Devlet ve varlık

YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

“Andımız” diye bilinen öğrenci andı ilkokullarda her gün okutuldu bizlere. “Türk’üm”, “yasam: (…) yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir…”, “(…) varlığım Türk varlığına armağan olsun (…)”, “ne mutlu Türk’üm diyene!” gibi ifadelerin ana çerçevesini oluşturduğu bu ant, Türk tarih tezinin de, Türk devletinin ana karakterinin de çocuklara endoktrinizasyonunda kullanılan etkin araçlardan biridir.

Bu ant, Kemalist devletin kimlik politikalarıyla, vatandaş-devlet ilişkisiyle, devletin bireyleri algılayışıyla, devletin empoze ettiği kimlikle, devletin kendisine biçtiği rolle, devletin vatandaş tarafından nasıl algılanması gerektiği ile yakından ilgilidir. İstiklal Marşı kadar tabulaştırılmıştır ve Kemalist devleti temsil etmektedir. İstiklal Marşı’nda da “O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak”, “O benimdir, o benim milletimindir ancak”, “Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet bu celal”, “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal”, “Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal (yok oluş)” demektedir. 

İlkokul andı da, İstiklal Marşı da, ırki-etnik bir millete hitap etmekte, o milletin özelliklerini saymakta, o milletten beklentileri ortaya koymakta, o millete misyonlar yüklemekte, devletle o millet arasındaki ilişkiye dair ipuçları vermektedir. Kemalist devlet, öncesindeki İttihatçı Türkleştirme dönemini reddetmez. Her ikisi de ırksal bir Türklük üzerine inşa olmuştur. Bağımsızlık savaşını bir ırkın mücadelesi olarak tanımlayan İstiklal Marşı, bu ana akım Türk milleti konseptini tümüyle kabul eder. İçinde kullanılan İslami jargon bu gerçeği değiştirmez. Dökülen kanlar, cennet vatan uğruna feda olunması, toprağını kaybetmemek uğruna canı, cananı, bütün varından olan vatandaş, esas olanın sadece vatan olması gibi değerler, İstiklal Marşının temelini oluşturur. Andımız da, İstiklal Marşı da, insanının politik hedefler için (milletin özü olan kahraman ırk, teritoryal devlet, toprak,  kurban oluşuna övgü düzdürmek isteyen bir devlet tarafından yazdırılmıştır. Bu devlet kendisini ve üzerinde oturduğu toprak parçasını kutsamakta, bireyi ise ona kendini adaması, feda etmesi, kurban vermesi gereken bir enstrümana indirgemektedir. Bu devletin görevi size hizmet etmek değildir, sizi mutlu etmek değildir, sizi korumak değildir, sizin haklarınızı gözetmek değildir. Bu devletle ilişkinizi onun size olan yükümlülükleri değil, sizin ona olan yükümlülükleriniz belirlemektedir.

Andımız da İstiklal Marşı gibi, sizi bir siyasi amaç uğruna varlığından vazgeçmesi beklenen bir işleve indirgiyor. Vatan sevgisi ve dini değerler gibi meşruiyet sağlayıcı bir zemin üzerinde, ırksal-etnik bir bağlamda kavranan kutsallaştırılmış ve mitleştirilmiş bir millete itaat ve sadakat aşılanıyor. Kim olduğunuza somut bir yanıt veriliyor: Türklük! Size bir devletlû erek/hedef sunuluyor: Milletinizi özünüzden (yani kendinizden) daha çok sevmeniz! Sizden bu sevginizi yerine getirmeniz bekleniyor ve bunun nasıl yapılacağı tarif ediliyor: kendinizi Türk varlığına hediye etmek. Sizden – varsa – diğer ırki-etnik kimliklerinizden vazgeçmeniz bekleniyor: Türk olmaktan mutlu olmak!

Bu devlet size sahip olmak istiyor. Siz, bu devletin sahibi olamazsınız. Devlet size bunu söylüyor. Bu devlet bir araç değil, bir amaçtır. Siz bu devletin ihtiyaç duyduğu fedailersiniz. Şikayet etmemelisiniz, kutsalınıza ihanet etmemelisiniz, putunuzun meşruiyetini sorgulamamalısınız. İhtiyaç olduğunda o sizden canınız ve cananınız (gönül verdiğiniz, sevdiğiniz diğer insanlar) da dâhil olmak üzere her şeyinizi alabilir. Buna gücü ve yetkisi vardır. Sizden buna rıza göstermenizi bekler. Rıza göstermediğinizde sizin hiçbir meşruiyetiniz kalmaz.

Bir başka yemin, Gençliğe Hitabe’dir. Burada rejimin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, gençlerden beklentileri sıralamaktadır. Gençliğin varlığının ve geleceğinin tek temeli Türk cumhuriyetini sonsuza dek savunmaktır. Hangi cumhuriyeti? Türk cumhuriyetini. “Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli” diyor. Muhtaç olduğun güç, “damarlarındaki asil kanda” demektedir. Asil kan? Türk’ün kanı! Kültürel bir milletin asil kanı olabilir mi? Kana asalet ithaf etmek, millerin ırki bir konsept olduğunu net olarak ortaya koyuyor. İslamcı Akif’in bile “kahraman ırk” dediği millettir bu.

Bu metinler – eğer cımbızlama yapmazsanız, yani işinize geleni seçme metoduyla var olan patolojiyi kamufle etme yöntemine girmezseniz – gayet açıkça devletin sizin üzerinizdeki tahakkümünü ifade etmektedir. Devlet Bahçeli, gayet isabetli bir biçimde, andın işlevine tanı koymuş zaten: “Ant (…) yemindir, milli ruhun körpe dimağlara aşılanması, milli değerlerin aktarılmasıdır” diyor. Milli ruhun körpe dimağlara aşılanması! Hangi milli ruh bu? Başka milletlerden olanların kimliğini reddeden milli ruh! Anadolu’nun tektipleştirilmesi, homojenleştirilmesi, yeknesak bir Türklük dışında, hiçbir ırka, etnisiteye, halka, kültüre yaşam hakkı tanınmaması – bahsedilen ruh bu. Bu “ruh” 1915 sonrasında Ermenilerden “arındırılan” bir Anadolu yarattı, sonra bu “ruh”, aynen Kemalist devlet tarafından devralındı, ustalıkla gizlendi, kamufle edildi ve retçi politikalar böylelikle inşa edildi. “Asil kan” denen Türklük kriteri, o “asil kandan” olmayanların, kendi köklerini unutup, Türklüğe dâhil edilmesi stratejisini, “kültür milliyetçiliği” argümanı olarak kullandı. Fakat aynı zamanda, “Bulgaristan Türkleri”, “Uygur Türkleri”, “Orta Asya Türkleri”, “Kerkük Türkleri”, Azerbaycan Türkleri” diyerek, her fırsatta Türklükten ırki bir millet anladığını açıkça itiraf etti. Kürtler asimile olurken onlara “bu kültürel bir milliyetçilik” dedi, dış Türkler konusunda ayrı telden çaldı, “asil kan”, aynı soy, tek millet iki devlet gibi söylemler kullandı. Ant gibi metinlerin ettirdiği yemin, bunları kutsuyor. Vergilerinizle maaş alan devlet görevlilerinin sizi asimile etmek gibi bir misyonu olabilir mi? Vergilerinizden geçinen karar alıcılar, sizin soyut bir kavram olan devlete feda olmanızı bekleyebilir mi? Bunları normal mi görüyorsunuz? “Başkalarının çocuklarına şehit olma güzellemesi yapanlar, kendi oğullarını neden o tehlikeli askeri maceralara göndermiyor?” diye sormayalım mı? Devlet sizin varlığınızı “Türk varlığına” feda edilecek bir kurban olarak tanımlarken, bunun propagandası da dâhil tüm politikalarını sizin vergilerinizle finanse ediyor.

Eğer ille de bir ant gerekiyorsa, bu ant insan haklarına, sizin temel özgürlüklerinize, vatan sevginize, ülkece başarılarınıza atıfta bulunmalıdır. Bağımsızlık marşlarının, antların, değer verilecek siyasal konuşma metinlerinin kapsayıcı olması gerekmez mi? Mesela aynı metinlerde Türk yazan her yere Kürt yazsalar, Türkler bu durumdan memnun olur muydu? Çocuklarının “Varlığım Kürt varlığına armağan olsun!” diye haykırarak yemin etmelerini benimser ve kabullenir miydi? “Kahraman Kürt ordusuna” diye giriş yapılan bir ulusal marşta, Kürtleri kast ederek, “Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal (yok oluş)” denseydi, bunu zorla Türklere kabul ettirselerdi, Türkler bu durumdan memnuniyet duyar mıydı? Etnik Türk olmayan, başka milletlere mensup Türkiye vatandaşlarının bu yeminleri etmelerini, bu marşları ve antları okumalarını beklemek, hukuk devleti ile bağdaşır mı? Hangi hukuk devleti, çocuklara “varlıklarını devlete armağan etmelerini” salık veriyor? Modern demokrasilerdeki milli marşlarda veya ulusal antlarda ırk kelimesi veya asil kan ifadesi geçebilir mi? Lütfen bu konuda herkes şapkasını önüne koysun, tüm ön kabullerini bir an için unutup, sağduyu ile bunu düşünsün.

Ölüme değil, yaşamaya ve yaşama övgüde bulunan bir devlet, çocuklarımızın geleceği için daha iyi değil midir? Ayrılıkları değil, ortaklıkları vurgulayan bir milli marş ya da ant, daha bütünleştirici olmaz mı? Devletin kutsandığı değil, devletin hesap verdiği bir ülkede yaşamayı tercih etmez miydiniz? Devlet ve varlığınız ile ilgili bu temel sorular hakkında düşünmeme lüksünüz yok.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Türkiye toprakları acaba bir gün Devletin bir tapınak gibi kutsanmadığı ve Devlet enstrümanını güden politikacıların içindeki vatandaşını adeta bir meta gibi kullanmadığı günleri görebilcekmidir?

    Elli altmış sene önce Avrupa devletleri bunu nasıl başarmıştır. Bugün herhangi bir sebepten dolayı ceza kesilen bir vatandaş polise yerin dibine batsın böyle devlet böyle başbakan veya C.B.dese Avrupada başına hiçbir şey gelmez!..
    Ama bunu T.C. Sakin kimse demesin sadece kesilen cezadan dolayı canı yanmakla kalmaz!….

    Saygılar Efe hocam.

  2. Türkler ve devletlerinde madem ermeni düşmanlığı vardı, ve zorla asimile edilmeye çalışıldılar, nasıl oldu da yüzyıllarca beraber yaşadılar, dilini, dinini, kültürünü korudular?

    Soykırım olduysa neden sadece Ermenilere karşı?

    Cemaat maddi-manevi soykırıma! maruz kalırken, devlette ermeni düşmanlığı varsa bugün, neden ermenilerin okulları, gazeteleri, patrikhanesi, esnafları vs Cemaatle aynı muameleyi görmüyor?

    hırantın ölümüyle “hepimiz insanız/hırantız” mitingi yapmak yerine, ermeniliği Türklüğe baskın kılan, doğrudan ırka vurgu yapan, Türkiye’de Türk karşıtı “hepimiz ermeniyiz” mitingi yaptınız. Bu güç gösterisine karşı devletin/milletin tavrı ne oldu?

    Devlet gerçekten yüzyıllardır ermeni düşmanı olsaydı, 10 senedir düşman bellediği Cemaate yaptıklarını yapar, değil medyada, sokakta bile ermenileri savunamazdınız.
    (Kaç ermeni soykırım dediği için hapse girdi, mallarına el konuldu?; gazeteniz, okulunuz kapandı mı?)

    (Demokrat! Avrupa’da bile ermeni tezlerini reddetmek suç oldu. Demokrasi havariliğinizden eser yok buna karşı.)

    Hiç ermeni soykırım anti-tezi okudunuz mu? Okuduysanız, reddettiğiniz noktalara karşı BELGELİ reddiye hiç yazdınız mı?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin