‘Çözülme’den ‘Herc’e alt/üst oluşlar! | Melâhim Çağı! (5)

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Çıkan kısmın özeti: Fiten ve Melahim çerçevesinde gelişen edebiyatın Yahudilik içinde ortaya çıkışı Hz. İsa’dan iki yüzyıl öncesine dayandırılır.  Daha sonra bu tarz, varlığını sürdürerek İsa’dan sonraki yüzyıllarda da ürünler vermiştir. Yoğunluklu olarak Hz. İsa’dan sonraki iki yüzyıl içerisinde görülse de, ondan sonraki yüzyıllarda da apokaliplik tarzda ürünler verildiği bilinmektedir. Bu birkaç yüzyıllık dönem Kitab-ı Mukaddes Teolojisinde ‘apokaliptik dönem’ adıyla anılmaktadır.· Apokaliplik kitaplarda yer alan fikirler gerek Yahudilik, gerekse Hıristiyanlık teolojisinde oldukça etkili olmuştur.

Apokaliptikler; Habeşiyle, lbranisiyle, Süryanisiyle, Arabıyla bütün bir Sami kültürünün homojenleşmesinde etkili olmuş dini bir akım olarak belirmektedir. Bu akım aslında sadece Sami unsur ile de kendini sınırlamaz; Sami kavimlerin ilişkiye girdiği bütün kültürlerden de izler taşır. Mesela apokaliptikler Pers ve Helen kültürlerinin birçok unsurunun Sami kültürü içerisinde yoğurulmasında önemli bir rol almıştır. Bu akım ayrıca uzun bir süre devam etmiş ve oldukça da etkili olmuştur. Onun etkilerini İstanbul’un Müslüman Türkler tarafından fethedilmesi gibi büyük olaylara kadar genişletebiliriz.

Hadis kitaplarında müstakil bölüm başlığı olarak da kullanılan fiten ve melâhim terimleri yanında ‘Herc’ kelimesi de geniş ölçüde yer almaktadır. Ancak hadis literatüründe bu kelimelere, “İslâm toplumunda çeşitli dinî ve siyasî sebeplerle ortaya çıkan her tür sosyal kargaşa, savaş ve ölümle sonuçlanan olay, kıyametten önce zuhur etmesi beklenen alâmetler” şeklinde bir mana yüklendiği dikkati çekiyor.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Enteresan bir şekilde öncelikli eşiğin “çözülme” olduğunu görüyoruz bu süreçlerde.

Kaynaklar fiten ve melâhim kelimelerine, daha ilk dönemlerden itibaren “içtimaî ve ahlâkî çözülme” anlamı yanında “Müslümanların iktidar uğruna birbirlerine karşı giriştikleri silahlı mücadele, siyasî-içtimaî kargaşa” şeklinde bir mana verildiğini gösteren çeşitli rivayetler ile doludur.

Resûl-i Ekrem’in toplumun fitnelerden nasıl etkileneceğini, bu fitnelerin Medine evlerinin arasına yağmur gibi yağıp deniz dalgaları gibi yayılacağını, her tarafı gecenin karanlıkları gibi saracağını belirttiği ve her fitnenin bir öncekini aratacağını, bu yüzden hayatta olanların kabirlerdekilere gıpta edeceklerini ifade ettiği zikredilmektedir.

Gerek İslam, gerekse Dünya tarihine bakıldığında büyük felaketlerin, salgınların, belaların öncesinde toplumların önce ahlaki ve içtimai çözülme ile bu süreci başlattıklarını hayretle görmekteyiz. Çözülme bir süre sonra bozulmaya, bozulma ise istikrarlı kötülüğü arkasına alarak alt üst oluşlara evriliyor.

Günümüzde de Batılı yazarlar dikkatleri bu noktaya çekmekte, bu tür haberlerin bir kısmının çeşitli sosyal ve psikolojik faktörlerin etkisiyle ortaya çıkmış olabileceğini vurgulamakta, Fiten ve melâhimle ilgili bazı haberlerde zamanın devamlı olarak kötüye gideceği, ortaya çıkan her yeni fitnenin bir öncekini unutturacak kadar kötü olacağı, karışıklık çıktıktan sonra bir daha sulh ve sükûnetin avdet etmeyeceği şeklinde karamsar tablolar çizen rivayetler yukarıdaki görüşleri belirli ölçüde doğrulamaktadır. Ayrıca ümmetin istikbali konusunda ümit kırıcı ifadeler içeren bu tür haberlerin hem sosyal olaylarla, hem de geleceğe dair pek çok iyimser rivayetle uyuşmadığı görülmektedir.

İş bu sebepledir ki, erken dönem Müslümanlarının da çoğu Melahim döneminin hemen başladığına dair yorumlarda bulunmuşlar. Mesela Hz. Ömer’in ölümüyle fitne kapısının açılacağını ve Hz. Osman’a, kendisine giydirilecek olan hilâfet gömleğini zalimlerin keyfi için çıkarmaması gerektiği yolunda Resûl-ü Ekrem’in tavsiyeleri bulunduğunu belirten rivayetlerin Osman dönemindeki fitnelere işaret ettiği kabul edilir.

Keza Hav’eb köpeklerinin Hz. Âişe’ye havlayacağını, Hz. Peygamber’in Zübeyr b. Avvâm’a, “Eğer Ali ile savaşırsan ona zulmetmiş olursun” dediğini bildiren rivayetlerin Cemel Vak‘ası’na; yine Resûl-i Ekrem’in Ammâr’a, “Seni âsi bir topluluk öldürecek”şeklinde hitap ettiğini bildiren rivayetle, “Davaları bir olan iki büyük topluluk savaşmadıkça kıyamet kopmaz” şeklindeki beyanının Sıffîn Savaşı’na işaret ettiği şeklinde görüşler vardır. Bunlardan başka, Harici isyanları, Kerbela olayı gibi pek çok vaka bu cümleden ele alınmıştır.

Fiten hadisleri çerçevesine giren rivayetlerde Hz. Peygamber’in Haricî isyanlarını, Kerbelâ olayını vb. hususları haber verdiği ileri sürülür.

Fiten ve melâhim haberlerinin büyük bir kısmının kıyamete yakın vuku bulacağı bildirilen hususlarla ilgili olduğu da yine çok kabul gören görüşlerdendir. Kıyamet alâmetleri (eşrât-ı sâat) olarak anılan bu olaylar henüz gerçekleşmediğinden, bunlara dair haberlerin metin yönünden değil isnat açısından ele alınması gerektiğine hükmeder alimler. Bu arada uzak geleceğe ait haberlerin büyük bir kısmının, ilk fitne döneminde meydana gelen olayların müminler üzerinde uyandırdığı ümitsizlik duygularını yansıttığı da görülmektedir. Bu tür rivayetlerde kötülüklerin toplumda giderek yaygınlaşması hususu kaderin bir sonucu olarak gösterilmekte, Müslümanlar için çok karamsar bir istikbal öngörülmektedir. Hâlbuki bu anlayış, İslâm’ın geleceğin parlak olacağını haber veren nasları ile çeliştiği gibi tarihî realiteye de uymaz.

 “Fitnelerin yaklaştığı, bunların toplumda deniz dalgaları gibi halka halka yayılacağı, bu tür sosyal huzursuzlukların bir defa zuhur ettikten sonra bir daha durmayacağı” gibi Fahr-i Kainat’ın şahsî fetânet ve basîreti dolayısıyla müstakbel tehlikelere karşı ümmete yönelik nebevî uyarılar olarak kabul edilmiştir.

Böylesi kötü bir geleceğin şüphesiz bahsini etmek pek tavsiye edilmemiş. Bu sebeple pek çok tarihçi ve alim bu meseleden özellikle uzak durmayı tercih etmiştir.  Bu konuda bir kaç isim özellikle ön plana çıkıyor. Birincisi; Merhum Nuaym b. Hammâd’ın konuyla ilgili olarak kaydettiği bazı rivayetlerden ashabın bu tür konuları kendi aralarında dahi konuşmadıkları anlaşılmakta. Hammad Kitab-ül Fiken’de bu tür meselelerin derinlemesine ele alır.

Ayrıca Kurtubî, kabir ve ahiret hayatı hakkında kaleme aldığı Teẕkiretü’l-Ḳurṭubî’sinde fiten ve melâhim konusuna oldukça geniş yer vermiştir. Bu konuda yüzlerce, binlerce ciltlik eserler verilmiştir. Konuşulması doğru bulunmadığı için pek çoğu sadece isim olarak bilinmekte ne yazık ki!

Yarın Üstad Bediüzzaman’ın bu konudaki klasik eseri 5. Şua etrafında zihinsel bir gezintiye çıkacağız inşallah.

Birkaç yazılık mevzu kaldı bitirmek üzereyiz, az daha sabır istirham ediyorum.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. merhaba nedim bey,
    yazi dizinizi takip ediyorum; konuyu daha acik yazsaniz, 5 yazida birinin benzeri icerikte. Hadisenin etrafinda dolasip duruyorsunuz… daha acik musahhas yazsaniz. tsklr

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin