Besmele’ydi, sadakallahulazim oldu

YORUM | ABDULLAH SALİH GÜVEN

Türkiye’de yapılan, benim ilgi ve uzmanlık alanım olan sahadaki konuşmaları oldukça sık denebilecek aralıklarla takip ediyorum. Program katılımcılarının ilmi birikimlerinden istifade etmek temel amacım. Böyle olunca ön yargılarımı bütünüyle bir kenara bırakıyor, ilgili şahısların var olagelen itibarlarını hiç kale almaksızın sadece dile getirdikleri düşüncelerinde dane-i hakikat arıyorum. Bu yaklaşımın onların ilimlerinden istifade etmek ve objektif değerlendirmelere kapı açmak için ön şart olduğunu düşünüyorum.

Hayır, kastettiğim siyasi içerikli programlar değil ama hayatı siyaset üzerinden okuyan, siyasetle irtibatlandırarak yorumlayan programlar. İyi değil mi? Bilmiyorum, belki iyi belki kötü. Eğer konuşmacı konuştuğu her şeyi sonunda götürüp siyasete bağlıyorsa, kötü. O zaman siyasi içerikli programlardan farkı kalmıyor. Hatta bu yaklaşım mevcut siyasi uygulamaları meşrulaştırıcı -ben buna suiistimal edici diyorum- bir rol oynuyor. Teorik düzlemde üretilmiş düşünceler aktüel hayatla birleşir ve birleştirilirse, iyi. Bu birleşim düşünen insanlara ufuk kazandırıyor, teşvik edici oluyor, sahici ve sahih değerlendirmeler yapmalarına vesile oluyor.

ARTIK PROGRAMI KAPATIRKEN BAHSEDİYORLAR

Şimdi geleyim işin püf noktasına. 15 Temmuz 2016’ın hemen akabinde yapılan bütün programlarda -mübalağa yapmıyorum, arşivler bunun şahididir- konuşmacı konuşmasına ‘F…’ diyerek başlıyordu. Ben bunu ‘F…’, ‘besmele’ menzilesine kaim oldu diyerek ifade ediyorum. İnanın bana, bir Müslüman nasıl her şeye ‘besmele’ ile başlarsa, o programlarda da herkes konuşmasına ‘F…’ ile başlıyordu. Zannediyorum, besmelenin icra ettiği işlevi icra ettiğini düşünüyorlardı. Yoksa o koca koca ilim insanları, akademik unvanları isim ve soy isimlerinden daha uzun olan kişiler, neden henüz suçluluğu ispatlanmamış bir gruba terör örgütü demenin sorumluluğunu üstlensin ki? Ama üstlendiler. Dolayısıyla terörist dedikleri yüz binlerce insanla kul hakkı ilişkisi içine girdiler. Bu hak ilişkisi dünyada olmasa da ahirette ahkemu’l hâkimin olan Allah’ın huzurunda mutlaka neticeye bağlanacak. Ben şahsen kendisine terörist denilenler safında yer aldığım için dünyada ıstırap çeksem de, ahiretim adına mutluyum, huzurluyum ve o mahkeme anını dört gözle heyecanla bekliyorum.

Şimdi 15 Temmuz’un üzerinden geçen zaman bir yılı aştı. O programlar hala devam ediyor. O insanlar hala aynı programlara konuşmacı olarak çıkıyor ve yine ‘F…’ diyorlar. Ama bir tek farkla. Bir yıl önce ‘F…’ demek ‘besmele’ menzilesindeydi, şimdilerde o mertebe kaybetti, mevziini yitirdi ve ‘sadakallahülazim’ menzilesine düştü.

Neden? Bu bir yıl içinde ne değişti? Bir yıl önce inanıyorlardı şimdi inanmıyorlar mı? Bir yıl önce hükümetin hışmından korkuyorlardı, şimdi korkmuyorlar mı? Bilmiyorum. Bu soruların direkt muhatapları onlar. Onlara sormak lazım. Ben sadece bir tahminde bulunabilirim. Bulunacağım tahmin isabetli de olabilir, isabetsiz de.

VİCDANLARI KANIYOR

Madem sözü buraya kadar getirdik o halde tahminimi söyleyeyim: vicdanları kanıyor. Her ne kadar havuzun kirli sularından akan haber musluklarından yıkansalar da, kendi aile çevreleri başta olmak üzere etraflarında zulmün dokunmadığı hanenin kalmadığını bizatihi gözleri ile görüyorlar. Ahlaklarına, faziletlerine, insanlıklarına dünya-ukba şehadet edecekleri masum kişilerin mazlumiyet ve mağduriyetleri onlara “Bu kadar da olmaz” dedirtiyor. 700’ü bulan bebeklerin hapishanelerde büyümeye maruz bırakılmasını, yeni doğum yapmış kadınların kelepçelerle hapse gönderilmelerini vicdanları hazmedemiyor. Darbe mahkemelerinde yapılan savunmalardan sızan bilgiler, hükümetin sözcülüğünü üstlendiği darbe hikayesinin doğru olmadığı konusunda zihinlerinde kuşkular uyarıyor ve acaba diyorlar. İhtimal bütün bunlar, ‘F…’yü besmele’den sadakallahülazım’e intikal ettirmeye yetiyor.

Pekâlâ neden hala ‘F…’ diyorlar? Bence birincisi, kendileri ile çelişecekler. Dünlerini inkar edecekler, tükürdüklerini yalayacaklar. Bu onların ilmi enaniyetlerine dokunuyor olabilir. İki, korku atmosferi devam ediyor. Geleceklerinden korkuyor olabilirler. Üç, küçük bir ihtimal de olsa Hizmet’i terör örgütü olarak görmeye devam ediyor olabilirler. Dediğim gibi sadece tahmin. Sorunun asıl muhatabı onlar.

Eğer ilk iki tahminim doğruysa onlar namına güzel bir gelişme. Üçüncü ihtimal geçerliyse, ahirette hesaplaşmamız adına iddianame/savunma dosyaları çoğalıyor demektir.

Vaizlerimizin vaaz dualarını süsleyen dua ile bitirelim: ‘Allah’ım! Bize hakkı hak, batılı batıl olarak göster.’ Âmin.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin