SEVİNÇ ÖZARSLAN – HABER YORUM
Süleyman Yıldırım… Yıllarını hukuka adamış bir avukat. Adaletin sesi olması gereken mahkemelerde insanlara savunma yaparken tek güvencesi hukukun üstünlüğüydü. Ama şimdi, kendi hakkını bile savunamayacak durumda.
6 Eylül’den bu yana Denizli Devlet Hastanesi’nde yoğun bakımda. Sol ayağı, cezaevi yönetiminin ve sağlık sisteminin ihmalleri yüzünden bugün diz altından kesilecek. Oysa doktorların söylediği net: “Zamanında tedavi yapılsaydı, ne ayağı kesilirdi ne de böylesine ağır riskler yaşanırdı.”
Aile yakınları feryat ediyor:
“Pıhtı attığında hastaneye götürmediler. Götürdüklerinde tedaviyi yarım yaptılar. Yatması gerekirken cezaevi kabul etmedi, geri götürdüler. Hastalık ilerledi, geç kalındı. Şimdi tek çare olarak ayağını kesecekler.”
En ağır darbeyi eşi aldı. Üzüntüden konuşma yetisini kaybetti, kekeme hale geldi. Bir insanın hem eşini hem de eşinin sağlığını böylesine kaybetmesine hangi vicdan dayanır?
Sportmen, sağlıklı, ömründe doğru düzgün hastalık görmemiş bir insandı Süleyman Yıldırım. Ama cezaevinde hakkı olan tedavi ona çok görüldü. Dün ailesinden kesim için imza alındı. Bu sabah bir bacağı daha olmayacak.
Peki, 6 Eylül’de yoğun bakıma kaldırılan Süleyman Yıldırım’ın neden tutuklandı? 
1991 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Süleyman Yıldırım, Denizli Barosu’na kayıtlı olarak Acıpayam’da serbest avukatlık yapıyordu.
15 Temmuz sonrasında ilan edilen OHAL döneminde Gülen cemaatine yönelik davalar kapsamında tutuklandı ve 10 ay cezaevinde kaldı. Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, Bank Asya’ya para yatırmak, çocuklarını KHK ile kapatılan okullara göndermek ve ByLock gerekçeleriyle 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Yargıtay’ın cezayı onaması üzerine Yıldırım, 27 Temmuz 2025’te tutuklandı. Aslında o gün Denizli’de hastaneye tedavi için gitmişti. Ama tedavi edilmeden alıp Denizli T Tipi Cezaevine götürdüler. Aradan çok zaman geçmeden tekrar hastalanan Yıldırım, ikinci kez hastaneye götürüldüğünde doktorlar ‘hastanede kalması gerekir’ demesine rağmen bırakmıyorlar.
6 Eylül’de üçüncü kez götürüldüğünde iş işten geçmiş oluyor. Ayağı tamamen morarmış artık, ‘Ayağını kurtarmak için keseceğiz’ diyorlar. Ciğerleri de zaten su toplamış. Dört litre su almış. Kanser olma ihtimalinden şüpheleniyorlar. Henüz biyopsi de yapılmamış. Doktor diyor ki, “İlk başta tedavisi yapılsaydı şu an bu durumda olmazdı.”
İstanbul Adli Tıp Kurumu ise, bu haldeki bir hastaya hemen infaz erteleme vermek yerine ta Denizli’den İstanbul’a gelmesini istiyor. Yola çıksa canından olacak bir insanı o kadar uzak bir mesafeye çağırmak, tıpla, adli tıpla, adaletle, en çok da insanlıkla uzaktan yakından ilgisi olamaz.
Bu sadece bir bacak meselesi değil. Bu, yaşam hakkının, sağlık hakkının, insanlık onurunun hiçe sayılmasıdır. Cezaevi yönetimi ve sorumlular için belki bir dosya daha kapanacak. Ama Süleyman Yıldırım’ın hayatında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Hiçbir tazminat, hiçbir mazeret, hiçbir rapor kaybedilen ayağı geri getirmeyecek. Hukukun ve insan haklarının gecikmesi, bazen bir hayatı, bazen bir uzvu, bazen de bir insanın bütün geleceğini elinden alıyor.
Tutuklu avukat ölüm riski altında: Adli Tıp, hayati tehlikesine rağmen İstanbul’a çağırdı

[…] 1-https://www.tr724.com/denizli-t-tipi-cezaevinde-ihmal-tedavisi-geciktirilen-tutuklu-avukatin-ayagi-k… […]