Bosna-Hersek nasıl kaybedildi?

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Yüzlerce yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan ve başta Saraybosna olmak üzere Anadolu’daki şehir ve kasabalardan farkı olmayan birçok yerleşim yerine sahip olan Bosna-Hersek, 93 Harbi sonrasında Avusturya-Macaristan yönetimine bırakıldı. Avusturya otuz yıl sonra da burayı doğrudan topraklarına kattı. 

BOSNA’NIN FETHİ 

Bosna’ya yönelik ilk Osmanlı akınları I. Murat devrinde başlamış ve 1392’de Üsküp’ün fethinden sonra bir uç bölgesi oluşturulmuştu. II. Murat döneminde de 1428-1429’dan itibaren Bosna Krallığı haraca bağlanmıştı. 

Son Bosna Kralı Tomaseviç elli bin dükalık yıllık vergiyi ödemek istemeyip elçiyi de öldürmeye kalkışınca Fatih Sultan Mehmet, Bosna seferine karar verdi. Seferin diğer nedeni, Fatih’in Venedik’le olan savaşlarda Bosna’yı askerî bir üs olarak görmesiydi. 

Fatih, Balkanlardaki Osmanlı egemenliğini pekiştirme siyaseti izliyor ve bu nedenle tâbi beyliklere son veriyordu. Aynı dönemde Sırbistan, Mora ve Arnavutluk’un fethi de gerçekleştirildi.

1463’te başlayan Bosna Seferi’nde Kral Tomaseviç kendisinin ve çocuklarının hayatının bağışlanması şartıyla Mahmut Paşa’ya teslim oldu. Ancak Fatih, rahat durmayacağını düşündüğünden Müftü Ali Bistami’nin fetvasıyla kralı öldürttü. Böylece Bosna’da dört yüz yıl devam edecek Osmanlı egemenliği başlamış oldu. Hersek bölgesinin tamamen fethi ise II. Bayezid devrinde, 1483’te gerçekleşti. 

Bosna sancakbeyliği yapan Gazi Hüsrev Bey, II. Bayezid’in kızının oğluydu. Oluşturulan Bosna Sancağı’nın merkezi, Hüsrev Bey’in inşa ettiği külliye ve kurulan vakıflarla bir İslam şehri karakteri kazanan Saraybosna idi.

İlk zamanlar Rumeli beylerbeyliğine bağlı bir sancak olan Bosna, 1580’de altı sancaktan oluşan bir beylerbeyliğe dönüştürüldü. Karlofça Antlaşması sonrasında eyaletin sınırları; doğuda Yenipazar sancağı, batıda Una nehri, kuzeyde Sava nehri, güneyde Dalmaçya’ya kadar çekilmiş ve 1878’e kadar hemen hemen böyle devam etmiştir. 

İSLAMLAŞMA SÜRECİ

Bosna’nın fethi sonrasında yaşanan en önemli gelişme, bölgenin İslamlaşma sürecidir. Bu konuda yıllarca öne çıkan görüş, bölgenin “Bogomil” halkının kolayca Müslüman olduğu şeklindedir. 

Bogomil inancının Maniheizm ve Pavlikianizm’in etkisiyle X. Yüzyıl başlarında ortaya çıktığı iddia edilmektedir. Bosna Kilisesi olarak bilinen Bogomiller, Katolik Kilisesi tarafından heretik yani sapkın olarak değerlendirilerek aforoz edilmişlerdir.

 Bogomiller resmi kilise ve temsilcilerini, kiliselerde ibadeti, günah çıkarmayı ve vaftizi reddetmekteydiler. Ayrıca haç ve ikonlara karşı çıkmaktaydılar. Sembol olarak da ay ve yıldızı kabul etmişlerdi. 

Bulgaristan’da doğan bu hareket, Bizans hakimiyetindeki Balkanlar ve Anadolu’da yayılmış hatta İtalya ve Fransa’ya kadar ulaşmıştır. Ancak Bogomilliğin en güçlü olduğu yer Bosna, Hersek ve Dalmaçya kıyıları olmuş hem Katoliklerin hem de Ortodoksların bütün baskısına rağmen varlığı devam etmiştir.

Bogomiller, Balkanlardaki yayılma sırasında Katolik Macarlara karşı Osmanlılarla bağlantı kurdular. Krallarının Bogomillikten ayrılarak Katolikliğe geçmesi üzerine de Osmanlılara karşı mücadeleye katılmayarak bölgenin fethini kolaylaştırdılar. 

Bir görüşe göre Bogomil inancının İslam’a yakın olması sonucunda bir taraftan asilzadeler diğer taraftan halk Müslümanlığı kolaylıkla kabul etmiş ve bölgede Bogomilizm silinip gitmiştir. 

Bosna’da ihtida eden Bogomillere “Potur, Poturoğulları” denilmiştir. Nitekim Poturlar, İncil’de geçen “Paraklet, Faraklet” ifadesini “Paraklet, Muhammed demektir” şeklinde izah etmişlerdir.

Osmanlılar normalde Hristiyan çocukları devşirirken Bosna Müslümanlarının isteğiyle bölge halkının Müslüman çocukları da devşirilmiştir. Nitekim Bosna’ya gönderilen fermanlarda Poturoğullarının devşirilmesine engel olunmaması istenmektedir. Böylece Boşnak kökenli Müslümanlar hem Yeniçeri Ocağı’nda hem de devletin yüksek kademelerinde kendilerine yer bulmuşlardır.

Fatih ayrıca bölgenin Katolikleri olan Fransiskenlere de bir ahidname ile din özgürlüğü tanımış ve bu durum Osmanlı egemenliği süresince devam etmiştir. Bölgedeki İslamlaşma sadece şehirlerden ibaret kalmamış, köylere de yayılmış ve yeni bir dinamizm meydana gelmiştir. 

Bosna’nın Müslümanlaşma sürecine dair diğer tez ise İslamlaşmanın kademeli bir şekilde gerçekleştiği şeklindedir. Osmanlı tahrir defterlerine dayalı çalışmalarda da İslamiyetin kitlesel değil tedrici bir şekilde yayıldığı, sadece Bogomillerden değil Katolik ve Ortodokslardan da Müslümanlığı kabul edenler olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak konunun tam olarak aydınlatılması için çok daha ayrıntılı çalışmalar yapılması gerekmektedir. 

93 HARBİNİN FATURASI

Bosna-Hersek eyaletinin bazı eyaletler gibi kendine mahsus yönetimi, askeri, tophanesi ve sikkesi vardı. Eyalet valisi bir saldırı olduğunda İstanbul’un onayını almadan tımarlı sipahi, yerli askerler ve gönüllülerle savaşabilirdi.

Tanzimat döneminde gerçekleşen idari düzenlemede Bosna, 1866’da Saraybosna, Travnik, Hersek, Yenipazar, İzvornik, Banyaluka, Bihke’den oluşan bir vilayete dönüştürüldü. 

Tanzimat devrinde düzenli asker toplanması istenilince Bosna, bu talebe uymamış ve bu problemi sonunda bölgeye müfettiş olarak gönderilen A. Cevdet Paşa çözmüştü.

Bosna’nın kaybedilmesine giden süreç 1875’te bölgede çıkan Hersek isyanı ile başladı. Bu sırada Bosna-Hersek’te bir milyon iki yüz elli bin kişi yaşamakta ve Müslümanlar sosyal statü ve ekonomik yönden üstün durumda bulunmaktaydı.

Diğer taraftan mültezimler ve memurlar halka zulmediyor, çeşitli gerekçelerle topraklara el konuluyordu. Bosna’daki Hıristiyan çiftçiler de Müslümanların topraklarında ortakçı durumundaydı. 

Bölge Hristiyanlarının Hersek’te başlattığı isyana Osmanlı Devleti müdahalede geç kaldığı gibi dağlarda gerilla harbi yapan asilere karşılık veremedi. İsyancılar Bosna-Hersek’in Hristiyan bir vali yönetiminde Osmanlı Devleti’ne bağlı muhtar bir eyalet olmasını istiyorlardı. 

Asiler dini ve hukukî imtiyazlar talep edip olumlu karşılık alamayınca Müslüman halka saldırmaya ve mallarını yağmalamaya başladılar. Müslüman halk da karşılık verince Avrupalı devletler olayı bir Avrupa sorununa dönüştürdüler. Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, Hristiyanlara yeni haklar tanıyan “Adalet Fermanı’nı” ilan ettiyse de isyanın önü alınamadı. 

Avusturya ise isyanı stratejik önemi olan Bosna’yı ilhak etmek için bir fırsat olarak değerlendirdi ve asilerin yanında yer alarak Osmanlı Devleti’nden taleplerde bulundu. 

 Tersane Konferansı ve sonrasında Londra Protokolü’nde yapılan tekliflerin reddiyle diplomasi yolu kapandı. Osmanlı Devleti ise Mahmut Nedim Paşa’nın Osmanlı borçlarının ödenmeyeceğine dair açıklamasıyla Avrupa’nın büyük tepkisine maruz kalmış, Müslüman olan bir Bulgar kızın Selanik’e gelmesiyle başlayan olaylarda Alman ve Fransız konsoloslarının öldürülmesiyle de bu tepkiler iyice artmıştı. 

Bu sırada Osmanlı yönetimi, Hersek ve Bulgar isyanları nedeniyle Avrupa’da yoğun eleştirilere maruz kalıyor, Osmanlı askerinin katliamlar yaptığına dair birçok haber yayınlanıyordu. 

Bütün bunlar İstanbul’u diplomatik destekten mahrum bırakmış, Alman ve İtalyan siyasi birliklerinin kurulması da Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması politikasında değişikliğe yol açmıştı.

Rusya’nın savaş ilanıyla başlayan 93 Harbi’nde Osmanlı Devleti hem Kafkas hem de Balkan cephesinde ağır bir yenilgiye uğradı. Savaş sonunda imzalanan Ayastefanos Antlaşması Rusya’ya büyük kazançlar sağladıysa da bu durum Avrupalı güçleri rahatsız etti. Onların girişimleriyle Ayastefanos Antlaşması’nda değişiklikler sağlayan Berlin Antlaşması yapıldı. 

Berlin Kongresi sırasında Avusturya’nın Bosna-Hersek’i işgali gündeme geldi. Osmanlı delegelerinin karşı çıkmasına rağmen “Berlin Kongresi, Osmanlı Devleti’nin istediği yerleri elinde bırakmaya çalışmak için değil, sadece Avrupa’nın şimdiki ve gelecekteki asayişini temin etmek için toplanmıştır” diyen Alman başbakanı Prens Bismark da Avusturya tezini destekledi.

İngilizlerin de sessiz kalarak onay vermesiyle antlaşmanın 25. Maddesinde “Bosna Hersek eyaletleri, Avusturya tarafından asker çıkarmak suretiyle idare edilecektir. Yenipazar’da Osmanlı yönetimi devam edecek ancak Avusturya burada da asker bulundurma hakkına sahip olacaktır” ifadeleri yer aldı.

AVUSTURYA YÖNETİMİ 

Avusturya’nın işgal edeceği haberi Bosna’da büyük bir tepkiye neden oldu. Bosna’dan İstanbul’a giden bazı Bosnalılar, Abdülhamit’le görüştülerse de Osmanlı Devleti büyük bir çaresizlik içindeydi. 

Bosna’da işgale karşı direniş örgütleri kuruldu. Avusturya yönetimi ise herkesin dil ve dininde özgür olacağı, kimseye zulmedilmeyeceği, gelirlerin Bosna’ya harcanacağı gibi açıklamalar yaparak tepkileri azaltmaya çalıştı.

Avusturya ordusu, 29 Temmuz 1878’de 100.000 kişi ile işgale başladıysa da hiç beklemedikleri bir direnişle karşılaştı. Direnişler nedeniyle ordu mevcudunun 208.000’e kadar çıkarılmasıyla işgal, Ekim ayı sonunda tamamlanabildi. 

1879 yılında iki devlet arasında yapılan Yenipazar Antlaşması ile de Bosna-Hersek’in statüsü tanımlandı. Buna göre; yönetim Avusturya’ya bırakılacak ancak hutbelerde padişah-halifenin adı okunmaya devam edecek, gelirler Bosna’ya harcanacak, yerli memurlar tercih edilecek, Avusturya parasıyla beraber Osmanlı parası da geçerli olacaktı. 

Bu hükümlere rağmen fiili olarak Bosna’nın yönetimi Avusturya’ya geçmiş oldu. Müslüman halkın bir kısmı da Osmanlı topraklarına göç etti. 1870 Osmanlı nüfus sayımında halkın %49,8’ini Müslümanlar oluştururken 1885 sayımında bu oran %36,8’e düşmüş, göçlerin devam etmesiyle de Müslümanların sayısı daha da azalmıştır.

Bosna Müslümanları işgal döneminde bir taraftan Avusturya siyasetine karşı mücadele ederken diğer taraftan da Hırvat ve Sırp milliyetçiliklerine karşı koymaya çalıştılar. Bu durum Bosna Müslümanlarında “Bosnalılık” kimliğinin güçlenmesini sağladı.

Bir taraftan da hep İstanbul’dan ve Abdülhamit’ten bir kurtuluş haberi beklediler. Hatta Abdülhamit’in doğum günlerini coşkuyla kutladılar. 

Bosna Müslümanları ve Sırplar, 1908 Meşrutiyetinin ilanı sonrasında Avusturya yönetiminden hukuken Osmanlı toprağı oldukları iddiasıyla anayasal yönetim talep ettiler. Bunun üzerine Avusturya, Rusya’nın ve Almanya’nın onayıyla Bosna’yı tamamen ilhak ettiğini ilan etti. 

1878’deki çaresizlik yine devam etti ve ancak Avusturya mallarını boykot etmek gibi birkaç cılız protesto yapılabildi. Osmanlı yönetimi altı ay sonra iki buçuk milyon Osmanlı lirası tazminat karşılığında Bosna-Hersek’in Avusturya toprağı olduğunu kabul etti. 

Böylece yüzyıllarca Osmanlı egemenliğinde kalan, Osmanlıların Balkan fetihleriyle İslamlaşan bölge halkı Avusturya hakimiyetine girmiş oldu. Bosna, Birinci Dünya Savaşı’nda Avusturya’nın mağlubiyeti sonrasında da yeni kurulan Yugoslavya’nın yönetimine girecek ve bu durum Soğuk Savaş döneminin bitimine kadar devam edecektir.  

Kaynaklar: L. El Mi’veş, “Bogomiller, Hıristiyanlar, Bosna”, Tezkire, 2004, S. 36-37; T. Okiç, “Balkanlarda Bogomilizm Hareketi ve Bunun Bir Araştırıcısı”, İTED, 1973, C. 5; A. Koyuncu, “Devşirme Tarihine Bir Derkenar”, Baheddin Yediyıldız Armağanı, Ankara, TKEA Yayınları, 2017; Z. Gölen, “Osmanlı Yurdu Olan Bosna-Hersek’te XIX. Yüzyıldaki Siyasi Olaylar”, Belleten, 2010, C. 74, S. 270; 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin