Bölünmenin eşiğinde bir ülke: Irak

Yorum | Dr. Serdar Efeoğlu

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla ortaya çıkan devletlerden birisi olan Irak, bir türlü istikrara kavuşamadı. Dünyanın en önemli petrol kaynaklarının bulunduğu bölgede olmasının faturasını çok ağır bir şekilde ödedi ve referandum krizi ile bir kez daha parçalanmanın eşiğine geldi.

OSMANLI YÖNETİMİNDE IRAK

Osmanlılar, Mısır’ın fethinden sonra Safevilerin hâkimiyetindeki Irak’la ilgilenmeye başladılar. 1533’de Kanuni, “Irakeyn seferi” ile Bağdat’ı fethetti. Ardından Kûfe, Necef ve Kerbela’daki Ehl-i Beyt kabirlerini ziyaret ederek Şii halkın takdirini kazandı. Bölgede Şiiliğin yerine Sünniliğin yerleşmesi için girişimlerde bulundu. Bu sırada Basra da Osmanlı idaresine girdi. Bölge, 17. yüzyılda yaşanan İran işgali dışında Osmanlı hâkimiyetinde kaldı.

Vakayinamelerde cennete benzetilen Bağdat ve daha güneydeki Basra, bölgenin en önemli şehirleriydi. Mithat Paşa’nın Bağdat valiliği sırasında (1869-1872) idari, askeri, eğitim, tarım ve bayındırlık alanlarında önemli gelişmeler yaşandı. Dicle ve Fırat üzerinde ulaşım geliştirildi, Basra’dan İstanbul’a buharlı gemi seferleri başlatıldı. Bağdat’ta bir matbaa kurularak ez-Zevra adlı Türkçe-Arapça vilayet gazetesi yayınlandı.

İkinci Abdülhamit devrinde Irak için birçok ıslahat projesi hazırlandı. Ancak idari ve mali sıkıntılarla aşiretlerin bitmek bilmeyen isyanları reformların başarısını engelledi. Bu dönemde bölgenin “eşraf” vasıtasıyla yönetilmesine dayanan bir siyaset izlendi.

Irak sosyal yönden çok karışık bir yapıya sahipti. Araplar, Kürtler, Türkmenler, Farslar, Yahudiler, Nesturiler, Keldaniler, Ezidiler ve Sabiiler bir arada yaşamaktaydı. Sünni Kürtler kuzeyde, Şii Araplar güneyde, Sünni Araplar batıda çoğunluğu oluşturuyordu. 1914 sayımında 3.650.000 olan nüfusun yüzde 56’sını oluşturan Şiiler, Bağdat ve Basra’da çoğunluktaydı.

İkinci Meşrutiyet döneminde Irak’ta adem-i merkeziyeti savunan Arap cemiyetleri kuruldu. Osmanlı Irak’ı bu sırada İran ve İngiltere tehdidiyle karşı karşıyaydı. En önemli Şii müçtehitlerin Irak’ta bulunması ve nüfusun çoğunluğunu Şiilerin oluşturması İran etkisini artırmaktaydı.

IRAK’IN KURULUŞU

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin savaştığı cephelerden birisi de Irak cephesi oldu. İngilizler savaşın başında Basra’yı işgal ettilerse de, Bağdat’ı 1917 Mart’ında alabildiler. Musul vilayetini ise Mondros Ateşkesi sonrasında işgal ettiler. Irak’a tamamen hâkim olduktan sonra askeri bir yönetim kurdular.

19.yüzyılda Osmanlı idari taksimatında Irak’ın sınırları bugünküne yakın bir şekilde idi. 1864 vilayet düzenlemesi sonrasındaki Bağdat, Musul ve Basra vilayetleri, İngilizlerin kuracağı Irak devletini de oluşturdu.

Savaş sırasındaki paylaşma planlarında Bağdat ve Basra İngilizlere, Musul Fransızlara bırakılmıştı. 1920’de toplanan San Remo Konferansı’nda “Irak” adıyla İngiliz manda yönetimi altında bir devlet kurulması kararlaştırıldı. İngilizler, Irak krallığına Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı getirdiler. 1922’de yapılan İngiltere-Irak antlaşması ile İngilizlerin Irak’taki manda yönetimi ve hakları kabul edildi.

1926’da imzalanan Ankara Antlaşması ile de Kuzey Irak’ı oluşturan Musul vilayeti, Irak’a bırakıldı. Irak’ta isyanlar birbirini izledi ve İngilizler, 1932’de Irak’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldılar. Ülkeyi terk ettiklerinde dünyanın üçüncü büyük petrol kaynaklarına ve toplam rezervin yüzde 11’ine sahip olan Irak’ın petrol imtiyazını garanti altına almışlardı.

DARBELER… DARBELER…

Kral Faysal’ın 1933’de ölümüyle yerine oğlu Gazi geçtiyse de bir kaza sonucu vefat etti. Yerine dört yaşındaki oğlu 2. Faysal krallığa getirildi. Bu dönemde İngiliz karşıtlığı iyice arttı ve 1941’de bir grup askerin yönetime müdahalesi üzerine İngilizler, Irak’ı yeniden işgal ettiler. 1945-1958 arasında İngiliz yanlısı, eski Osmanlı subayı Nuri Said Paşa başbakanlığında birçok hükümet kurulduysa da istikrar sağlanamadı.

Irak, dini ve etnik yönden farklı topluluklardan meydana gelmekteydi. Nüfusun yarıdan fazlasını Şiiler oluşturuyor, ancak yönetim Sünnilerin elinde bulunuyordu. Araplar % 75, Kürtler % 18, Türkmenler yüzde 7 oranındaydı. Bu oranlar çok değişiklik göstermeden günümüze kadar devam etti. Bir araştırmaya göre bugün Irak’ta 31 dil, lehçe veya ağız konuşulmaktadır.

Ülkede demokratik geleneğin olmaması, darbelerin birbirini izlemesine neden oldu. 1958’de General Kasım liderliğindeki subaylar yönetimi ele geçirdiler. Bu sırada ülkede komünizm ve Arap milliyetçisi Baasçılar güçlenmekteydi. Kasım da 1963’de bir darbe ile devrilerek idam edildi.

Abdüsselam Arif liderliğindeki Baasçı darbe yönetimi, komünistlerle büyük bir mücadeleye giriştiyse de cunta yönetiminde ayrılıklar ortaya çıktı. Abdüsselam bir helikopter kazası ile ölünce yerine kardeşi geçti. Fakat 1968’de yine bir Baasçı darbe yaşandı.

Bu dönemde önemli bir muhalefet de Molla Mustafa Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) idi. KDP’nin amacı kuzeyde Kürt otonom bölgesi oluşturmaktı.

Irak Şiileri ilk defa 1950’lerde siyasi bir oluşuma giderek Necef Ulema Derneği’ni kurdular ve “İslami Davet” adıyla bir partiye dönüştürdüler. Bu parti, 1979 İran devriminden cesaret alarak hükümetle çatışma içine girdi.

Irak’ın en büyük siyasi grubu olan Baasçılar ise Arapların birliğini, emperyalizm ve Siyonizm’den kurtulmayı hedefliyorlardı. Halkın desteğini elde edemeseler de organizasyon kabiliyetleri, şiddet ve kilit noktalardaki subaylarla ittifaklar yoluyla iktidarı ele geçirdiler.

1968 darbesi sonrasında Baasçılar, Sovyetlerle yakınlaştılar.  Barzani ile de dört yıl içinde özerk bir Kürt yönetimi kurulması konusunda anlaştılar. Bu gerçekleşmeyince, Kürtlerle büyük bir çatışma yaşandı. İran, Barzani’yi desteklediyse de desteğini çekmesiyle KDP, büyük bir yenilgiye uğradı. Barzani yurt dışına gitti ve ABD’de öldü.

1970’lerde petrol fiyatlarının artışıyla büyük gelirler elde eden Baasçılar, muhalefeti tasfiyeye girişti. Binlerce kişi hapsedildi, öldürüldü ve sürgüne gönderildi. 1979’da Cumhurbaşkanı Hasan el Bekr yerini Saddam Hüseyin’e bıraktı. Saddam, ülkede bir “kült” haline gelerek tek adam rejimi kurdu.

19.VİLAYET VE FELAKET

Saddam, 1980’de sınır olaylarını bahane ederek İran’a savaş açtı. Batı ve Arap ülkelerinin desteğine rağmen başarılı olamadı. Sekiz yıl süren savaş, Irak’a büyük bir darbe vurdu. Saddam ise orduya dayanarak tek adam rejimini devam ettiriyor, ülkenin her yerini kendi heykelleriyle donatıyordu. Artık, korku ile anılan bir şiddet ögesine dönüşmüştü.

Saddam, 1990’da Kuveyt’i Irak’ın “19. Vilayeti” yapmak için işgal ederek kendisinin ve ülkesinin felaketine giden süreci başlattı. Bunun üzerine BM, ABD’nin önderliğinde bölgeye uluslararası güç gönderme kararı aldı. 1991 yılı başında başlayan savaşta Irak ordusu mağlubiyete uğradı. 100.000 kişi hayatını kaybetti ve milyonlarca Iraklı göç etmek zorunda kaldı. Savaştan sonra güneyde Şiiler, kuzeyde Kürtler ayaklandılar. BM’nin Irak’ta uyguladığı ambargo, ülkede çok büyük sıkıntılara yol açtı.

Saddam’ın silah denetçilerini ülkeye sokmamasını bahane eden ABD yönetimi, 2002’de İkinci Körfez Savaşı’nı başlatma kararı aldı. 20 Mart 2003’de harekete geçen ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri, 9 Nisan’da Bağdat’a girdiler. Yıllardır silahlanan Irak ordusunun kâğıttan bir kaplan olduğu ortaya çıktı. Ordu, işgalcilere direnemedi ve 15 Nisan’da Irak teslim oldu. Saddam bir süre saklandıysa da yakalanarak idam edildi.

Irak’ın yüz yıldır en büyük problemi, toplumda “Iraklılık” bilinci bulunmadığından mezhep ve etnik aidiyetin ön planda olmasıydı. Buna rağmen istikrarsızlık içinde de olsa parçalanmadan varlığını sürdürebilmesi, bir başarı olarak görülmelidir.

İşgal, ülkenin dengelerini tamamen değiştirdi. ABD, etnik ve mezhep temelli federatif bir yapı kurmaya çalıştı. Irak’ın kuruluşundan beri yönetimde ağırlığı olmayan Şiiler, merkezi yönetimde önemli görevler üstlendiler. Bundan sonra asıl problemler petrol bölgelerinin paylaşımından kaynaklandı.

Son olarak Kuzey Irak’ta bağımsız Kürdistan için yapılan referandumda merkezi yönetim, Türkiye ve İran bağımsız bir Kürt devletine karşı çıktılar. Şiilerin kontrolündeki merkezi yönetimin, İran’ın desteğiyle bölgeye müdahale etmesiyle Şiiler, yeni bir alan kazandılar.

Şimdilik parçalanma ertelenmiş gibi gözükse de yüz yılda iki defa İngiliz, bir defa da ABD işgaline uğrayan ve “etnik ve dini” yönden çok farklı topluluklardan oluşan Irak’ın uzun vadede üniter yapısını koruması çok zor görünüyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin