‘Bunları duymamak için 4 yıl daha yatardım’

YORUM | VEYSEL AYHAN

Size bazı altın sözler derledim. Hayatı boyunca şeffaf yaşamış, hiçbir istifhamı cevapsız bırakmamış bir müstesna insanın bugünün diliyle “mal beyanı” diyebileceğimiz altından satırları:

“Şu üstümdeki sakoyu, yedi sene evvel eski olarak almıştım. Beş senedir elbise, çamaşır, pabuç, çorap için dört buçuk lira ile idare ettim. Bereket, iktisat ve rahmet-i İlâhiye bana kâfi geldi.”

“Şu altı aydır otuz altı ekmekten ibaret bir kile buğday bana kâfi geldi. Daha var, bitmemiş. Ne miktar kifayet edecek, bilmiyorum.”

“Ramazan’da benim idareme bakan mübarek bir hanenin ve sadık bir arkadaşım olan o hane sahibi Abdullah Çavuş’un ihbarı ve şehadetiyle, üç ekmek, bir kıyye pirinç bana kâfi gelmiştir. Hattâ o pirinç, on beş gün Ramazan’dan sonra bitmiştir.”

“Üçüncüsü: Dağda, üç ay, bana ve misafirlerime bir kıyye tereyağı, hergün ekmekle beraber yemek şartıyla, kâfi geldi.”

“On sene zarfında yüz banknot ile idare eden günde bazen kırk para ile geçinen ve yetmiş yamalı bir abayı yedi sene giyen biri adam…”

Hem kimsesiz, acınacak bir gurbette, hem sako ve fanilâ ve pabucunu satmakla maişetini temin eden fakîrü’l-hal…”

Bunları “Böyle yaşanması lazım” anlamında söylemiyorum. Nübüvvete veraseti temsil makamındaki bir insanın hassasiyetlerini ifade ediyorum.

O tarihlerden 1990’a geliyorum. Aşağıdaki sözler ise Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Süleymaniye vaazından:

“Kendi arzularımı bıraktım. Bulunduğum yerlerde hasırın üstünde yatmaya kanaat ettim. Faziletfuruşluk, fahir için arz etmiyorum bunu. Tek düşüncem bu olsun dedim. Ve Allah’a o kadar niyaz ettim ki. Allah’ım ölürken cüzdanımı kurcalasınlar içinde kefenime yetecek kadar bile para bulamasınlar. Allah’ın senin şu sadık şahitlerinin yanında sana bir kere daha söylüyorum. Cüzdanımın içinde bana kefenliğe yetecek kadar bile para bulamasınlar. Bunun ötesinde şuna dua ettim. Varlığı olan bir aileden geldim. Fakat baş aşağı giden varlığını kaybeden... Allah’ım dedim. Ben hayatta kaldığım sürece Fethi’nin kardeşlerine babasına amcalarına dahi servet verme. İşlerinin iki ucunu bir araya getirme. Ben iffetimle bu işi götürmeye çalıştım. Bir şey demesinler diye uğraştım. İbrahim Ethem gibi gideyim dedim. Ve size de öyle seslendim. Öyle olun dedim.”

Peki “öyle” olduk mu?

İsteyen istediği gibi ticaret yapar ve meşrudur.

Dileyen kafasına göre fetva bulur borsaya girer.

Kimsenin bir şey demeye hakkı yok?

Ama siz düşüncelerini alıntıladığım bu müstesna insanlara eklemli yaşıyorsanız, onlarla bütünleşmişseniz ve temsil makamında bulunuyorsanız, onların mefkuresine “ihanet” içinde bir hayat yaşayamazsınız.

Bunu tekzip edecek her görüntü bir “konum hainliği” olur.

Hizmet Hareketi’nin temel felsefesi budur. İnsanları cezbeden de bu duygulardı. Kadınıyla erkeğiyle herkes bu istiğnaya gönlünü verdi. İşçisi memuru zar zor geçinebildiği maaşından himmet etti, küçük esnaf sekiz metrekare dükkanından kazandığıyla okul yapanların arasına koştu. Yüzde onlar, on beşler… Bunlarda binde bir bile suistimal bulmak zordur. Verenlerin kontrol edebildiği şeffaf hiçbir mekanizmada sıkıntı olmaz. Hizmet mefkuresi bu güven ve itibarla inşa edildi.

Yazı yayınlanalı bir hafta oldu. Açıklama gelir diye bekledim. Onlarca mesaj ve e-mail aldım: “İşin aslı nedir?” “Lütfen yalan olduğunu söyleyin!” “Niye susuyorsunuz?”Açıklama yapmadıklarına göre demek ki doğru” “İçeride 4 yıl yattım, bunları duymamak için bir o kadar daha yatardım” böyle acı sözler.

“Kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayın” (Buhârî) hadisi muhteşem bir ikazdır. Bu konumda şeffaf olmamak, gerektiğinde mal beyanında bulunmamak bu güven ve itibara ihanettir.

Hocaefendi’nin varlıktan kaçınma hassasiyetinin, gerekirse Hizmet için varlığını feda etme noktasına yükselişini ise şu sözler ilân ediyor.

“Hizmete benim yüzümden zarar gelecekse… O sıkı takip edildiğim dönemde Allah’ım bu adamlar beni kafalarını taktılar. Eğer benimle Hizmet’e zarar gelecekse ve benim kendi kendimi yok etmem bu iş için, benim müesseselerime zarar gelmemesi için bir yolsa ben buna da razıyım… Afrika çöllerinde bir yere gidip namımı nişanımı kaybettirmeye o kadar çok düşünmüşümdür ki.” (FKM Sohbetleri)

Hocaefendi’nin bakış açısı buyken Hizmet’in göz bebeğinde matlık iddiası mide bulandırıcıdır. Eğer ben Hizmet’e leke getirecek bir konuma geldiysem ve gerçekten Hizmet insanı isem yapacağım tek şey nam ve nişanımı unutturmak için ya bir Afrika çölüne veya bir kuzey ülkesine çekip gitmektir. Böylece Hizmet ettiğim o müstağni insanın itibarını korumuş olurum. İnsanların zihnindeki sorulara cevap vermemek, susmak ve önemsememek korkunç bir kibirdir. Eğer iddialar yalansa -ki çok isterim- çıkar mal beyanınızı A’dan Z’ye dokümanlarıyla, ilzam değil ikna çerçevesinde açıklarsınız ve fitneleri bitirirsiniz.

Böylece herkes o istiğna dokusuna uyumunuzdan dolayı elinizi öper.

Fakat -bir kişi hariç- herkesin büyük ölçüde malumu olan bir meseleyse ne yapmak lazım?

Güç ve zenginliğin çürütmeyeceği kimse yoktur.

İsterseniz Hacerü’el Esved’in taşıyıcısı olun, isterseniz Cennet’in kapıcısı olun. Güç ve zenginlik sahibiyseniz çürür ve bir zâlime dönüşürsünüz.

Ve zulmünüzü perdelemek için tekrar zulme başvurursunuz. Ki örneği tek değildir.

Peki bu kan ve doku uyuşmazlığını kim giderecek?

Nübüvvete veraset yükünü sırtında taşıyanlar peygamberane davranmak zorundadır. Onlar CEO değildir, genel müdür de değildir. Öyle olmamak zorundadırlar çünkü o makamın kovduğu insan iflah olmaz. Onlar, çocuklarının arasını bulmaya çalışan “baba” veya “anne” gibidirler. Kovamazlar, kimseyi kapısından atamazlar…

Peki ya diğer merciler… O işin geneline müzahir olanlar? Genel kurullar, heyetler…

Bunlar bu tenakuzu gidermek için ellerinden geleni yapmak zorunda değil mi?

Milyonlarca tayin yapılmış, niye birkaç tane daha yapılmasın? Hani herkes hicret etmeliydi? Hani herkes tayine tâbi idi?

GEREKTİĞİNDE ÖMERÎ DAVRANAMAYANLAR “ERGEN”LERİN MEL’ABESİ OLUR!

Bir insan nasıl bir kudrete ulaşmıştır ki “tayin teklifinin teklifi” bile hayretle karşılanır?

Bu sorumlu kurullar pasif seyirci olursa milyonların itikadının sarsılmasından tek tek sorumlu olurlar. Kaderin cevabı çok ağır olur. Efsanevi hizmet hayatları bu veballe riske girer. Gerektiği zaman Ömerî davranamayanlar günü geldiğinde büyüttükleri “ergen”lerin mel’abesi olur!

Ölçümüz başkaları değil:

“Bırakın ehl-i dünyayı; onların nereye yuvarlandığı belli!.. O arabalar ile nereye gidileceği, o villalar ile nereye gidileceği, o alkışlar ile nereye gidileceği, o millete zulüm yapmakla nereye gidileceği bellidir. Bırakın onları!.. Onların işi bitmiş… Ama Cenâb-ı Hak, sizi çok önemli bir konumda konumlandırmış. Tekrar ediyorum: Konumun hakkı veriliyor mu acaba? (Herkul.org’dan)

Yazıyı iç geçirerek Bediüzzaman Hazretlerinin devletin resmi kayıtlarına girmiş miras envanteriyle bitireyim:

“Gümüş kaplı arkasında tren resmi bulunan saat, lacivert gabardin kumaştan mamul cübbe, içi pamuklu sırınmış namazlık, sırınmış pamuk hırka, iç gömleği, 1 çift yün beyaz çorap, bezden mamul seccade, basma kaplı küçük yorgan, siyah başlı pamuk yastık, kırık bir gözlük, Orijinan marka termos, çinko ibrik, küçük leğen, küçük çinko tencere, çaydanlık, bavul, şemsiye, çalışır vaziyette pusula, takvim, iki adet kalem ve dua kitabı.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

24 YORUMLAR

  1. Insallah iyi olur. Maneviyati kirmayalim. Konusa konusa kardes kardese cozulecektir hepsi. Ve derken cok daha arinmis bir topluluk ortaya cikar.

  2. Teşekürler Veysel Bey hizmeti temsil eden herkes açık ve net olmalıdır. Herşeyiyşe hesap veilir olmalıdır. Bu misyonu taşımayacaklar bir an önce işi bırakıp ne isterlerse yapabilir. Hizmeti savunan kişilerde hizmet adına ahkam kesmemelidir. Gazetecilere “jurnalcı diyerek” başkalarını da karalamamalıdır.

  3. Bana kalırsa, ben de brütüs demişsiniz. Allah’ın ne kadar adil olduğunu görüp, ona hamdediyorum. Bu topluluk da böyle niteliksizmiş demek ki başına gelenleri hak etmiş. Daha neler gelecek kim bilir? Allah terbiye ediyor işte. HE’yi anlamamışsınız gibi geldi bana. Hemen güvensizlik göstergesiyle dağıttınız ortalığı.

  4. İddia doğru da olsa, yanlış da olsa kaybedildi.

    Benim açımdan şu kısmı bilhassa kabul edilemez. Para için kavga ediyorsunuz. Para bol iken, böyle şeyler gündeme gelmiyordu, parasız kalınca herkes birbirine girdi. Yani fedakarlık vs tüm değerler ağızdaki boş laflarmış. İlk sınavda o tatlı sözlerin yalan olduğu, kalpten gelmediği anlaşıldı. Dahası üç kuruşluk dünyadaki para için, TR’de zor durumda olan, kararsız insanları satmış olduğunuz. Onların manevi güçlerini düşürdünüz. Yani büyü bozuldu artık.

    En azından beni kaybettiniz. Ben böyle satıcı bir grupla neden beraber oturayım kalkayım ki… TR724’e bu son girişim olsun inşallah, Allah’ın izniyle.

    • Birilerinin yanlışları için ne kendinize neden koskoca camiaya zulmetmemeli değil misiniz?
      Ki şu yazıda da olan gayret “varsa bir eracif temizlenmelidir.” üzerine. Kurtarılmak istenen para değil hizmet insanlarının kaybettikleri veya kaybetmek üzere oldukları hayallerini geri geri kazanmaları..

    • Evet malesef bunları da gördük. Daha da görüp duyacaklarımız da var belli ki. Eski hal muhal Allah hizmeti bir yere sevk etti ve cebren temizliyor bence. Eğer hizmet tiranları buna direnip hakkı savunanlar da sessiz kalırsa o zaman ümitsiz olurum. Ama bu itirazlarla ümidim arttı.

  5. Aslında az veya çok herkesin hayatı Cevdet Turkyolunun hayatı ile aynı, ailesini geçindirmek zorunda olan ve bunu ticaret yoluyla yapmayı tercih etmiş bir insan olarak Cevdet beyin yaptığı işde bir yanlışlık yok . Geçinme yöntemini icra ettiği yer ve kazancının ortalama bir fertten fazla olması onu birden tartışılır bir duruma sokuyor. Hele de bir çok insanın mevcudu kaybettiği hengamda. O da herkes gibi darbe yemiş bir insan tüm ailesinin, akrabalarının ve kendisinin tr deki mal varlıkları elinden alınmış. Çoluğunu çocuğunu namerde muhtaç etmemesi gereken bir insan olarak ne yapmalıydı herkes kendi vicdanında cevap versin. Gerek o konumdan dan dolayı gerekse yöntemleri elbette tartısılabilir, deniyor ki konumunu kullandı, o konumda olmayı kendisinin istemedigini ve planlamadıgını dusunuyorum, o konumda bir an dısarı cıkıp calisma durumu olmayan bir insan ne yapabilir. İşin insafla bakılması gereken yonu bu, diger tarafı bir cok insanı kıskandıracak veya kızdıracak miktarda kazanca ulasması işte bu nokta herkesi baglaması gereken bir nokta sadece cevet turkyolu degil herkes benzer bir cenderenin icinde ve herkes cenabı hak kuranda muminlere nasıl bir sosyo ekonomik gelisim ve paylasim oneriyor dikkatlice okuyup o yolu hayata gecirmemiz gerekir. dışarıdaki dunya zaten adaletsiz isleyen bir dunya ve camianın icinde rahatsızlık konusu olan sey dısarıda normalite olarak yasanıyor ve camianın icindeki insanlar o normalite ile sivrilebiliyor. bu tartısmanın hayırlı bir sonucu uretmesi umuduyla ha gayret yolumuzu aydınlatacak metodu kurandan cıkaralım insallah

  6. 20 yılda 40.000 mektup ulaşmış.
    Yılda ortalama 2.000 mektup.
    Günde ortalama 5-6 mektup.

    40.001’cisine konu olan şahıs, kendisiyle ilgili mektubun ulaşmasını engellemek istemiş; o da ulaşmış.

    Engellenmek istenen, daha önceden benzeri bir hadise yaşamamış olmalı ki, yaşananları paylaşma lüzumu hissetmiş.

    Demek ki oraya kadar giden mektuplar ulaşıyor. ulaşmama ihtimali 40.000’de 1 bile değil…

    • Salih Güzel bey, ben de sizin gibi düşünüyorum.
      Osman Abi gibi hassas birinin, -birilerinin iddia ettiği gibi- ulaşmayan, ulaşamayan mektuplar sözkonusu olsaydı, bireysel olaydan ziyade işin bu yönüyle ilgileneceğini, en azından “daha önce de olan/olduğunu bildiğim, benzerlerinin olduğunu duyduğum” vb. yarım cümleyle de olsa, bütün bir cemaatle ilgili birkaç kelimeyi açıklamasına eklemesi gerekirdi diye düşünüyorum.
      Demek ki, birilerinin fırtına estirdikleri gibi ulaşmayan bir bilgi yoktu ama her meseleye gereği gibi, gerektiği ya da beklendiği şekilde müdahale edilememiş olması işin ayrı bir yönü…
      Veysel beyin kaleme aldığı, “konumunun hakkını verme” ise beni tamamen aşan bambaşka bir konu…

      • İkinizde güzel yazmışsınız. Ben çok okumadım edebiyat bilmem. Hadi şimdi ismini anıp gıybetini yapmak istemediğim birileri çıksın haberler ulaşmıyor desinlerde göreyim. Cevabım hazır. Körmüsünüz kardeşim en yakınındaki adamın aleyhine olan mektuplar bile ulaşıyormuş işte.

  7. Doğruları eğip bükmeden, Allah rızasını gözeterek, her şeyini feda etmiş ve kalanını da etmeye kararlı hizmet insanlarının hissiyatını dikkate alarak kaleme aldığınız makaleniz için tebrik ederim.
    Vallahi aptal yerine koyulmak çok zorumuza gidiyor, yaşadıklarımız ise davamız için çok değil. Sayfalarca yazmak, saatlerce konuşmak gerekiyor ama bunlara enerjimiz kalmadı artık.. yoruluyorsunuz, tükeniyorsunuz.. en sonunda umursamamaya başlıyorsunuz, boşvermişliğe salıyorsunız.. ümitsizliğe giden yolda adım adım ilerliyorsunuz. Ümit oluyorsunuz; ilminize, kaleminize sağlık..

    • Boşvermişlik değilde “tevekkülte alallah” sizdeki ve dahi bir çoğumuzdaki bu hâl. Olacakların en hayırlısı olmuş olandır der hazret.
      İnşallah hayır var bu olayların hepsinde.
      Yeis yok.
      Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler

  8. Yazınızda Afrika’nın yanında “kuzey ülkelerine çekilmeli” ifadesini gördüm. Aman nolur ‘konum hainleri’ böyle bir şey yapmasın. Tayin de olmasınlar. Bu nezih yerleri kirletecek olanı istemiyoruz.
    Mal makam sevdalılarına eyvallah etmediğimizden memleketimizde malımızdan olduk, makamımızdan olduk. Yanımıza bir bavul bile alamadan çoluk çocuk buralara geldik. Çok şükür rabbim yollarda perişan etmedi. Fakat hiç bir ensara da denk gelmedik.
    Zaman gösterdi ki artık hiç bir sıkıntı görmeyen, her daim hadim olduğunu söyleyen ama kral gibi davrananları bünye kaldırmıyor. Her an onay alabileceği kişilerden ekip kurarak çalışan, yeni tekliflere kapalı, türlü ve lüzumsuz hiyerarşik kadrolar ihdas ederek insanlarla arasına mesafe koyan laubali ilahiyatçılarla zaten imtihan ziyadeleşiyor. Bunlar dururken bir de kapının tokmağında 50 yıl geçirip güzelliklerden nasibi olmayanlar, eli soğuk suya değmemiş, sıcak koltuğu bırakamayanlar tayin olacak ve güzel işler yapacaklar öyle mi? Hiç sanmıyorum. İstifa etseler daha hayırlı olur. Herkes eşitken birileri daha eşit olmasın. Ülke 1984’ü yaşarken buralarda da Orwel’ın çiftliğindeki muameleyi istemiyoruz. Artık eski hal muhal hocam.

  9. Allah razi olsun . muhasebemiz adina cok enfes bir yazi . Rabbim bizlere bugun bu yazida gecen gibi nexih ihlasli hayat yasayan binlerce abi gosterdi. basta buyugumuz , sonra haci kemal , adem tatli, vefat edipte ardinda hic miras birakmayan binler. hayatta olup da bilhassa bu surecte rizkini tastan cikarip ama hizmette daim olan niceleri gosterdi.,. resit haylamaz abi , yavuzer abi, haci muammer .gibi binlercesi …. hamdolsun Rabbime. bizi onlarin yolunda eylesin . cam kiriklarina pirlantayi satanlardan degil.

  10. 30 yıl once bana bir arkadaşim “hocaefendi rahmetli olursa halifesi kim, hocaefendi kimi gosteriyor halife olarak” diye sormusdu. Ben o arkadasima ” hocaefendi den boyle bir atama veya îma duymadim, benim de hic aklima gelmemisdi bu husus” demisdim. Bu gun hâlâ halife diyecegimiz birisi yok demi. Olabilecek çapta olanlar da yaş itibariyle hocamiza yakin yaşdalar. Düşünüyorum da, bu da hizmetin ( alisilmis dini cemaatlerin yapilanmalarinin aksine) örnekleri kendinden olan bir yani belki de. Belki de bu hizmet tamamen Demokratik, Şeffaf, Sistematik kendine özgün yapisina evrilecek. Tarih boyunca beylik, padisahlik ile yonetilmis toplumlarin bu dönüşümü Hissiyat ve Fikir olarak yaşayip, hayata aktarmalari zor, sancili olacaği aşikar; Ama açiğa çıkan sıkıntılar gosteriyor ki Demokratik, Şeffaf, Sistematik işleyiş hizmet hareketinin temadisi ve insanlığa mâlolması için, en iyi ve belki de tek yol. Rabbim İhlasdan ayirmasin.

  11. Hocam, bu surecte bircok hadiseler oldu fakat tek bir hizmet yoneticisinin ben vazifemi tam olarak yapamadim diyerek yerini genclere biraktigina sahit olmadim. Hic mi yanlis,hata yapan konumun hakkini veremedigini dusunen kimse yok? Yoneticilerde problem oldugu zaman bu is kisilere bagli degil, Allah lütuf ediyor hizmetler yuruyor deniyor. Bu is kisilere bagli degil problemli arkadaslari sorunlar buyumeden degistirelim denmiyor.
    Dogru durust denetim olmadigi icin problemler cok fazla buyumeden mudahale bile edilmiyor. Problemi daha ortaya cikma belirtileri tazeyken tespit edip cozecek bir mekanizmada yok.
    Yine Insanlarin mal varligi vs tartismalari bu sekilde ortaya cikmadan, hic mi olaylara sahit olan yoktu, ve bu insanlar uyarmadilar.
    Sizin Hocaefendi ve Ustad ile verdiginiz orneklerin tam tersini sagolsun buyuk abiler bu konular konusulmasin diye yine Hocaefendi ve Ustad’i kullanarak anlatiyorlar.
    Asil cozulmesi gereken problem; yonetici dedigimiz abilerle herhangi bir problemi olan bir hizmet insaninin gidecegi bir platformun ve bilinen boyle bir mekanizmanin eksikligidir.
    Simdi sosyal medyanin yayginligi ve fazla kullaniliyor olmasi bu olaylari gun yuzune cikariyor, cogu uzeri ortulmus sorunlar.

  12. Beni üzen tek şey birilerinin bankasya yi kelepir fiyata satmak için oynadıkları oyunda hisse çok düşünce satın alan pek çok ismi spk marifetiyle bertaraf etmesi kendilerinden başka hisse piyasinda etkin birisi bırakmadan hisse senedini baskilamisi ardından BDDK nin 80 kuruşa satmaya kalkması gerçek değeri ile arada ki farkın ne olacağı tartışılırken bu olayda SPK marifetiyle men edilmiş insanlara birde sanki gerçekten bir kabahat i varmış gibi davranılması olmuştur. Aslında inanın her söyledikleri yalan olmuş bı gruptan referans bile alınmaz 5 sene once yazdığı haber yeniden kalkıp kanallarda okunmaz diye düşünüyorum

  13. Tepedeki bu kokuşmuşlukların ve yozlaşmaların alta yansımasını yıllarca önce görüyordum da bu adamlar nasıl hizmette barınıyor ve yükseliyor ağabeyler bunu görmüyor mu diye hayret ve taaccüb ediyordum.Şİmdi kirli çamaşırlar ortaya döküldükçe balık baştan kokarmış diye şimdi şimdi anlıyorum.

    Çok ama çok geç de olsa Ahmet Dönmez’e iyi niyetli de olsa kötü niyetli de olsa bir teşekkür borcumuz var.Herkesin gördüğü ancak kimsenin ifade edemediği bir gerçeği gösterdi.

    Benim için esas olan Hocaefendi ve onun yazdığı söylediğidir.Hayatını da az çok biliyorum gördüğüm de bana yeter.Diğer insanların benim gözümde hizmet yönüyle bir değeri yok.Yarı Hocaefendi gittiğinde bu insanların nezaretindeki hizmete kimse itibar etmeyecektir.Burunlarının dibinde gözlerinin önündeki bu kadar çirkinliğe ve kokuya duyarsız bir gruba kimse de itibar etmeyecektir.

    Ne diyelim.Allah sonumuzu hayretsin.Hocaefendi’ye de uzun bir ömür versin ve başımızdan eksik etmesin.Biz galiba en büyük imtihanı O gittikten sonra vereceğiz.Bu günleri bile mumla arayacağız sanki.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin