‘Bir kadının gözlerini bağlayıp, kafasına poşet geçirmişlerdi’ [YAZI DİZİSİ-2]

15 Temmuz sürecinde Türkiye’deki tüm emniyet birimleri ve cezaevlerinde yaşanan işkenceleri şahitleriyle anlattığımız yazı dizimizin ikinci bölümünde, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde yaşananları bir kadın tutuklunun gözlemleriyle yansıtıyoruz.

Çok sayıda gazetecinin de gözaltına alındığı başkent Ankara’da, Emniyet Müdürlüğü binası ve Emniyet’e ait spor salonları işkence merkezlerine dönüştürüldü. Ankara’da gözaltına alınan gazetecilerin tamamı işkenceden geçirildi. Fotoğraflara yansımaması için sırt bölümlerine işkence yapılan gazeteciler, 10 gün boyunca günde iki dilim ekmek ve kibrit kutusu büyüklüğünde reçelle yaşamak zorunda kaldılar.

Bugün okuyacağınız dosya 20 gün gözaltında kalan bir kadının, kendi kaleminden Ankara Emniyet Müdürlüğü nezarethanesinde yaşadıklarını yansıtıyor.

‘BİR KADIN OLARAK NEZARETHANEDE YAŞADIKLARIM’

“Ben bir kadınım. Ankara Emniyet Müdürlüğü polisleri tarafından göz altına alındıktan sonra 20 gün nezarette kaldım. Nezarethane şartları insanlık adına utanç vericiydi. Hayatımın en kötü anları gözaltına alındıktan sonra polislerin yaptığı hakaretler, küfürler, aşağılamalar eşliğinde evimin talan edilmesiyle başladı, peşinden nezarethanenin korkunç ortamında geçirdiğim 20 günle devam etti ve ifade sıram geldiğinde savcının aşağılamaları ve hakaretleri ile son buldu.

Nezarethanede 8 metrekare yerde 20 kişi kalıyorduk; sadece 2 battaniye vardı. Nöbetleşe uyuyorduk. Uzanacak kadar bile yer yoktu. Sabah akşam küçük bir ekmek veriliyordu, yanında ya reçel oluyordu ya da peynir. Gözaltındakiler ya ishal olmuştu ya kabız. İki lavabo vardı; bu iki tuvaleti hem kadınlar hem erkekler kullanıyordu. Tuvaletleri kadınlar-erkekler mecburen saatli kullanmaya başladık. Banyo imkânı yoktu. Dışarıdaki ailelerimiz bize ulaşmaya çalışıyorlarmış; fakat onlara herkesin iyi olduğu, her türlü ihtiyacın karşılandığı söyleniyormuş. Bizleri görüştürmedikleri gibi ailelerimizin getirdikleri kıyafetlerin bile bize ulaşmasını da engellediler. Kıyafetlerimiz 20 günde çok kötü hale geldi, nezarethaneden ifadeye gidenler fazla elbiselerini bırakıyor, onları yıkayıp giyiyorduk. İfadeye gidenler ya tutuklanacakları (ya da zayıf ihtimalle serbest kalacakları) için ifadeye giderken kıyafetlerini bırakıyorlardı.

Erkek nezarethanesi ile dip dibe olduğumuz için orada yaşananlara da tanık oluyorduk veya duyuyorduk.

Erkeklerden gözleri 1 haftadır kapalı olanlar vardı, kelepçeli ve gözleri bağlı tutularak işkence yapılıyordu. Ayarlanmış doktorlar geliyor ve ‘darp cebir yok’ şeklinde rapor verip gidiyorlardı. Bir kadının gözlerini kapatıp kafasına poşet geçirmişlerdi, durumu çok kötüydü.

‘AĞLAYA AĞLAYA BEBEĞİNİ EMZİRİYORDU’

anneemzirme

Ameliyatlı bir hastayı doktorlar enfeksiyon kapmasın diye hastaneden evine taburcu etmişlerdi. Ama polisler o hastayı o haliyle evinden alıp hijyenle alakası olmayan nezarethaneye attılar. İki aylık bebeği olan bir kadın vardı. Bu kadının bebeğini günde 1 kez emzirmesine izin verdiler. Kocası bebeği getiriyor annesi ağlaya ağlaya emziriyordu.

Gözaltındaki herkese itirafçı olmaları yönünde baskı vardı, herkes tehdit ediliyor, itirafçı olanlar önlerine konan ifadeyi imzalayacak ve kurtulacaktı. “Eşini de alırız, çocuğunu da alacağız, çocuğun devlet bakımevine verilecek, akrabalarına verilmeyecek” tehditleri ile kadınlara akıl almaz psikolojik işkenceler yapıldı.

Hamile bir kadın nezarethanede 6 gün tutuldu, adeta bebeğini düşürsün diye uğraşıldı.

Avukatlar devletten korktukları için bu davaları almıyorlar, bizi savunabilecek tüm avukatlar da gözaltında olduğundan avukat bulamadık. Baro’dan gelen avukatlar korkudan hiçbir konunun esasına girmiyor, üstün körü ilgileniyorlardı. Hatta bazı avukatlar itirafçı olunması yönünde telkinde bulunuyor, bizi oraya getiren gücün sözcülüğünü yapıyorlardı.

Yukarıda anlattıklarım 21. yüzyılda Türkiye’nin başkenti Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü nezarethanesinde yaşananların bir kısmıdır. Daha detaylara girdiğimde beni bulacaklarından endişe ederek detayları yazmıyorum.

Bu rezalete bir son verilmesi adına herkese çağrı yapıyorum. O insanların sesini duyun. Lütfen!

iskenceGeridonduPoşetle kadına işkence nezaret iskencecezaevi iskencedayak cezaevi1

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Devlet vatandasina tuzak kurabilir mi?

    Malumdur ki bir eylemin suç olarak sayilabilmesi icin, o eylemin kişi veya topluma bir zararinin olmasi, bu zararin tespiti adina kurulan mekanizmalar ile kayda gecirilmesi ve adalet yani hukuk mekanizmasi ile de insanlarin bu zarardan korunmasi icin bir karar alinip alinan bu karara uyulmamasi durumunda uygulanacak mueyyidelerin ilan edilmesi ve bu ilan sonrasinda da alinan yargi kararlarinin uygulanmasi adina icab eden durumlarda kolluk kuvvetlerinin devreye girip yargi mekanizmasinin islerigi adina gerekli tedbirleri almasi, bunca mekanizma ya ragmen o eylemin gerceklestirilmesi gerekir. Alinan hukuki kararlar alindigi ve kabul edildigi andan itibaren hayata gecirilmekle beraber, toplumdaki ahenk ve istikrarin muhafazasi ve surdurulebilmesi adina gerekli tedbirleri almakla mukellef ve o toplumun bireyleri tarafindan kurulmus devlet mekanizmasi toplum lehine uygulayici ve kontrol edici olarak devreye girer. Hicbir karar daha once suc olmayan bir unsurdan oturu gecmise donuk, birey aleyhine isletilemez. Evrensel hukuk normlari da bunu teyit etmektedir.

    Bu kadar uzun bir aciklamayi niye mi yaptim.

    Toplum ve bireyin menfaatlerini muhafaza ile mesul olan , bireyi toplumun ve toplumu bireyden oturu oludabilecek zararlara karsi korumak adina alinan hukuki kurallari ve mekanizmayi isletmekle mukellef, toplum bireylerinden mutesekkil devlet mekanizmasi vazifesini yapmamakta aksine bireye ve topluma zarar verici bir huvviyeti maalesef kesb etmektedir.

    Devlet mekanizmasi icerisinde faaliyet gosteren bireyler hukuken suc olmayan ve hukukun da izin verdigi , suc olduguna dair herhangi bir yargi karari bulunmayan fiillerin islenmesine musaade edip gozetmekte, daha sonra bu fiilleri isleyen bireylere ve topluma hukukta adı olmayan muameleler ve yaptirimlar uygulamalakla adeta tuzak kurmakta ve toplumsal ahengi bozarak hukuk mekanizmasini hice saymakta ve kendisini muhafaza adina bu mekanizmayi olusturan topluma karsi suc islemektedir. Yani vatana ihanet etmektedir.

    Hic bir devlet vatandasina tuzak kuramaz. Aksine vatandaslarini tuzaklardan korumakla mukelleftir. Devlet birey icin vardir. Ve bireye bizmet etmek ve haklarini gozetmekle mukelleftir. Bu vazifesini yerine getirmesi adina olusacak tum maddi sorumluluklardan bireyler sorumludur. Ve bu sorumluluk ta bireyler arasinda hukuki olarak paylastirilip vergi adi altinda bireyden tahsil edilmektedir.

    Kisaca
    Bugun suc sayilan eylemlerden
    Gazeteye abone olma,
    Okula ogrenci gonderme,
    Bankaya para yatirma,
    Internetten program indirme,
    Vicdani kanaatini devlet denetimindeki kanallardan beyan etme gibi eylem ve faaliyetler tamamen kanun cercevesinde faaliyetine musaade edilen mecralar uzerinden yapilmistir. Ve devlet mekanizmasini sui istimal eden bireylerin sahsi kanaatleri haricinde bunun aksine hicbir hukuki karar yoktur. Bu sahislar bu suiistimalin bedelini er yada gec hukuk cercevesinde daha onceden belirlenmis yaptirimlar faaliyete gecirilmek kaydiyla odeyecektir. Lakin bukukun islerligi adina toplumda bir hayat emmaresi gorunene kadar maalesef sabislar magdur edilmektedir.
    Bu satirlari bir birey olarak tarihe not dusmek adina yaziyorum.

    Vesselam.

  2. @ustunn_ahmet (Ahmet Üstün) tiwitter hesabı Ülkenin geldiği son cinnet halini özetliyor. Bu vb. hesap sahip ve sahiplerini vijdanı ve insanlıktan nasibi olan herkes şikayet etmeli.
    *30 küsur yıldan beri 40-50 bin masumu öldüren PKK terör örgütüne aynı tavır gösterilseydi bugün PKK diye birsey konusmuyor olacaktık.
    *Kendi Ülkemin insanından nefret edebileceğimi hayal bile edemezdim. Bu kadar akıl tutulması yaşayan yeryüzünde baska bir millet yoktur.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin