FARUK AKSU | YORUM
Deizm, bir 18. Yüzyıl ‘Aydınlanma Çağı’ düşüncesi olarak ‘semavi ve tarihi dinlere’ rakip ve alternatif olma iddiasında görünse de çıkmaz sokakları ve açmazları çoktur. Deizmde ‘eskatoloji’ yani insanın ve dünyanın sonu ve ölüm sonrası izahları yoktur. Keza deizmde soterioloji yani kurtuluş ve selamete erme yolları da yoktur. Deizmin sükût ettiği ve açıklayamadığı hayati ve esansiyel sorular şunlardır:
- Nasıl bir ‘tanrıya’ inanıyorsunuz?
İnandığınız ‘tanrınızı’ (Deus Otiosus=Durağan ve Evrenin işleyişine karışmayan tanrı) ne kadar tanıyorsunuz?
İslam’da Allah’ı, Hıristiyanlığın Baba’sı, Musevîlerin Yahova’sı, Antik Yunan’ın Zeus’u, Germenlerin Wotan’ı (Odin), Zerdüştlerin Hürmüz’ü, Vedaların İndra’sı, Hinduların Brahma’sı, Kadim Roma’nın Satürn ve Jüpiter’i…
Semavî dinlerde ‘tanrı’, iman etsinler diye kutsal kitaplar ve peygamberleri aracılığıyla insanlara kendisi hakkında bilgi verir.
2- İnandığınız ‘tanrının’ sıfat ve özellikleri nelerdir?
3- Madem “tanrı” insana ve evrene karışmıyor, bunca kâinatı, galaksi ve evrenleri neden yarattı?
4- Immanuel Kant, insanların bu dünyaya mutluluk için değil “ÖDEV” için geldiğini, şayet mutluluk için gelinseydi akıl gibi zevkleri ve hazları engelleyici ve düşünceye sevk edici bir melekeye lüzum olmayacağını, sadece duyuların kâfi olduğunu söyler. “O halde insan bu dünyaya mutluluk için gelmediyse demek ki yapılması gereken bir ÖDEV vardır!” der. (Kritik der reinen vernunft; kritik der praktischen vernunft; Kritik der Urteilskraft; Töre Metafiziği İçin Temellendirme)
Kant’a göre bu ÖDEV, ahlakîdir. Ve kesin bir emirdir. (Kategorik imperatif) Gaye, iyi irade’ye (Guter Wille), hakkaniyet ve adalet dolu bir insanlık düzenine ulaşmaktır. Ama bu ÖDEV’in gerçekleştirilmesi için 3 postula elzemdir, bunlar olmazsa ÖDEV gerçekleşemez, der.
Bu 3 postula ise;
Tanrının varlığı, ruhun ölümsüzlüğü ve insanın irade özgürlüğüdür.
Kritiker der Reinen Vernunft’ta şöyle der: “Mademki ahlak ilkesi aynı zamanda benim için bir zorunluluktur, o halde Tanrı’nın varlığına ve ahiret hayatına inanmam kaçınılmaz olur. Eminim ki benim bu inancımı hiçbir şey sarsamaz, Şayet sarsılma söz konusu olsaydı, ahlak ilkelerim de kendiliğinden bir yana atılmış olurdu. Ben kendi gözümde kendimi küçültmeden bu ilkeleri reddedemem.”
Büyük mütefekkir Kant bu kaçınılmaz saydığı 3 postulayla, insanın neden ahlakî bir yaşam tarzı olması gerektiğini ve aksi halde yaptırımını izah eder.
Deizmin, insan yaşamı ve ahlaki prensiplere dair tasavvur ve postulaları ve yaptırımları yoktur. İnsan ahlak normlarına ve moral değerlere neden uymalı, sorusunun ikna edici cevabı yoktur.
5- Deistlerin yanıldığı noktalardan birisi, dinleri sadece kutsal kitaplardan ibaret saymalarıdır. Oysa hal böyle değildir.
6- “Tanrı” insanı neden yarattı ve böyle muhataralı ve elem dolu, gerçek mutluluğun olmadığı bir dünyaya bıraktı?
Albert Camus gibi varlığı ve varoluşu idrak edemeyince, “Her şey, bu dünya da, hayat da ölüm de saçma!” deyip geçecek miyiz?
7- Semavi 3 dinin (İslam, Hıristiyanlık, Musevilik) yanı sıra, Budizm, Taoizm, Vedizm, Maniheizm. Caynacılık (Gandi’nin dini) gibi dinlerde bile en asal erdemler ve yasakların genellikle aynı olması, sonradan insanlarca değiştirilmiş veya tahrip edilmiş olsa da başlangıçta hep aynı emirler ve yasaklar koyucu “Tanrı”ya işaret etmiyor mu?
Erdemler, emirler ve yasaklar ise ‘tanrının’ yarattıklarına her daim müdahil olduğunu gösterir.
8- Tüm felsefe tarihinde ‘tanrının’ tanımı şöyledir:
- Ens Perfectissimum (En yetkin varlık) (Yetkinlik, daimî etkinlik gerektirir)
- Ens Realissimum (En gerçek varlık)
- Ens Neccesserium (Varlığı en lüzumlu = Vacib’ül Vücûd = O olmadan hiçbir şey izah edilemez)
Bu özellikleri taşımayan bir varlık ‘tanrı’ olarak tanımlanamaz. “Mutlak Varlık” da denemez.
Ve yine “Tanrı” şu 3 özelliğe sahiptir;
- Omnipotens (her şeye gücü yeten)
- Omniscience (her şeyi bilen)
- Omniprezans (her yerde hazır ve nâzır)
Bu nitelikleri taşımayan bir varlık ‘tanrı’ olarak tanımlanamaz. Şu halde Deistlerin “Etre Supreme”i (ilk sebep) bir ‘tanrı’ değil; yalnızca mekanik ve bilinçsiz bir başlangıçtır ki, bu yol ateizme gider…
Devam edeceğiz…
Bu saçları değirmende ağartmadık diyor sayın yazar….
Arşivlenmelik bir seri yazı….
Faruk bey, güzel bir pazar günü konusu oldu. Bir hususa dikkat çekmek isterim.
3- Madem “tanrı” insana ve evrene karışmıyor, bunca kâinatı, galaksi ve evrenleri neden yarattı?
Bu yukardaki Klasik fizik bahsi, bugün Kuantum fiziği yönüyle derin bir yara aldı.
Bugün Stanford un, MIT ın ünvanlı fizikçileri ki bunlar içinde çok sayı da DEİST var, evreni oluşturan en temel atom altı düzeyindeki olağanüstülüğe dikkat çekip, artık Allahın evreni yaratıp kenara çekildiğini tabiri caizse ağızlarına dahi almıyorlar.
İnsana müdahale olayını sonraki bahislerde siz yazarsanız birkaç düşüncem olucak.
Yüksel Bey, sebep sonuç ilişkisini , determinizmi burada uzun yazı dizileri ile ele almıştı. Siz ikincisi oldunuz bunun için de ayrıca teşekkür ederim.
Yüksel Beyin yazıları ile bu konu iç içe olabilir belki. En küçük zaman konum ölçeklerinde SEBEP SONUÇ ilkesi var gibi görünse de, onda bile NİYET İLE YARATILMA ilişkisinde sürekli bir müdahalenin olacağından bahsedebiliriz ama dediğim gibi bahsini geçirirseniz bende yazarım.
Şimdi asıl noktaya gelmek istiyorum, bu güzel yazınıza iddiası olmayan mütevazi bir katkı olarak.
Kuantum fiziği perspektifinden, evrenin yaratılışı statik bir olay değil, sürekli bir süreçtir. Allahın bunca galaksiyi, yıldızı ve evreni yaratmasının amacı, olasılıkların ve yaratımın sonsuz bir dinamiğini mümkün kılmak olabilir. Yani Allah yaratıp kenara çekilen değil, yaratımını hala nasıl devam ettirdiğini göstermek, o olmasa tüm evrenin çökeceğini göstermek için dahi evreni var etmiş olabilir, bir yönüyle tabi. Bunu şunun için diyorum, EVREN şu an var ise, atom altı dünya da aslıda SÜREKLİ VAR EDİLEN bir sistematik nedeniyle var. Yani, KESİN DEĞİLLER. Ve bir yönüyle her an yok oluyorlar ve o yok olma ile var olma arasında çok çok çok az bir zaman dilimi geçse de, o atom altı dünya da bir an YOK OLMAK ile HEMEN ARDINDAN VAR OLMAK arasında bir boşluk AN var. Ve o AN da aslında yoklar. ve Dolayısı ile Bir Kudretin tüm atomik dünyayı yeniden var ettiğini, üstelik eskisinin BİLGİSİNİ taşıyarak, ve zamanın okuna uygun olarak var ettiğini söyleyebiliriz. Kesik kesiktir kısaca zamansal akış kuantum fiziğinde.
Biraz ayrıntıya girersek,
Kuantum mekaniği, evrenin her an yeniden şekillendiğini gösteriyor: Dalga fonksiyonlarının çöküşü, parçacıkların sıçramaları, vakumdaki dalgalanmalar, hepsi evrenin dinamik bir “dokusu” olduğunu ortaya koyuyor. Allah (c.c) ı, bu dokuyu her an ayakta tutan ve yönlendiren bir bilinç veya irade olarak düşünebiliriz.
Sizin görüşünüze uygun olarak, Tanrı’nın evrene karışmadığı bir senaryo yerine, Tanrı’nın her kuantum olayında mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, dalga fonksiyonunun çöküşü rastgele gibi görünse de, bu süreçte bir SEÇİM veya NİYET olduğunu öne sürebiliriz. Fizikçi David BohmUN GİZLİ DEĞİŞKENLER TEORİSİ, kuantum olaylarının altında daha derin bir düzen olabileceğini söyler mesela.
BU düzeni Allahın iradesiyle ilişkilendirebiliriz. Benzer şekilde, kuantum dolanıklık, evrenin her noktasında birbiriyle bağlantılı olduğunu söylüyor. Bu bağlantı, Allahın evrenin bütününde sürekli bir varlık sergilediğinin bir işareti.
Kozmolojik ölçekte, evrenin başlangıcındaki Büyük Patlama-BİG BANG bile kuantum fiziğiyle açıklanabilir.
Mesela, Alan Gut şişme teorisinde, evrenin kuantum dalgalanmalarından doğduğun u söyler.
Eğer bu doğruysa,Allahın evreni yaratması yalnızca bir başlangıç anı değil, her an devam eden bir kuantum yaratım süreci olabilir. Allah evrenin her bir zerresinde, her bir olasılığın gerçekleşmesinde aktif bir rol oynuyor.
Yazıdaki ahlak konusu dikkatimi çekti. Faruk Aksu diyor ki, deizmde ahlakın yaptırımları ve insan niye ahlaki kurallara uymalı sorusunun cevabı yoktur. Galiba demek istediği şu: İslam´da ahiret inancı, cennet-cehennem, yani ödül ve ceza olduğu için ahlakın yaptırımları var, dolayısı ile uygulanmasını sağlayacak faktör mevcut.
Benim bu noktada kafama takılan sorular var. Sonraki yazılarda bunlara açıklık getirir belki.
1. İslam´ın ahlak prensibi nedir? İslam ahlakını diğerlerinden ayıran nedir?
2. İslam ahlakının madem yaptırımı ve insan neden kurallara uymalı sorusunun cevabı var, o halde İslam dünyasında neden ahlak yoksunluğu söz konusu, iş ahlakı yetersiz, insanlar ahlaktan cinselliği, daha doğrusu kadın cinselliğini kontrole indirgemiş? Neden Türkiye´de bunca haksızlık, zulüm varken Müslüman kitleden ve onların kanaat önderlerinden bir itiraz yükselmiyor? Sakin, gerçek İslam bu değil, İslam anlaşılamadı demeyin? İslam bu kadar zor bir şey mi, yoksa bizler baya salağız? Bu kadar imam hatibin, ilahiyatın olduğu yerde İslam nasıl anlaşılmaz, gerçek İslam bir türlü ortaya çıkmaz?
3. Bazıları şöyle diyor: Ahlak, insanın görünmediği zaman, kimliği ile belli olmadığı zaman yaptığı veya yapmadığı şeydir. Yoksa öbürü sadece dikkat veya korkaklıktan ibarettir. Yani cennet-cehennem ümit ve korkusu olmadan yapacağı şeydir. Öbürü bir beklentiye karşılık verme durumudur. Buna ne dersiniz?
4. Ahiret ve Cennet-Cehennem´in ne kadar yaptırım fonksiyonu gördüğü soru işareti içermiyor mu? Bu yaptırımlara rağmen neden Müslümanlar iş ahlakında yetersiz, haksızlık karşısında duyarsız, zalim karşısında boynu bükük, hatta destekçisi? Korkuyor deseniz, en azından sandıkta seçmeyebilir. Ama seçiyor.
5. Ahiretin şu bakımdan da yaptırım konusunda yetersiz olma durumu var mı? Ne kadar günah işlersen işle, gidersin hacca, tertemiz olur gelirsin, veya sadaka ver, iş tedbirine gerek yok, nasıl olsa sadaka belaları defediyor. As dolmuşuna “Allah korusun”, sonra bas gaza, hatalı sollama filan vız gelir …
Hoshgeldin dunyayyaaaa.. Baska bir alemde yasiyor gibisin