Çöküş döneminin muhteşem eseri Dolmabahçe Sarayı

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Osmanlı hükümdarları ilk sarayı Bursa’da inşa ettirmiş, onu Edirne Sarayı ve Fatih’in yaptırdığı Topkapı Sarayı izlemişti. Uzun bir süre de devlet işlerinin görüşüldüğü yer ve padişah konağı olarak Topkapı Sarayı kullanılmıştı.

19. yüzyılda ise bir taraftan ekonomik krizlerle uğraşılırken diğer taraftan lüks saraylar inşa ediliyordu. Asıl ilginç olansa ülkedeki yatırımların ancak dış borçlarla yapılabilmesiydi.

İLK SARAYLAR

Aslen Farsça olan “saray” kelimesi, “ev, mesken, konak, menzil” anlamına gelmektedir. Türkçede ise bu manalarının yanında “büyük konak, hükümdarın ikametgâhı, köşkü” anlamında kullanılmıştır. Osmanlı döneminde “saray” denildiğinde genellikle hükümdarın yaşadığı ve devletin yönetim merkezi olan yer kastedilmiştir.

Osmanlı Devleti’nde ilk saray Bursa’da inşa edilmiş, başkentin Edirne’ye taşınması sonrasında da I. Murat devrinde “Eski Saray” denilen bir saray yapılmıştı. II. Murat zamanında 1450’de “Yeni Saray” tamamlanmış, İstanbul’un fethinden sonra da Edirne önemini kaybetmediğinden burası uzun bir süre kullanılmaya devam etmiştir.

Osmanlı Klasik Çağı’nın en önemli sarayı, hiç kuşkusuz Topkapı Sarayı’dır. Fatih, İstanbul’un fethi sonrasında önce bugün İstanbul Üniversitesi merkez binasının olduğu yerde Eski Saray’ı (Saray-ı Atik) inşa ettirdi. Ardından da Marmara Denizi ve Boğaz’a hâkim bir konumdaki Saray-ı Cedid-i Amire’yi yaptırdı.

“Topkapı Sarayı” olarak bilinen bu yapı, bundan sonra padişahların ikametgâhı olarak bir nevi “Osmanlı Devleti’nin kalbi” rolünü üstlendi. Osmanlı tarihinin acı tatlı pek çok hatırasını barındıran Topkapı Sarayı, 19. yüzyılın ikinci yarısında padişahların Dolmabahçe Sarayı’na taşınmalarıyla ikinci plana düştü.

DOLMABAHÇE’NİN İNŞASI

Osmanlı Devleti 19. yüzyılda her yönden batıyı örnek almaktaydı. Dolmabahçe Sarayı’nın inşasına da “Avrupai bir saraya sahip olmak” düşüncesiyle başlandı.

Dönemin padişahı Abdülmecid, Balyan ailesinden Garabet Kalfa’yı yeni sarayın inşası için tayin etti. Saray, 250.000 metrekarelik bir alanda inşa edilecek, görkemli kapıları ve Boğaza bakan etkileyici bir cephesi olacaktı.

Avrupa sahil sarayları örnek alınarak taş ve mermer olarak inşa edilen sarayda, mimari ve üslup olarak klasik Batı motifleri kullanılsa da Muayede Salonu ve Harem’de Osmanlı mimarisi devam ettirilmişti.

1843 yılında Ramazan Bayramı’nda padişahın iştirakiyle temeli atılan Dolmabahçe’nin inşaatı on üç yıl sürdü. 1856 yılında yine bir Ramazan Bayramı’nda bir törenle açılışı yapıldı.  

Saray inşaatına harcanan paranın tespiti için yapılan çalışmalara göre, Hazine-i Hassa Nezareti’nin genel bütçe içindeki payının yüzde 10 civarında olduğu görülmekte ve toplamda beş milyon altın liralık bir miktarın harcandığı tahmin edilmektedir. Yine de sarayın maliyeti tam olarak hesaplanmış değildir.

Arşiv belgelerine göre saray inşaatının borçlarının ödenmesi için Osmanlı Bankası ve “en uygun faizle gayrimüslim banker ve tüccarlardan” borç alınmıştır. Özellikle Kırım Savaşı’nın getirdiği mali yükün, inşaat ve tefrişat ödemelerinde gecikmelere yol açtığı görülmektedir.

Yine yazışmalara göre masraflarının fazlalığı nedeniyle bir an önce tamamlanması, tasarrufa dikkat edilmesi istenmiş, bazı raporlarda da inşaatın gereksiz masraflara yol açtığı belirtilmiştir.

Sarayda ana yapı olarak Mabeyn, Muayede Salonu, Harem, Veliaht Dairelerinden başka Bezm-i Alem Camii, Has Ahır, tiyatro, saat kulesi gibi yapılar ve bütün saray halkını doyuracak Matbah-ı Amire yer almaktaydı.

Dolmabahçe Sarayı’nı inşa ettiren Abdülmecid sarayda sadece beş yıl yaşayabildi ve 1861’de tüberküloza yakalanarak henüz otuz dokuz yaşındayken Malta Köşkü’nde vefat etti.

Sonraki padişah Abdülaziz ise burada on dört yıl yaşadıktan sonra askeri darbeye maruz kaldı. Feriye Sarayı’na götürüldü ise de intihar mı cinayet mi olduğu hala tartışılan bir şekilde hayata veda etti.

Dolmabahçe’nin sonraki sakini V. Murat’ın hükümdarlığı ise sadece doksan üç gün sürdü ve hal’ edilerek ömrünü tamamlayacağı Çırağan Sarayı’na götürüldü.

DOLMABAHÇE’DEN YILDIZ’A

Dolmabahçe’nin inşaatı devam ederken o dönemde İstanbul’da bulunan ve burayı gezen İngiliz seyyah Howard, ekonomik sıkıntılarla boğuşan bir ülkedeki bu tür israfları, “Osmanlı halkının ıstırabı” olarak değerlendirmişti.

Kırım Savaşı’na girilmesiyle ekonomik kriz içinden çıkılmaz bir hal aldı ve Osmanlı yönetimi tarihinde ilk defa dış borç anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı (1854). Buna rağmen inşaat devam etti ve saray 1856’da açılsa da sonraki yıllarda da inşaat ve tefrişat borçları ödenmeye devam etti.

Abdülaziz de bütçe açıklarının ancak yeni borçlarla kapatılmasına rağmen büyük maliyetlerle Boğaz’ın Avrupa yakasında Çırağan Sarayı’nı (1860-1872) ve yazlık saray olarak Anadolu tarafında Beylerbeyi Sarayı’nı (1869) inşa ettirdi. Bu yeni sarayların döşeme ve mobilyası için Avrupa’dan en lüks eşyalar getirildi.

Abdülhamit de her ne kadar devlet “mali iflasını ilan etse de” Yıldız Sarayı’nı tahttan indirildiği 1909’a kadar sürekli olarak genişletti. Abdülhamit’in Dolmabahçe yerine Yıldız’a taşınma gerekçesi, amcası Abdülaziz’in Dolmabahçe sahilinden bir askeri darbeyle tahttan indirilmesi ve Ali Suavi önderliğinde V. Murat’ı tahta çıkarmak için bir darbe organize edilmesiydi.

Abdülhamit döneminde 500.000 metrekarelik bir alana yayılan Yıldız, sahil sarayların aksine denizden uzak ve duvarlarla çevrilmiş kapalı bir mekân olarak tasarlanmıştı. Abdülhamit’in tasarruflu bir saray hayatını tercih ettiği iddia edilse de araştırmalara göre saray harcamalarının düşmediği görülmektedir.

Osmanlı sarayları üzerine birçok çalışmalar yapan Afife Batur, Osmanlı saray komplekslerinin sonuncusu kabul edilen Yıldız Sarayı’nda, doğrudan ve dolaylı hizmet verenlerin sayısının 12.000’e kadar ulaştığı görüşündedir.

1897-1898 yılı verileriyle dönemin emperyal güçleriyle Osmanlı saray masraflarını karşılaştıran bir çalışmaya göre en fazla harcama Kremlin tarafından yapılmıştı. İkinci sırada ise Avusturya-Macaristan ve İngiliz saraylarından daha fazla harcama yapan Osmanlı sarayı yer almaktaydı.  

“Yıldız” Abdülhamit’le o kadar bütünleşmişti ki, Mehmet Akif Abdülhamit’e bir şiirinde “Yıldız’daki baykuş” diyecek, Bediüzzaman da bu sarayı zebanilerden arındırıp “Darülfünun” yapmasını tavsiye edecektir. Kaderin bir cilvesi olarak Yıldız, cumhuriyet devrinde “üniversite” olarak da kullanılacaktır.

KİME YÂR OLDU?

Bu korunaklı ortama rağmen Abdülhamit, 1909’da Hareket Ordusu’nun Yıldız’ı işgal etmesiyle tahttan indirilerek Selanik’e gönderildi.

Abdülhamit’in tercih etmediği Dolmabahçe Sarayı, Mehmet Reşad tarafından kadrosu azaltılmış bir şekilde kullanıldı. Tahttan indirildikten sonra önce Selanik’e gönderilen sonra da Balkan Harbi nedeniyle Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirilen Abdülhamit, 1918’de burada vefat etti.

Vahdeddin de Yıldız Sarayı’nda oturmayı tercih ettiyse de saltanatın kaldırılması sonrasında 17 Kasım 1922’de Türkiye’yi Dolmabahçe Sarayı’ndan terk etti.

Abdülmecid Efendi’nin halifeliği de TBMM’nin 3 Mart 1924 tarihli kararıyla TBBM heyetinin burada yaptığı tebligatla sona erdirildi ve kendisi dahil olmak üzere bütün Osmanlı hanedan mensupları ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar.

Atatürk, İstanbul’a küskünlüğünün bittiği 1927’den sonra “artık zıllullahların değil milletin sarayı” olarak nitelediği Dolmabahçe Sarayı’nı yazlık çalışma ve yabancı devlet adamlarının ağırlandığı mekân olarak tercih etti. Hastalığının ağırlaşması sonrasında da Dolmabahçe’de kaldı ve son nefesini burada verdi.

Birinci Türk Tarih, Birinci ve İkinci Türk Dili Kurultayları da Dolmabahçe’de toplandı. İran Şahı Pehlevi, Irak Kralı Faysal, Ürdün Kralı Abdullah, Afgan Kralı Amanullah, İngiltere Kralı VII. Edward ve Yugoslav Kralı Aleksandr burada misafir edildi.   

Dolmabahçe Sarayı ile başlayan muhteşem saraylar inşası, dış borçlarla ayakta duran bir ekonomiye rağmen devam etmiş, saray masraflarında bir azalma olmamıştı. Diğer faktörlerin de etkisiyle borçlarını ödeyemez hale gelen Osmanlı Devleti, II. Abdülhamit döneminde 1881’de Düyun-ı Umumiye İdaresi’ni kabul etmek zorunda kalmıştır.

Sonuçta lüks saraylardan vazgeçilmemiş, “itibardan bir türlü tasarrufa gidilmemiş” ve 1913-1914 yılı bütçe gelirinin yüzde 40’ı dış borçların ana para ve faizinin ödenmesine ayrılmıştır.

Osmanlı Devleti’nden kalan borçların büyük kısmı Türkiye’ye devredilecek ve bunların ana parasının ödemesi ancak 1954 yılında tamamlanabilecektir.

***

Kaynaklar: N. Ferrari, “Osmanlı Saray Literatürü”, TALİD, C. 7, S. 13, 2009; C. Göncü, “Dolmabahçe Sarayı’nın Mimari Kadrosu, İnşa Süresi ve Maliyeti Üzerine Yeni Tespitler”, Milli Saraylar Dergisi, S. 4; M. Sözen, “Dolmabahçe Sarayı”, DİA, 1994, C. 9; A. Batur, “Yıldız Sarayı”, Devr-i Hamid, Kayseri, 2011, C.1; N. Yazıcı, E. Kısıklı, “Yeni Türk Devleti’nin Oluşumunda ve Atatürk’ün Hayatında Dolmabahçe’nin Yeri”, 150. Yılında Dolmabahçe Sarayı Sempozyumu, İstanbul, 2007, C. 1; M. Arslanoğlu, “Osmanlı Devleti’nde Dış Borçlar Sorunu”, UÜ İİBF Dergisi, 1973, C. 4, S. 1.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin