Devlete çalışanlar kalmış, diğerleri çekilmiştir sahneden!

YORUM | TARIK TOROS

 

Bir şey diyeyim mi;

Bizi, seni, beni, onu…

Asıl zehirleyen…

Zehirleyen demeyeyim de, ağır olur.

Biçimlendiren diyeyim.

Resmi söylem oldu.

Devletçiydik hep, kabul edelim.

Ankara en doğrusunu bilirdi.

Vatandaşını ondan daha iyi tanır bilir, korurdu.

***

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”

Bu laflarla büyüttüler bizi.

Uygulama tam tersiydi.

Zamanla…

Devlet karşısında hiçbir ferdin can ve mal güvenliğinin olmadığını anladık.

Başımıza gelmesi gerekti.

***

Esasen…

Devlet hep aynı devletti.

Geleneği, tecrübesi, uygulamaları, adamları…

Gazetecisi, bürokratı, askeri, siyasetçisi…

Aynıydı.

***

-Devletten beslenen,

-Devletle büyüyen,

-Devletin çıkardığı kanunlarla servetine servet katan iş dünyasını atlamayalım.

1970’lerde rallilerde yarışacak otomobillerin “yerli” olma koşulu boşuna değildi.

Bugün pek hatırlanmaz, Murat 124’ler yarışıyordu o rallilerde.

 

***

Şu son 4-5 sene bir şeye yaradı.

Devlet ve paydaşları;

-Gizliydi açık oldu.

-Bilinmiyordu bilindi.

-Unsurları görünür oldu.

-Niyetler ortaya döküldü.

Devlet, deşifre oldu.

Ona çalışanlar da iyot gibi açığa çıktı.

***

İsim vermeye ne hacet.

Listeyi siz yapın:

-Filanca neden sürgünde de… Fişmekanca neden köşe başını tutmuş durumda?

-Filanca neden içeride de, beraber yattığı arkadaşı kanal kanal dolaşıp fişleme yapıyor?

***

Bakın siyasete.

Bakın iş alemine.

Bakın gazeteci milletine.

Bakın bürokrasiye, yargıya, emniyete.

Bakın sivil topluma.

Göreceksiniz.

Kimse kusura bakmasın.

Devlete çalışanlar kalmış, diğerleri çekilmiştir sahneden.

-Amma zorla.

-Amma cebir şiddetle.

-Amma kaçıp kendini kurtararak.

Yoklardır artık.

Olmamaları gerekiyordu zira.

***

Devletçiydik hep, kabul edelim.

Ankara en doğrusunu bilirdi.

Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktu.

“Bir Türk dünyaya bedel”di.

Türkiye kendine kendine yeten ülkeydi.

“Her Türk asker doğar”dı.

Yerli malı yurdun malıydı.

Kuzey Kıbrıs, “yavru vatan”dı.

Ermeni soykırımı, “sözde”ydi.

Kürtler, “kart kurt”tu.

Dünya bize hayrandı.

AB bizi almaya mecburdu.

Türkçe yazıldığı gibi okunurdu.

Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tü.

***

Ha bir de şu var:

“Türküm, doğruyum, çalışkanım.”

Bununla büyüdük biz.

İlkokulda, her sabah bu andı içtik.

Yılda ortalama 40 hafta okula gittiysek…

5 sene ilkokul, 1000 kere okumuşuz, bağıra bağıra.

Kafamıza kafamıza çaktılar:

“Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!”

***

Devletçiydik hep, kabul edelim:

-Devletin savcısı çağırdıysa vardı bir sebebi.

-Devletin polisi kapını çaldıysa, boşuna değildi.

-TRT söylüyorsa, doğruydu.

***

Ve bizim devletimiz, nedense…

Kendini hep hissettirmek zorunda kaldı.

Nedeni belliydi de, dillendirilmedi pek.

Hep bir gerekçeye yaslandı:

-1961 Anayasası millete bol gelmişti.

-12 Eylül, anarşiyi bitirmek için yapılmıştı.

-28 Şubat kararları, irticai gruplara karşıydı, bla bla..

“Afrin’den topraklarımıza saldırılar oluyordu, onun için girdik” tezi ne kadar doğruysa.

Bunlar da o kadar doğruydu.

***

İtibarının erozyona uğramasına tahammülü yoktur, bizim devletin.

Ara ara birilerinin başına çökmek zorundadır.

***
Demokrasi, fikir hürriyeti, özgür basın, farklılıklara saygı…

Devletin sosudur.

Oysa…

Bunlardan tekine dahi müsamahası yoktur.

***

Devlet, devletimiz budur.

Böyle kuruldu, bölge geldi, böyle götürülmeye çalışılıyor.

Mesele…

Mevcut rejim, mevcut iktidar, mevcut parti, mevcut lider değil.

Mesele:

Devletin mevcut kodları.

***

Fıkra bu ya:

İşsiz, parasız, kalacak yeri olmayan adamın eline bir gün…

Nereden geldiği bilinmez, “Ceza Kanunu” geçiyor.

Karıştırırken şunu görüyor:

“Başbakana hakaretin cezası 6 ay.”

Bunu görür görmez de hayal kuruyor:

-Hem bütün hırsımı ondan alırım,

-Hem medya benden söz eder meşhur olurum,

-Hem de 6 ay ekmek elden su gölden çiçek gibi yaşarım.

Ertesi gün mitinge gidiyor.

Başbakan konuşurken fırlayıp “şerefsiz başbakan” diye bağırıyor.

Tabi derhal yaka paça götürülüp mahkemeye çıkarılıyor.

Karar:

“Sanığın suçu sabit görüldüğünden 20 sene 6 ay hapsine..”

Bizimki derhal atılıp itiraz ediyor:

“Ceza kanununun filanca maddesine göre, başbakana hakaret sadece 6 aydır. Bir yanlışlık var bu işte.”

Hakim acıyan gözlerle adama bakıyor:

“Haklısın oğlum, başbakana hakaret 6 ay. Fakat devlet sırrını açığa vurmak 20 sene!”

***

Şu an ülkede içeridekilerin durumu budur.

12 mi, 13 mü, 14 mü bilmem.

Mevcut rejim 16 yılı doldurdu.

2018 son senesi olur inşallah.

***
Peki ya devlet?

Kimin eline geçerse artık.

“Devleti ele geçirmeye çalışmak” çok kullanışlı bir suçtur.

Birilerinin elinde olmasa, başkaları ele geçirmeye çalışır mıydı?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Aslında herşeyi özetliyor ;
    ———————————————————————–
    Esasen…
    Devlet hep aynı devletti.
    Geleneği, tecrübesi, uygulamaları, adamları…
    Gazetecisi, bürokratı, askeri, siyasetçisi…
    Aynıydı.
    ———————————————————————–
    mesele sadece devletin acı sopasını tatmak idi ki, hizmet gönüllüleri onu da tadınca anladılar aslında devletin hiç te kutsal olmadığını.
    Burdan bir fırsatçılık çıkaracak değilim, ama şimdi anladınız mı bir Kürd’ün nasıl hissettiğini.Kavmiyetçilik değil gayem bu böyle biline.
    Ama yıllarca hizmet hareketi de dahil hiçbir Türk’ün ısrarla kendisinden olmayan herşeyi lanetlemesi, kötü görmesi, beğenmemesi.
    Bu arada , tarih boyunca Türkün sıkıştığı her zamanda ona yardıma koşan , Malazgirt’te , Çanakkale’de onlarla beraber ölen bu dindar Kürdler’den de şu anda da size karşı yapılan zulümler için dua alıyorsunuz.
    ne demiştiniz ;
    Esasen… Devlet hep aynı devletti.Sadece siz anlayamadınız hepsi bu !

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin