En ılımlı akıl hocası Japon JCR’ı bile çileden çıkardılar [Analiz: Semih Ardıç]

Referandumdan çıkacak netice ne olursa olsun Türkiye’de kriz derinleşecek. Tehir edilen yüzleşmede herkes bir şeyler kaybedecek. ‘Evet’ için olmayan paraları ‘müjde’ diyerek havaya saçan hükümet, sandıktan istediği neticeyi alsa bile 17 Nisan’dan itibaren açıkları kapatmak için yine vatandaşın cebine göz dikecek. Köprüden geçince sözler unutulacak. Daha fazla zam daha fazla ceza daha fazla vergilerle vatandaşın beli iyiden iyiye bükülecek.

Silahlı pozlar veren AKP’lilere bakılırsa ‘Hayır’ ihtimalinde ekonomiyi konuşacak iklim kalmayabilir! O vakit ne ekonomi kalır ne de Türkiye. Bu tehlikeden haberdar oldukları halde şahsî ikballeri uğruna memleketi ateşe atacak kadar gözleri kararmış. AKP ve Saray cenahı, tek adam rejiminin öteki ismi olan Partili Cumhurbaşkanlığı’nın içtimaî birlik ve ahengi ortadan kaldırdığını görmezden gelse de dünya, Türkiye’nin adım adım uçurumun kenarına yaklaştığını daha yüksek sesle ifade etmeye başladı. Moody’s, Commerzbank’ı müteakip Japon kredi derecelendirme kuruluşu Japan Credit Rating (JCR) de ciddi ikazlarda bulundu.

SİYASÎ VE İKTİSADÎ KURUMLARIN İÇİ BOŞALDI

jcr spotJapon JCR, Türkiye’yi Moody’s, Standard&Poor’s ve Fitch’e nazaran daha fazla kolluyordu. İyimserliği ve Türkiye lehine yaptığı açıklamalarla diğer üç akıl hocasından ayırlan Japon JCR’ın da sabrı tükenmiş olmalı ki kuruluşun Eurasia Rating Başkanı Orhan Ökmen, hükümetin sun’i teşviklerle ekonomiyi ayağa kaldıramayacağına dikkat çekiyor: “Kamusal alanda, siyasî ve iktisadî kurumların gücü, kalitesi ve hizmet üretme kapasitelerinde yaşanan zayıflama süreci devam etmektedir. Güven ve güvenlik ortamlarının endişeli yapısı yatırımcılar nezdindeki iyimserliği engellemektedir.”

SPK, BDDK ve Hazine gibi hassas müesseselerin içi boşaltılmışsa, TBMM Saray’ın arzu ettiği kanunları tasdik eden noter kâtipliği derekesine indirilmişse, mahkemeler bizzat adaletsizlik tevziinde birbirleri ile yarışıyorsa ‘devlet’ denen yapıyı ayakta tutmak zorlaşır. Kurumların gücü, kalitesi ve hizmet üretme kapasitelerinin giderek zayıflarken güvenden, güvenlikten bahsedilemez.

Ökmen Türkiye’nin göremediği kronik hastalığa işaret ediyor esasında. AKP’nin takip ettiği hamaset eksenli ve içi boş siyasetin iç kanaması olan insanın eline, koluna bandaj yapan gafil hekimden ne farkı var. Sadece Recep Tayyip Erdoğan ve ailesini hoşnut etmeye müteallik adımların yatırımcıyı ikna etmeyeceğini, bilakis tedirginliği artıracağını belirten Ökmen’in şu tespitleri gayet berrak: “İktisadî, içtimaî ve hukukî alanlardaki yapısal reformların gerçekleştirilememesinin büyümeyi uzun vadede geçmişte görülen ortalamasının altına düşürecek. Öngörülebilirlik artırılmadan, hükümetin ekonomik yavaşlamaya karşı aldığı önlem paketlerinin, uzun vadeli yapısal sonuçlar üretmesi mümkün değildir. Ayrıca bu önlemler genel ekonomik dengeleri bozma riski de taşımaktadır.”

OHAL UYGULAMALARI ULUSLARARASI ARENADA İTİBARI ZEDELEDİ

OHAL’i uzatmaktan büyük bir haz duyan hükümet, Ökmen’in sözlerinden hareketle OHAL’in maliyetini hesaplayabilse keşke. Ökmen şunları söylüyor: “Hukuksal alanlarda OHAL süreci boyunca görülen uygulamaların, ülke yönetim gücünde ve yatırımcı güveninde sebep olduğu erozyon, içeride ve uluslararası arena nezdinde Türkiye’nin yatırım atmosferini oldukça hırpalamıştır.”

Merkez Bankası’nın zımnen faiz artırma (yüzde 11,75) komedisine de temas ediyor Ökmen. “Faiz ve kurda görülen yüksek volatilitenin (hareketlilik) esas sebebi, bağımsız bir para politikasının oluşturulmasına imkân sağlayan bir ortamın yok edilmesidir. Kurumsal yönetimi ve araç bağımsızlığı OHAL şartlarına göre uyarlanıp şekillendirilen bu sıra dışı para politikası, Türkiye ekonomisinde faiz ve kurun birlikte enflasyonu beslediği garip bir duruma sebep olmaktadır.” diyen Ökmen ile aynı kanaatteyim.

İSTİKRARI BİZZAT MERKEZ BANKASI BOZUYOR

Defaatle yazdım. Kanunun verdiği imtiyazı kullanmaya cesareti kalmamış bir Merkez Bankası fiyat istikrarına odaklanamaz. Odaklansa da piyasa tarafından kale alınmaz. TL’nin kırılgan hali, çift haneye çıkan enflasyon, yüzde 13’e dayanan işsizlik yüzünden Türkiye’nin yabancı yatırımcı nezdinde cazibesi kalmadı. İşsizlik içtimaî, iktisadî dengeleri tehdit edecek eşiği çoktan geçtiği halde hükümetin gündeminde istihdam odaklı kalkınmaya dair ne var! Kocaman bir hiç.

Bankalar batık firmalara kredi vermeyince Hazine’nin kefaletini 25 milyar TL’den 250 milyar TL’ye çıkarmaktan daha sahih ve samimi bir siyasete ihtiyaç var. Bir banka, herhangi bir firmanın kredibilitesini kâfi görseydi zaten kredi verirdi. Para kazanacak neticede. İşi bu. Hazine kefil olacak diye yüzde 100 batacak krediyi niye tahsis etsin? Krediyi tahsil edemediğinde ödemeyi Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek yapmayacağına göre hakikatte kıymeti harbisi olmayan imzalarla milleti oyalamak Ökmen’in ‘kurumsal kalitesizlik’ tarifine birebir uyuyor.

JCR bile “Türkiye ekonomisi en önemli dinamiği olan kurumsal kalite ve yatırımcı güvenini kaybetti. Bu gidişat hayra alamet değil.” ikazında bulunuyorsa her tenkide akla ziyan sözlerle mukabelede bulunmaktan vazgeçilmeli.

Ekonomi gemisi su alırken güvertede konser veren Türkiye, artık ses ver!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin