Dün oy için ağlıyordu, bugün para için A Haber’de yasakladı

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın menfaati için kullanmayacağı değerin olmadığı hep yazılıp konuşuldu. İyi-kötü, dost-düşman, müttefik-hain gibi kavramların hepsinin zamana bağlı olduğunu yaşadığımız olaylar gösterdi. Dün Filistin’de akan bir damla kan için ülkeyi ayağa kaldıran Erdoğan, İsrail’den gelecek para için işgal altındaki topraklarda yaşananlar karşısında ülkeyi sağır odaya çevirdi.

Erdoğan’ı tanımlamak için “pragmatist” demek çok hafif kalır. Menfaati neyi gerektiriyorsa onu yapar. Beştepe Sarayı’nın sahibinin bu yönünü anlatırken, 2 Şubat 2022’deki yazımda, “Erdoğan’ın Makyavelistliği, dindarlığı ve insanlığından önce gelir” ifadesini kullanmıştım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dostluklarının da düşmanlıklarının da dönemsel olduğuna ilişkin dünden bugüne onlarca örnek sıralandı. Onları burada sayıp dökmek yazıyı hayli uzatmış olacak.

En çok zigzag yaptığı konuların başında İsrail’in geldiği konusunda muhtemelen kimsenin şüphesi olmaz. Seçim dönemleri yaklaştığında, toplumda yıllar içinde oluşturulan Yahudi düşmanlığı, bir şekilde kaşınmaya çalışılır. Bu düşmanlığın oy olarak sandıklara yansıması sağlanır.

Bu AK Parti’nin iktidarda kaldığı 20 yıl boyunca hiç değişmedi. Son örneğini 31 Mart 2019 seçimleri öncesinde yaşadık. İsrail Başbakanı Netanyahu’ya kürsüden yapmadığı hakaret kalmamıştı. “İsrail’in başındaki soyguncu” diye başlayan sözlerinin devamı da gelmişti:

“Ey Netanyahu! Sen kendine gel. Sen zalimsin. Sen 7 yaşındaki yavruları katleden zalimsin. Sen kadınları hücrelere mahkum eden bir zalimsin.”

İsrail, kurulduğu 14 Mayıs 1948’den bu yana Filistin topraklarında hep aynı politikayı takip etti. Yerleşim alanlarını Filistinliler aleyhine genişletti. İslamcılar ise o tarihten bu yana İsrail’in saldırgan genişletme planlarını hep Hilal/Davud Yıldızı mücadelesi olarak gördü.

Zaman içerisinde İslamcıların etkinliğine paralel olarak, İsrail düşmanlığı kamuoyunda yankı uyandırdı. Ama bu kesimin İsrail düşmanlığı hep canlı kaldı.

Erdoğan’ın İsrail düşmanlığı, İslamcı birikimiyle ruhunun derinliklerine kadar işlemiş. Öyle ki 307 kişinin ölümüyle sonuçlanan Soma maden katliamı için gittiği ilçede, kendini protesto eden gence, “Lan İsrail dölü!” diye bağırıp yumruk atacak kadar derinliklerinde bu öfke.

HER ŞEY İNER ÇIKAR, HEP YÜKSELEN GEMİCİKLERİN TİCARETİ OLDU

Erdoğan, İsrail düşmanlığını hep taze tutmadı. Kimi zaman gündeminden düşürdüğü de oldu. Dışa dönük düşmanlık dillendirmesi inişli çıkışlı seyretse de değişmeyen tek şey vardı. Cumhurbaşkanının çocukları, İsrail ile ticaret yapmayı hiç ihmal etmediler. İki oğlunun gemi ticareti, hep yukarı yönlü sürdü.

Bunu en çok dillendirenlerse, ittifak ortağı olmadan önce MHP’li yöneticilerdi. Dönemin MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, İsrail’in çoluk çocuk demeden kıyım yaptığı günlerde, mahdum Erdoğanların yaptığı gemi ticaretini şu sözlerle dile getirmişti:

“Siz kimi kandırıyorsunuz? Gemicikleriniz İsrail limanlarında harıl harıl ticaret yapıyor. Kuzey Irak’tan Gazze’yi vuran uçaklara yakıt taşıyorsunuz. Kızınızı Gazze mitingine İsrail konsolosluğunu protestoya yollarken, mahdumunuzun gemicikleri İsrail’e harıl harıl yük taşıyor.”

Ahmet Burak ve Bilal Erdoğan’ın İsrail’e taşımacılık yaptığını dile getiren sadece muhalefet partisi temsilcileri değildi. İsrail’de yayınlanan Yedioth Ahoronth gazetesi, iki ülkenin bozulan ilişkilerine rağmen A. Burak Erdoğan’ın yaptığı gemi ticaretinin aksamadan devam ettiğini yazmıştı.

PARAYA İHTİYACI OLDUĞUNDA TAVRI DEĞİŞTİ

Türkiye’yi iflas çukuruna sürükleyen Erdoğan liderliğindeki soyguncu düzen, ülkeyi 5 sente muhtaç eder duruma düşürdükten sonra, bir bir düşman olduğumuz ülkelerle yeniden dost olmanın yollarını aramaya başladı. Türkiye, Suudi Arabistan’dan Birleşik Arap Emirliklerine kadar hepsiyle dostluk ateşi yakmak zorunda kaldı.

Yanlış olan bu ülkelerle yeniden iyi ilişkiler kurmak değildi. Yanlış olan, bu ülkelerle on yıllara dayanan ilişkileri, bir kişinin bir cümleyle yıkmasıydı.

Bölgenin kilit ülkesi İsrail ile de yeniden dostluk kurulmadan olmazdı. Erdoğan, geçtiğimiz Mart ayında İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’u Ankara’da görkemli bir törenle karşılayıp ağırladı. Tören anları, ezan saatine denk geldi. Erdoğan, konuğunun rahatsız olacağını düşünerek, bu denk gelmeye muhtemelen öfkelenmişti. Herzog’a ezan dinletme yoluna gitmeyeceğine göre, İsrail milli marşı Hatikvah’a, ezanı meze yaparak sundu.

Mart ayından bu yana, Erdoğan ve çevresinden İsrail ve Yahudiler aleyhinde tek cümle duyulmadı.

-Evet, duyulmadığı bir gerçek.

-Peki İsrail’in saldırganlığı sona erdi mi?

-Hayır. Bir dönem hakaret ederken adını bile vermediği, “Güneydeki ülke” dediği İsrail’in saldırganlığı aynen devam ediyor. Saldırılar 16 Temmuz’da Gazze’nin bombalanmasıyla ivme kazandı.

İsrail güçleri, 18 Temmuz’da Mescid-i Aksa’nın güneyindeki Silvan beldesine seri baskınlar düzenledi. Her türlü silahın kullanıldığı baskınlarda evler yıkıldı, 90 dolayında Filistinli yaralandı.

Silvan’a yönelik bir hafta önce başlayan saldırı orayla sınırlı kalmadı. Kudüs, Anata, Şufat, Birzit, Cenin, El-Halil ve Nablus ile devam etti. Yaralıların sayısının yüzlerce kişi olduğu belirtiliyor.

Tutuklananlar arasında, eş ve çocuklarının yerini söylemeye yanaşmayan kadınların sayısınının fazla olmasına dikkat çekiliyor.

Bölgeden geçtiği haberlerle Filistinlilerin sesini dünyaya duyurmayı kendine görev sayan Mohammed Abu Taqiya’nın sabah saatlerinde bildirdiğine göre, İsrail saldırısı sonucu Nablus’ta 2 Filistinli hayatını kaybetti.

Sadece saldırılar sürmüyor. İsrail bir taraftan da işgal bölgelerinde yeni yerleşim alanları inşa ediyor. İsrail yönetimi, Kudüs’ün doğusundaki Beyt Safafa ve Beyt Hanina’da 83 yeni yerleşim birimi inşası için ihale açtı.

Bütün bunları, Türkiye’deki iktidarın direkt ya da dolaylı kontrolündeki medyadan öğrenmeniz mümkün değil. Beştepe’den A Haber’in de içinde yer aldığı Turkuvaz Medya Grubuna, “şiddet içeren Filistin haberlerinin” ikinci bir emre kadar yapılmaması talimatı verildi.

Türkiye’deki yayın organlarını izleyenler, İsrail’in zulmünün bittiğini sanıyor. İsrail’in zulmünü Saray’dan gelen bir talimat bitirdi.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. İsraile gerçek tepkiler verilnesin diye, tepkilerin önünü almak için, islamcıları kullanıyorlar. Bu sayede hem gerçek tepkiden kurtulmuş oluyorlar hem de göstermelik tepki verilmiş oluyor. Yalandan azarı işittiği için israil, insanlar verilen tepkiden tatmin oluyor ve seslerini kesiyorlar. Zamanla israile tepkinin adredi, sahibi olarak islamcılar görülür. O kadar ‘şiddetli’ tepki gösterirler ki diğer insanlar adeta tepki gösterme konusunda baskılanır. Bu sayede tepki şekli hep tek tip olur ve farklı tepki şekillerinin önü alınmış olur. Aşırı sinirli, öfkeli insanlardan oluşan bir kitle görürüz. Bu kitle sanki israile tepkinin heykelleşmiş halidir. Yıllarca hep aynı sahne izlettirilir. İlginçtir bu sahnenin bir sürekliliği yoktur. Yani sonuç almak için bir şeyin sürekliliği esastır. Burada ise sanki bir ritüel gerçekleştiriliyor ve adeta ritüeli gerçekleştirenler kendilerini ortaya koyuyor. Yani tepki gösterilerini izlettiriyorlar. Sanki israilin işlediği her cinayeti örtmek için sahneye çıkıyorlar ve kendilerini yani ne kadar öfkeli olduklarını gösteriyorlar. “Bakın, gördünüz mü ne kadar öfkelendiğimizi. Bizden daha fazla öfkelen olamaz. O yüzden tepki gösterme hakkı bizimdir.” İsrail bu sayede bir cinayetin üzerini rahatlıkla örtmektedir. Çünkü ortada bir cinayet varsa bu cinayete yaklaşım bellidir. Bu cinayetle ilgili ne olup bittiğinin aydınlatılması lazım. Ama islamcı koroyu hemen devreye soktuğunda onların belli başlı sloganları var. İsrail bir katil devlettir diye bağırırlar. Bu sloganlar altında asıl olayı yani bir insanın öldürülmesinin üzerini örtmektedirler. İslamcı grup her seferinde o kadar şiddetli bağırıyor ki diğer insanların daha makul tepkileri her seferinde gürültüde kayboluyor. Hayır o kadar öfkeli tepki veriyorlar ki senin daha farklı bir yaklaşımın olsa seni ezerler. Sen ne kadar az tepki veriyorsun diye. Yani islamcılar ile israilin ilişkisi çok ilginç. Birde islamcılar israili korudukları gibi, israilin potansiyel hoşlanmadıklarına israil uşağı diyerek vuruyor. Herkesi israil dölü yapar ama bir tek israile dokunmaz. Sanki varlığını israile borçlu. İsrailin işlediği cinayetler sayesinde puan toplamaktadır. Zaten insanlara israil dölü derken hep aklında israilin bu pozisyonu vardır. İsrailin filistin ile sorunu bunların varlık gerekçeleri olmuş. İslamcılar o kadar tepkisel davrandılar ki israil islamcı kimliklerinde çok büyük yer tutmuş. Şimdi o kimlikten israili çekersen o kimlik ne olur? Sanıyorlar ki bu sorun hiç çözülmez bu sayede biz de kimliğimizi israile yaslayarak devam ettiririz. Çıkar ilişkisi yani. İşte yukarıda anlattığınız tutarsızlıkları bu çıkar ilişkisi açıklıyor. Sorunun çözümünde islamcıların 1 mm faydaları olmadı. Ne kadar yetersiz olduklarını fark edemiyorlar mı?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin