Çok yönlü bir trajedi olarak Kaşıkçı vakası

YORUM | YAVUZ ALTUN

2 Ekim’de ortadan kaybolan Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı vakası Ortadoğu’nun nasıl bir bataklığa dönüştüğünü ve bunun böyle olmasında Batılı devletler de dâhil herkesin bilerek, bilmeyerek işbirliği içinde olduğunu göstermesi açısından hayli ibretlik.

Dün gece saatlerinde Suudi Arabistan yönetimi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki konsolosluk binasına girdikten sonra öldüğünü açıkladı. Orada bir “tartışma” yaşanmış. Açıklamaya göre olaydan sonra bazı üst düzey Suudi görevliler azledilmiş, ikisi tutuklanmış ve veliaht prens Muhammed bin Selman (MSB) liderliğinde bir araştırma komisyonu kurulmuş.

Açıklamada dikkat çeken boşluklar var. Cesede ne olduğu belirsizliğini koruyor. Görevden alınan ya da tutuklanan isimlerin tam olarak ne “suç” işledikleri bilinmiyor. Ha, bir de Suudi Arabistan’dan gece yarısı İstanbul’a gelip birkaç saat kaldıktan sonra geri dönen 15 kişilik ekip de güya Kaşıkçı’yı ikna edip Riyad’a götürmek üzere oradaymış.

Peki, buraya nasıl geldik? Önce 18 gündür ortaya çıkan haberlerin büyük çoğunluğunun kimliği belirsiz Türk yetkililere dayandırılarak yapıldığını hatırlayalım.

Bu noktada Türk yetkililer aptalca bir hamle yaparak ellerinde Kaşıkçı’nın öldürüldüğüne dair ses kaydı olduğunu söyledi. Bunun, Türkiye’nin yabancı elçilikleri dinlediği anlamına geleceği sonradan anlaşıldı.

Öyle ki iktidara yakın Sabah gazetesi alelacele Apple Watch hikâyesi uydurdu. Buna göre Kaşıkçı’ya işkence edildiğine dair sesler Apple Watch vasıtasıyla bir database’e aktarılmış ve oradan da Türk yetkililere geçmişti. Güvenilir teknoloji haber siteleri bu bilginin teknik olarak mümkün olmadığını ortaya çıkardı. Bu vesileyle dünya basını iktidar kontrolündeki Türk medyasının ne kadar ipe sapa gelmez olduğunu öğrenmiş olacaktır, diye umuyorum.

Önceki gün Amerikan ABC haber kanalı, Türkiye’yi ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya bu kayıtların dinletildiğini yazdı. Bunun nasıl bir diplomatik gaf olacağına geç de olsa uyanan Türk bakan Mevlüt Çavuşoğlu haberi yalanlamak zorunda kaldı. Bu arada iktidar gazetesi Yeni Şafak da bu ses kaydının içeriğini aktardı. Üstelik yine bir “Türk yetkili” işkencenin detaylarını anlattı yabancı basına.

Eğer Türkiye, Kaşıkçı’nın konsolosluk binasında işkence edilerek öldürüldüğünden bu kadar eminse, bunun tek gerekçesi ellerinde “ortam dinlemesi” kaydı olmasıdır. Yani içeriden bilgi sahibidir. Ancak bunu söylemek de, devasa bir skandalı itiraf etmek demektir. Tabi bu arada ABD, “madem bu kadar deliliniz var, açıklayın” demeye başladı. Sonra da üst seviyeden Pompeo’nun böyle bir kayıt dinlemediğini tekrar ifade etmek durumunda kaldı.

Gerçi soruşturmayı Türk polisinin yanı sıra bizzat Suudi Arabistan’ın yönettiğini bildikten sonra, hiçbir şeye de şaşıramıyor insan. Türkiye de olaydan kaç gün sonra Suudi elçilik çalışanlarını (o da Türk vatandaşı olanları) sorgulamaya filan kalkışıyor. Suudi yönetimi hızını alamayıp dün gece bir de Türk polisine teşekkür etti.

KAŞIKÇI BU KADAR MEŞHUR BİR GAZETECİ OLMASAYDI

Tabi ki, Kaşıkçı’nın “yüksek yerlerde tanıdığı olan” bir gazeteci olmasına mukabil Suudi Arabistan da lobi gücü itibariyle ağırlığı olan bir ülke.

Bunlar önemli, çünkü Kaşıkçı alelade bir ülkede alelade bir gazeteci de olabilirdi ve raporlarda yer alan basit bir istatistikten ibaret kalabilirdi. Ancak Washington Post’ta yazıyor, görünüşe göre Arap dünyasındaki İhvan networkü ile ilişkileri kuvvetli (eski dostları) ve aynı zamanda Suudi Kraliyet ailesiyle de içli dışlı olmuş.

Suudi Arabistan ise elindeki muazzam sıcak paranın bir kısmını Batılı şirketlere hissedar olmak için, diğer bir kısmını da PR şirketlerinden hizmet almak için harcayan bir ülke. ABD Başkanı Donald Trump’ın ağzının suyunu akıtan bir serveti elinde tutuyor. Burada ilginç olan Suudi yönetiminin bu çaptaki bir gazeteciyi ortadan kaldırmaya heves edecek cüreti bulabilmesi. Bu konuda da Batılı medya, kendi liderlerini, özellikle de Trump’ı suçluyor.

Buraya kadar mideniz bulanmadıysa, ilerleyelim.

Ortada bir insanın hayatı söz konusu ama bugüne kadarki tartışmaların çok azı işin bu trajik yönüne odaklanabilmiş durumda. Mesela kimse baskıcı rejimlerce yönetilen ülke vatandaşı, muhalif ve görünür isimlere ekstra özen gösterelim, demiyor.

Daha ziyade Kaşıkçı’nın nişanlısı olduğunu söyleyen Hatice Cengiz’in MİT ajanı olup olmadığı, veliaht prens MBS’nin bu meseleden yırtıp yırtamayacağı, Türkiye’nin Kaşıkçı vakasını kullanarak Katar Krizi’nin ikinci ayağını kazanıp kazanamayacağını, Batılı zavallı işadamlarının Suudi Arabistan’daki “Çöldeki Davos” etkinliğine katılıp katılmayacağını konuşuyoruz.

Hepsi de mümkün, hiçbiri de öyle olmayabilir. Elbette Kaşıkçı meselesi hepsinin ortasında duruyor, bu konulara dair çağrışımlara da sahip ancak bu vaka en tepeden dünya düzeninin ne kadar çivisi çıkmış hâle geldiğinin göstergesi.

ULUSLARARASI DÜZENDE KAPANMAYAN YARALAR

ABD yönetimi medya yoluyla iki kez Suudi krallığına çıkış yolu önerdi. İlki Trump’ın “serseri elemanlar” sözleriydi. Suçu bir grup ne idüğü belirsiz Suudi vatandaşına atıp buradan sıyrılabilirlerdi. İkincisi de CNN’in haberindeki “ters giden bir sorgulama” açıklamasıydı. Habere göre Suudiler böyle bir açıklama yapıp pişmanlıklarını bildirip konuyu kapatacaktı.

Suud tarafından gelen açıklama, ABD’nin uzattığı elin havada kalmadığının göstergesi. Nitekim (ABD için) akşam saatlerinde Beyaz Saray’dan gelen sinyaller Riyad’ı rahatlatacak cinsten. Yine de uluslararası baskı devam edecektir. Bilhassa medya işin peşini bırakmayacaktır. MBS’nin taht oyunlarının zora gireceğini konuşanlar olduğu kadar, Hilton Otel’de onun tarafından günlerce hapsedilen Suud prensleri de ellerini ovuşturuyordur bir köşede.

Bu esnada Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da MSB’ye “operasyon çektiğini” üstü kapalı ima eden analizler iktidara yakın medyada yankılanmayı sürdürüyor. Bu, gelecek adına pek hoş olmayabilir. Nitekim Erdoğan her ne kadar rakibinin böbreklerine yorulsun diye hafif yumruklar savuran boksörler kıvamında açıklamalar yapsa da, kapıyı da komple kapatmadı.

Katar krizi patlak verdiğinde nasıl ki Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani kısa yoldan Batılı devletlere onlar için ne kadar “önemli” olduğunu hatırlatmışsa, MBS’nin yaptığı yapacağı da bu. Parayı takip etmekte fayda var.

Gene de bu kez işler biraz çetrefilli: Eğer MBS bu işten paçasını tamamen sıyırabilirse, daha da öfkeli hâle gelecektir. Hem içeride hem de dışarıda, düşmanlarına karşı acımasızlaşacaktır.

Olayı John Le Carre romanlarına benzetenler olmuş, daha ziyade Shakespeare trajedileri gibi bence. “Kokuşmuş bir şeyler var Suudi, pardon Dünya krallığında!”

***

NOT: Bu yazı ilk yazıldığı sırada Suudi Arabistan açıklama yapmamıştı, açıklama sebebiyle bazı eklemeler oldu.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin