 2011, s. 3565.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin