AYM: Keyfi suçlamalar, Anayasal hakların kullanımını engelliyor

HABER İNCELEME | İLKER DOĞAN  

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 10 Haziran 2021 tarihinde, Hamit Yakut isimli vatandaşın başvurusunda, Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan ‘toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının’ ihlal edildiğine karar verdi. Prof. Dr. İzzet Özgenç’in de sosyal medya hesabı üzerinden atıfta bulunduğu söz konusu kararda AYM, kişilerin ‘terör örgütü üyeliği ile terör örgütü üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme’ suçlanmasına ilişkin çok önemli tespitlerde bulunuyor.

AYM, haklarında hiçbir somut delil olmaksızın insanların keyfi bir şekilde ağır suçlarla yargılanmasının Anayasal hakların kullanımı üzerinde ciddi baskı oluşturduğuna dikkat çekiyor. Yine AYM’nin kararına göre örgüt adına suç işleme suçunun oluşabilmesi bakımından failin örgütün varlığını, örgütün silahlı olduğunu ve suçun örgüt adına işlendiğini bilmesi gerekiyor. Ayrıca failin bunu bildiği, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispat edilmeli.

Kararda ayrıca, insanların henüz ceza kanunlarında bile tanımlanmamış bir suçu işledikleri iddiasıyla ‘terör örgütü üyeliği’ gibi ağır suçlamalara muhatap olmasının Anayasa’da yer alan ifade hürriyeti, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü gibi temel haklar üzerinde baskı yapacağı hatırlatılıyor. Hamit Yakut isimli vatandaş, 19 Nisan 2011 yılında BDP Diyarbakır il binası önünde düzenlenen bir etkinliğe katıldığı için gözaltına alınarak, ‘terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçunu işlemekle’ suçlanıyor.

Hamit Yakut ile birlikte dört kişi hakkında Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesiyle kamu davası açılıyor. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, Yakut’un terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmediyor. Mahkeme ayrıca kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan ise başvurucunun 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vererek hükmün açıklanmasını geri bırakıyor.

KEYFİ KARARA YARGITAY’DAN ONAMA

‘Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme’ suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Yargıtay 9. Ceza Dairesince onanıyor. Bunun üzerine Hamit Yakut, konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıyor. Bir gösteri yürüyüşüne katılması nedeniyle terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan mahkûm edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürüyor.

Anayasa Mahkemesi, Hamit Yakut’un başvurusuyla ilgili 10 Haziran 2021 tarihinde önemli bir karara imza attı. 3 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanan kararda AYM, önemli tespit ve değerlendirmelerde bulunuyor. İnsanların hiçbir delil olmaksızın keyfi br şekilde ve ağır ithamlarla suçlanmalarının Anayasal hakların kullanımı konusunda baskı oluşturduğu üzerinde duruluyor.

ANAYASAL HAKLAR ÜZERİNDE BASKI OLUŞTURULUYOR

Türk Ceza Kanunu’nun mimarlarından Prof. Dr. İzzet Özgenç de söz konusu kararla ilgili sosyal medya hesabından önemli paylaşımlarda bulundu. İzzet Özgenç’in, “Ekte iktibas etmiş bulunduğumuz, Anayasa Mahkemesinin terör örgütü üyeliği bağlamındaki tespitini önemsiyoruz ve uygulamada dikkate alınmasını önermekteyiz.” notuyla paylaştığı AYM kararında, “Henüz ceza kanunlarında tanımlanmış bir suçu dahi işlememiş kişilerin, bir terör örgütü ile ‘örgüt üyeliği’ kabul edilebilecek kuvvette bir bağının olup olmadığının bu şekilde değerlendirilmesi (…) ifade, örgütlenme, din ve vicdan özgürlüğü ile toplantı gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi temel haklar üzerinde ciddi bir baskı oluşturabilecek bir potansiyele sahiptir.” deniliyor.

ÖRGÜTÜN AMACINI BİLEREK VE İSTEYEREK YARDIM ETMELİ

AYM kararında, başvurucunun bir gösteri yürüyüşüne katıldığı ve ihtara rağmen dağılmadığı gerekçesiyle terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği iddiasıyla cezalandırıldığı kaydediliyor. “Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçunun söz konusu olabilmesi için öncelikle ortada silahlı bir örgütün bulunması, bir kimsenin bu örgüt adına suç işlemesi fakat bu örgütün üyesi olmaması gerekmektedir. Bu suçun oluşabilmesi bakımından failin örgütün varlığını, örgütün silahlı olduğunu ve suçun örgüt adına işlendiğini bilmesi gerekir. (…) (Bir kişinin) Bir suç örgütüne yardım etme suçundan her türlü şüpheden uzak biçimde mahkum edilebilmesi için kişinin yasadışı bir örgüte, örgütün bu özelliğini ve hareketinin (eyleminin) örgütün bu amacı gerçekleştirmeye hizmet etme neticesini doğuracağını bilerek ve isteyerek yardım ettiğinin yeterli bir gerekçe ile isnat edilmesi şarttır.” ifadeleri dikkat çekici.

YARGITAY KARARLARINA ELEŞTİRİ

AYM kararında Yargıtay’ın konuyla ilgili kararları da eleştiriliyor: “Yargıtay, sadece örgüt çağrısı üzerine düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin olarak verdiği kararlarda örgüt tarafından yapılacak genel nitelikte de olsa bir çağrının varlığını o suçun örgüt adına işlendiğini kabul için yeterli görmektedir. Yargıtay’ın bazı kararlarında -bir çağrı bulunmasa dahi- örgütçe önem atfedilen gün ve olaylarla ilişkili olarak gerçekleştirilen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin de bu suç kapsamında değerlendirildiği görülmektedir. Yargıtay’ın bu yaklaşımı son derece ağır bir itham ve ceza öngören bir suça ilişkin olarak yargısal içtihatlarla getirilen ölçütlerin kapsamının belirsiz biçimde genişlemesine neden olmaktadır.

EYLEMLERDE SÜREKLİLİK ARANMALI

AYM kararında ayrıca, “Terör örgütüne üye olma suçundan her türlü şüpheden uzak bir şekilde mahkûm edilebilmesi için bir kişinin eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu dikkate alınmalı ve örgütün hiyerarşik yapısına bilerek ve isteyerek dâhil olduğu yeterli bir gerekçe ile ispat edilmelidir. Başka bir deyişle 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesi uyarınca terör örgütü üyesi gibi cezalandırılabilmesi için kişinin eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu dikkate alınmalı; terör örgütüyle organik bir bağı bulunduğu ve örgütün hiyerarşik yapısı içinde bilerek ve isteyerek hareket ettiği gösterilmelidir. Buna karşın başvurucunun davasında olduğu gibi (…) kişilerin bir hiyerarşik düzen dâhilinde hareket edip etmeme durumu değerlendirme dışında bırakılmakta; yalnızca PKK terör örgütü adına hareket ettiği düşünüldüğünde bir silahlı örgüt üyesi olmaktan mahkûm edilmektedir.” ifadeleri kullanılıyor.

BELİRSİZ SINIRLAR, ORANTISIZ CEZALAR

AYM kararında kişilerin fiilleriyle verilen cezalar arasındaki orantısızlığa da dikkat çekiliyor: “Terör örgütüne üye olma suçu bakımından aranan belirli şartlar, örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyen bir kimse yönünden aranmamakta ancak her iki kategorideki kimseler örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır. Bu durumda bir kimse terör örgütüyle zayıf da olsa bir şekilde bağlantısı bulunduğu iddia edilen bir suç işlediği gerekçesiyle ağır cezalar ile karşılaşmaktadır. Üstelik bu suçun somut olayda olduğu gibi temel hakların kullanımıyla ilgili olması durumunda örgüt adına kavramının oldukça geniş yorumu nedeniyle ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ya da örgütlenme veya din ve vicdan özgürlüğü gibi temel haklar üzerinde güçlü bir caydırıcı etki yaratılmaktadır. Açıktır ki (terör örgütü üyeliği suçu) bakımından aranan mahkûmiyet ölçütleri 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasıyla (örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme) bağlantılı olarak uygulandığında örgüt adına suç işlediği ileri sürülen kişiler aleyhine olacak şekilde belirsiz biçimde genişletilmektedir.”

TEK SUÇU ‘DAĞILIN’ İHTARINA UYMAMAK

“Somut başvuruya konu olayda da -derece mahkemelerinin değerlendirmesine göre- başvurucu ne şiddete başvurmuş ne de güvenlik güçlerine direnmiştir. Derece mahkemelerinin kabul ettiği şekliyle başvurucu, güvenlik güçlerinin ihtarına rağmen dağılmamıştır. O hâlde somut olayda başvurucunun kınanabilir tek eylemi, kanunda gösterilen usuller izlenerek yapılmamış ve başladıktan sonra şiddet hareketleri nedeniyle barışçıl olmaktan çıkmış bir gösteride ihtara rağmen dağılmamaktan ibarettir.”

ÖNGÖRÜLMEZ CEZALAR

“Başvurucu gibi göstericiler, terör örgütü adına suç işleme suçundan yargılandıklarında öngörülemez bir biçimde 3 yıl 9 ay ila 15 yıllık ilave bir hapis cezası alma riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Nitekim başvurucu, katıldığı toplantıda polis güçlerinin dağılın yönündeki uyarısına uymaması ile oluştuğu kabul edilen suç nedeniyle verilen 6 ay hapis cezasına ilave olarak 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Söz konusu müeyyidenin oldukça ağır ve başvurucu gibi şiddete bulaşmamış kişilerin davranışlarıyla ciddi şekilde orantısız olduğu da açıktır”

ANAYASAL HAK İHLAL EDİLMİŞTİR

“Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ışığında somut olayda başvurucu hakkında uygulandığı hâliyle terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçunun düzenlendiği 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasının içerik, amaç ve kapsam itibarıyla belirli olduğundan söz edilemez. Çünkü söz konusu hüküm, Anayasa’nın 34. maddesi ile korunan anayasal hakkına yönelik keyfî müdahaleye karşı başvurucuya yasal bir koruma sağlayamamaktadır. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasının uygulanmasından kaynaklanan müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı kanaatine ulaşmıştır. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin