Bir 25 Aralık hikayesi; Hafriyattan yolsuzluğa!

Tr724 HABER MERKEZİ | İLKER DOĞAN

İktidar temsilcilerinin 4 bakan ve Erdoğan ailesinin adının karıştığı 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasına tepkisi sert olmuştu. Öyle ki, dönemin Başbakanı Recep T. Erdoğan, hukukî soruşturmayı, ‘vatana ihanet’ olarak değerlendirdi. Peki neden bu kadar sert tepki vermişti Erdoğan? İşte bu sorunun cevabını 25 Aralık soruşturmasında öğrenecektik! Zira 25 Aralık dosyasında oğlu Bilal Erdoğan da ‘şüpheli’ olarak yer alıyordu. Hazine arazilerinin ihalesiz peşkeş çekilmesi işini organize eden de ‘arkadaşın babası’ndan başkası değildi!

Soruşturma bir hafriyat şirketiyle ilgili yapılan ihbar üzerine başlamıştı. Jandarma’nın, işadamı Cengiz Aktürk’le ilgili bir hafriyat operasyonuna ilişkin tahkikatı Emniyet’e gelmiş ve dosya yapılan teknik ve fizikî takiplerle genişletilmişti. Aylar süren takibat sonucunda ‘kamu nüfuzunu kullanarak haksız çıkar sağlayan bir örgüt’e ulaşıldı. Örgüt üyelerinin kendi aralarındaki konuşmalar dosyadaydı. Erdoğan ve oğlunun, bazı bakanlar, bürokratlar,tanınmış işadamlarıyla yaptıkları konuşmalar da kayda girmişti. Dosya, 15 Aralık 2013’te savcılığa teslim edildi.

HUKUK TARİHİNDE BİR İLK!

25 Aralık soruşturmasının açığa çıkmasıyla birlikte Türkiye hukuk tarihinde bir ilk yaşandı. Dosyanın ucunun nerelere kadar gidebileceğini fark eden Ankara, ‘rezalete’ el koydu! Adlî kolluk, soruşturma savcısı Muammer Akkaş’ın operasyon talimatını yerine getirmedi. Hâkim kararıyla alınan arama ve gözaltı kararları, kendisini ‘hakim-savcı’ yerine koyan polis tarafından ‘delillerin yeterli olmadığı’ gerekçesiyle yerine getirilmiyordu! O dönemde Mali Şube’de görevli olan Başkomiser Mehmet Akif Üner’in ifadesine göre operasyon, Yakup Saygılı’nın yerine atanan Mali Şube Müdürü Hakan Sıralı’nın gece yarısı 03.30’da yaptığı toplantıyla ‘iptal’ edilmişti.

1.000 SAYFALIK FEZLEKE YAZILDI

Emniyet, 25 Aralık soruşturmasını en ince ayrıntısına kadar fezlekeye aktarmıştı. Tam 1.000 sayfa fezleke hazırlanmıştı. 7 bölümden oluşan fezlekede 52 şüpheli vardı. 1 numaralı şüpheli ise Yasin el Kadı olarak görülüyordu. Yasin El Kadı’nın ‘yasaklı’ olduğu dönemde Recep Erdoğan’ın kendisiyle tam 7 kez görüştüğü fezlekede yer aldı. Polis El Kadı’yı ararken, Erdoğan onunla sürekli görüşüyordu! Latif Topbaş ve bir telefon görüşmesinde milletin ‘…’ koyacaklarını söyleyen Mehmet Cengiz de fezlekedeki isimlerdendi. Örgüt üyeleri kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda Bilal Erdoğan’dan ‘arkadaş’, Recep Erdoğan’dan ise ‘arkadaşın babası’ olarak bahsediyordu.

ERDOĞAN DİNLENMEDİ, DİNLEMEYE TAKILDI

Recep Erdoğan’ın adı fezlekede yoktu ve hiç bir şekilde de dinlenmemişti. Ancak fezlekede adı 200’den fazla yerde geçiyordu. Zira örgüt üyeleriyle yaptığı konuşmalarda o da dinlemeye takılmıştı. Dinlenen kendisi değil, örgüt üyesiydi. Ayrıca örgüt üyeleri, kendi aralarındaki konuşmalarda Erdoğan’dan sürekli ‘patron, reis, beyefendi, büyüğümüz’ diye bahsediyordu.  Fezlekede oğul Bilal Erdoğan’ın, ihalelerde ‘ayrıcalık’ tanınan ve hazine arazilerinin peşkeş çekildiği Bosphorus 360 şirketinin gizli ortağı olduğu belirtiliyordu. İşadamı Cengiz Aktürk’ün dinlemeye takılan ve fezlekede yer alan bir telefon görüşmesinde Bosphorus 360’ın Erdoğan’ın talimatıyla kurulduğunu belirtilmişti.

KAMUNUN ZARARI 100 MİLYAR DOLAR!

Peki örgüte yönelik suçlama neydi? İçerisinde Bilal Erdoğan ve bugün ‘yandaş’ olarak anılan bir çok ünlü müteahhidin de bulunduğu Yasin El Kadı önderliğindeki örgüt, ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, rüşvet, sahtecilik, ihaleye fesat karıştırmak, suçtan kaynaklanan mal varlığını aklamak’la suçlanıyordu. İddiaya göre, birçok ihale, yüklü miktardaki rüşvetler karşılığında yandaş işadamlarına verilmişti. Savcılık fezlekesinde, 28 ihalede kamunun toplam 100 milyar dolar zarara uğratıldığı aktarıldı. Hazine arazileri de yine rüşvet karşılığında iktidara yakın isimlere ‘peşkeş’ çekilmişti.

HAZİNE ARAZİLERİ TÜRGEV’İN ZİMMETİNE GEÇİRİLİYOR

25 Aralık soruşturmasının konularından biri Erdoğan ailesinin yönetiminde olduğu TÜRGEV’le ilgiliydi. Vakfın o dönemki genel başkanı Ahmet Ergün, fezlekeye yansıyan bir telefon görümesinde vakfın sahibinin Recep Erdoğan olduğunu söylüyordu. İddiaya göre, Hazine arazileri usulsüz olarak vakfın zimmetine geçirilmekteydi. Ayrıca işadamları ‘vakfa’ yaptıkları bagışlarla orantılı olarak ‘ihaleler’ alıyordu.

SİT ALANLARINA VİLLALAR

Erdoğan ailesi ve yakınları için Urla’da sit alanlarına inşaa edilen villalar bir başka konuydu. Zeytineli köyünde yaptırılan lüks villalar için söz konusu bölge 1. derecede sit alanı olmaktan çıkarılmış, bir üniversiteden alınan düzmece bir raporla bölge ‘inşaata’ uygun hale getirilmişti. Konu mahkemeye taşındı. Hakim yıkım kararı bile verdi. Ancak hiç kimse o villalara dokunamadı!

O POLİSLER 4 YILDIR TEK KİŞİLİK HÜCRELERDE

25 Aralık soruşturması da tıpkı 17 Aralık’ta olduğu gibi ‘takipsizlik’le sonuçlandı. Dosyaya yeni atanan savcılar, 96 şüphelinin tamamı hakkında 1 Eylül 2014’te ‘delil bulunmadığı’ gerekçesiyle ‘takipsizlik’ kararı verdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘takipsizlik’ kararıyla yetinmedi ve aynı kararda soruşturmayı yürütenleri ‘darbeye teşebbüs’le suçladı. Polisler gözaltına alındı, tutuklandı. Milletin malının, kamu arazilerinin birilerine peşkeş çekilmesini engellemek isteyen o polisler 4 yılı aşkın bir zamandır tutuklu. Hemde büyük çoğunluğu tek kişilik hücrelerde tecrid edilmiş halde tutuluyor. Birçoğunun eşi de cezaevinde bulunuyor.

Dün ise 25 Aralık’ın yıldönümünde operasyonu yapan polislere müebbet hapis cezası verildi.

Medya için ‘havuz’ formülü

Bir başka konu ise ‘Havuz medyası’ydı. Fezlekede yer alan ve internete de düşen tapelere yansıyan konuşmalara göre Erdoğan, eski Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’dan Sabah ve atv’nin Çalık Grubu’ndan satın alınması için bir grup işadamını yönlendirmesini istiyordu. Telefon görüşmelerinden 8 işadamından 2 ay gibi kısa bir sürede 630 milyon dolar para toplandığı tespit edildi.

TEZGAH EN AZ 5 YIL ÖNCE KURULMUŞ

Havuz medyasının nasıl kurulduğuna dair tapeler de ilerleyen günlerde internet sitelerine düşmeye başladı. Tapelerden, iş adamları Mehmet C. ve İbrahim Ç.’in uzun süredir Erdoğan’ın istediği icraatlar için para verdiği anlaşılıyordu. Mehmet C.’nin bir görüşmesinde medya grubunun devri için ilk kez para veren Hayrettin Ö.’ye, “Biz alıştık, bir hafta sonra gayet normal karşılarsın sen.” demesi dikkat çekiciydi. Başka bir konuşmada ise Nuri Ö. ile Fahri Ç.’nin, “Nuri Bey zaten İbrahim Ç. 4 seneden beri, 5 seneden beri veriyor.” diyordu.

Etiler polis okulu arazisi iç edildi

Örgütün nasıl çalıştığına dair onlarca delil ve örnek olay vardı fezlekede. Birini aktaralım sadece; Etiler Polis Okulu’nun arazisi örgüt üyelerinin sözlerine göre Erdoğan’ın talimatıyla kurulan Bosphorus 360 şirketine ‘ihalesiz’ olarak verilmişti. Fezlekeye göre ‘kimin ne kadar pay’ alacağına ise ‘arkadaşın babası’ karar veriyordu.

Arsa 2012’nin Nisan ayında KİPTAŞ’a verildi. Bosphorus 360 şirketinin araziyi ‘uygun gördüğü’ fiyattan alabilmesi için ihaleye katılacak şirketler ve verilecek teklifleri bile önceden belirlenmişti. Örgüt, o gün yaklaşık 1,5-2 milyar dolar değer biçilen arazi için 430 milyon TL ödemeyi uygun görmüştü. Recep Erdoğan, 2013’ün mart ayında dinlemeye takılan görüşmesinde Usame Kutub’a, “Sizin orayla ilgili Kadir Bey’le (Topbaş) görüştüm. Bizzat ben takip edeceğim.” diyordu.

SAĞLAM ARAZİYE ‘RİSK’ RAPORU

Arazi ihalesiz verilmeliydi bunun için sağlam arazi, ‘Deprem riski taşıyan alan’ sayıldı. Zira riskli alanlarda Dönüşüm Yasası devreye giriyordu. Boğaziçi Koruma Yasası devre dışı kaldı. Bu düzenlemelerle arazi üzerinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sınırsız yetki sahibi yapılmıştı. Karar, dönemin bakanı Erdoğan Bayraktar tarafından Bakanlar Kurulu’na getirildi. 2 Temmuz 2013’te imzadan çıkarıldı. 32 bin metre karelik araziye 3 emsal inşaat izni verildi. İnşaat hakkı 100 bin metrekareye çıkarıldı. Yükseklik sınırı ise kaldırıldı…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin