Bir çocukluk hatırası… [Babacanlar: Bekir Salim]

Belki de delikanlılık hatırası demek lâzım… Gündemin boğucu havasından biraz sıyrılmak, eskilere dönmek istedim.

              Yıl 1982… Ankara Kara Harp Okulundayız…

 Arkadaşlarla öğrenci harçlıklarımızdan para toplayıp bir tane “müzik seti“ almaya karar verdik.  Müzik Seti o zamanlar çok yaygın değildi. Büyük bir sabırsızlıkla bekledik; geldi, kuruldu ve “Cıs-tak!” başladı. Bir ay sadece yabancı müzik… İkazlarımıza rağmen ikinci ve üçüncü aylar gene öyle…

 “-Allah iyiliğinizi versin! Biraz da sanat müziği, halk müziği çalın!”

 Dinleyen kim!

 Zaten, haydi sanat müziği neyse, halk müziğinden bahsettin mi yandın… Hele gazinoya girerken müziğin ritmine uygun olarak başını, elini, ayağını oynatma! Hemen bir lâkap takar, adamı cümle âleme rezil ederler.

             O güne kadar hep aşk şiirleri yazdığım duvar gazetesinin önünde büyük bir kalabalık homurdanarak şu şiiri okuyordu:

 

                                                BAŞLARKEN (*)

Bir lüzum üzerine ayrılıp nazlı yardan,

Size sesleneceğim her hafta bu duvardan.

Kimi gün mürekkebim parça parça kan olur.

Kimi gün yaranıza sarılan derman olur.

Gaye malûm: Tablonun göz bozan renklerini,

Bu eserler şahının birkaç nâhoş yerini,

Fırça darbelerimle düzeltmek… Ferman sizden…

Öyle ya, ressamlık da geliyor elimizden.

Bizleri hakikate götüren berrak yola,

Çalışıp vasıl olmak, sapmadan sağa-sola.

Düşmeden irticaın öldüren pençesine,

Kulak dahi vermeden düşmanın bet sesine,

Uygarlık ışığında yürümek adım adım,

İşte benim tek gayem, işte benim muradım

                                   

Dilerim anlasınlar gönlümdeki niyeti,

O zaman başa gelmez Nef’i’nin akîbeti.

Ama, mâlik olduğum şahsiyetle, şerefle,

Önderimden, Atamdan aldığım direktifle,

Kaysa da istikbâlim, sönse dahi ocağım,

Daima hakikati, hakkı haykıracağım.

Taş, haksız olanındır, haklı olanın değil,

İltifat, dürüstlerin, saklı olanın değil.

Fikrim bu, telâkkim bu, hayatım bu, canım bu,

Geleceği bilemem, şimdiki imânım bu.

“-Yok arkadaş haksızsın!” diyene işte meydan,

Güreşmeye hazırım, varsa öyle pehlivan

 

Geçenlerde dediler gazinoya –SET- gelmiş,

Sevincimden ağladım, büyük bir nimet gelmiş.

……………………………………………….

 

Eyvah! Gene “Tamtamlar”, ah gene aynı sesler!

Nefret kusan soluklar, şarap kokan nefesler.

Ah! O ses yok mu, o ses! Duma tek duma tek tek,

Beynimdeki hücreleri mahveyledi tek tek.

Her “Pat Pat!” bir balyoz darbesi…

                                                                 -Bu nasıl müzik?

-Asrımızın icabı…

                                                                 -Yok Bence asıl müzik

Odur ki coşku verir, ceddimi hatırlatır,

İşler Anadolu’yu kalbime satır satır.

Bana haber getirir İstiklâl Savaşından,

Ben o vakit anlarım, damlayan göz yaşından

Milletimin ruhunu; daha çok çalışırım.

Benliğimi hisseder, kendime alışırım.

 Geçenlerde bir bardak çay içmek ümidiyle,

Gazinoya uğradım, şereflendim(!) biriyle.

 İzine çıkamamış, pop müziği dinliyor.

Bir yandan tepiniyor, bir taraftan inliyor.

Radyo bile ağlıyor, sonuna kadar açık,

Ses kifâyet etmiyor, huzursuz bizim kaçık.

Sesi yükseltmek için radyoya el uzattı.

Herhalde anladınız, düğmeyi kırdı, attı…

Kula karanlık değil, Allah’a zaten ayan,

Gazinoya girerken başını sallamayan,

Nazar-ı dikkatini celbederdi herkesin,

Çünkü kolondan çıkan kahredici o sesin,

Medenî olmak için sevilmesi şart imiş,

Hatırıma gelmedi hangi gariban demiş:

“Müzik ruhun gıdası…” Of aman aman aman!

 Bir kaset pop müziği olsun bir torba saman,

 Aç dahi olsa, at, çifteler, billahi yemez,

Hele burda doğmuşsa onu asla istemez.

 

Pop müziği, diskotek, esrarlar, eroinler;

Satanlar, sattıranlar ne periler, ne cinler…

Hiçbir şey düşünmeyin uyuyun arkadaşlar,

İsteğiniz bu mudur? Ölüm uykuyla başlar.

Bütün şiddetinizle bana ateş püskürün.

Yumruk atın, küfredin, suratıma tükürün.

Tükürün ki, o mikrop bana dahi bulaşsın,

Benim düşük seviyem sizinkine ulaşsın.

Hiç değilse beraber gelip aynı duruma,

Yuvarlanıp gideriz o sonsuz uçuruma.

(*) Çocuksu ama samimi bir şiir olduğunu düşünüyorum… Mehmet Âkif’i çok okuduğum bir dönemdi zahir…

                                                                                                   

 ********

DÖRTLÜK TAMAMLAMA

Bu hafta biraz takviye ile Alper Tok kardeşimizin tamamlamasını seçtik. Tebrik ederim.

 

Ne kadar muhtacız bu asil ruha,

Dostuna öncelik vermektir îsâr.

Eğer herkes olsaydı bu şuurda,

Hiçbir kimse yaşamazdı inkisar.

 

Yeni dörtlük tamamlamamızın ilk iki satırı:

Kendine eziyet etme,

Nefret zehir, sevgi baldır…

……………

……………

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin