Dünya kışı, Türkiye zemheriyi yaşayacak

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Dünyada genel bir ekonomik sorun var. Borç problemi bunun ilk sıralarında yer alıyor. Bu tablo başta borçlu ülkeleri etkilediği gibi, borç verenleri de etkileyecek. Türkiye gibi kasası boşalmış ülkeleri etkilemesiyse öngörülerin çok ötesinde olacağa benziyor.

Geçtiğimiz günlerde Almanya’da Küresel Borç İzleme 2022 (Global Debt Monitor 2022) raporu yayınlandı. Bu raporun söz konusu merkezin son yıllarda yayınladığı en karamsar tablo olduğu belirtiliyor.

Yayınlanan rapora göre dünyada 135 ülke borçlanma krizinin eşiğinde veya içine düşmüş durumda. Buna benzer bir uyarıysa IMF Başkanı Kristalina Georgieva’dan geldi. IMF Başkanı, G20 ülkelerinin Temmuz ayı toplantısında dünyadaki tablonun bugüne kadar görülmemiş bir belirsizlikte olduğuna dikkat çekti.

Kovid19 salgını sırasında başta gelişmiş ülkeler olmak üzere her ülke imkanı nispetinde, piyasaya para pompaladı. Toplumları rahatlatma çabası olarak görülen bu adım, gıdadan enerjiye pek çok alanda istikrarı olumsuz yönde etkiledi.

Ardından gelen Ukrayna savaşı, pandemi sırasında sarsılan dengelerin yerle bir olmasına neden oldu. Pandemiyle bastırılan talepte patlamanın yaşandığı bir sırada gelen Ukrayna savaşı, dünyanın geleceğini öngörülenden daha fazla etkileyecek.

Başını alıp giden enflasyona karşı, merkez bankaları faiz silahını cesurca kullanmaya başladı. Bu tercih “kırk katır mı, kırk satır mı?” kadar iki kötü arasından yapılan bir seçim. Birinde enflasyonun alıp başını gitmesi, diğerindeyse en az enflasyon kadar riskli olan stagflasyon (durgunluk) yaşanması demek.

Başta Amerikan Merkez Bankası FED’in faiz yükseltmesinin dünyada sürükleyici bir etkisi var. Pek çok ülke faizleri hızla yükseltti. Temmuz ayında “ağır abi” Avrupa Merkez Bankası da bu kervana katıldı (50 baz puan artırdı).

Bunun ortaya çıkaracağı tabloyu ekonomistler aylar önceden ortaya koydu:

  • Para, zayıf ülkelerden kaçıp, ana vatanına döner,
  • Borçlanma maliyetleri artar,
  • Dolar ve Euro, gelişmekte olan ülkelerin parası karşısında değerlenir. Bu adı konulmamış bir devalüasyona neden olur. Ortaya çıkan tablo, borçların çevrilememe riskini beraberinde getirir.

TÜRKİYE BORÇ KRİZİ RİSKİ OLAN ÜLKELER SIRALAMASINDA

Geçtiğimiz hafta Bloomberg’te, ülkelerin borç analizlerine ilişkin bir tablo yayınlandı. Türkiye 135 riskli ülkeler arasında ilk 20’de yer alıyor.

Bu listeye bakıp “Bizden daha riskli 19 ülke var” deme rahatlığı içinde olanlara diyecek bir sözüm yok.

Türkiye, önümüzdeki kışa temelinde döviz ve cari açık olan bir takım sorunlar yumağıyla karşı karşıya kalarak girerek. Kendimizi enerji krizi ve ulaştırma krizinin içinde bulacağız. Bu iki kriz de bütün kötülüklerin anası olarak dalga dalga sektörlere yayılacak gibi önümüzde duruyor.

Sanıldığı gibi ihracatımızdaki artışın sürmesi mümkün görünmüyor. Küresel resesyon ya stagflasyon nedeniyle ortaya çıkacak tablo, ihracatımızı ciddi zora sokacak. Yaz aylarında rahatlaması gereken döviz rezervlerinden eser yok.

Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ, Merkez Bankası’nın iş dünyasına yaptıklarını net ifadelerle anlattı. “Kur Korumalı Mevduat” kafi gelmeyince, rica korumalı sistem devreye sokulmuş:

Dolar başta olmak üzere bütün yabancı para birimleri karşısında erimeye devam eden bir Türk Lirası var. Prof. Dr. Veysel Ulusoy’un tabiriyle “kışa paltosuz giriyoruz”.

Ülke bunları yaşarken, üretim tesisi yapılmasına değil, millet bahçesi açılışlarına sevinen bir toplum haline dönüştürüldük. Yarına kafa yormayan, bir toplum olduktan sonra Binali Yıldırım’ın söylediklerinin doğru olduğunu düşünüp gelişmiş ülkelerin yaşadığı enflasyona bakıp teselli buluyoruz:

“Enflasyonu bilmeyen ülkeler bugün enflasyonla nasıl mücadele edeceklerini kara kara düşünüyor.”

Sayın Yıldırım aynen bunu söylüyor. “Kara kara düşünen” ülkelerdeki enflasyon nasıl diye soran yok:

Almanya: % 7,6
Avrupa ortalaması : % 8,6
Amerika: % 9,1
İngiltere: % 9,1
Türkiye  : % 78,6

Dünyada ne olduğu elbette önemli. Globalleşen dünyada her ülke birbirini ilgilendiriyor. Bunun farklı örneğini pandemi döneminde yaşadık. Kaldı ki, ekonomideki geçişkenlik, insan sirkülasyonundan çok daha kaçınılmaz.

Global bir borç krizi kapıda ve boyutlarının 2001, 1994, 1980, 1958 krizlerinden öte olduğu konusunda ekonomistler hem fikirler. Pek çok ekonomist, 1929 krizine benzer bir kasırganın kapıya dayandığı belirtiyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin borç stoku (31 Mart itibariyle) 451,2 milyar dolar. Net dış borç stoku ise 231,4 milyar dolar.

Merkez Bankası verilerine göre (Mayıs sonu itibariyle) bir yıldan kısa vadeli borç stoku 182,3 milyar dolar.

Türkiye, Osmanlı’yı batma noktasına getiren krizin (Düyûn-ı Umumiye) kapısından üç kez döndü. 1958’de Adnan Menderes döneminde, 1978’de Süleyman Demirel döneminde ve 2000’de Bülent Ecevit döneminde.

CDS priminin 840’larda olduğu, Eurobondlara yüzde 11 faiz ödendiği bir ülkede, borç çevirmek kolay görünmüyor.

Dış borç öyle de iç borç farklı mı? Haziran ayı itibariyle, Hazine’nin ödeyeceği iç borç faizi, ana parayı geçmiş durumda. Bu, kamu kaynaklarının rantiye kesimine aktarılmasının geldiği boyutu ortaya koyması açısından çok acı.

Özetleyecek olursam…

  • Döviz fiyatlarının bunca yükselmesine ve kur şokuna rağmen, cari açık azalmıyor artıyor,
  • Ülke yabancılar için “sudan ucuz” bir noktaya gelmişken, hâlâ giren ciddi bir yabancı sermaye söz konusu değil,
  • TCMB rezervleri eksi 54 milyar dolar seviyesinde…

Bütün bunlar, Türkiye’nin yakın gelecekte zemheriyi (karakış) yaşayacağını ortaya koymaya yeten bir tablo.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin