Duygular mı kurallar mı önemli?

YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK

Ne kendi hatamızdan ne de başkalarının yaptığı yanlıştan ders çıkarabilme kabiliyetimiz var. Başkalarını yargılamayı istediğimiz kadar kendimizi yargılamayı bilmiyoruz. ‘Kendi kusurlarımız için savcı, başkalarının kusurları için avukat olunmalı’ düsturunu hayata geçiremiyoruz. 

Herkesin hem hakim, hem savcı, hem de müfettiş olduğu bir atmosferde yaşıyoruz. Herkesin elinde başkalarına ait kusur dosyaları var. Herkes sürekli birilerini yargılıyor, mahkum ediyor ve cezalandırılmasını istiyor.  Yapılan yargılamaların standardı ve belirli bir kuralı olmadığı gibi,  verilen karar sonrasında itiraz hakkının kullanılabileceği bir makam, merci ya da hakem de yok. 

Elbette herkesin aynı şekilde hareket etmesi beklenemez. İnsanların ne düşündüklerini, ne düşüneceklerini, ne hissettiklerini, ne söyleyeceklerini belirlemek ve yönlendirmek doğru olmaz. Ancak, düşünülen ve söylenenler başkalarının özgürlük alanına temas ederse sorun çıkması kaçınılmaz olur. Hukuk ve insan hakları da tam bu aşamada devreye girmek ve ortaya çıkan karmaşanın çözülmesini sağlamak için var. Bunun için de duyguların bir kenara bırakılarak hukuki ve etik kurallara göre hareket edilmesi gerekiyor.

Cinayet işlemiş bir zanlının nasıl yargılanması gerektiği ve mahkumiyet kararı verildikten sonra nasıl cezalandırılması gerektiği yasalarla belli. Cinayet zanlısı denilerek, işkence yapılması, aile fertlerine zarar verilmesi, yargılama yapılmadan infaz edilmek istenmesi hukuk kurallarına göre doğru değildir. Bu hukuksuzluklara itiraz etmeyip, duygularımızı dikkate alarak, yapılanların doğru olduğunu söylemek, failin yapılanları hakettiğini düşünmek, duygusal bir yaklaşımdır, ama adil bir yaklaşım değildir.     

ABD’de George Floyd isimli Afroamerikalı bir siyahi, ‘nefes alamıyorum’ çığlığı altında öldürüldü. Ağlayarak polis memurlarından boğazını rahat bırakmalarını isterken, polis memurunun diziyle yaptığı baskı sonucu boğuldu ve öldü. Floyd’u ölüme götüren gözaltı gerekçesi, sahtecilikle ilgili bir soruşturma kapsamında aranan bir kişinin profiline benzemesiydi. Hepimiz biliyoruz ki, bu olayda Floyd’un siyahi olması ölümüne neden oldu. 

ABD’de günlerce süren protestolarda, siyahların yaşadıkları zorlukların, maruz kaldıkları baskıların, polisin ve yargı sisteminin siyahlara uyguladığı farklı muamelenin yarattığı adalet krizinin, siyahilerin ‘nefessiz kalmalarına’ neden olduğu anlatıldı. 

George Floyd için; ‘suça karışmasaydı’, ‘siyahiler zaten potansiyel suçlu’, ‘kesin bir şey yapmışlardır’ gibi bir yaklaşım sergilemek, hakla, hukukla, vicdanla, insafla izah edilemez. Sadece kinle, nefretle, intikamla, ön yargıyla bu davranış sergilenebilir.   

VİCDANSIZLIK…

Hizmet Hareketi mensupları da ‘nefes alamıyorum’ nidaları içerisinde yardım istiyor. Hizmet Hareketi mensubu olan, mensubu olmakla itham edilen insanlar çok ciddi hukuksuzluğa ve zulme uğradı ve zulüm hâlâ devam ediyor. Bu insanların içerisinde suç işlemiş olan, kusurlu bir davranış sergilemiş olan insanlar olabilir ve vardır. Suç işlemiş insanlar vardır denilerek, suçla ilgisi olmayan on binlerce insanın zarar görmesine ses çıkartmamak, desteklemek, desteklenmesine zemin hazırlamak açık bir haksızlıktır, insafsızlıktır ve vicdansızlıktır. 

Türkiye’de tartışmasız şekilde en temel insan hakları yok sayılarak insanlar zulme maruz bırakılıyor. Anayasal haklar yok sayılarak insanlar nefessiz bırakılıyor. Yalvarırcasına nefes almak için yardım istiyor. Bunu sağlayabilmek için de evrensel insan haklarının kullanılmasına imkan tanınmasını istiyor. 

Bu aşamada anayasal ve evrensel bir hakkın kullanımını tartışma konusu yapmak veya yapılan haksızlığa ‘haklılık psikolojisi’ kazandıracak argümanlar üretme gayreti sergilemek, özellikle sakınılması gereken bir tavır olmalı. En temel hakkın kullanılmasına “ama” diye başlamanın,  zulmün devamına ve yaygınlaşmasına vesile olduğu gözardı edilmemeli.

Hiç kimse işlenmiş bir suç varsa gizlensin, silinsin demiyor, hiç kimsenin de hukuken böyle bir şey  söyleme hakkı ve yetkisi de yok. Boyunlarına bastırıldığı için nefes alamayan insanların istedikleri, öncelikle nefes alabilmek, sonrasında suçlama neyse yargılanmak. On binlerce masumun nefessiz bırakıldığı bir ortamda, içlerinden bazılarının suçlu olması gerekçe gösterilerek, ‘önce suçlamalardan aklansınlar’ demek, onları ölüme göndermek demektir.     

İktidarın, zulmünü engelsiz biçimde artırıyor olması, sadece zulmü durduracak olanların güçsüzlüğüyle değil, yapılanlara karşı sergilenen yanlış tavırlarla da yakından ilgili. AKP iktidarının yürüttüğü kutuplaştırma ve ötekileştirdiklerini ezme stratejisini alenileştirmesi bu ilgiyi ortaya koyuyor. Yaşanan zulmün ‘bilmiyorduk’ denilemeyecek açıklıkta yapılması, daha fazla kişinin suç ortağı yapılmak istenmesinin bir sonucu. Bu nedenle de suç ortağı sayısının çoğalmasını sağlayacak her türlü davranış, doğrudan zulmün artmasına ve desteklenmesine imkan sağlıyor.  

Yapılan haksızlık, hukuksuzluk ve zulümlere sessiz kalan, gerekçe oluşturan, ‘ama onlarda şunu yaptı’ diyerek imkan tanıyan, yapılanlara kılıf uydurmaya çalışan, destek veren herkes derecesi farklı olsa da bu suçun ortağıdır. Bu sürece katkı veren insanlara yani zulmün suç ortaklarına “Ne yaptığınızın farkında mısınız?” suçlamasını yöneltmek gerekiyor ki ne yaptıklarını bilsinler. 

Bununla birlikte, Hizmet Hareketi içerisinde olup hem Hizmet Hareketinin değerlerine hem de evrensel hukuk ilkelerine aykırı davranışta bulunanlarla da mücadele edeceğimizi ve ‘Ne yaptığınızın farkında mısınız’ suçlamasına maruz kalmamak için yanlışın yanında durmayacağımızı söylemeye devam etmeliyiz…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin