Deve sidiği ne ki!

YORUM | FAİK CAN

Mehmet Görmez arkasında diyanet (dini hayat) adına büyük bir enkaz bırakarak görevinden ayrıldı. Ayrılırken “önemli olan bu kubbede hoş bir sada bırakmak” dedi ama kendisi belki de Diyanet tarihinin en kötü başkanı olarak anılacak. Toplumu din konularında aydınlatmak ve insanlara doğru istikameti göstermek misyonuna sahip olduğu iddia edilen Diyanet, Görmez başkan zamanında sadre şifa hiçbir aydınlatma faaliyetinde bulunmadı. Bunun yerine siyasetin kirlerini örtmeyi, hırsızlıklarına, zulümlerine, yalan ve iftiralarına yamacılık yapmayı tercih etti.

Ortalık dine her türlü saldırıyı yapan pervasız serserilerle dolu iken, Görmez’in Diyanet’i onların ürettiği tezvirata karşı tek kelime etmedi, etmiyor. Son yıllarda dinin iki temel kaynağından olan Sünnet’i (hadisleri) itibarsızlaştırmaya yönelik ciddi çalışmalar gözden kaçmıyor. Haber kanalları bu adamlara ekranlarını açıp her türlü tezviratı yapmalarına imkân sağlıyor.

Peki, Sünnet ve hadisler neden hedefte? Dinin pratiği hadislere dayanıyor da ondan. Siz eğer hadisleri tezyif edip ortadan kaldırırsanız, geriye din adına pratik olarak yaşanacak çok bir şey kalmaz. Allah Resûlü (aleyhi ekmelü’t-tehâya) Kur’an’ın tecessüm etmiş, adeta ete, kemiğe bürünmüş halidir. Hadisler Kur’an’ın hayata yansıyan resmidir. Onun pratikteki karşılığıdır. Kur’an’ın en büyük ve en sıhhatli müfessiri Efendimiz’dir (sallallahu aleyhi ve sellem). Allah Teâla O’nu Kur’an’ı yaşasın ve bizlere göstersin diye göndermiştir. O’ndan gelen rivayetlere karşı tereddüt oluşturmak, insanları sünnetten uzaklaştırıp Kur’an mealiyle yetinmelerini öğütlemek İslam’a ve Kur’an’a yapılmış en büyük ihanettir.

Din sadece Kur’an mıdır?

Kendilerine “Şu meselenin dindeki yeri nedir” şeklinde gelen sorulara “Kur’an’da böyle bir şey yoktur” cevabı veren adamlar var. Dikkat ederseniz dinde var mıdır, diye sorulan soruya Kur’an’da yoktur veya vardır, diyerek cevap veriyorlar. İnsanların şuuraltına “din sadece Kur’an’dır, sünnetin dinde yeri yoktur” düşüncesini pompalıyorlar. Kadınların belli günlerde namaz kılmamalarını eleştiren aynı zümre, Hazreti Aişe validemizden rivayetle gelen Nebevî uygulamayı yok sayıyorlar. Kafalarına göre uydurdukları yorumları Efendimiz’in hükmü yerine koyup kadınlara özel hallerinde abdestsiz namaz kıldırma cüretinde bulunuyorlar. Necip Türk milleti de her kafadan ayrı bir sesin çıktığı bu ortamda dini bilgi adına kelime-i tevhidin manasını bile öğrenemeden camiye gitmeye devam ediyor.

Son dönemde gündeme gelen deve sidiği tartışması da hadislerin tezyifine yönelik sistematik saldırıların bir parçası. Ağzı iyi laf yapan, şeytanî diyalektik kabiliyetine sahip ekran yıldızı bir adam düz mantıkla “Böyle bir hadis olamaz” diye kestirip atıyor. Aksini söylemeye çalışana “Buyur madem sen iç bu deve sidiğini” diyerek saldırıyor. En basit ilmihal bilgisinden mahrum insanımız da gaza gelip hadislerin tamamını sorgulama yoluna gidiyor. Bununla da kalmayıp -haşa- Allah Resûlü’nü de bu sorgulamaya dahil ediyor.

Deve sidiği ile ilgili hadis Buharî başta olmak üzere kütüb-i sittenin muhtelif yerlerinde farklı başlıklar altında yer alıyor. O dönemde yaşanan bir vak’a münasebetiyle Efendimiz’in bir tavsiyesi söz konusu. Hadise Hz. Enes’in anlatımıyla mealen şöyle cereyan ediyor: Ureyne kabilesi halkından sekiz kişilik bir grup Medine’ye gelip Allah Resûlü’ne biat ederek Müslüman oldular. Bir müddet sonra Medine’nin havası onlara dokundu ve hasta oldular. Şikâyetleri üzerine Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), çobanlarıyla birlikte Medine’nin dışına çıkıp, develerin sütünden ve idrarından içmelerini öğütledi. Adamlar bir müddet develerin süt ve idrarından içtiler ve sağlıklarına kavuştular. Daha sonra, çobanları öldürüp develeri çaldılar, önlerine katıp götürdüler. Olaydan haberdar olan Efendimiz, peşlerine birkaç adam taktı ve onları yakalattı. Hem adam öldürmek, hem milletin malını gasp etmek hem de Müslümanmış gibi görünerek fesatçılık yapmak suçlarından dolayı onların öldürülmelerine karar verdi, Maide Sûresi 33. ayette belirtilen hak ettikleri ağır bir cezayı onlara tatbik etti.

Hadisler hakkında konuşurken dikkat etmeli

“Peygamber insanlara deve sidiği içirir mi” diye kahve üslubuyla hadisler hakkında ileri geri konuşmadan önce şu hususları göz önünde bulundurmakta fayda var:

1- Bu hadis Buharî (Vudu, 66; Tıp, 5-6; Diyat, 22), Müslim (Kasame 9/11), Ebû Davûd (Hudûd, 3), Tirmizî (Taharet, 55), Nesaî (Tahrîmu’d-dem, 8-9) gibi kütüb-i sitte kitaplarında ve Ahmed b. Hanbel’in müsnedinde (III/107, 163), yer almaktadır. Hadislerin sıhhati hususunda titizliğiyle bilinen en mevsuk hadis kitaplarında bile yer alması, sıhhatine dair üretilen şüpheleri sorgulamamızı gerektirmektedir.

2- Burada Efendimiz’in Ureyneli insanlara yaptığı tavsiye sadece idrar içmekle ilgili değildir. Devenin sütünü de içmelerini tavsiye etmiştir. Hatta bazı rivayetlerde sadece süt içmeleri tavsiye edilmiştir. Öyle ya da böyle bu söz, ibadetlerle ya da dinin ahkâmıyla ilgili bağlayıcı bir hüküm değil, muhataba özel, günün şartları içinde söylenmiş tıbbi bir tavsiyedir.

3- Muhatapların ve ravilerin bu tavsiyeyi hiç yadırgamamaları ve Ureynelilerin hemen gidip uygulamaları söz konusu tedavi şeklinin o günlerde bilinen ve yaygın bir uygulama olduğu fikrini vermektedir. Dolayısıyla Allah Resûlü, olmayan bir şeyi tavsiye etmiş değildir. Muhtemelen uygulanmış ve tecrübe edilmiş bir tedaviyi önermiştir.

4- Deve sidiğinin ismindeki nahoşluk insanlarda olumsuz bir algıya sebebiyet vermektedir. Ama bugün bazı hastalıklarda kullanılan ilaçların içeriklerine muttali olunsa, deve sidiğinin onlardan çok daha temiz kalacağı ihtimal dâhilindedir.

5- Elbette işin tıbbi ve bilimsel yanı uzmanlarını ilgilendirmektedir. Bu konuya tahsis-i nazar ederek yapılan ciddi bir tıbbi araştırmaya şu ana kadar rastlamadım. Ama bu kadar mevsuk hadis imamının yer verdiği bir Nebevî tavsiyeyi, aradan on dört asır geçtikten sonra yumuşak koltuklarda kaykılarak milyonlarca insanın gözü önünde bir çırpıda yok saymak insaflı ve mümince bir davranış olmaz.

6- Mü’mince tavır, elinde sidik dolu bir kavanozla ekranlara çıkıp Allah Resûlü hakkında tereddütler üretmek değildir. Doğru olan, Efendimiz bir şey söylediyse bunun tıptaki karşılığı nedir, gerçekten faydalı mıdır, yoksa olay tarihsel nitelikte yerel bir tavsiyeden mi ibarettir diyerek bilimsel araştırmaların peşine düşmektir.

7- Zalim yöneticilerin yanlışlarına tek kelime edemeyip Allah Resûlü’nün uygulamalarına bu pervasızlıkta laf söyleyen teologlar, günün birinde deve sidiği içmek zorunda kalacakları bir hastalığa yakalanmamak için dua etmeliler.

Televizyonlara çıkıp deve sidiğinin içilip içilemeyeceği üzerinden polemik üreten adamlar, yapılan bunca zulme, hapse atılan kadınlara, zindanlarda büyüyen bebeklere, yüzbinlerce insanın mağduriyetine ses çıkarmıyorlar. Türkiye’nin yapısal olarak en büyük dini kurumu Diyanet’in başkanı canlı yayında hayatında Hak rızasından başka gayesi olmamış, milyonlarca insanın hidayetine vesile olmuş bir gönül insanının ve onun peşinden giden milyonların gıybetini yapıyor. Mü’min kardeşinin aleyhine konuşmayı “Ölmüş insan eti yemek gibi çirkin” gören ilahî ikazdan habersiz değildir Gıybetin kötülüğüne dair en ürpertici hadisleri de bilmiyor olamaz… Buna rağmen hem kendisi, hem onu dinleyip söylediklerini hiçbir akıl ve vicdan terazisinde tartmadan dinleyen milyonlar gıybetin en reziline ortak oluyorlar. Milyonlarca masum insanın ölmüş etini hiç çekinmeden yiyorlar. Allah aşkına, deve sidiği bunun yanında nedir ki!

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Genel yorumlar yerine;

    Deve sidiğinin yada deve sidiği+sütü karışımının, tam olarak hangi hastalığa iyi geldiği, ayrıca bunun ile ilgili bir üniversite de yapılmış araştırmayi vs yazmış olsaydı, o zaman sanırım daha inandırıcı olurdu Sn. Faik Can

    Sn. Caner Taslaman’ı çok sevmesemde, yaptığı temelinde doğru… Bu hadise inanan, buyursun, kendisi deve idrarını içsin önce.

    Note: Hadisler, temelinde Hz. Muhammed vefat ettikten 200 küsür sene sonra yazıldı; hadis doğrulama yöntemi de tamamen “sözel kültür”…

    Yani 200 küsür sene boyunca, her hangi bir şekilde yazıya dökülmeden, sözel olarak nesilden nesile taşınmış.

    İnsanları bu şekilde gelen bir bilgiye inandırmak cidden zor.

  2. Faik Bey, Efendimiz’in (sallallahü aleyhi vesellem) hadislerini nazarı itibare vermek, O’nu (sallallahü aleyhi vesellem) hatırlatmak demektir. Allah ecrinizi daim etsin.

  3. Ülkemizde “hadis” denince akla gelen ilk isimler arasında yeralanlardan biri, hiç kuşkusuz rahmetli Prof. Dr. Ibrahim Canan hocadır. Doktorasını Fransa’nın ünlü Paris-Sorbonne Üniversitesi’nde tamamlayan bilimadamının, 40’a yakın kitabının içinde en ünlüsü herhalde 18 ciltlik “Kütübü Sitte Muhtasar ve Tercümesi’dir”. Eserin ilk cildinin büyük bir kısmında, hadislerin toplanmasındaki titizlik detaylarıyla anlatılmış. Allah seleften razı olsun ki, hadisleri bize kadar böylesi bir özenle taşıyabilmişler…

  4. Bazıları “Peygamberimiz (haşa) hiç konuşmamıştır” şeklinde düşünüyor gibi. Hiç mümkün müdür ki, O’nun (SAV) saç ve sakalını yitirmemek için itina gösteren Sahabe Efendilerimiz, 23 yıllık Peygamberliği dönemindeki sözlerini kaybetsinler?
    Hadislerin sıhhatine yönelik şüpheleri seslendirenler çok defa Kur’anı ön plana çıkarma gayreti içinde olduklarını öne sürüyürlar. Onlara, “Sizin için Peygamberimizin (SAV) bir sözünün değeri nedir” diye sorsanız, “canımızdan değerlidir” diyecekler. Peygamber Efendimiz’i (SAV) onlardan daha çok tanıyan sahabe, tabiin, tebei tabiinin, hadislerin korunmasına yönelik aşk, şevk ve iştiyakını anlıyamıyorlar mı?

  5. Peygamberimiz hasta olan adamlara “deve idrarı” tavsiye ediyor. Birileri çıkıp bize: “sen de iç” diye israr ediyor. Ne yani şimdi kanser için bir ilaç deseydi, yine bize “iç” mi diyeceklerdi? Sanki içsek hadisleri kabul edecekler. Hiç sanmıyorum. Muhtemelen dalga geçeçekler…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin