Brunson vakası ve rejimin anladığı dil

Yorum | Prof. Dr. Mehmet Efe Çaman

İtham ve ispat arasındaki sağlam bağlantı olmadan, kendileri için tehdit olarak gördüklerini birer-birer elimine ettiler. Belli ki bazı grup ve kişiler uzunca süredir hedefteymiş – bu anlaşılıyor uygulanan sistematiğe bakıldığında. Amerikalı evanjelik Pastör Andrew Brunson da bu metotlarla hedefe konmuş ve hukuksuzca mağdur edilmiş biri. 7 Ekim 2016 tarihinden bu yana hapishanede tutuluyordu. Tutuklanmadan önce 23 yıl legal bir şekilde Türkiye’de yaşamış birinden bahsediyoruz. Bu süre içerisinde her zaman hukuka ve içinde yaşadığı ülkeye saygılı bir şekilde yaşadı Brunson. Kimseye zararı olmadan, idealleri ve inancı doğrultusunda, kilisesi ve cemaati ile beraber kendi inancını yaymaya, insanları kendi inancı hakkında bilgilendirmeye dayalı idealist bir yaşan sürdü. 15 Temmuz sonrasında “FETÖ” için suç işlediği iddiasıyla kriminalize edildi, itibarsızlaştırıldı, özgürlüğünden oldu, ailesi ve kilisesi ile, hatta ülkesi Amerika Birleşik Devletleri’yle bağlantısı kesilmeye çalışıldı. Bir Protestan papazının Gülen Cemaati adına “suç işlemesi” gibi anlamsız bir iddianın anlı şanlı “Türk adaleti” (!) tarafından benimsenerek fabrikasyon ve artık standardize edilmiş kıvama ulaşmış mekanizmalarla, iki yıla yakın zindanda süründürüldü.

Savcılık Brunson’un sadece Cemaat için çalışmakla kalmadığını, aynı zamanda PKK için çalıştığını da iddia ediyor. Bunun yanında Brunson’un ABD istihbari birimlerine çalıştığı da iddia edilenler arasında. Brunson “FETÖ” ve PKK ile bağlantılıymış, ABD için casusluk yapıyormuş, 15 Temmuz darbesinin planlanmasına yardım etmiş. Sirk kıvamında geçen mahkemelerde yargıçlar Brunson’ın suçsuzluğunu kanıtlamak için ifadelerine başvurmak istediği tanıkları bile dinleme zahmetine katlanmadı. Brunson’ın ismini verdiği tüm tanıkları reddederek “dönemin ‘yargı’ ruhuna uygun” hareket etti. Bunun ne demek olduğunu biliyoruz. Sonuçta reis – ABD’de yaşayan Gülen’i kast ederek – “al papazı, ver papazı” demiş, böylelikle cümle âlem Brunson’ın bir rehine olduğunu, pazarlık için keyfi şekilde bir Türk hapishanesinde tutulduğunu, suçlamaların asılsız ve siyasi gerekçelerle – ve baskılarla – yapıldığını, daha da önemlisi Türkiye’de “hukukun” artık yürütme tarafından sadece yönlendirilmeyip, aynı zamanda tümüyle kontrol ve kumanda edildiğini görmüş oldu. Deniz Yücel gibi. Alman devleti Yücel’in içeriye alınma ve içeride tutulma sürecini daha rasyonel değerlendirmiş, ABD’den daha hızlı teşhis koyarak Türkiye rejiminin anladığı dilden konuşmuş, vatandaşının rehineliğini sonlandırmayı bilmişti. Almanların Türkiye ile deneyimleri daha derin neticede. Almanya muhtemelen on yıllardır hem Almanya’daki Türkler, hem de AB sürecinde Alman devletinin Türk derin yapılarını tanıma fırsatı bulması nedeniyle Yücel’in kurtarılması konusunda prosedürel yollarla hareket etmek yerine daha yaratıcı metotları kullanmayı seçti. Arka kapı diplomasisi yaparak, “halıcıdan halı alan turist” tutumuna büründü, oryantal faşizmin anlayacağı kavram ve yöntemleri konuşturdu. Oysa Almanya’nın eli ABD’ye göre çok daha zayıftı.

Dün Brunson’ın hapisten çıkarıldığı ve ev hapsine alındığı haberi gündeme düştü. ABD artık Türkiye’de hukuki bir prosedürün mevcut olmadığını nihayet kavradı ve Türkiye’deki rejimin anlayacağı bir retorikle “neden Brunson’un serbest bırakılması gerektiğini” doğru tonlu bir mesajla en üst seviyeden ifade etti. ABD Başkanı Donald Trump, Burnson’ın tahliye etmemesini “tam bir rezalet” olarak nitelendirdi ve çok uzun zamandır “rehin tutulduğunu” ifade etti. Erdoğan’ın Brunson’ın serbest kalması için “bir şey” yapması gerektiğinin altını çizdi. Trump ABD Kongresi’nin alacağı olası yaptırım kararlarını işaret ederek Türkiye rejimini doğrudan tehdit etti. Türkiye savunma sanayinde ABD’ye göbekten bağlı durumda. Bakmayın rejimin devamlı yerli ve milli savunma sanayi menşeli silah ve mühimmatın TSK’daki kullanımının yüzde yetmişlere falan ulaştığını iddia etmesine. Önemli olan nitelik-nicelik ilişkisi elbette – bunu bilenler biliyor. 1950’lerin savunma sanayi seviyesini 2018’de anca tutturan Türkiye, nitelikli yüksek teknolojik savunma ürünlerinde tümüyle dışa bağımlı durumda. ABD’den alınacak yeni nesil F35 uçakları örneğinde olduğu gibi! Her ne kadar yakın dönemde Rusya’ya fazlasıyla yaklaşmış da olsa, Türkiye rejimi hâlihazırda ABD’den ve NATO’dan tamamen kopmaya henüz hazır değil. Ez cümle, Trump’ın retoriği bir blöf değildi. Tıpkı Türkiye rejiminin de o kadar irrasyonel olmadığı gerçeği gibi. Dolayısıyla Trump’ın tweetinden hemen sonra – daha çok kısa zaman önce mahkemece tahliye talebi reddedilmiş olan – Brunson apar topar bulunduğu zindandan çıkartılarak evine yerleştiriliverdi! Tahliyenin hemen ardından ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo, Pastor Brunson’ın cezaevinden ev hapsine nakledilmesi yönündeki çok geç alınmış olmasına karşın memnuniyetle karşıladığını, ancak bunun yeterli olmadığını söyledi. Dahası Pompeo Brunson aleyhine delil diye hiçbir şey ortaya konmamış olması durumuna işaret ederek Türkiye’de hukuk olmadığını kısmen diplomatik bir dille de olsa ABD devleti adına ifade etti. Rejime açık bir mesaj vererek, Brunson’ın suçsuz yere hapiste tutulmuş olduğunun altını açıkça çizdi. Brunson’ın “rehin tutulduğunu” söyleyen Başkan Trump gibi Pompeo da Brunson’un siyasi iradenin baskısıyla keyfi biçimde hapiste tutulduğunu vurgulamış oldu. ABD, Türkiye’de hukuk yok diyor. ABD, Türkiye’ye “vatandaşımı rehine olarak tutma, yoksa…” diyerek Türkiye rejimine yönelik olarak artık “başka bazı metotları” kullanmaya başladığını söylüyor ve “gel bu sevdadan yol yakınken vazgeç istersen!” diyor. Daha önce “al papazı ver papazı” denklemi kurmaktan imtina etmeyen Saray, dakikasında adım atarak “FETÖ’ye” ve PKK’ya “çalıştığını” ileri sürdüğü “CIA casusu” olarak itham edilen ve darbe planlayıcısı olarak damgalanan ABD’li pastörü evine gönderiyor. Tıpkı Deniz Yücel ve Meşale Tolu örnek vakalarında tanık olduğumuz üzere, içerideki diskurun ne denli tutarsız olduğunu görüyoruz bir kez daha.

Bu bir turnusol kâğıdıdır ve görmesini bilen gözlere, anlama yetisini şahsiyetsiz olduğu için rafa kaldıran bukalemunlara önemli bir derstir. Pastör Brunson hakkındaki iddialar ve iddianame eğer yüzde on oranında bile gerçekse, Brunson’ın hapishaneden çıkartılmaması gerekmez miydi? Eğer yüzde on oranında bile bir suçu yoktuysa, adamcağızı neden iki yık hapiste çürüttünüz! Neden Brunson’ı paçavralarınızda sabah akşam utanmadan ABD destekli “FETÖ’cü” (!) darbenin planlayıcıları arasında gösterdiniz? Aynen Deniz Yücel ve Meşale Tolu vakalarında olduğu gibi, “kanıtlar nedeniyle içerdeler, onlar terörist!” deyip, sonra da sokak köpeği gibi kuyruklarınızı bacaklarınızın arasına sıkıştırıp, paçavralarınızın ufak bir köşesinde “ABD’li rahip ev hapsinde” haberleri geçtiniz! Haydi, o manşetleri yeniden atsanıza! Sorsanıza “Suçu sabit ‘FETÖ’ destekçisi ve PKK’ya çalışan ABD casusu darbe planlayıcısı ABD’li pastörü neden bırakıyorsunuz?” diye, ne duruyorsunuz? Eğer alçak ve şerefsiz, ve dahi satılık değilseniz bu manşetleri atarsınız!

15 Temmuz 2016 tarihi sonrası – bu satırların yazarı da dâhil – yüz binlerce insanı, insanımızı, yetişmiş beynimizi asılsız, karşılıksız, kanıtsız, fabrikasyon, hayal ürünü, hatta şizofrenik suçlamalarla kamudan atan, onlara kendilerini savunma hakkını bile vermeyen, onların ufak yaştaki çocuklarına kadar zulmeden, kimliklerini ve pasaportlarını hukuksuzca geçersiz ilan eden, onları zindanlar ve açlıkla “terbiye etmeye” çalışan zalim rejim işte bu! Gırtlaklarına dek suça ve ihanete batmış bu alçak tayfa, içeride kendilerinin kapatma ve beslemesi olan yazar kasa bir “kalem erbabına” rejimlerinin propagandasını yaptırır, demokrasi, Batı, ABD ve AB düşmanlığı yaptırır, Kürtlere, Cemaat’e, liberallere, Barış Akademisyenlerine, Alevilere, hatta CHP ve İYİ Partililere ana avrat sövdürür, sonra da 15 Temmuz darbesinin arkasında olduğunu iddia ettiği ülkelerin liderlerinin tek tweeti üzerine pusuverir. Brunson gibi, Yücel gibi, Tolu gibi arkasında bir devlet olanların rehinelikleri bitirilirken, arkasında artık ailesinin bile durmadığı, dostlarının bile selam sabahı kestiği gariban yurdum insanı zindanlarda çürümeye devam eder! Çünkü onları kurtaracak güçlü bir ses yok. Çünkü içlerinden çıktıkları toplumun “fıtratını” çok güzel teşhis etmiş bir “reis” ve onun rejimi var!

Brunson vakasında gelinen nokta her şeye karşın Türkiye’deki rejimin uluslararası toplum nezdinde imajının daha da netleşmesi anlamında önemsenmesi gereken bir durumdur. ABD, Almanya ve genel çerçevede AB ülkeleri, artık Türkiye’deki “politik durum” konusunda çok netler artık. İlerleyen dönemde rejimin iç siyasetteki habis kurusıkılarına karşın, giderek “hayatın olağan rasyonelliğine” geri dönmek zorunda kalacağını düşünüyorum. Yükselen ekonomik kırılganlığa paralel olarak Türkiye’deki iç dinamiklerin değişiminin kaçınılmaz olduğuna inanıyorum. Eğer Venezüellalaşmazsa, Erdoğan rejiminin giderek zayıflayacağına tanık olacağız önümüzdeki yıllarda. Brunson vakası, rejimin dış kontekstteki zafiyetini göz önüne sermesi bakımından bu varsayımları destekler nitelikte.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin