Emekli askerleri arıyoruz netekim!

HABER-YORUM | MEHMET YILDIZ

Geçtiğimiz hafta internet sitesinden bir açıklama yapan TMSF, kayyımı olduğu şirketleri ne kadar güzel yönettiğini anlatma ihtiyacı hissetmiş. İki ay kadar önce havuz medyasına yaptırdığı haberlerde devraldıkları şirketlerin aktif büyüklüğünün yüzde 5.5, özkaynaklarının yüzde 3.5, cirolarının da yüzde 30 arttığını iddia etmişlerdi.

12 Eylül sonrasında emekli askerlerin şirketlere yönetim kurulu üyesi olarak alınması adettendi. Ama bu sadece emekli generallerle sınırlıydı. Bürokraside ne kadar koltuk varsa hepsi askerler tarafından doldurulduğu için şirketlere sıra gelmiyordu. Bir arkadaşım anlatmıştı. Yakını olan bir albay, 12 Eylül ihtilalinden 1 ay önce emekliye ayrılıp memleketine dönmüş, gelecek planları yaparken ihtilal olunca apar topar göreve çağırılmış ve İstanbul’un büyükçe bir ilçesinde 3 yıl boyunca belediye başkanlığı yapmış.

Bir dönem benim de çalıştığım şirkete bir tanıdığın “Ne olur ne olmaz, alın bir gün işinize yarar” tavsiyesiyle alınan emekli bir generali hiç unutmam. Haftada bir gün elinde uzunca bir telefon listesiyle şirkete gelir, o güne mahsus kendine tahsis edilen makamında akşama kadar eşini dostunu arar, böylece sosyalleşirdi. Ama zararsız bir insandı. Ne fazladan maaş isterdi ne de şirketi zarara uğratacak işler yapardı. Sonradan rahmetli olduğunu öğrendim. Allah rahmet eylesin.

28 Şubat postmodern bir darbe olduğu için bürokraside askerler yeterince yer bulamadı. Zaten bürokraside de maaşlar öyle ahım şahım değildi. Bunun yerine büyük şirket ve holdinglerin yönetim kurulu üyeliklerine doluştuğu günlerdi o günler. Ama o zaman da emekli paşaların adları yolsuzluk veya hırsızlıkla anılmazdı. Genelde hepsi de yönetiminde sembolik olarak yer aldıkları şirketlerden aldıkları huzur hakkıyla yetindiler.

AK Parti’nin askeri vesayeti sona erdirip AKP’ye dönüştüğü yıllarda dengeler değişti. Dün emekli askerlerin doldurduğu koltuklar, partili yandaşlar tarafından işgal edilmeye başladı. İlk iki dönemde memlekete hizmet ettiklerini düşünen partililer, üçüncü dönemin ücret dönemi kabul ederek boş koltukları kapıştılar.

VIP Arpalık Dönemi

İlk başlarda kamu şirketlerine hücum edildi. Halen görevi devam eden yüksek bürokratlar, THY, Türk Telekom gibi şirketlerle, Borsa İstanbul, Basın İlan Kurumu, Halkbank, Vakıfbank gibi kurumların yönetim kurulu üyeliklerine atandılar. Bu görevleri nedeniyle aldıkları (huzur hakkı) paraların dışında, VIP seyahat ve konaklamaların cazibesi vardı. Düşünün, Basın İlan Kurumu Yönetim Kuruluna üye seçilmişsiniz. Ayda bir İstanbul’da yapılan toplantılara Ankara’dan uçakla business classta geliyor, beş yıldızlı otellerde konaklıyorsunuz!..

Sonra sıra emekli milletvekillerine geldi. Erdoğan’ın bir dönem beraber siyaset yaptıklarına vefası unutulmaz. Kendine karşı bayrak açmayı göze alan birkaç isim dışında kim varsa hiçbirini yolda bırakmadan mutlaka bir yerlere yerleştirdi. Başkanlık Saray’ının 1150 odalı olmasının sebeplerinden biri de bu. Sayısını kimsenin bilmediği danışmanlar ordusunun bir kısmını da emekli siyasetçiler oluşturdu doğal olarak. Kim kime ne danışıyor belli değil. Her danışmana bir oda, bir sekreter, bir araba ve bir şoför tahsis edildiğine göre varın gerisini siz hesap edin. Google’a “VIP arpalık” yazın bakın görün.

Sorun şu ki, herkes kamu şirketlerine atanamıyor. Bunun için belli görevleri yapmış olması, bazı niteliklere sahip olması gerekiyordu. Ancak partililerde beklenti yüksek. Bir çare bulunmalıydı. Çare bulundu sonunda. Kayyımlık sistemi Hızır gibi imdada yetişti.

İktidar, gözüne kestirdiği şirketlere bir bahane bulup el koymayı keşfetti. 2015 sonuna doğru ilk olarak Koza İpek Holding’e kayyım atayan iktidar, önce kendine karşı yükselmesi muhtemel sesleri kıstı. Bugün, Kanaltürk, Zaman, Cihan Haber Ajansı gibi medya kuruluşlarına kayyım atayarak el koydu ve her birini 4-5 ay içinde kapattı.

Olan biteni yazacak kimse kalmayınca, iktidar vites büyüttü ve pervasızca muhalif sermayeye çökmeye başladı. Bir savcının talebi üzerine bir sulh ceza hakiminin kararıyla şirket yönetimlerine çökülüyo ve ardından bu şirketler hızla yağmalanıyordu. Kayyım olarak atanan isimlerin şirket yönetmeye ehil olup olmadıklarına bakılmıyordu elbette. Mesela Kaynak Holding’e atanan aylık 100 bin liranın üzerinde maaş alan kayyımlardan Aytekin Karahan’ın geçmişte suç örgütü kurarak, kamu ihalelerinde menfaat karşılığı usulsüzlük yapmaktan 3 yıl hapis cezası aldığının hiç önemi yoktu. Partili olması yeterliydi. Bazılarının aldıkları yüksek maaşlar yetmedi, şirketin kasasını soyanlar bile çıktı. Sırf bu nedenle AKP, mecliste kanun çıkararak kayyımların kamu görevi yaptıklarını, dolayısıyla görevleri esnasında işlediği suçlar nedeniyle sorumlulukları kaldırdı. Ancak bu da çözüm olmadı. OHAL KHK’larıyla kayyımlık müessesesi TMSF’nin uhdesine verildi. TMSF’nin 17 Ocak tarihli açıklamasına göre 998 şirkete kayyım atanmış, bu şirketler 326 yönetici tarafından yönetilmekteymiş. TMSF’ye göre bu yöneticiler, her biri alanında uzman, güvenilir ve son derece ehil isimlermiş. İşte bu yüzden, kayyımlık yaptıkları şirketlerde bir yılda yaklaşık % 30 civarında ciro artışı sağlanmışmış.

Bunun nasıl büyük bir yalan olduğunu öğrenmek için Tr724 ekonomi yazarı Semih Ardıç’ın yazısına bakmanızı öneririm. Borçları mal sahiplerine ödetip alacakları kendilerine alınca şirketler zahiren karlı gibi görünüyor elbette. Bir de elde avuçta satılabilecek ne varsa satıp paraya çevirince bu oluyor.

Madem çok becerikli ve işinin ehli bir yönetici kadrosuna sahipti devlet, kendi yararlansaydı bu kadrolardan. Her yıl milyarlarca lira kamu zararı yazan KİT’lerin durumu ortadayken el koydukları şirketleri kar ediyor gibi göstermek pek inandırıcı gelmiyor.

TMSF’nin (kayyımların) nasıl becerikli (!) bir yönetim sergilediğine dair birkaç örnek vermek istiyorum.

AKP iktidarı Bugün Gazetesi’ne el koyduktan 4 ay sonra kapısına kilit vurup gazete ve televizyonun mallarını yok pahasına eşe dosta peşkeş çeken bizzat kayyımlardı. Aynı şekilde Zaman Gazetesine el konulduğunda 600 bin olan gazete tirajı, kayyımların ilk günden itibaren sergiledikleri vandallık ve izledikleri yayın politikası nedeniyle birkaç gün içinde 2 binlere düştü. Yüzlerce gazeteci işten çıkarılırken yerine daha yüksek maaşlarla alınan yüzlerce yandaş gazeteci, yaptıkları haberlerle tirajı sıfırladıkları gibi maliyetleri arttırmaktan başka bir işe yaramadı.

OHAL KHK’larıyla kayyımlık görevi TMSF’ye devredilince durum değişmedi. Mesela halen TMSF tarafından kayyım sıfatıyla yönetilmeye devam eden, bir zamanlar en büyük gazete dağıtım şirketi olan Cihan Medya Dağıtım AŞ, asli işi gazete ve dergi dağıtmak olduğu halde neden tek bir gazete dağıtmıyor? TMSF’nin atadığı 5 kişilik yönetim kurulu neyi yönetiyor?

Bir başka örnek, yıllardır tek kuruş ticareti olmadığı için tek bir çalışanı dahi olmayan, Dünya Dağıtım AŞ isimli şirkete atanan 5 kişilik yönetim kurulu ne iş yapıyor?

Emekli askerlerin şirketlerde istihdamı, bugünlere nispetle zararsız bir adımdı. Şimdi ise emekli siyasetçilerin ya da AKP’ye yakın çeşitli kimselerin iş dünyasını hortumladıklarına şahit oluyoruz. Buna yeni bir zengin sınıfı oluşturma çabası mı dersiniz, yoksa ‘nasılsa batıracağız, bari bizim arkadaşların cebi para görsün’ mü dersiniz bilmem. Ama emekli askerleri arıyoruz netekim!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. bir zamanlar çalistigim hastaneye de emekli bir general alinmisti.iyiydi,hostu.ama yanina hossohbet içingittigi çalisanlarin kafasini utulerdi.aman pasa geliyor,kaçin,kacin diye bagrisilirdi.sonradan ergenekon davasinda gozalti haberini ve videosunu gormustum.bu gunler rahmet okutturuyor o zamana.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin