‘Çocuklar’ diyorum efendi!

Tuğba Demir on Twitter: "Bu belge hukukun nasıl ayaklar altına alındığının  göstergesidir . Yargı bu kötü günlerine bir günde gelmedi. Öncelikle bu  hukuksuzluklara imza atmayacak hakim savcılar yargıdan temizlendi!!…  https://t.co/zwC4Y0Hce8"

YORUM | TUĞBA DEMİR*

Cenevre Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre bütün çocuklar insani şartlarda yaşama hakkına sahiptir. Hayatı dolu dolu yaşayabilmelidir.

Gelişmiş ülkelerde çocukların hakları geniş kapsamda korunabilirken, gelişmemiş ülkelerde çocuklar ne yazık ki aynı imkanlara sahip olamıyor. Türkiye’de de 1995 yılında yürürlüğe konulan bu sözleşme fiilen uygulanıyor mu dersiniz?

Maalesef hayır! Binlerce çocuk işçi çalıştırılıyor yok pahasına, çocuklar en temel ihtiyaçları dahi karşılanmadan büyüyor. Her yıl değişen eğitim sistemi ile, fakir ailelerin tek kurtuluş ümidi olan, üniversite okuyup toplumda yer edinmek gitgide ulaşılmaz bir hayale dönüşüyor.

Bir şekilde ülkeyi terk edip yurtdışına çıkabilenler zor olsa da bir şans elde edebiliyor. Ama Türkiye’de çok büyük bir kesim bundan da mahrum. Temel ihtiyaçları zar zor karşılamaya çalışan bu insanlar, anayasaya göre sosyal devlet olan Türkiye’de, realitede birçok hakka erişemiyor.

Son yıllarda ortaya çıkan tablo ise insan hakları özelinde çocuk haklarının da hiçbir şekilde umursanmadığı bir resme işaret ediyor.

Ceza ve Tevkif Evlerinin 14 Kasım 2019 tarihli açıklamasına göre, Türkiye’de 0-6 yaş grubunda 780 çocuk cezaevlerinde tutuluyor. 09 Mart 2021 tarihli açıklamada ise, pandeminin etkisiyle bu sayı 345’e kadar düşmüş. Ama sayının düşmesi, cezaevlerindeki sağlıksız ortamdan, ailelerin çocukları uzak tutma isteğinden kaynaklanıyor. Yani pandemi sebebiyle, cezaevinde de olsa annesinin yanında olmak isteyen çocuklar, bu haktan da mahrum kalıyor.

Hükümetin “FETÖ” diyerek kendisine muhalefet eden kesimlere karşı başlattığı güçlü ve güçsüzün savaşında, maalesef ki en büyük zararı çocuklar görüyor.

Resmi rakamlara göre bir buçuk milyondan fazla insanın terör soruşturmasına maruz bırakıldığı göz önüne alındığında, binlerce çocuğun yaşanan bu olayların merkezinde olduğu daha net bir şekilde anlaşılıyor. Kimi çocuk cezaevi koşullarında yaşayarak zulüm görüyor; kimisi dışarda en çok ihtiyaç duyduğu zamanda, anne babasından ayrı bırakılarak.

Cezaevi kapasitesinin yetersizliği sebebiyle, çok büyük kalabalıklarla yaşamak zorunda kalıyor minikler. Tutuksuz yargılanan yüzlerce kişinin dosyası ise peyderpey onanıyor.

Cezası onanan kişileri de düşündüğünüzde, cezaevlerindeki çocuk sayısının çok daha büyük rakamlara ulaşacağını söylemek mümkün. İnsanlar şafak operasyonları yapılarak, kanunlarca suç sayılmayan iddialar ile gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve yıllarca hapis yatmak zorunda bırakılıyor. Anne baba tutukluluk zulümdür diye yapılan sosyal medya kampanyalarını, olayların zaten faili olan hükümet duymuyor, duymak istemiyor.

Meslektaşlarım hükümetin bu haksız politikasına çanak tutuyor. 20-30 yıllık hâkim ve savcılar en temel hak ihlallerinde, bizzat hukuku silah haline getirmekten çekinmiyor. Masumiyet karinesi askıya alınarak, suçsuz olduğunu ispatla deniyor insanlara! Suçun şahsiliği ilkesi hiçe sayılıp, suçlu sayılan insanların, eşleri çocukları tutuklanıyor.

Herkes biliyor kralın çıplak olduğunu, bu zarardan eninde sonunda dönülmesi gerektiğini, çocukların ülkemizin geleceği olduğunu, bu çocuklara ve ailelerine vurulan terörist yaftasının tutmayacağını!

Merak ediyorum çocuğu olduğunu bildiğim ‘meslektaşım’ demekten utandığım bu insanlar, çocuklarına hala bahsediyorlar mı hukuktan, dürüstlükten? Çocuklarının yüzüne bakabiliyorlar mı?

Bebeği ile yarım saatlik görüş için iki gün yol giden, sütünü sağıp da lavaboya dökmek zorunda bırakılan, sütü kesilen annelerin haklarını ödeyebilecekler mi?

Görüş bittiğinde 12-13 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir çocuğun “baba!” diye haykırışları hala kulağımda. “N’olur sen de gel bizimle, sensiz olmuyor!” diyen. “Babam bu celse de tahliye olmazsa intihar edeceğim” diyen çocukların hesabını verebilecekler mi?

Bunlar sizin evlatlarınızdan daha mı değersiz, ey vicdanı kendi rahatına satılmışlar! Bu kadar mı korktunuz, bu kadar mı vicdansızsınız!

Ses verin n’olur! Yoksa vicdanınız ölünce kulaklarınız da mı sağırlaştı? Yoksa pek bir sevdiğiniz koltuklarınız mı adaleti uygulamanıza engel.

Çocuklar ölüyor duydunuz mu? Kimi Ege’de, kimi Meriç’te, kimi beklerken anasını babasını, elbet bir gün çıkar hapisten diye. Taşımıyor naif bedenleri bunca üzüntüyü. Uçurtma uçuracaktı daha çocuklar, pikniğe gidecekti. Her gece kitap okuyacaktı babası, annesi saçlarını okşayacaktı.

Gözlerinizi açın bir bakın etrafınıza. O kadar çok çocuğun canını yaktınız ki… Onlardan sadece biriydi Yusuf’um. Babası hapisteydi, annesine beş yıl boyunca yoldaş oldu Yusuf, teselli oldu. Hayata onunla, onun için tutunabiliyordu annesi. O da can verdi dilini bilmediği memlekette. Aldınız mı haberini? Kalbi yaşlanmış demiş doktor o kadar üzüntüden. Mutlu oldunuz mu?

Kaç çocuk kanser oldu üzüntüden! Bunca zulmü insan olanın yüreği kaldırmaz. Rahatlattı mı sizi rüşvet gibi verilen maaş zamlarınız!

Çocuklar diyorum efendiler, çocuklar! Saçının teline zarar değmesin diye, uğruna canınızı vereceğiniz çocuklar!

Ey hakimler! Hakkın karşısında vereceğiniz hesabı bilmem ama, gözyaşı döktürdüğünüz bunca insanın hesabını, adaleti sağlayabilecek gücünüz varken yaptığınız adaletsizliklerin hesabını, bir gün adil mahkemeler önünde verecek olmanız tek tesellim!

Ya siz, ey vicdan sahibi necip Türk milleti!

Sanmayın Allah’ın huzurunda sessizliğinizin karşılığı olmayacak. “80 milyona kelepçe yetmez” diyen sokaktaki genç kadar cesur olsaydınız keşke!

Ne diyeyim, zulmünüz tez zeval bulsun.

* İhraç hâkim, Cross Border Jurists Yönetim Kurulu Eş-Başkanı

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Başka çocukların haklarını bir çırpıda gasp edenlerin kendi çocuklarına da hayırları olduğunu düşünmüyorum. Belki başka çocuklar sınırlı olarak o adamın zulmüne maruz kalacaklar ama kendi çocukları hep maruz kalacak. Bence kendi çocukları da risk altındadır ve kendi çocukları da çocuk hakları açısından tasalanması gereken kategoriye sokulmalıdır. Kendi çocuğu olduğunda ona hak hukuk açısından bakmayacaktır. Ona benliği, bencilliği, benim çocuğum olarak bakacaktır. Benim çocuk, onun değil. Onun değil benim olarak bakacaktır. Yani hak hukuk gözüyle değil, benim başkasının çocuğu perspektifinden bakacaktır. Çünkü bütün meseleyi dürtülere indirmiş durumdadır. Hakkı hukuku terk etmiş, benliğinin derinliklerinde kaybolmuştur. Derinliklerde onu yakalayan bir şey karşısına çıkmıştır. Dürtüler. Yani şiddet. Fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet. Ama şiddete uğrayan kendi çocuğu değildi ya içi rahattı. Yani benim çocuk değil, başkasının çocuğu. Burada sadece egonun sahiplenmesi noktasında kendi çocuğu şiddetten kurtulmaktadır. Yoksa kendi çocuğunu koruyan şey cenevre çocuk hakları sözleşmesi değil. Adam o sözleşmeye inanmıyor. İnandığı şey hayatını indirgediği dürtüleridir. Egosu hala sağlıklı çalıştığı için dürtüleri kime yönlendireceğini bilmektedir. Yani bu dürtüleri kendi çocuğuna yönlendirmeyecek şekilde kendi çocuğunu ayırt edebilmektedir. Yani kendi olanı ayırt edebilmektedir. Dünyayı o kadar dar etmiştir ki kendi egosu ve egosu ile ilişkili çocuğu yaşayabildiği müddetçe dünya yıkılsa umrunda değil. Kendisi iyi diğerleri kötü ya sanıyor ki dünya yıkılsa kötüler gidecek iyiler kalacak. Dünyanın kokonları ile oynayan kendisi. Bu kolonlar yıkıldığında geriye ego falan kalmayacak. İnsan demek dürtülere kapı araladığında gözleti kararmakta hayata sadece benim başkasının gözüyle bakmaktadır. O başkasını o kadar yabancılaştırmaktadır ki aslında bu kendisine yabancılaşmanın ifadesidir. Kendisine yabancılaşan bir insan söz konusudur. Daha doğrusu başka bir ifadeyle insanlıktan uzaklaşma söz konusudur. Demek ki insanların içinde bu mekanizma hep var. Yani bulunduğu konumu terk etme ve sosyal varlık olmaktan sıyrılma ve benliğinin kabuğuna çekilme. Bu insan gibiler bir sürü olabilirler ama asla sosyal bir topluluk olamazlar. Asla imar yapamazlar. Ancak var olan imarı mesela hukuk çatısını yıkabilirler. Devleti yıkabilirler. Adalet duygusunu çökertebilirler. Ekonomik güveni yıkabilirler.

  2. Adam kendi çocuğunu korumaktadır. Peki başka çocukları bu adamdan kim koruyacak? Peki yarın bu adam kendi olan çocuğa hak gaspında bulunmaya kalkarsa kendi çocuğunu bu adamdan kim koruyacak? Hayata sadece ben gözüyle bakan birisi bugün kendi çocuğuna yada başkasının çocuğuna zarar vermiyor olabilir ama yarın koşullar değiştiğinde o çocukların güvencesi nasıl sabit kalacak? O adamın hayata sadece benliği gözüyle bakmaktadır hatta başka çocuklara zulüm yapmaya başlamıştır. Zaten egosu etrafında yaşayan insanlar bu tip sözleşmelere inanmamaktadır. İnandığı tek şey var kendi güvenli konumu. O dokunulmayacak sandığı konumu yani pozisyonuna güvenmektedir. Hak hukuka değil bağlı olduğu liderin gücüne güvenmektedir. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayacaklarına aldandıkları gibi ki zulümlere buna işaret etmektedir, aynı zamanda liderlerin de hep var olacağına inanmaktadırlar. Egoları aslında cenevre sözleşmesi gibi hukuku çok iyi bilmektedirler. Hatta herkesten iyi bilmektedirler. Ama işlerine gelmediği için burun kıvırmaktadırlar. Bugün işine gelmeyen şeye yarın muhtaç olduğunda en fazla yaygarayı bunlar çıkartırlar. O yüzden bunlar üzerinde hukuk baskısı zamanı gelince kurulmalıdır. Yani hukuka imdat için her yaklaştıklarında onlara hukuk üzerinden baskıyı kurmak gerekmektedir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin