Davutoğlu ve Babacan’a karşı çıkanlar, Oğan’a mecbur kaldı

YORUM | M. AHMET KARABAY

Siyasetin bir araya gelme ve belirlenen ilkeler doğrultusunda birlikteliği sürdürme sanatı olduğunu unutanlar, CHP’nin seçim öncesi yaptığı ittifakları anlamakta zorlandılar. Türkiye’yi Erdoğan yönetiminden kurtarmak amacıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhafazakâr kesimden gelen siyasetçilerle kurduğu ittifaka karşı çıkanlar, şimdi Ülkücü Sinan Oğan’a mecbur kaldılar.

Bu yazı, Ata İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın, ikinci turda yarışacak olan iki adaydan hangisini destekleyeceğini açıklamasından önce yazıldı. Esas itibariyle Tayyip Erdoğan’ı mı, yoksa Kemal Kılıçdaroğlu’nu mu desteklediğini açıklamasının da fazla bir kıymet-i harbiyesi yok. 

Yüksek Seçim Kurulu, 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı Seçimi kesin sonuçlarını açıkladı. Buna göre;

Tayyip Erdoğan: Yüzde 49,52
Kemal Kılıçdaroğlu: Yüzde 44,88
Sinan Oğan: Yüzde 5,17
Muharrem İnce: Yüzde 0,43 oy aldı.

Cumhur İttifakı’nın adayı Erdoğan, Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu’ndan yüzde 4,64 fazla oy aldı. Bunu oy veren seçmen sayısı ile ifade edecek olursak 2 milyon 538 bin 671 fazla oy aldı. 

Tabloya göre cumhurbaşkanı olmak isteyen bir adayın ikinci turda geçerli oyların yüzde 50+1’ini alabilmesi için Sinan Oğan’ın oylarına muhtaç. 

Sinan Oğan, aday olduğu günden bu yana bu tabloya oynamış ve ikinci turda iki adayın da kendisine muhtaç olmasını beklemişti. Gazeteci Bahar Feyzan’ın kanalında açık bir şekilde pazarlıkta en çok koltuk verecek adaydan yana tavır koyacağını ilan etmişti.

Seçim sonuçlarına baktığınızda tam da Sinan Oğan’ın anlattığı bir tablo var. Oğan bir pazarlık gücünün olmadığını en iyi kendisi biliyor. Ama eli güçlüymüş gibi hareket etmek zorunda. 

Erdoğan, dün sabah 11.50’de Sinan Oğan ile görüşmeyeceğini ve taleplerine boyun eğmeyeceğini açıkladı. Erdoğan, Oğan’a giden oylardan binde 48’ini alması halinde seçimleri kendisinin kazanacağı hesabıyla bu tavrı takındı. Ancak sonra karar değiştirdi ve öğleden sonra 17.10’da Oğan ile görüştü.

Sinan OğanErdoğan görüşmesinden sonra bir açıklama yapılmayınca, Erdoğan için kullanılan “Uzun Adam” sözüne atfen, “Daha Uzun Adam” yorumları yapıldı. 

Bu görüşme öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu, Ata İttifakı’nın kurucusu ve Sinan Oğan’ın aday olmasını sağlayan Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’ı ziyaret etti. 

Özdağ-Kılıçdaroğlu görüşmesinden sonra iki lider ortak basın açıklaması yaptı. 

Ümit Özdağ, Oğan aracılığı ile Cumhur İttifakı adayı Erdoğan’dan Sinan Oğan’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı olmasını kendisinin ise Süleyman Soylu ile hesaplaşmak için İçişleri Bakanlığı’na atanmasını şart koşuyor.

SİYASET, GÜNÜ DEĞERLENDİRME SANATI

Çoğu zaman “strateji” ile “taktik” kelimelerinin anlamını karıştırıyoruz. Strateji önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için uygulanan yöntemlerin bütününden oluşurken, taktik ise belirlenen hedefe doğru ilerlemek için yapılan manevra anlamına geliyor. 

Bir siyasetçi stratejisini yola çıkarken belirler. Günün şartlarına göre taktik geliştirir. Stratejisinde belirlediği hedeflere ilerlerken bazen geri adım atmak da taktik icabı olabilir.

Durum böyle iken, Erdoğan’ın stratejisi cumhurbaşkanlığı koltuğunda bir dönem daha oturmaksa Sinan Oğan ile görüşmesi kendi stratejisine ters değil. Aynı şekilde Kılıçdaroğlu Türkiye’de demokrasiyi rayına oturtmak isteğiyle cumhurbaşkanı olmak istiyorsa Özdağ ile görüşmesinde bir sakınca yok.

Ümit Özdağ, Erdoğan’dan istediği iki temel talebi Kılıçdaroğlu’na sundu mu bilmiyoruz. “Sinan Oğan’ı Cumhurbaşkanı Yardımcısı, beni de İçişleri Bakanı yap” dediyse bunun nasıl karşılandığına ilişkin dışarıya bir bilgi sızmadı. 

DAVUTOĞLU VE BABACAN’LA İTTİFAKA KARŞI ÇIKANLAR

Kılıçdaroğlu, CHP gibi Cumhuriyetle yaşıt bir partiyi 10 yıl içinde dönüştürdü. CHP’yi, büyük ölçüde Batı tarzı bir sosyal demokrat parti haline getirdi. Bu adımlardan sonra kurulmasına öncülük ettiği Millet İttifakı sayesinde Türkiye’nin önemli büyükşehir belediyelerini büyük ölçüde iktidarın elinden aldı. 

AK Partili siyasal İslamcılar, nasıl bir süreden bu yana Türkiye’nin sahibi kendileri olduğuna inanmaya başlamışlarsa, bu sakat yaklaşım Kemalist zihniyette de var. Üstelik iki taraftaki yaklaşım da hastalıklı bir zihniyetin ürünü. 

Her iki düşünce tarzında da başkasına tahammül ve onların değerlerine saygı duymayı bir kenara bırakın, varlığına bile tahammül edememe durumu var. 

Millet İttifakı’ndaki laikçi Kemalist kesim, daha başından bu yana Ahmet Davutoğlu liderliğindeki Gelecek Partisi ve Ali Babacan liderliğindeki DEVA Partisi’ne tahammül edemediler. Bu tahammülsüzlüklerini de her fırsatta ortaya koydular.

Aslında hakkaniyetli olmak gerek. Gelecek ve DEVA Partisinin kadroları da eylem ve söylemleriyle, bir ittifak içinde yer alan parti değillermiş gibi hareket etmeyi siyaset saydılar. Kemal Kılıçdaroğlu’nun nezaketli tavrını, zafiyet gibi görüp öyle hareket etmeyi seçtiler.

Şimdi Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için ikinci turda kartların yeniden karıldığı gündeyiz. 

Davutoğlu ve Babacan ile ittifak kurduğu için CHP’ye öfkelenen laikçi Kemalistler şimdi acı bir tablo ile karşı karşıya. 

Ülkücü MHP’yi ve BBP’yi, Milli Görüşçü Yeniden Refah Partisini, Demokratik Sol Partisini ve bunlar yetmediği için Ulusalcı Doğu Perinçek’i ve domuzbağcı öldürme geleneğinin siyasi temsilcisi Hizbullah’ın siyasi kanadını oluşturan Hüda Par’ı Cumhur İttifakına alan Erdoğan, yeni arayışlar içerisinde. 

Benzeri arayışın Kemal Kılıçdaroğlu cephesinde olması kadar normal bir durum yok. Erdoğan, Sinan Oğan ile hangi gerekçeyle görüştüyse Kılıçdaroğlu’nun da Ümit Özdağ ile görüşmesinin bir sakıncası yok ve olmamalı da. 

KILIÇDAROĞLU’NUN DEĞİŞEN DİLİ KİME YARAR?

14 Mayıs’a kadar demokrat, insancıl, özgürlükçü bir dil kullanan Kılıçdaroğlu, Sinan Oğan’ın yüzde 5’ten fazla oy alması üzerine konuşma tarzını ve içeriğini hayli değiştirdi. Kürt ve sol seçmeni sandıktan soğutabilecek kadar Türkçü bir dil kullanmaya başladı.

Bu dil Kılıçdaroğlu’nu ırkçı-milletçi bir çıkmaza sürükler mi?
Böyle bir dil, bu kesimde kendilerini “satıldık” veya “aldatıldık” duygusuna kapılmasına yol açar mı?

Eğer bu soruların cevapları “evet” ise başa baş bir kazanmayı kendisi için Pirus Zaferi olarak görecek olan Erdoğan o zaman tarihi bir zafere imza atmış olur. Yüzde 60’ın üzerinde bir oranla seçilmesi kaçınılmaz hale gelir. 

Partilerin de aslında bir koalisyon olduğunu unutanlar, ittifakları hazmetmediği sürece daha önümüzde çok yol var demektir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin