‘Doğrunun, iktidara zarar verecekse, söylenmesi caizdir diyemem’

YORUM | AHMET KURUCAN 

Önemli not: Aşağıda okuyacağınız yazı ironi içermez.

Hayrettin Karaman’dan bahsedeceğim. Yine mi diyenleriniz olabilir. Evet yine. Ne kadar istemesem de söz konusu hocanın dinin içini boşaltmaya yönelik daha önceki söylemlerini aratmayan hatta onları bir adım ileri taşıyan açıklamaları olunca kayıtsız kalamıyorum. Bunu dini gayret ve hassasiyetime verebilirsiniz.

Bu defa ne var? Akif Beki’nin köşesine taşıdığı sözlerle oturdu gündeme “Bir Varmış Bir Yokmuş”un yazarı. Şunu yazdı Beki: “… fakat hoca, şu tarz uyarılarını kah Yeni Şafak kah Whatsapp gruplarından sürdürüyor: ‘Bu iktidardan pek çok beklentiniz gerçekleşti, camiayı hayretle izliyorum, bak demedi demeyin, sonra Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz, iktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem’.”

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Pekâlâ doğru mu Beki’nin köşesine taşıdığı bu cümleler? Yeni Şafak yazılarına baktım, bu manaya gelecek beyanları var ama gerçekten insanın kanını donduracak “İktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem,” diye bir cümlesini görmedim. Whatsapp ekran görüntüleri çıkar belki diye bekledim, o da çıkmadı. Hoca doğrular ya da yalanlar diye kaç gündür bekliyorum, ondan da bir ses yok. Türkiye Düşünce Kuruluşu adlı bir kurumdan “O böyle bir şey söylemez,” anlamına gelecek bir açıklama geldi, hepsi bu. Neden hocanın kendisi değil de o kurum kamuoyuna böyle bir açıklama yapıyor bilmiyorum ama hocanın Whatsapp’ta böyle bir beyanı var mı yok mu sorusunun cevabı için ben bekleme taraftarıyım.

Neden? Çünkü hocanın böyle bir şey dediğine inanmak istemiyorum. 1934 doğumlu hoca. Yani 87 yaşında. İnsanın tabii ömrü içinde bir ayağı kabirde, ölüme hayattan bir adım daha yakın olan bir insanın ahirette karşısına çıkacak böyle bir cümleye böyle bir zamanda imza atacağını sanmıyorum. A’dan z’ye her şeyin hesabını vereceğimiz ve perde perde, kare kare hayatımızın her bir anının ekranlara döküleceği o günde “İktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem,” cümlesini sarf etmez hoca diye düşünüyorum. Ne dini ne insani, ne ahlaki, ne hukuki, ne de siyasi hangi açıdan bakarsanız bakın izahını yapamayacağınız bu sözün ahiretteki hesabını hocanın düşünmediğini düşünemiyorum. Akli muhakemesini kaybettiyse, başka. Ama bu konuda da bir şey duymadık. Yeni Şafak’ta hala devam eden yazılarında buna delil olabilecek bir beyanına rastlamadık. Onun için diyorum ki hocadan bir açıklama gelinceye kadar ben buna inanmama taraftarıyım.

Bir başka inanmak istememe nedenim Hayrettin Karaman’ın hayatı boyunca din demiş, iman demiş, İslam demiş, fıkıh demiş bir insan olması. Kur’an kursu, imam hatip, Yüksek İslam Enstitüsü derken ilahiyat fakültelerinde profesör unvanı ile İslam hukuku dersleri verecek seviyeye yükselmiş, yayınlanmış onlarca kitabı, yüzlerce makalesi olan, binlerce talebeye hoca olmuş bir kişinin 87 yıllık mesleki hayatını bir paçavra gibi çöpe atma anlamını taşıyacak, yıllardır savunduğu öğretilerin aksini gösteren “İktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem,” cümlesini kuracağını sanmıyorum.

Bakın hoca kendisinin de yazarlarından biri olduğu Kur’an Yolu adlı tefsirde Nisa Suresi 135. ayete şöyle mana vermiş: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana-babanız veya akrabanız aleyhine de olsa adaletten asla ayrılmayın, Allah için şahitlik eden kimseler olun. Zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerine düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki, Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” Tamam ideolojik anlamda İslamcı olabilir, siyasi duruş olarak AKP ve ortaklarını destekleyebilir ama bu ayet ne olacak? Allah’ın bu açık ve net emrine muhalif olan “İktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem,” sözünü sarf eder mi bu insan?

Şimdi bazılarınız bana “Sen de çok naifsin, bunu geç, daha neler neler söyledi hoca!” diyebilirsiniz. AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği bu noktada hocanın verdiği fetvaların rolü inkâr edilemez diyenleriniz de olabilir. Haksız sayılmaz bu itirazı yapanlar. Gerçekten hoca “… yolsuzluk da ayıp, günah ve suç olduğu halde tarifi ve hükmü bakımından hırsızlık değildir, hukuki sonuçları ve cezası farklıdır,” dedi.

Evet hoca, Muhsin Yazıcıoğlu’nun üzerindeki şüphe bulutları hala zayi olmayan ölüm hadisesini örnek göstererek “… akl-ı selim ve kalb-i selim sahiplerinin bir dönüp sağlarına ve bir daha dönüp sollarına bakmaları gerekiyor; bu iktidar kadrosunun yerine koyabilecekleri başka bir kadro varsa -ki, bana göre yoktur- bir diyeceğim olamaz, yoksa kimse pire için yorgan yakmamalıdır. Mecellemizin 26. Maddesi şöyle der: ‘zarar-ı âmmi def’ içün zarar-ı hâss ihtiyâr olunur’. Gençler de anlasın diye günün diline çevirelim: ‘kamuya (ve bu arada ümmete) ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir’. Siyasette olan selim akıl ve kalb sahiplerine de bu kuralı hatırlatıyor ve örnek olarak merhum Şehid Muhsin Yazıcıoğlu’nu dua ile anıyorum.” Satırlarını kaleme aldı.

Evet hoca, “Gelelim FETÖ’cülük yüzünden mağdur olanlara…” diyerek Mahmut Akpınar’ın ifadeleriyle “zalim, zorba, yalancı ve talancı iktidarın etiketlediği, yaftaladığı milyonlarca insana zalimin dilini” kullandı ve onlara “terörist” yaftasını yapıştırarak ahlaksız, ilkesiz, müfteri ve korkak bir pozisyon almakta beis görmedi.

Ama aynı hoca köşe yazarlığını bırakıp sadece sorulara cevap vereceğim dediği köşesine “Allah adın zikredelim evvela vacib oldur cümle işte her kula” diyerek başladı. Aynı hoca, “Ya rabbi, sevgili Peygamber’in (s.a.) vasıtasıyla bize bildirdiğin dine ve dolayısıyla rızana aykırı bir söz söylemek, bir açıklama yapmaktan bizi koru, hakkı bilip söylemeyi, batılı da bilip batıl olarak açıklamayı ve uzak durmayı nasip eyle!” diyerek dua da etti.

Devam edebilirim ama meramım anlaşıldı sanırım; kafam karışık. Bir ayağı mezarda 87 yaşında, dünya hayatı adına ikbal hırsı kalmamış, hayatını Kur’an’la, hadis ile, fıkıh ile hemhal olarak geçirmiş bir insanın nedense “İktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem,” diyeceğine inanmak istemiyorum. Onun için ya Whatsapp gruplarında dolaşan o mesajın ekran görüntüsünü ya da Yeni Şafak’ta Beki’nin bu iddiasına yönelik hocanın kaleminden çıkacak cevabı bir yazıyı bekliyorum.

… Evet, beklediğim oldu. Bu yazıyı bitirip gazeteye gönderirken Yeni Şafak “Yıkıcılara destek olmayın” manşeti ile gazeteye taşıdığı “dedim… dedi…” başlıklı Hayrettin Karaman imzalı yazıyı yayınlandı. Meğer ki Akif Beki doğru söylüyormuş. Ne diyeyim, bu yazı üzerine “Hayrettin’in kaçıncı intiharı?” başlıklı bir yazı iyi gider de sizi fazla yormayayım. Şimdilik sadece hocanın dediği gibi ayetten mülhem o cümleyi ben de söyleyeyim: “Selam olsun!” Gerçekten de ‘Bir Varmış Bir yokmuş.’

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Hayrettin Hocanın: “Ya rabbi, sevgili Peygamber’in (s.a.v) vasıtasıyla bize bildirdiğin dine ve dolayısıyla rızana aykırı bir söz söylemek, bir açıklama yapmaktan bizi koru, hakkı bilip söylemeyi, batılı da bilip batıl olarak açıklamayı ve uzak durmayı nasip eyle!” duasına “amin” diyorum.

  2. Bu ifade haksızlık yaptıklarının ve yanlışları olduğunun itirafıdır. Bu noktada karşılarına seçim yada sandık çıkınca nasıl da kibirlerinden vazgeçtiklerini göstermektedir. Normalde bir haksızlık yaptığını yada yanlış yaptığını kabul etmezler. Ve bu şahsi değildir, rejim olarak hak yemezler, hep haklılardır. Bir tane yanlış yaptığını rejime kabul ettiremezsin. Ama ne zaman önlerine sandığı koyduğunda acziyetleri ortaya çıkmaktadır. Normalde bu acziyetlerini de gizleyecekler ama mecburen bu uyarıyı etki altına aldıkları kesimlere duyurmak zorundalar, o sayede biz islamcıların da aslında aciz olduğunu, rejimi tam değiştiremedikleri için, seçim sayesinde görmüş olduk. Onlar da aslında acizmiş.

  3. İnsan her yerde insan. İnanç insanın içindekileri yok etmiyor, belki dizginleyip, kontrol altına alınmasını sağlıyor.
    Tarihte yaşamış başka bir hoca; bir krala (veliahta) hocalık eden ve onun eserler yazan Bossuet:
    “Hükümdarların (reislerin) kişilikleri mukaddestir. Çünkü görevleri mukaddestir. Onlara itaat vicdanı bir yükümlülüktür. Gaddar ve adaletsiz olsalar bile. Hatta hıristiyan olmasalar dahi…”

    Bizimki din ifadesinin yerine “çalsalar, her türlü fuhşiyeti ve azgınlığı yapsalar, yaptıkları antlaşmayı bozsalar bile” ifadesini koymuş gibi. Ancak bu durumda pratikte hangi din olur, bunu değerlendirecek ilim bana verilmemiş.

  4. Sevgili Hocam, babası İlahiyat Profesörü olan arkadaşım anlatmıştı. 28 Şubat döneminde müftüler, bazı ilahiyat profesörleri bir seminere çağrılır. Neden yıl vermeyipte, 28 Şubat dediğimi birazdan anlıycaksınız zaten. O seminer süresince sabah namazına yüzlerce kişinin içinden sadece birkaç kişi namaza mescide geldiğini aktarmıştı babasından. Ayrıca, en ufak sesin, tıkırtının duyulduğu o saatlerde, odalardan ne musluk sesi, ne başka bir ses duymadığını da söylemişti. Hani Türk Entelijansiyasının hali bu.. tabiri kullanılırdı eskiden, esinleneyim oradan, Türk İlahiyat Camiasının serencamesi de bu hocam. Şu anki Harami Başının ifadesiyle “Biz bunların Cemaziyelevvellerini de biliriz…” Dillerinde ayetler olsa da, davranış modelleri oportunist. Hayrettin Karamandan bağımsız olarak söylüyorum.

    Muhakkak bildiğiniz birşey hocam, yine hatırlarsınız, Gazali İhya da, kendi döneminin Ulemasına, hatiplerine çok kızar. Oysa, gürül gürül şevklendirici vaazlar vermektedir o devrin imamları, vaizleri. İşte tam bu noktadan kızar. Sultandan korktukları için çünkü sürekli Cennete gitmekten, cennetin güzelliklerinden, cennet ehli amellerinden bahseder, lakin cehennemden bahiste bulunmazlar, cehenneme götürecek emellerden, amellerden, zulmden bahsetmezlermiş. Gazali de bu ikircikli tavrı sertçe eleştirmiştir.

    Hukukta ZIMNİ RED kavramı vardır duymuşsunuzdur muhakkak. İslam Hukuku yönüyle uygulamasını bilmiyorum. İdareye başvuran birisi, belirli bir süre cevap almazsa, hukuk buna ZIMNİ RED kararıdır demiş. Bugünün İlahiyat camiası, vaizleri, nasihat konumunda olanlarda, ne yapılan zulmler yönüyle, haksızlıklar yönüyle eleştirebiliyorlar, ne de zimmet, rüşvet, irtikap, ihtilas, dolanlı iflas, ihaleye fesat karıştırma gibi Ceza hukukunda tek tek sayılmış ve iktidarca da dibine kadar bulaşılmış durumlara laf söyleyebiliyorlar. Gazali dönemindeki vaizler ne ise bunlar öyle. İşlerine gelmiyor hünkarım kısaca işlerine gelmiyor. Davranış modelleri tipik bir insan davranışı. Boşuna Cenabı Hak, nankörlüğünden dem vurmuyor. Allahı bırak, ben kulu olarak onun insanın bu nankörlüğü karşısında pes diyorum.

    Hocam, sorum şu? İslam hukukunda nasihat konumunda olan ve hatta vazifesi bu olan, bunun için maaş alan insanların (imam, vaiz, müftü, hoca, hadisçi, tefsirci pof..vs) böyle bir döneme ilişkin cezai müeyyideleri ne olur? Samimi olarak soruyorum. Haksızlık karşısında susan bu dilsiz şeytanların hükmü nedir İslam hukukunda, islam hukukunda cezai müeyyideleri var mıdır?

    Siz yukarıdaki sorumu aklınızın bir kenarında tutun hocam da, şunu da söylemeden geçmeyim, muhakkak duymuşsunuzdur. Vaktiyle annesi tarafından açık göz yetiştirilen bir çoçuk, gider komşusunun yumurtasını çalar, annesine getirir, aferin evladım aferin cevabını alır. İşi büyütür komşunun tarladan ürünlerini çalar, annesi aferin evladım der. İşi büyütür, haramzadelikten eşkiyalığa gider, cinayet işler, azılı bir katil olur. Derken yakalanır, idama mahkum edilir annesi de oradadır ve sorulur son isteği O da “Sevgili mübarek anacığımın mübarek dilini öpmek istiyorum der” ve derken annesi dilini uzatınca hınçla ısırıp atar. Devam eder, sakın ne kadar cani imiş, annesinin de dilini kopardı demeyin, vaktiyle beni terbiye etmeseydi, bir cani olmaz ve bugünde burada olmazdım der..

    Bu hikaye işte Hayrettin Karaman ve onun şahsında siyasal İslamcı mı dersiniz artık nasıl derseniz, nasıl tabir ederseniz, ama teorik olarak bugünkü iktidara ve onun ardındaki “Dini bakış açısı ve onun temsilcilerine” tam uymaktadır.

    İstanbul Büyükşehir belediyesinden beri ve diğer pek çok belediyelerde kamunun malını ammenin malını fetvalarla çalanlar, sonra iktidara gelince Halifelik kontenjanından yüzde 20 leri hakları sandılar, o yetmedi, halk tebamız, biz ise asılız, bizim iktidarımız için kim olursa feda edilmeli deyip, cana kıydılar, İslam tarihinin Yezidden sonra en şaşaalı Soykırımcısı, Zalimi oldular.

    Bu nedenle soruyorum hocam, Bu hırsızlara fikirleriyle yol verenler, ardından siz koşturun aslanlarım kaplanlarım ne büyük hizmetler ediyorsunuz diyerek yaptıkları herşeye bir kulp bulup, önemli olan büyük dümen, o doğru gittikten sonra bunlar olur canım, ana fikirden sapmayalım diyenler, bunlarla birlikte kendilerini de aslında rotadan çoktan sapmış buldular.

    Evet sapmış buldular, zira şöyle anlatayım babası ilahiyat olan arkadaşımın babasından. Sormuştum çünkü, bu ilahiyatçılar ranttan nasıl alıyorlar diye. O da demişti ki, Akp yolu bulmuş, seminerler düzenliyorlar, davetler düzenliyorlar oralara davet ediyorlar ve bunun karşılığında da ücretini veriyorlar. Yol parası, harcırahı, otel konaklama, danışma ücreti adı altında pohpohlandıkları gibi ceplerine de para giriyor.

    Ne demişti Şair;

    Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu
    herkes parmaklarını çapraz yapar yuvarlarken
    herkes biliyor, savaşın bittiğini
    herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini

    herkes biliyor, dövüşün hileli olduğunu
    fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir

    herkes biliyor, ya şimdi ya asla
    herkes biliyor, ya ben ya sen
    herkes biliyor, senin sonsuza dek yaşadığını
    ve sen bir iki replik okudugunda
    herkes biliyor anlaşmanın çürük olduğunu
    yaşlı kara joe hala pamuk topluyor
    senin kurdelaların ve omuzlukların için
    ve herkes biliyor

    herkes biliyor, başının belada olduğunu
    herkes biliyor, neler yaşadıgını
    calvarynin tepesindeki kanlı çarmıhtan
    malibu sahillerine kadar
    herkes biliyor, parçalara ayrıldıgını
    bu kutsal kalbe son bir kez bak
    patlamadan önce
    ve herkes biliyor

    herkes biliyor,herkes biliyor
    hep böyle gider
    herkes biliyor

    HERKES BİLİYOR, KALPLERİNİ AÇIP BAKMIŞ GİBİ..

    Hürmetle…

  5. Hayrettin Karaman gibileri butür “fetvalarını” Islam Hukukunun MECELLE ölçülerine dayandırıyor. Ehli-Sünnetin ölçülerinde bir problem yok, sorun olayları yanlış okumaktan kaynaklanıyor. Örneğin mecellede Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur buyuruluyor. İki şerden en az zararlısı tercih edilir. Yani iki zararlı şeyden birini tercih etmek mecburiyeti hasıl olursa, daha az zararlı olanı tercih edilir. Müminin başına iki bela gelirse, hafifini seçsin! hadis-i şerifi var.

    Karaman gibilerine göre AKP iktidarı ehveni şer, akp giderse daha kötüsü gelecek.
    Belki kendi zihniyetleri açısından dogru çünkü iktidar düşerse tüm hukuksuzluklarından dolayı yargılanacaklar ama bu zihniyet Islam dinini veya Müminleri temsil etmiyor, aksine sömürüyor, istismar ediyor, kendi çıkarı icin kullanıyor, bu zihniyet Islama ve Müslümanlara zarar veriyor, örneğin ateizim AKP döneminde zirve yaptı, bunu CHP isteseydi bile yapamazdı, dolayısıyla iktidar düşer ve yargılanırsalar bizim açımızdan Islam ve Müslümanlar büyük bir beladan kurtulmuş olacak ama onlar bunu böyle okumuyorlar.

    Sorun şu, hafif olani belirlerken yanılıyorlar çünkü Kurandaki “Fasıktan gelen haberlerin doğruluğunu araştırın” ayetini uygulamıyorlar veya eksik/yanlış uyguluyorlar.

    Araştırsalar göreceklerki AKP rejimi ehveni şer değil, şeroğluşer, şerrinde beteri yani, bunca yalan, bunca iftira, zulüm, bunca haksizlik, bunca yolsuzluk 1000 yillik Türk-Islam tarihinde görülmemiştir, yahu siyasal islamcilar dönemdinde binlerce tesettürlü Müslüman bayan tutuklandi, hamile kadinlar, çocuklu anneler tutuklandi, bunu CHP`mi yapti? Daha hala ehveni şerden bahsediyorlar.

    Bazilari ehli-sünnetin ölçülerinin tekrar yorumlanmasindan bahsediyor. Böyle hataya asla düşülmemeli. Yapilmasi gereken şey haberleri doğru okumak, doğru değerlendirmek, kimin ehveni şer olduğunu belirlemek, delilleriyle ispat etmek.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin