Türkiye’deki işkence iddiaları Belçika’da kurulan sembolik mahkemede yargılanacak

Belçika merkezli bir sivil toplum kuruluşu inisiyatifinde avukat, hakim ve raportörlerden oluşan ve Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, siyasetçilerin tutuklanması, zorla kaybetmeler gibi konuları ele alacak bir Türkiye Mahkemesi kurulacağı açıklandı. Mahkemenin kararlarının bağlayıcılığı olmayacak.

‘Türkiye Tribunal Mahkemesi’ inisiyatifi tarafından yapılan açıklamada, Türkiye’de her geçen gün daha fazla hak ihlali bildirildiğine dikkat çekildi. Mahkemenin bağlayıcı olmamakla birlikte, hükümlerinin yüksek ahlaki otoriteye sahip olacağı vurgulandı. Türkiye’deki hak ihlalleri ile ilgili duruşmaların Cenevre’de görüleceği belirtilen açıklamada, “Hakimlerin tüm belgeleri, referansları ve hükmü, modern dijital iletişim araçlarıyla tam şeffaf olarak yayınlanacaktır. Bu yolla, uluslararası toplumu bu konuda bilgilendirmek ve farkındalık yaratmak istiyoruz. Çünkü sessizlik temel insan haklarının en büyük düşmanıdır.” denildi.
Türkiye Mahkemesi’nin kurucu şeması, yönetim kurulu, hakim heyeti, idari personel, raportörler ve girişimcilerden oluşuyor. İnisiyatifin kurucularına dair şu detaylar paylaşıldı:
Van Steenbrugge Advocaten (VSA) hukuk firması, Türk vatandaşları için çeşitli davaları ele alan Belçika merkezli bir hukuk firması. Örneğin, VSA avukatları, diğerlerinin yanı sıra, BM İnsan Hakları Komitesi önünde İsmet Özçelik ve Turgay Karaman’ı, kaçırma ve hukuka aykırı özgürlükten yoksun bırakma gerekçesiyle savundu (CCPR / C / 125 / D / 2980/2017, Mart 2019).

Girişim, 1980’lerin sonunda Belçika’nın Flaman bölgesinde tam teşekküllü İnsan Hakları kursu konusunda ilklerden biri ve Gent Üniversitesi’nde profesör olan Prof. Dr. Johan Vande Lanotte tarafından koordine edilmektedir.

Mahkemede yer alacak hakimler ise şöyle sıralandı:

Prof. Françoise Barones Tulkens (Belçika): Université de Louvain La Neuve’de profesör, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski hakimi ve başkan yardımcısı
Justice Johann van der Westhuizen (Güney Afrika): Pretoria Üniversitesi’nden emekli profesörü, Güney Afrika Anayasa Mahkemesi eski hakimi
Doç. Elisabeth Abi – Mershed (ABD): Washington Colleg of Law’da Profesör Yardımcısı, Amerikan İnsan Hakları Mahkemesi Genel Sekreter Yardımcısı
Prof. Giorgio Malinverni (İsviçre): Cenevre Üniversitesi’nde profesör, Venedik Komisyonu eski üyesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski hakimi
Prof. Ledi Bianku (Arnavutluk): Strazburg Üniversitesi’nde doçent, Venedik Komisyonu eski üyesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski hakimi
Dr. John Pace (Australia): 1978’den 1994’e kadar BM Yardım Misyonu İnsan Hakları Bürosu Başkanı ve İnsan Hakları Komisyonu Sekreteri

Raportörler

Eric Sottas (İsviçre): Prof. Johan Vande Lanotte ile birlikte işkence raporları hazırladı. Dünya İşkenceye Karşı Organizasyonu eski Genel Sekreteri

İŞKENCE İDDİALARI MERCEK ALTINA ALINACAK

Mahkemenin kurulmasıyla ilgili açıklamada, ele alınacak konu başlıkları ve sorularla ilgili detaylar da verildi. Buna göre, işkence tanıklıklarının altında yatan olgularda bir bağ görülüp görülmediği, hangi grupların neden hedeflendiği ve devletin en yüksek düzeydeki katılımı masaya yatırılacak. Sottas’ın yetki alanındaki bir diğer konu da, işkence hakkındaki tanıklıklar üzerinden, Türkiye’de işkencenin sistematik ve organize bir kullanımı olup olmadığının incelenmesi.

Prof. Yves Haeck
(Belçika) ve Dr. Emre Turkut (Türkiye): Cezasızlık raporunu hazırlayacak isim. Yves Haeck Ghent Üniversitesi’nde profesör; Emre Turkut doktora tezini darbe sonrası alınan kararlar üzerinde kaleme alıyor.
İki ismin inceleme alanı ise, işkence veya kötü muamelenin önlenmesi ve izlenmesi için iç bir sistemin var olup olmadığı ve varsa sistemin nasıl işlediği. Bir diğer odak noktası ise, olası kötü muameleye veya işkenceye karşı etkili bir yaptırım sisteminin olup olmadığının incelenmesi. Tutuklu bulunan kişilere yönelik kötü muamele ve işkenceye karşı organize bir cezasızlığın söz konusu olup olmadığı da yine araştırma alanlarından.

Avukatlar Kolektifi (Türkiye): adli yardım raporu hazırlayacak kolektif ise, şu soruya yanıt arıyor: “Türkiye’deki avukatların durumunu ve müvekkilleriyle ilişkilerini ve uluslararası standartlara uygun olarak adil yargılanma ilkesini güvence altına alacak bir savunma nasıl gerçekleştirilebilir?”

Prof. Şebnem Korur Fincanci (Türkiye): Özgürlüğü kısıtlanan insanlar için tıbbi yardım raporu hazırlayan Fincancı, İstanbul Adli Tıp Dairesi Başkanı idi ve İnsan Hakları Vakfı Başkanı.

Raporun inceleme alanındaki sorular şöyle: “Türkiye cezaevlerinde ve nezarethanelerinde, tıbbi bakım düzeyi, sağlık personeli, zamanında tepki verme prosedürleri ve gerektiğinde özel hizmetlere güvenme olanakları var mı? Sağlık hizmetlerine erişim haklarını uluslararası kabul görmüş standartlara uygun olarak korumak için ne gerekiyor?

Adli yardım raporu, güvenlik gerekçeleriyle anonim konumlarını korumak isteyen bir grup avukat tarafından hazırlanacak. Organizasyon komitesi, saygın ve bağımsız bir kişiden denetçi olarak çalışmasını ve bu avukatları ziyaret edip onlarla derinlemesine görüşmesini isteyecek. Daha sonra, tüm koşullar yerine getirilirse, bu kişi, denetçi olarak raporu onaylayacak.

Sağlık personelinin, hapishanede tutulan veya başka gözaltında tutulanlara yönelik herhangi bir kötü muameleyi ve / veya işkenceyi inceleyip bağımsız olarak raporlayabilme güvenceleri (de jure ve de facto) var mıdır, varsa bu güvenceler nelerdir?”

Ankara Barosu (Türkiye) and Johan Heymans

(Belçika – Van Steenbrugge Advocaten): Zorla kaybetmeler hakkında rapor hazırlanacak – Johan Heymans uluslararası deneyime sahip insan hakları avukatı
Raporun araştıracağı konu ise şöyle: “Mahkemeden önce hazırlanan raporları ve ifadeleri dikkate alarak, kaçırılmaların devletin muhaliflere karşı eyleminin bir parçası olduğu ve bu gerçekler hakkında ciddi bir soruşturma düzenlenmediği sonucuna varabilir miyiz?”
Philippe Leruth (Belçika):İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğü raporu hazırlanacak – Philippe Leruth Uluslararası Gazeteciler Federasyonu eski Başkanı
Çalışma alanı ise şu ana çerçeve ekseninde şekillenecek:”Türkiye’de, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü, iyi işleyen bir demokrasi standartları ile ne kadar uyumlu?
Türk hükümeti tarafından alınan kararlar (hala) “darbe” ile bağlantılı bir tepki olarak düşünülebilir mi veya bu kararlara karşı eleştirel sesleri ve / veya kuruluşları “yok etmenin” bir yolu olarak değerlendirilmeleri gerekir mi?”

Yönetim Kurulu

Başkan: Prof. Marc Baron Bossuyt
Antwerp Üniversitesi’nde profesör; Belçika Anayasa Mahkemesi eski Başkanı ve BM İnsan Hakları Komisyonu eski Başkanı
Jan De Bock
Belçika Diplomasisi eski Başkanı, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin eski Belçika Büyükelçisi
Christine Mussche
Christine Mussche ceza davalarında ve daha özel olarak cinsel saldırı davalarında avukat
Prof. Rik Van de Walle
Ghent Üniversitesi Rektörü
Prof. Caroline Pauwels
Vrije Universiteit Brussels Rektörü
Mahkemeye katkıda bulunmak isteyenler aşağıdaki adresten bağış yapabilecekler.
Turkey Tribunal NPA IBAN: BE70 3632 0131 2325 BIC: BBRU BE BB Bank: ING Belgium
Daha detaylı bilgiye kuruluşun sitesinden ulaşabilirsiniz
Türkiye Mahkemesi, ilk duruşmasını 21-25 Eylül 2020 tarihleri arasında Cenevre’de gerçekleştirecek. İlk dört gün boyunca bir rapor sunulacak ve mahkeme üyelerine sorular yöneltilecek. Tanıklar da dinlenecek ve Türk hükümetine cevap verme fırsatı verilecek.
Mahkemenin işleyişi ile ilgili şu detaylar dikkat çekti:
“Raporlar, mahkeme başlamadan birkaç hafta önce web sitesinde yayınlanacak. Kısa bir video ile raporlar özetlenecek ve web sitesinde yayınlanacak. Mahkemenin duruşmaları canlı olarak yayınlanacak, daha sonra duruşmaları özetlemek için kısa videolar yapılacak.
Mahkemenin son gününde, mahkeme kararını açıklayacak. Bu karar metni web sitesinde de yayınlanacak.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. “Türk Mahkemesi” ismiyle böyle bir yapının kurulmasını doğru bulmuyorum. Çünkü;
    1) Türkiye kamuoyu, onlarca yıldır, “yabancı devletlerin parlamentoları, Ermeni Soykırımı ile ilgili karar alamaz” diye -haklı olarak- verilen mücadeleyle bilenmiş durumdayken, böyle bir yapının haberi bile, “hangi hakla?” sorusunu doğurur.
    2) Türkiye kamuoyu, “Ermeni soykırımı vardır” diyen devletlerden birine “sen önce Cezayir’de yaptıklarını devlet olarak itiraf et” derken, diğerine de “sen önce Kızılderili katliamının hesabını ver” dedi. Şimdi Belçika’ya da: “sen önce 1885-1960 arasında yaptıklarını, Kongo’yu ve Ruanda’yı açıkla, Belçika Sömürge İmparatorluğu ile ilgili BM kararlarını bir oku” diyecek…
    3) Devletler arasındaki ilişiklerde “mütekabiliyet (karşılıklılık) esası” diye bir usul var. Bu sosyal örgütlenmeler için de söz konusu. Türkiyeli birileri çıkıp, Belçika ya da başka ülkelerde işlenen hukuksuzluklarla ilgili “mahkemeler” kursalar, isimleri anılan ülkelerin insanları memnun olurlar mı?
    4) Bu yapıyı kuranlar, normal bir dernek, vakıf vs. adı altında yapabilecekleri neyi yapamadılar? Egemen bir ülkenin ismiyle, başka bir ülkede “mahkeme” kurarak neyi yapmak istiyorlar?
    5) Türkiye’deki zulüm çetesi, avanesini Hizmet insanının gaspettiği mallarla doyururken, saf Müslüman kardeşlerimizi de yıllarca “paralel devlet” mottosuyla hipnoz etti. Şimdi kalkıp: “Türkiye’den kaçan F…çüler, Belçika’da “paralel mahkeme” kurdular” dediklerinde ne olacak?
    6) Böyle bir çalışma, AKP iktidarına zarardan çok yarar sağlar… Astarı yüzünden pahalı olur.
    Atılan adımın iyi niyetlerle atıldığını, bizim arkadaşlarımıza sorulmadığını tahmin ediyorum.
    Ben yine de, basit bir tr724 okuru olarak şimdiden yorumumu yazayım istedim…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin