Başıbozuk’un Modern Tercümesi; Diktatör

KONUK YAZAR | DAVUT YURT

Köhne tarih, meraklı zihinlere meşhur yeryüzü bozguncularının hikayelerini bazen derin bazen sathi izlerle aktarıyor. Kabil ile başlayan kanlı macera, insanlığı utandıracak nice karanlık tabloyu zihinlerimize perçinlemiştir: İsrailoğullarına zulümde sınır tanımayan Mısır Firavunları, geçtiği yerleri harabeye çeviren Cengiz Han, hezeyanı ile önce Avrupa’yı sonra da dünyayı ateşe verip 60 milyondan fazla insanın telefine sebep olan Hitler ve çağdaş müstebitler şu an akla ilk gelenler…

Maalesef, biri zikredilince diğeri hemen akla geliveren bu zorbaların irili ufaklı kopyaları, ne tarihin unutulmuş odalarında, ne bir coğrafyada, ne de ırk ve kültürle sınırlı kaldı.Tarih bunları hep kaydediyor ve bize hatırlatıyor ama yine de yenilerini üretmekten geri durmuyor? Bu konuda “Kimi, kime şikayet edelim!” şaşkınlığı ile çaresiz durumdayız. Bunca insanlık tecrübesinden sonra ulaştığımızı düşündüğümüz ilim ve medeniyet anlayışı, hukuk düzeni, evrensel, ahlaki ve insani prensipler insanlığa bundan sonraki serüveni için daha güzel günler vadeder zannediyorduk? Şairin dediği gibi, “Bin yıllık tecrübe bunu mu semere vermeliydi?”

Tıpkı bir çok meslekdaşı gibi vatanında yaşama hakkını kaybeden muhalif, Suudlu gazeteci, sıradan bir vatandaşlık işlemi için gittiği, İstanbul-Suud Konstolosluğunda kayboldu. Akıbeti hakkındaki haberler korkunç. Üçüncü Milenyumun yıllarını geride bırakırken, güpe-gündüz bir adamın buharlaştığını şahit oluyoruz. Gelen haberler, öldürüldüğü istikametinde…18. Yüzyıl Osmanlı Eşkiyaları akla geliyor. Devlet zaafını, avantaja çeviren dağ eşkiyaları, güpe-gündüz dağa adam kaldırırlarmış…

İlk günlerde Suud yönetimi tarafından kesin bir dille reddedilen feci senaryo, artık inkar edilemeyecek bir hal alınca, uygun bir itiraf ve kabulün sinyalleri alınmaya başladı bile. Ama burada dikkatleri çeken, önemli bir nokta var; bu hadise adi bir katl vakası değil, bir devletin resmi konutunda gerçeklesen, bir plan ve strateji sezilen, devletin rutin dışı işlerini hatırlatıyor. Anlaşılan o ki, muhalif söylemleriyle sistemin sahiplerine rahatsızlık veren birinin defteri dürülmüş. Anlayacağınız, tipik bir muhalif temizliği, ince bir işçilik. Monarşik Suud Krallığı’nın “Haberimiz yok!” bahanelerine kimse kulak asmıyor. Yargısız infazın, ülke dışı operasyonlarda kazandığı bu tehlikeli ivme, pek iyiye alamet değil. Bizim de dikkat çekmeye çalıştığımız nokta burası.

Şaki’nin Rehberi diktatör!

Zaman, mekân ve şahıslar farklılık gösterse de, müstebit idarelerin muhalif sindirme ve etnik temizlik yöntemleri birbirinin aynı. Batıda ve Doğuda, hukuk devleti veya demokrasi söylemlerinin gölgesinde, güç-menfaat-baskı üçgenine sıkışmış “modern eşkıya” pervasızlıklarını çoğu zaman şahıslarda, bazen de organizasyonlarda görmek mümkün. Rusya, uyguladığı muhalif sindirme taktikleri ile, bölgenin pervasız ve sınır tanımaz ülkesi. Kremlin Sarayı dibinde öldürülen muhalif siyasi lider, sürgünde, kimyasal bir madde ile zehirlenen, muhalif Rus Gazeteci, Putin’in Kara Listesinde, üzerini çizdikleri arasında.  Kuzey Kore’nin genç diktatörü kardeşini uluslararası bir hava limanında, güpe-gündüz temizledi. Kuala Lumpur da, Filistinli bir mühendis, kimsenin sahiplenmediği ince bir işçilik ile ortadan kaldırıldı. Bunlar Google’a sormadan hemen herkesin sayabileceği devlet terörü örnekleri…

Son on senedir, devlet gibi davranma reflekslerini bütünüyle kaybeden Türkiye bazen İran, çoğu zaman da Kuzey Komşumuz Rusya’dan taktik adapte etmeyi huy haline getirdi. Osmanlı yadigarı küçük bir coğrafyada, İmparatorluk heveslerine kapılan Saray eşrafının muhalif düşünceye karşı acımasız tavrı herkesin malumu. Sıradan, basit, muhalif bir sesin, kendisini hapishane hücresinde bulduğu Türkiye’de, hukuk çoktan intihar etti. Saray’a endeksli müstebit iradenin, “Rutin dışı işler” sicili kısa surede hayli kabarmış durumda. Bir önceki, Washington ziyaretinde, politikalarını protesto eden sivil insanların üstüne, şehir kabadayılarını nasıl saldığını hatırlayın. Türkiye adına ne utanç verici bir tabloydu! Olaya karışanların bazıları şu an hala ABD cezaevinde tutuluyorlar.

Az gelişmiş ülkelerden, masum insanları yaka-paça kaçırmak, alışılmış devlet uygulamalarından değil. Şimdi herkes, Türk Devletini, insan kaçakçılığının adresi olarak görüyor. Hasbelkader, pazarlık yaptıkları ABD’li üst düzey bir yetkiliye adam kaçırma planları için verdikleri paralar kaderin cilvesi olarak ortalığa saçılınca apaçık ortada kalmış, utanmak yerine yanlış ata oynadıklarını düşünmüşlerdi. ABD dışındaki ülkelerde, benzer pazarlıklar doğru adreslerle devam ediyor ve iyi atlar kolay bulunuyor olmalı.

Türkiye ile arası uzun zamandır bozuk olan Suudlular’ın başlarını ağrıtacak böyle bir acemiliği neden Türkiye’de yaptıkları epey tartışılacak. Gerçi epey zamandır, Türkiye, Ortaduğu’nun suçlular cenneti ya da Yeni Beyrut’u olarak görülüyor ama, yine de bir acemilik sözkonusu.Türkiye’deki iktidar sahiplerinin, birden insan hakları ve hukuk havarisi kesilmeleri de garip. Meğer, ne kadar da hukuk ve insan hakları havarileriymiş!  15 Temmuz’dan beri, hapse atılan, bazıları ölen ve bir o kadarı da yurt dışına kaçmak zorunda kalan gazeteci, yazar ve düşünürlerin milli aidiyetleri Türkiye değil mi? Moldova’dan Malezya’ya, Hollanda’dan ABD’ye, Nijerya’dan Arnavutluk’a kadar geniş bir coğrafyada, modern on yılların en düşük kaliteli insan ticareti malesef, Türkiye’nin siciline kaydedildi. Osmanlı dönemi başıbozuk ve eşkiyaların yeni versiyonu, modern çağlara, diktatörlük olarak tercüme edildi.

Uluslararası İlişkilerde Maxwel Hiç Ölmüyor!

Uluslaraarası menfaat ilişkileri, ülke dışı operasyonlara karşı alınacak tavırları istendiği seviyede tutamıyor. Maxwel’in menfaat için bütün yolları meşrulaştırıp, makulleştirmesini küçümsemeyelim. Dünya çapındaki güvenlik merkezlerinin, İstanbul’da bir örneği gerçekleşen sınır dışı operasyona verdikleri farklı tepki bu yüzden çeşitlilik gösterdi. Hadise duyulunca ABD’de bir sürü insandan sesler yükseldi, samimi olarak bu insanlık dışı hadiseye tepki gösterenleri bir çok yerde dinledik, dinlemeye devam ediyoruz. Birçok aklı başında insan, devlet gücü ile insan öldüren ve suçüstü yakalanan bir ülke ile ilişkilerin ciddi şekilde gözden geçirilmesi gerektiğini yüksek sesle ifade etti. Demokrasi ve hukukun üstün değerlerinden bahseden herkes için tutarlı olma testiyle bir kez daha karşı karşıya olduklarının farkındalar.

Yine idealler ve gerçekler arasında sıkışmı durumdayız. Milon dolarlık silah, milyar dolarlık petrol ve enerji anlaşmaları ile bağlandığınız bir menfaat ilişkisini üstün insani değerler ile test etmek, siyasi yörüngesini, “Make Amerika Great Again!” e kilitleyen Trump siyaseti birinci öncelik değil. Kongreden ve toplumun çeşitli kesimlerinden gelen “şiddetli tepki verelim”, “ilişkileri keselim” mesajları, Suud özelinde, yine duvara çarpacak. Menfaatler söz konusu olduğunda, değerler bir tarafa bırakılıp zulme sessiz kalınacak olması zamanın “süper” güçlerinin değer yargılarının nasıl işlediğinin hazin resmi. Trump’ın konuyla ilgili açıklamalarından meselenin nereye bağlanacağı az çok belli oldu bile. Kral Selman’ın Trump’a söylediklerine kulak verilirse, her haliyle organize bir “rutin dışı” operasyonun, kendi başına hareket eden bir kaç alt düzey Suud’lunun üstüne yıkılacağı kesinleşmiş görünüyor. Yine akıllarımızla alay edilecek, saraydaki “zorba” ların ellerine ateş değmeyecek ve Kaşıkcı’nın hesabi başka bir aleme kalacak gibi görünüyor.

Kaşıkçı hadisesi her zaman olduğu gibi, operasyonu başlatıp-bitirenlerin istedikleri ölçüde aydınlanacak. İşin garip tarafı, tarihte kalmasını temenni ettiğimiz zorbalığın, kostüm ve taktik değiştirerek, daha organize birimlerce yürütülmesi hız keseceğe benzemiyor. Ev sahibi hırsız olunca, başka söze ne hacet.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin