Bahar nedir? Herkesi zorla cennetlik yapmak!

YORUM | VEYSEL AYHAN

(Nübüvvet ve Devlet Yazıları- 40)

“Onların, çocuklar gibi çaresiz kalmasına izin ver.

Çünkü zayıflık harika bir şeydir ve güç hiçbir şey değildir.

Bir insan yeni doğduğunda, zayıf ve esnektir.

Öldüğü zamansa, kaskatı ve duygusuzdur.

Bir ağaç büyürken, körpe ve yumuşaktır.

Ama kuru ve sert hale geldiğinde, ölüp gider.

Sertlik ve güç, ölümün arkadaşlarıdır.

Esneklik ve zayıflık, varoluşun tazeliğinin ifadeleridir.

Kendini katılaştıran hiçbir şey kazanmayı başaramaz.”

Andrei Tarkovsky (Stalker)

“Bahar” kelimesini geleceğe ait hülyalarımız için kullanırız.

İnsanın mefkuresi neyse “bahar”ı odur.

Bazı kesimlerin “kızıl elma” hayali, Turan ümniyesi vardır.

“İ’lâ-yı kelimetullah” için yola çıkanlar bunu “bahar” olarak telaffuz eder.

Hz. Bediüzzaman, 1911’de şunu diyor:

“Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.”

Bu “bahar”ı nasıl anlamalıyız?

1917’de “Rüyada Bir Hitabe”de şu cümleye yer verir:

“Evet, ümitvâr olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sadâ İslâm’ın sadâsı olacaktır!”

Bahar bütün toplumun “iman”la aydınlanması ve herkesin cennete gidecek bir keyfiyet kazanması mı demek?

Tüm insanların toptan cennete liyakat kazandığı bir tarih dilimi hiçbir zaman yaşanmadı.

Herkesin cennete girebileceği veya cennetin dünyaya taşınacağı bir sosyoloji Hz. Adem’den bu yana gerçekleşmedi.

PEKİ NEDEN?

“Allah’ın yüce adını her gönle duyurmak.”  için yola çıkanların en önemli hususiyeti taşıdıkları iman nispetinde, diğer insanların da “iman” etmeleri için gayret etmeleri. Bunun zirvesinde peygamberler var. Ayne’l yakin veya hakka’l yakin derecesinde Cennet’i gören, Cehennem’e vakıf olan bir peygamberin başka türlü olması mümkün değil.

Kur’an, Allah Rasulü’ndeki (sas) bu ulvi iştiyakı şöyle resmediyor:

“Onlar iman etmiyor diye üzüntüden neredeyse kendini yiyip tüketeceksin.” (Şu’arâ: 3)

Ve ardından:

“Eğer dilemiş olsak, üzerlerine gökten öyle bir delil (mucize) indiririz ki, onun karşısında ister istemez boyun büker ve inanmak zorunda kalırlar.”(Şu’âra: 4)

Bir başka surede:

“Şimdi, bu söze inanmazlarsa, demek sen onların ardına düşüp neredeyse kendi kendini yiyip tüketeceksin!” (Kehf: 6)

Bu ayetten sonra dünyanın sınanma yeri olduğu ve herkesin bu sınavı kazanamayacağı realitesine vurgu var:

“Biz, yeryüzünde bulunan her şeyi bir dünya ziyneti kıldık. Böylece içlerinde (kim o süse kapılacak ve) kim de (onları Allah yolunda değerlendirip şükrederek) güzel işlerde bulunacak diye insanları sınıyoruz.” (Kehf: 7)

Bu peygamberî endişe ve iştiyak Hz. Bediüzzaman’da da var:

“Karşımda müthiş bir yangın var; alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.”

Onun müstesna talebesi Zübeyir Gündüzalp “imansızlık tehlikesi”ni şöyle tasvir eder: “Teessür ve ıztırap karşısında kalpten bir parça kopsaydı, ‘Bir genç dinsiz olmuş’ haberi karşısında o kalbin atom zerrâtı adedince paramparça olması lâzım gelir.” 

Bu oranda iman ve yakîn sahibi olmayan bizlerin bu “tehalük”ü anlaması mümkün değil.

Ama ortada bir insan gerçeği var.

“O, yarattığını bilmez mi?” (Mülk: 14)

Kur’an defalarca vurguluyor:

Üç yerde: “İnsanların çoğu inanmazlar.” (Hud:17; Yusuf: 103; Ra’d: 1)

Yine üç yerde: “İnsanların çoğu bilmiyor.” (A’raf: 187; Rum: 30; Yusuf: 40)

İki yerde: “İnsanların çoğu şükretmiyor.” (Bakara: 243; Yusuf: 38)

“İnsanların çoğu cahillik ediyor.” (En’am: 111)

“İnsanların çoğu zanna uyuyor.” (Yunus: 36)

“İnsanların çoğu aklını kullanmıyor.” (Ankebut: 63)

“İnsanların çoğu hakkı kerih görüyor.” (Zuhruf: 78)

“İnsanların çoğu yoldan çıkmış fasıklardır.” (A’raf: 102)

“İnsanların çoğu ahde vefa göstermiyor.” (A’raf: 102)

“İnsanların çoğu Allah’ın nimetini bilir ama nankörlük eder. (Nahl: 83)

“İnsanların çoğu (hak sözü) işitir, yine yalanlar.” (Şuara: 223)

“Yeryüzünde olanların çoğuna uyacak olursan seni (haktan ve doğru yoldan) saptırırlar.” (En’am: 116)

Böyle bir fıtrat sosyolojisinden tüm insanların Cennet’lik olacağı toplum çıkmaz. Fıtrata aykırı ütopyaların peşine düşmemek lazım. Bahar hayali kurarken bu gerçeği unutmamak gerekiyor.

“Bahar”ın tanımını yanlış yaparsak “yanlış bahar”lar peşine düşeriz.

Kiminin “bahar”ı insanlara Allah’ı anlatmaktır.

Kiminin “bahar”ı topluma hakimiyet sağlamaktır.

Kimisinin “bahar”ı da güç ve iktidarla insanları zorla cennete götürmektir.

Peki “doğru bahar” hangisi?

BİR PEYGAMBERİN BAHARI

Bir doktor için “bahar” mesleğini uygun bir ortamda, gerekli donanımla yapmaktır.

Bir öğretmen için “bahar” dinleyen ve anlayan öğrenciler bulabilmek ve onlara bildiklerini anlatabilmektir.

Peki bir peygamber için “bahar” nedir?

Dinini hür bir şekilde anlatabilmektir.

‘EN YÜKSEK GÜR SADÂ’ NE DEMEK?

Bugüne gelelim. Nübüvvete veraseti temsil eden insanlar için “bahar” nedir?

Öncelikle dinini temsil edip yaşayabilmek, sonrasında ise duyup hissettiklerini ve bildiklerini  çevrelerine anlatabilmektir.

“En yüksek gür sadâ” mesajın duyurulmasını ifade eder. İslam’ın gerçek yüzüyle, barış anlamıyla sunulması ve bu duru mesajın yeryüzünde herkese ulaşması demek.

Peki karşısında birtakım düşmanlar ve münafıklar olmadan kendisine vahyolunan dini hür bir şekilde tebliği etmiş bir peygamber var mıdır? Yoktur.

Peygamberâne tebliğin değişmez unsuru her zaman çile ve ıstırap içinde bir mücadele olmuştur.

Yapılan tebliğin peygamberâne olup olmadı bu yolla test edilebilir.

“Nübüvvete veraseti temsil edenler” varlık içinde bir “bahar” hayal ederlerse yanılırlar.

“Bahar” her türlü mukavemete rağmen peygamberâne bir azimle yola düşülen günlerdir.

“Bahar” gönüllere hidayet çiçeklerinin açılmasına Allah’ın izin verdiği, gökten hidayet yağmurlarının yağdığı mevsimlerdir.

Bugün de olabilir yarın da.

Siz enkaz haline gelmiş bir ülkeyi ekonomik olarak dünyanın en zengin ülkesi, en iyi yönetilen devleti haline getirseniz bu anlamda “bahar” gelmiş olmaz.

Ama o ülkede yaşananlarla on binlerce kadın ve erkek; sahabi ile diz dize oturur bir velayete ulaşmış ise bu manzara, bütün bir dünya tarihin en renkli baharı demektir.

Bir yanda yıldız emsal “arkadaş” ünvanlı sahabi. Diğer yanda nebi insibağından mahrumiyete rağmen o seviyeyi yakalayan ve o sebeple de “kardeşlerim” hitabına inayet-i ilahi ile erişmiş garip ve mazlum “sahabiler”.

Bundan daha revnakdâr bir bahar olabilir mi?

Peki, bu metafizik baharı herkes fark edebilir mi?

İnsanın “iman’ın tadı” hadisindeki gibi bir imandan nasibimiz yoksa tüm olanları bela, her yeri matemhane-i umumi görür.

Dünya gözlüğü ile musibet deryası görünen yer, uhrevi bir “nazar”la cennet-âsâ bir bahar olabilir.

Dünya gözü ile enkaz ve harabeden ibaret her şeyi bitmiş bir coğrafya, melek gözü ile bir bahar şehrayini olabilir. Böyle baharlar hapishanede de yaşanabilir, gaybubette de. Ama ufku dünya hayatı ile sınırlı olanlar bunu fark edemez.

“İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip mü’minlere!” hadisi “bahar”ın tek kriteridir.

“Bahar”; “Nübüvvete veraset” edenlerin el üstünde tutulduğu, hakimiyet, güç ve iktidar zamanları değildir. “Allah’ın yüce adının” acz ve fakr içinde her gönüle duyurulmaya çalışıldığı mütevazı zaman ve zeminlerdir. Kimi zaman Barla, kimi zaman Kestanepazarı, kimi zaman bir zindan koğuşu. Lüks, şatafat, güç ve iktidarla sarmalanmış bir “bahar” hadiste işaret edilen “bahar” değildir.

Herkes karakterine göre bir bahar hayal eder. Ruhunu güç ve iktidarla beslenmeye alıştırmış olanlar siyasi hakimiyet veya ideolojik bahar özlemleri peşinde koşar. Oysa bu hayaller İslam’ın safiyetine zarar veren nefsin boş ümniyelerdir.

“Allah’ın yüce adı”; acz, fakr, tevazu ve mahviyetle her coğrafyada sunulduğunda ve temsil edildiğinde Allah’ın teyidine hak kazanır ve “O” dilerse bugün veya yarın “en yüksek gür sadâ” haline getirir. 

(Bitti)

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

7 YORUMLAR

  1. Yazınızın sonunu baharla tamamlamışsınız. Elbetteki mevsimler gibi düşüncelerin de mevsimi vardır. Her mevsimin de kendine has fırtınalı günleri vardır. Bahar mevsimi her bitkinin yeşerip çiçek açtığı bir dönem. Burada soru şu:
    Baharda açan her çiçek meyveye durmaz bir kısmı daha çiçekken fırtınalarda savrulur veya kavrulur gider. Çağla haline gelen herbir çiçek ise olgunlaşmış bir meyve haline gelmez. Bu bir kanundur. Aynen öylede düşüncelerin de mevsimleri vardır. Malum Üstad ahirzamanda İslami düşünceyi iman (kış-diriliş, neşv ü nema), hayat (bahar- gelip büyüme, çiçek açma) şeriat (yaz-meyveye durup olgunlaşma) şekilde üç mevsimde-evrede gelişeceğini haber vermiş. Yaşadığımız bu süreçle olgunlaşmış meyve kabiliyeti olmayanlar, çürükler dökülüverdi. Dileğim o ki Rabbim bizleri ve neslimizi hiç bir fırtınada dökülmeyen, savrulmayan, dondurucu soğuklarda kavrulmayan olgunlaşma kabiliyeti olan meyvelerden eylesin! Amin.
    Elinize, kaleminize ve gönlünüze sağlık ve afiyet versin Aziz ü Rahim Mek ve Kerim Allah!

  2. Veysel Bey,

    Bu yazı dizinizi dikkatle ve heyecanla takip ettim. Çok kıymetli tespitler ve uyarılar olarak değerlendiriyorum. Keşke bu tür ikazlar ve temrinat zamanında daha çok yapılmış olsaydı.

    Bediüzzaman ve Hocaefendi hazretlerinin hizmet felsefesini veya yöntemini ne derseniz deyin, cemaat olarak çok anlamadığımızı geçmişte de hapishanede de bugün bulunduğum Türkiye’de de görüyorum. Okumaktan çok dinleyen ve düşünmeden itaat eden bir topluluk maalesef yarı cahil, çiğ ve tufeyli bir güruh tarafından iyi veya kötü niyetli olarak ifsâd edildi.

    Bu yazılarınız en azından bugün ve yarın için olması gereken hizmet metodunu özellikle hizmetin siyasetle ilişkilerini anlama noktasında çok mühim hakikatleri bize tekrar hatırlatıyor.

    Uzun zamandır yaşanan hatalardan alınması gereken dersler ne zaman oturulup usulünce kırmadan, dökmeden ortaya konacak bekliyordum. İlk ciddi ve entellektüel çalışma sizin yazılarınız oldu. Bu çalışmayı daha derli toplu bir kitap halinde yayınlayacağınızı umut ediyorum.

    Bu çok çok geç kalmış fakat yine de hâlâ gerekli cesur yazılar için teşekkür ederim.

  3. Dimağııza, dilinize ve kaleminize dogruyu dusundurten, soylettiren ve yazdiran Allah’a hamd olsun! Sizi de tebrik ediyorum Veysel Bey! Allah razi olsun.

  4. Allah razi olsun, mefkuremizin- Gaye-yi Hayalimizin ilk defa boyle analiz edildigini goruyorum. ‘Yanlis baharlar’ pesinde kosmamak cok onemli. Hizmetimizin cikis noktasi olan ‘nâm-ı celîlin, güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktır’ mujdesini de hatirlayalim.
    Hak davalarin hakliliginin basa gelen musibetlerle saglamasinin yapilmasi cok ama cok hatali bir yaklasim. Ehl-i sunnete degil de sia felsefesine ait duruyor. Yapilan hatalarin elestirilmesinin onunu kesip
    kitlelerin afyonla uyutulmasini netice verecek sacmasapan bir yorum. Hizmetimizde magdur psikolojisiyle alicisi cok oldu bu yorumun ama mantik ve felsefe olarak cok cok sakat. Bizi ileriye goturecek rasyonel dusunceleri one cikarmamiz gerek. Seffaflik, liyakat, evrensel hukuk normlarina baglilik, itaat kultunun terkedilip check balance sisteminin yerlesmesi, yozlasmis istisare kulturunun degistirilmesi, tek adam otoritesinin kaldirilmasi.. Bunlari konusun Allah askina. Peygamberin de basina bizim gibi musibetler geldi oyleyse dogru yoldayiz cigliginden cikalim. Efendimiz’in davasi Uhud’dan sonra dagildi mi? Efendimiz Mekke’nin fethiyle taclandirildi. Kendimize tarihten yandas arama bayagilina dusmeyelim artik.

  5. Öncelikle kaleminize sağlık. Bu dizinin ilk kısmından beri dikkatlice okudum. Doğru ve yanlış kavramlarını, devletin ne olduğunu, adaletin ne olduğunu, peygamber ve sahabe uygulamalarını, bilimin ve eğitimin ne denli önemli olduğunu, öğretmen ve esnafın rolünü, siyasetin ne demek olduğunu, kısmen yanlış düşündüğümüz bazı şeyler için daha doğru yaklaşımları ve daha bir çok şeyi gözden geçirmemize vesile oldu.

    Beklenen bahar ise herkese göre farklılık gösterecektir. Bilgi birikimine sahip insanlar için daha net bir bahar tanımlaması mümkünken, çoğu insan için bahar; daha rahat bir yaşam şartlarına kavuşmak demek. Fakat genelde sorulunca “daha iyi maddi imkanlara kavuşmak” denilemediği için, “daha iyi bir dini hayat” cevabı veriliyor. Sanki bahar denilen zaman dilimi girince bir düğmeye basılacak, disklere bilgi yüklendiği gibi bize de yüklenecek ve bir anda belli bir donanıma sahip olacağız. Allah için koşturup, gece gündüz ibadet etmeye başlayacağız. Halbuki bahar geldiği için biz düzelmeyeceğiz, biz düzelince bahar gelecek. Toplum kalitesinin yükselmesi için iş gene kendimize düşüyor. Okumamız ve öğrenmemiz; öğrendiğimiz hakikatleri ise hiç bir şeye feda etmeden hayatımızda uygulamamız lazım.

    Yine de kaçak göçek yaşayan, darmadağınık olmuş hayatlar yeniden düzene ve huzura kavuşursa bahar gelmiş olur sanki. Rabbim hepsinin yardımcısı olsun.

  6. Öncelikle yüreğinize ve kaleminize sağlık. Bitti kelimesi üzdü ama bir yandan da bitenin ardından başlayacak olana heyecan ve merak saldım.
    Ne kadar çok acı o kadar yoğun bahar mı ?
    Yada hiç gelmeyesice bahar mı ? Yada artık bir an önce bitesice bahar mı ?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin