Çürümeden futbol da nasibini alıyor

HABER-YORUM | HASAN CÜCÜK

Uçaktan iner inmez hemen maçın skoruna baktım. Serde Fenerbahçelilik var. Aziz Yıldırım’a rağmen… Maçın durduğu başlığını gördüğümde aklıma ilk gelen, seyirci taşkınlığı oldu. Nitekim detayları okuduğumda Türk futbolu adına bir utanç gecesini daha yaşadığımızı gördüm.

Önce kısa bir bilgi paylaşayım. 1990’lı yıllarda gazeteciliğe başladığımda, sadece Danimarka merkezli haberlerle kendimi geliştiremeyeceğime karar verdim. Küçük yaştan itibaren sıkı bir futbol seyircisi olduğum için Avrupa futbolunu takip etmeye başladım. Sağolsun Zaman’ın spor müdürleri benim bu yöndeki isteğime olumlu yanıt verdiler. Bol bol spor haberi yaptım. Türk takımlarının ve milli takımın Avrupa’daki maçlarına gittim. Zaman’ın Sporvizyon ekine ve daha sonra Aksiyon’a bol bol spor dosyaları hazırladım.  Sporu tercihim biraz da zorunluluktu ama isteyerek yaptım. TR724, yayın kadrosu benden spor yazmamı istediğinde kabul ettim. Editör arkadaşlar, yazılarıma en çok ‘bu dönemde futbol yazmanın sırası mı?’ tarzı eleştiriler geldiğini söylüyorlar. Ne yapayım benim de elimden bu kadarı geliyor…

HOLİGANİZMLE MÜCADELE ETMEK ŞART

Türkiye Kupası yarı finalleri arasında Fenerbahçe – Beşiktaş maçı Türk futboluna bir kara leke olarak geçti. Bu ne ilk ve inanın ne de son olacak. Türkiye futbol çevresinde kurulu, kirli bir düzen var. Böyle gelmiş böyle gidecek. Balık baştan kokmuş durumda. Hastalık derin. Ufak pansumanlarla bu dertten kurtulmak mümkün değil. Aslında bu kirli ortam herkesin işine geliyor. Yöneticisinden oyuncusuna, basınından iktidarına kadar herkes bu çarkın içinde.

Tedavi için önce hastalığı kabul edip, sonra doğru reçeteyi yazmak gerekir. Futbol ve şiddet denince akla ilk İngilizler gelirdi. ‘Holiganizm’ kavramını futbola hediye eden millettiler. Özellikle İngiliz takımlarının Avrupa kupaları maçları birer meydan muhaberesi şeklinde geçerdi. Polis teyakkuz hâlinde olur, holiganları ülkeye sokmamak için türlü tedbirler alırdı. İngiliz holiganizminin, zirve yılı 1985’ti. Önce Nisan ayında Sheffield Wednesday – Liverpool maçında konuk takımın taraftarlarının kapıya hücum etmesiyle 96 taraftar ezilerek hayatını kaybetti. Mayıs ayında ise Juventus – Liverpool arasında Brüksel’deki Heysel Stadı’nda oynanacak Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası (şimdinin Şampiyonlar Ligi) finali öncesi çıkan olaylarda 39 kişi yine aynı şekilde öldü.

Bu olayların ardından UEFA, İngiliz ekiplerini 3 yıl Avrupa kupalarına katılmaktan men etti. Dönemin İngiltere Başbakanı ‘Demir Lady’ Margaret Thatcher, bu cezayı yeterli bulmadı. Kara lekenin temizlenmesi için kolları sıvayan Demir Lady, İngiliz kulüplerinin 5 yıl süreyle Avrupa kupalarına katılmaması yönünde karar aldı. Savcı Taylor’un hazırladığı rapor derhal hayata geçirilip, İngiliz futbolunu kemiren holiganizm hastalığından kurtulundu. (Konuyla ilgili TR724’de çıkan ‘İngiltere holiganizmi nasıl yendi?’ başlıklı yazıyı okuyabilirsiniz)

TÜRKİYE’DE ÇÜRÜK ELMALAR, BİRBİRİNİ KOLLUYOR

Gelelim tekrar Türk futboluna. Margaret Thatcher’in iradesini gösterecek bir siyasetçimiz var mı?  Maalesef yok. Ülkenin bir numaralı koltuğunda oturan, parça pinçik ettiği anayasaya göre ‘tarafsız’ olması gereken zatı muhterem daha geçen hafta ‘koruyup, kolladıkları’ takımına açıktan destek vermedi mi? Türk futbolunun açık ara en başarısız başkanının futbol federasyonu başkanı olduğu ülkenin futbolunu konuşuyoruz! Beşiktaş’ı neredeyse iflasa götüren isme, Türk futbolunun anahtarını teslim ettik. Beşiktaş biraz nefes aldı ama Türk futbolu toptan komaya girdi.

Türk futbolunun en başarı teknik adamı, magandalık yapıp mekan basmaya gitmedi mi? Barcelona’da oynamayı sindiremeyen yıldız futbolcumuz, babası yaşındaki gazeteciye sin-kaflı küfür ederek yumruk atmadı mı? Dahası küfürlerinin hedefinin sadece gazeteci olmadığı, federasyon başkanı ve milli takım teknik direktörü olduğu da ortaya çıkmasına rağmen affedilip yeniden milli formayı giymedi mi?

Olaysız biten derbi hatırlıyor musunuz? Sadece bir takım için değil, tüm takımlar için geçerli bu durum. Tüm tribünler koro halinde sin-kaflı küfür eder, sahaya envai çeşit yabancı madde yağar, yöneticiler çıkar ‘birkaç kendini bilmezin yaptığı hareketler’ olarak tanımlar. Beşiktaş bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde destan yazdı. Peki Beşiktaş neden deplasmanlara seyirci götürmedi? Geçen yıl Lyon deplasmanında olay çıkardığımızdan olmasın sakın? UEFA’nın sopasını hissedince Beşiktaş yönetimi çareyi deplasmana seyirci götürmemekte buldu. UEFA’nın şakası yok zira!

BAŞKANIN TOKAT ATTIĞI YERDE…

Şenol Güneş’i yaralayan taraftarı, Fenerbahçe yönetimi hemen ‘provokasyon ve kulübü karıştırmak isteyenler’ şeklinde yaftaladı. Peki soyunma odası koridorlarındaki kavga? O bölgeye girmek için özel kart gerekiyor. Sadece görevliler giriyor. Onlar da mı provokatör? Aziz Yıldırım, geçen yıl Kadınlar Basketbol Ligi play-off final serisinde Yakın Doğu Üniversitesi Kulüp Başkanı Işık Eyigüngör’ü tokatlamadı mı? Başkan tokat atarsa, seyirci de koltuk atar! Bunda şaşılacak ne var ki?

Protesto seyircinin en doğal hakkıdır. Ancak şiddete başvurmadan, küfür etmeden yapacak. Bu sezon Almanya Bundesliga’da ilk kez Pazartesi akşamlarına maç kondu. Sezon boyunca toplam 5 maç Pazartesi akşamı oynandı. Alman taraftarlar, iş gününe maç konmasına tepki gösterdi. Ne mi yaptı? Protesto için statları boş bıraktı. Her maçı kapalı gişe oynayan Dortmund taraftarı Pazartesi oynanan maçta tepkisini ortaya koyup, 25 bin taraftar tribündeki yerini almadı. İşte protesto böyle olur. Yakarak, yıkarak değil.

Shakespearein Hamlet’inde dönemin durumunu anlatma adına ‘Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka Krallığı’nda …’ cümlesi geçer. Danimarka’da 400 yılda çok şey değişti. Dünyanın en şeffaf ve demokratik ülkesinden biri oldu ama ‘Çürümüş çek şeyler var şu Türkiye’de…’ desek de bir türlü Türkiye’de işler yoluna girmiyor. Bu çürümüşlükten futbol da nasibini alıyor!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin