Cep telefonunda adam asmaca oynamak

YORUM | VEYSEL AYHAN

2013’ten beri aralıksız iftira sağanağı altındayız.

Sağa sola laf yetiştirmeden önce nasıl göründüğümüzü hatırlayalım.

Üzerimize atılan iftira ve çamurlar tarihte hiç kimseye, hiçbir topluluğa atılmadı.

Ülke sınırları dahilinde -kabulü zor olsa da- maalesef yedi kat çamurla sıvandık.

Ve siz, size bakanlardan bu yedi kat çamurun ötesini görmelerini bekliyorsunuz.

Neredeyse akıl sağlığını yitirmiş bir toplumdan sizi iyiliklerinizle hatırlamalarını bekliyorsunuz.

Bu mümkün değil.

Sizce yeryüzünde en az bulunan cevher hangisidir?

→ BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYİN

Bence “vefa”dır. Hele ülkemizde…

Ve siz her gün sabah akşam beyni yıkanan bir halktan vefa bekliyorsunuz.

Size altın muamelesi yapılmasını umuyorsunuz

Balıktan, fil hafızası bekliyorsunuz.

Bu mümkün değil.

Ülkenin bu korkunç fitne karanlığında tek bir soru işareti ile bile muhalefet edeni alkışlamak gerekirken siz, size ters düşen tek cümlesiyle insanları infaz ediyorsunuz.

Ayrıca kimse sizinle yüzde yüz aynı düşünmek durumunda değil.

İnsanları size karşı duruşlarıyla değil, evrensel ahlak ilkelerine uyumlarıyla değerlendirmenin zamanı hala gelmedi mi?

“ADAM ASMACA”

Ben çocukken “adam asmaca “ oyunu vardı.

Sorular sorulur. Bilemedikçe idam sehpası, baş, kol ayak… falan çizilirdi.

Belli sayıda yanlışı geçince “ölmüş”, yani yenilmiş olurdunuz.

Bu oyun şimdilerde hayata birebir yansımış gibi.

İnsan çizmek artık yaygın bir hastalık oldu.

Tek kalemde üstünü çizmek.

Tek bir yanlış söz etti diye silip atmak.

Tek bir defodan yakalayıp idam etmek.

Tek sürçmede üstüne basıp geçmek…

Hayretle seyrediyorum.

Sorasım geliyor.

Siz nasıl insanlarsınız?

Bu tavır insanlığa sığmaz.

Müminliğe hiç sığmaz.

Hiç Risale okumadınız mı?

Hiç Bamteli dinlemediniz mi?

Allah’ın kullarına emrettiği önemli bir vasıf var:

“Âdil” olmak.

Yani adaletle davranmak, kılı kırk yarmak:

“Muhakkak ki Allah size adaleti, ihsanı ve yakınlığı olana atâyı emrediyor ve hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü nehyediyor…” (Nahl 90)

 

Örneği Bediüzzaman Hazretlerinden alıyorum.

Şunu yapar mısınız?

Bir teknede dokuzu katil, bir masum toplam 10 kişi olsa…

Bu teknenin batırılmasına onay verir misiniz?

Hemen “onay vermeyiz” demeyin.

Onaylıyorsunuz hem de hiç acımadan.

TEST EDELİM

Karşınızda bir insan var.

On ayrı özelliği veya vasfı var.

Varsayalım ki size göre dokuzu kötü.

Ama iyi bir vasfı var.

Mesela karşınızdaki şahıs:

-Bizzat zulmetmiyor.

-Zulmü desteklemiyor.

Sadece bunlar bile bir insanı el üstünde tutmaya yeter.

Ama ayrıca;

-Yapılan zulme açıktan itiraz ediyor.

-Zâlime karşı kahramanca bir duruş sergiliyor.

-Mazlumlara maddi veya manevi destek oluyor.

-Herhangi bir mağdurun avukatlığını üstleniyor.

Bunların hiç biri hapse girmeyi göze almadan yapılacak işler değil.

Ama siz bu insanı veya bu insanları tek bir cümlesi ile tek bir kelimesi ile linç ediyorsunuz.

Şimdi bu vasıflar o kadar kıymetli ki ben bunları tartacak terazi bilmiyorum.

Ayrıca hukuk ve adalet ele bakar dile bakmaz.

Ben insanları fiilleriyle yargılayabilirim.

“Şu sözü etti”, geçmişte “bu sözü etti” diye linç edemem.

Bir de “Vay sen nasıl falanı filanı savunursun” diyenler var ki…

Artık onlara ne insanı kriterleri ne de insanca davranmak nedir anlatmak mümkün değil.

 

İNFAZ AHLAKI !

9 katil yüzünden 1 masumu uçuruma itemezsiniz.

Peki bir de o teknede 9 masum 1 katil varsa?

Onu batırabilir misiniz?

Çok acı ki siz tek kalemde batırıyorsunuz.

Tek bir kötü vasfı yüzünden, dokuz altın gibi vasfı elinizin tersiyle itiyorsunuz.

Hatta ne yaparım da o güzel vasfını yok ederim diye kafa yoruyorsunuz.

“Proje” diyorsunuz.

“Şerefsiz” diyorsunuz.

“Mağdur soyucu” diyorsunuz.

“Zaten sen falan falan işleri yapmıştın.” diyorsunuz.

“Birilerinin maşası” “Gizli Ergenekoncu” veya “Derinlerin adamı” diyorsunuz.

“İleride şunu demek için şimdi bunu diyor.” diyorsunuz.

Size göre olan tek bir yanlışından dolayı o şahsı idam ediyorsunuz.

Yurt dışında, güvenli bir limanda, elinizde telefon “adam asmaca” oynuyorsunuz.

 

STRATEJİK AKIL

Bir insanın davranışları strateji kaynaklı olmamalı.

Eğer davranışları strateji ve siyaset yönlendiriyorsa samimiyet ve dürüstük biter.

Ama bazı arkadaşlara sorsan kendilerini çok büyük bir stratejist sanırlar.

O zaman onlara şunu sormak hakkımız:

“Hedefin karşındaki düşmanı yıkmak veya alt etmek ise ona karşı çıkan birilerini niye yıpratmaya çalışıyorsun?

Bir diktayı zayıflatacak adımları olumlamak için ille bizim işimize yaraması mı gerekiyor?

Onlarla uğraşmanın, düşmanının düşmanıyla kavga etmenin neresinde strateji var?”

 

“BENZİN DÖKÜP YURDU YAKMIŞ”

Fitnenin 7 çeşidi var. Sağdan, soldan; üstten alttan, önden arkadan ve içten.

Mesela yediden biri koşup geliyor.

“Abi biliyor musun, filan kişi falan semtteki yurt binasını benzin döküp yakmış.”

“Abi duydun mu? Yurdun kasasında da şu kadar para varmış, o da yok!”

Soruyorsun, sen gördün mü?

“Yok ben görmedim de kuzenim görmüş ki hayatta yalan söylemez.”

Kulağınıza gelen böyle bir cümle kaderin sizin önünüze koyduğu çok zor bir imtihan sorusudur.

Ya kazanırsınız veya kaybedersiniz.

Ortası yok.

Şuna yaparsanız kaybedersiniz:

“Vay şerefsiz! Hemen herkese haber verin. Onu dışlasınlar. Derhal görevden alın. Boynunu vurun!”

“Demek o da hain çıktı…”

“Belliydi canım. Ben anlamıştım zaten…”

 

AHİRET ÜZERİNE KORKUNÇ BİR KUMAR

İşin kolayı böyle yapmak.

Çünkü “adam asmaca” oynamak keyifli bir oyundur.

Yere ne kadar çok insan cesedi yığarsanız o kadar iyidir!

Basınca yükselirsiniz, başınız göğe erer!

Veya şöyle davranırsınız.

“Kişiye, her duyduğunu aktarması yalan olarak, yeter!” (Müslim) hadisini kendinize rehber etmişinizdir.

Duyduklarınıza, e-mailinize düşene sözlere, DM’den gelen ithamlara hemen inanmazsınız.

Eli tetikte bir sürek avcısı gibi her kıpırtıya ateş etmezsiniz.

İlkel kabilelerde bile ifade almadan gıyabi kararla kimseyi idam etmiyorlar.

Önce itham edilen kişiyi bulur, önyargısızca dinlersiniz.

Bu yetmez.

Olay yerine gidersiniz.

Tanık beyanlarına başvurursunuz.

Dedikodu jeneratörlüğü yapmazsınız.

 

YA YALANSA…

“Fitne katilden beterdir.”(Bakara, 191)

Eğer on ithamdan biri bile yalansa bu yalan sizin istikbalinizi karartır.

Bir de genel bir iftiraya alet olmuşsanız ve bu insanların biri bile masumsa katiyyen kurtulamazsınız.

En hafifi şu olur:

Kader kalemleri size öyle bir tuzak kurar ki ölmeden önce gerçekten bir yurda benzin dökersiniz.

Veya istemeden öyle bir rezilliğe bulaşırsınız ki diğeri bunun yanında hafif kalır.

Ve sonucunda insanlar sizi bununla yargılar.

Kaçışı yoktur.

Tek çare iftira attıklarınızı tek tek arayıp bulmaktır.

Her birinin elini ayağını öper af dilersiniz. Helallik alırsınız.

Veya zaten burnunuz havadadır umursamazsınız.

Kibrinizi incitmez hesabı öbür tarafa  bırakırsınız.

Böylece ötede bir fitne taşıyıcısı olarak, gerçek fitnecilerle beraber yargılanırsınız.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Sayın Genel Yayın Yönetmenim, böyle bir yazı için size teşekkür ederim. Aslında bu konuda yazabilecek çok daha fazla düşüncelerinizin olduğuna, konjonktürün ancak bu kadarına izin verdiğine de eminim…

  2. Ya böyle bir yazı bile yorum almıyor ya, ona yanıyorum. Kardeşim, yazılan bu yazıdaki dert hemen hepimizin, -en azından kimi zaman- içine düştüğümüz bir dert değil mi!? Veysel bey, eğer yapabiliyorsanız önerim, okuyucunun geri dönüşünü, düşüncelerini yorum köşesinden göndermesini sağlayın. Okuyucuya, yorumuna önem verdiğinizi gösterin mesela. Koskoca tr724’ün, en yukardaki ilk 8 yazısına gelen toplam yorum, Havuzun devşirme amiralinin bir yazarına gelenin 1/10’u bile değil.

    • Ya arkadasim, kac kisi okuyor ki kac kisi yorum yapsin? Sen kalkmis “okuyanlar geri donmuyor” diyorsun. Sanki yazarlarin da cok umurunda hani. Hadi okurlar yorum yapmiyor, yazarlar neden birbirine yorum yapmiyor?

  3. Birkaç yıldır eşinden ve çocuklarında ayrı, içi yanan ve belki de bu nedenle şahinlerin en sivri dillilerinden bir kardeşime: “gece kalktığınızda, kemerbestei ubudiyet içinde el açıp, bu adamlar için de dua ediyormuşşunuz” dedim.
    “Abi hiç olur mu? Benim onlara nasıl beddua ettiğimi bir bilseniz” dedi.
    Dedim ki: “Kardeşim, bunlar için “müslüman değiller” diyebilir misiniz?”.
    Durdu, düşündü: “Münafık özelliği taşısalar da kafir ya da münafık diyemem” dedi.
    “Siz her rekatta “iyyake NAbüdü ve iyyake NEstain; ihdiNAs sıratel müstakim” demeseniz namaz olmaz. “Nun” gemisine hangi müslümanları almıyorsunuz ki!? Dualarda “Allahım hidayet kabilse hidayet et, kendileri için hidayet diliyorlarsa hidayet et, Muradı İlahi hideyet ise hidayet et ama eğer hidayet kabil değilse, kendileri için istemiyorlarsa, Muradı İlahi de o istikamette değilse, Rabbim biran önce bu zalimlerin zulümlerine mani olsun diye dua edelim” dedim. O da başını sallayıp tasdik etti…

  4. Guzel, bir yazi. sadece sosyal medya da her duydugunu paylasan, ve itibar suikasti yapanlari degil, beni de irgaladi,, otekilestirmek suretiyle, onlarca kisiyi adam asmacadaki gibi katlettigimizi ve megerse, uzerine basilip, kendimizi yukseklerde zannettigimizi, zannedip…
    Fitneye ortak olusumuza dikkat cektiginiz icin cok tesekkur ediyorum

  5. ayni seyleri Ak Parti ve Tayyip destekcileri de soyluyordu, hutbelerden giybet etmeyin diye bagiriyorlardi.

    bu yazdiklarinizin varacagi yer, yapilan yanlislarin konusulmamasi ve faillerinin de rahatca ortalikta gezinmesidir.

    adalet, gordugun yanlisi kamu menfaati icin soylemeyi de gerektirir.

    ayrica, herkesin gozu onunde yapilmis seylerin konusulmasi giybet degildir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin