Darbenin alametleri! [Sefer Can yazdı]

15 Eylül 1980. 12 Eylül Darbesinden üç gün sonra gazetelerde şu haber yer alır: “Bazı üniversite ve akademilerin senato ve yönetim kurulları ile Anayasa Mahkemesi başkanı, Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren’e gönderdikleri kutlama telgraflarında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlılık ve başarı dileklerini sundular.”

Anayasa Mahkemesi Başkanı Şevket Müftügil’in kutlama kuyruğunda sıraya girmesi kısa demokrasi mücadelesi tarihimizin özeti gibidir. İsminin başında ‘anayasa’ ibaresi olan yüksek mahkemenin başkanı, anayasayı Liga eden darbecisini kutluyor. TBMM, sendikalar, dernekler dâhil pek çok kurumu kapatan darbeciler, Anayasa Mahkemesi’ne dokunmamıştı. Futbol oynamayı yasaklayıp, futbol federasyonunu görevde tutmak gibi.

Hukuk ve akademi camiasının darbecileri kutlama ve biat etme alışkanlığı ne yazık ki 12 Eylül’le sınırlı değil. 27 Mayısçılara suflörlük yapan Sıddık Sami Onar’dan Kenan Evren’in anayasacısı Orhan Aldıkaçtı’ya kadar liste uzuyor.

Bu hafıza tazeleme girişiminin sebebi yapmaya çalışacağım bir teşhisi kolaylaştırmak. Nasıl ortalama bir doktor belirtilerden hareketle karşısındaki kişinin yüzüne bakarak bile kalp krizi teşhisi koyabilir. Aynı şekilde ortalama bir gazeteci, daha önceki krizlerden kıyas yaparak şu anda başarıya ulaşmış bir darbenin sonuçlarını yaşadığımızı görebilir. Başta anayasa olmak üzere hukuk rafa kalkmışsa; siyasetçilere mahpushane yolları görünmüşse; medya biat ile giyotin arasında sıkışmışsa; akademide sakıncalılar listesi hazırlanıp kıyımlar yapılıyorsa; cezaevleri dolmuş taşıyorsa o ülkede dört başı mamur bir darbe yaşanmış demektir. Daha özelde Anayasa Mahkemesi diz çökmüş ve işlevsiz hale gelmişse, Parlamento Danışma Meclisi’ne dönüşmüşse adı konulmamış darbenin varlığı inkar edilemez.

Lafı çok mu dolaştırdım bilmiyorum ama Anayasa Mahkemesinin son kararı bunları hatırlattı. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilmelerinin ardından göreve iade talebiyle 115 gündür açlık grevi yapan tutuklu eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın tahliye talebi, Anayasa Mahkemesi’nce (AYM) oybirliğiyle reddedildi.

AYM, cezaevi şartlarının Gülmen ve Özakça’nın fiziksel ve ruhsal sağlıklarına acil bir tehlike oluşturmadığına hükmetti. Öyle bir cezaevi tablosu çizdiler ki hastalığı olanın içeri girip bedavadan tedavi olası geliyor! Alpaslan Altan ve Erdal Tercan iki AYM üyesiydi. Başta Başkan Zühtü Aslan olmak üzere birlikte görev yaptıkları yüksek yargıçlar tarafından arenada kurban edildiler. O gün diz çökmüşlerdi, son kararla alçak sürünme pozisyonunu tescillediler.

Benzerlikleri ve belirtiler listesini de tam yapmak lazım. Tutuklanan gazeteciler, kapatılan gazeteler varsa, kimse ‘darbe oldu mu?’ tereddüdü yaşamaz. Nazlı Ilıcak, ‘Faşizm yargılanıyor’ yazısından dolayı MGK’nın 52 numaralı bildirisine aykırı davranmaktan ya da ‘Evrenspor’ başlığı yüzünden hapishaneye giriyorsa, kalemi kimin kırdığından şüphe duyulmaz. Adı ister bildiri, isterse KHK olsun kanun yerine numaralı fermanlar düzeni işliyorsa demokrasiden söz edilemez. Kenan Evren’in ağzından çıkanın kanun olduğu görüldüğü halde; darbeyi Ecevit mi, Demirel mi yaptı? Sorusu sorulmaz. Mühür kimdeyse Süleyman odur, darbe kimin işine yaramışsa, kimin iktidarını pekiştirme amaçlına hizmet etmişse darbeci odur!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin