Ayetli katliam çağrılarına karşı soruyorum: “Or’da kimse var mı?”

YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL

Şu an Türkiye’de Gülen Hareketine karşı düşük yoğunluklu bir soykırım uygulanmakta… Hayattan, devletten soyutlanıyorlar, işsiz bırakılıyorlar, açlığa mahkum ediliyorlar, devletin en temel hizmetlerinden olan sağlık hizmetlerinden bile mahrum bırakılabiliyorlar.

Uluslararası kurulaşların bahsettiği 8 aşamalı soykırımın son safhasına gelinmiş durumda. Erdoğan ve ortakları meseleyi adım adım bu noktaya taşıdı. Cemaat müntesiplerini tek tek kaçırma, yer yer de öldürme safhasından sonra anlaşılan bunu toplu katliamlara, gaz odalarına kadar vardırma planları var.

Evet, buna ramak kaldı, zira araştırmacı-gazeteci Ahmet Dönmez’in de ortaya koyduğu gibi, Erdoğan ve ortakları büyük oranda cezaevlerinde rehin tuttuğu Cemaat mensuplarını yok etme noktasında, Cemaat’in içine yerleştirmiş oldukları istihbarat elemanları vasıtası ile onları provoke edip hepsini cezaevlerinde kıtale uğratmak istemiş. 15 Temmuz da aslında bu yönde bir tezgah idi. Ama oradaki bazı sağduyulu askerler bu tezgahı görüp olaya fren koymuşlardı.

Zira istenen şu idi; 5 bini aşacak miktarda sivil halka katliam gerçekleştirecekler, galeyana gelen halk da cemaat mensuplarının üzerine saldıracak ve özellikle de cezavlerinde rehin tutulmakta olan müntesiplerini yok edeceklerdi. Akim kalan bu projeyi hayata geçirmek için, “Cemaatçiler cezaevlerinde isyana kalkıştılar” deyip hepsini kıracaklarmış. Bunu bir kaç kez de denemişler ama anlaşılan yine sağduyulu bazı kimseler bunu haber alıp devreye gitmiş ve bu katliamlara mani olmuş.

KATLİAM FETVACILARI

Hayrettin Karaman’ın “muhaliflerin katline” dair fetvası çok yankı uyandırmıştı. (Muhsin Yazıcıoğlu’nun şüpheli ölümü sonrası.) Karaman, malumunuz şu anki iktidarın fetvacıbaşısı, bir nevi şeyhülislamı. Şu ara Anayasa, AİHM, AİHS, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, şu bu evrensel hukuki hiçbir sınırı/ ilkeyi kabul etmeyen, sınır tanımayan iktidar; meşruiyetini bu korsan fetvalardan almaya çalışıyor. Referans olarak İslam’ı aldıklarını ima eden bu Siyasal İslamcılar, İslam’ın özüne ait temel buyrukları ve yasakları da bu korsan fetvalarla çok rahat aşıp geçebiliyorlar.

Karaman yaşlanıyor, ömrünü tamamlıyor. Siyasal İslamcı bu fıkıhçının pozisyonuna göz kırpan yeni bir figür var piyasada; Nurcuların ileri gelenlerinden Prof. Ahmet Akgündüz. Daha genç, daha hırslı, daha ceveylan.

Geçtiğimiz günlerde Akit TV’deki bir canlı yayına telefonla katılarak, Gülen Hareketi mensuplarının katline ferman verdi, Hucurat Suresi’ne atıf yaparak. Akgündüz, şu ara Erdoğan’ın canını sıkmakta olan Geziciler ve Kürtlerin katline de bir fetva getirirse, ikinci Karaman olmayı, yeni şeyhüslislam kabulünü garantiler gibi… Gerçi Akgündüz’ün fetvasının içinde Gezicileri vb bütün muhalifleri kapsayan bir kıtal zaten mevcut. Kılıcı ortaya koyuyor, yaranmak istediği iktidar da bunu alarak istediğini, istediği tarafından kesebilir. (Kaldı ki Akgündüz, darbeden sonra da hükümete yaranmak için Gezi olaylarını gündeme getirmiş, darbe komisyonunda Gezi olaylarının 1. Darbe girişimi olduğunu söylemiş, orada da “Hucurat Suresi’ne göndermede bulunmuştu. Oraya bakılabilir.)

Akgündüz’den önce ETÖ’den birileri vb de Cemaat’in katline dair mırıldanmalarda bulunmuşlardı, “Çok merhametli gidliyor” diye de iktidar kalemşörleri buna destek olmuşlardı. Hatta birisi tarihi olaylara atıfta bulunarak, “Osmanlı’da da vardı böyle muhalifleri yok etme, Cemaat mensupları da hendeklere atılıp yakılsın!” diyenler bile çıktı.

NURCULUK?

Akgündüz’ün durumu daha bir acaip! Çünkü onun çıkışı IŞİD’i (DEAŞ’ı) hatırlatıyor; dini, Kuran’ı refere ederek bu katliamları meşrulaştırmaya çalışıyor. Şöyle bir de çelişkisi var:

Bu fetvadan yola çıkılmış olsaydı yeryüzünde şimdiye bir tane “Nurcu”nun kalmaması gerekirdi. Zira hareketin kurucusu Bediüzzaman Said Nursi, Tek Parti döneminde muhalif ve zararlı kabül edilmiş ve ömrü boyunca hapislerde, tecritlerde, sürgünlerde tutulmuştur. Onun talebeleri de aynı akıbete uğramış ve o dönemlerde hapishaneler Nurcularla dolup taşmıştı. Dönemin muktedirleri, Tek Partisi o kafa ile hareket etseydi hapishanelerle uğraşmaz hepsini kurşuna dizerlerdi. Allah’tan onlar, bu zalimlerden daha insaflıymış!

Türkiye tarihi ise bu katliamlara yabancı değil. Muhalif görülenlerin Ermeni Tehcirinde, Dersim Katliamında, Sivas ve Maraş katliamlarında, 6/7 Eylül olaylarında nasıl bir anda binlerin kanına girilebildiğini bu topraklarda acı şekilde gördük. Bu soykırımcı IŞİD kafası oldukça, daha da yaşarız gibi. Soykırım deyince akla Hitler vs geliyor ama bunlar çok daha tehlikeli ve feci! Zira bu katliamlarına dini, Kuran’ı, Allah’ı alet ediyorlar. Böyle hesaplar yapanlara Kuran’ın ifadeleri ile diyeyim (Müddesir/18-25):

Zira o (nankör kişi), düşünüp taşındı ve ölçüp biçti. Kahrolası, nasıl da ölçüp biçti! Sonra, tekrar canı çıkasıca, nasıl da ölçüp biçti! Ardından (kararını) kontrol etti. Peşinden, yüzünü ekşitti, suratını astı. En sonunda (gerçeğe) sırtını döndü…”

HUCURAT SURESİ

Nurcu olduğunu söyleyen Ahmet Akgündüz, Hucurat Suresini referans göstererek, “Cemaatçiler içinde her ne kadar samimi insanlar olsa da hepsinin katline” ferman veriyor. Halbuki Nurculuğun kurucusu Bediüzzaman Hazretleri:

“Ey mü’mine kin ve adâvet besleyen insafsız adam! Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz.” der. Bediüzzaman Hazretleri bunu derken Hucurat Suresi’ni bilmiyor muydu?! Veya Yezid’e biat etmeyen Hz. Hüseyin ve ailesi Kur’an’ı bimiyor muydu? Bu kafaya göre, Kerbela’da Hz. Hüseyin (r.a.) ve ailesini katleden Emeviler, Yezid ve adamları doğru bir şey mi yapmışlar yani?! Tarih ve insanlık biliyor ki yanlış yaptılar. Bütün insanlığın yüreğini kanattılar. Ki, Allah’ın laneti bütün o katliamcıların üzerine olsun!

Peki, Akgündüz’ün atıfta bulunduğu suredeki ayetler ne diyor:

HUCURÂT-6: “Ey iman edenler, eğer size bir fasık bir haber getirirse onu iyice araştırın, sonra bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.”

HUCURÂT-9: “Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle çarpışırlarsa, hemen aralarını bulun barıştırın! Şayet biri ötekine saldırıyorsa, Allah’ın emrine dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse, yine adaletle aralarını düzeltin ve hep insaflı olun. Çünkü Allah adaletli davrananları sever.” Günümüzde ise bir iktidar, devletin bütün imkanlarını kullanarak bazı toplulukları (Gezi, Cemaat, Kürtler, Aydınlar vs) yok etmeye çalışıyor, Akgündüz gibileri de buna çanak tutuyor!

Bu ayetin “Sebeb-i Nüzûl”una gelince; Ayet, Hz. Peygamber devrinde Evs ve Hazreç kabileleri arasında meydana gelen bir savaş hakkında nazil olmuştu. Tefsirde: “Bâğî kimse, hadiste geldiği üzere, harpten alıkonduğunda bırakılır. Çünkü bu, Allahın emrine gelmektir. Ayrıca, ayetten anlaşıldığına göre, saldırgan olanlara önce nasihat etmek ve iki taraf arasında sulhu gerçekleştirmeye çalışmak gerekir. Ama bu gayretler netice vermezse, saldırılan tarafa yardım edilmelidir.” Denilmektedir.

HUCURÂT-10: “Müminler ancak kardeştirler, onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, rahmete layık olasınız!” deniyor ama bu ayrışmayı, kıtalı önleme yerine güç sahiplerine “daha çok vur, hepsini kazı!” deniyor!

HUCURÂT-11: “Ey iman edenler! Bir topluluk bir toplulukla alay etmesin; belki de onlar kendilerinden daha hayırlı olurlar; bir takım kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki onlardan daha hayırlı olurlar. Bir de kendi kendinizi ayıplamayın ve kötü lakaplarla atışmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü isimdir! Her kim de tevbe etmezse, işte onlar kendilerine zulmedenlerdir.” Deniyor. Rüşvetlere yüzde 20’ye kadar cevaz veren, dini tahrip edip bu güç azgınlarına arka çıkmaya “AK”lamaya çalışan Akgündüzlere, Kuran’dan başka ne denir ki?!

YASALAR NE DİYOR?

İşin dini, fıkhi boyutunu din alimleri daha iyi irdeleyeceklerdir. Biz için günümüz hukuku boyutuna bakalım.

Prof. Ahmet Akgündüz, 15 Temmuz 2016 tarihli şaibeli darbe girişiminden beri2 yıldır, hükümete muhalif gördüğü kimseleri bu ayete atfen soykırıma çağırıyor; önce Gezi Eylemcilerini, şimdi ise Gülen Hareketi mensuplarına…

Türk Ceza Kanunu’nun ‘Soykırım’ı düzenleyen  m. 76’da, ‘bir topluluğa karşı’ soykırıma varan suçlar işlenmesi halinde bütün faillerine ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verileceği ifade edilir. Yargıtay içtihatlarında buna benzer birleşik suçlarda her eylem için ayrı ayrı cezalandırma yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı kanun maddesinde geçen şu hükmü tekrarlayalım: ‘Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.’ Dolayısıyla da bugün belirli gruplara karşı sistematik ve aşama aşama soykırım uygulayanlar, (En başındaki siyasi sorumlusundan, en alttaki polisine, gardiyanına, MİTçisine kadar…) hepsi –tek tek bütün cinayetlerden vb- şahsen sorumlu tutulacaklardır.

Nitekim yine TCK ‘İnsanlığa karşı suçlar’ kısmında (M. 77), bütün sorumlular hakkında ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları’ verileceği ve her ölüm ve işkence için de herkesin ayrı ayrı sorumlu tutulacağı kaydedilir. Nefret söylemleri, nefret suçu da aynı babda değerlendirilebilir.

Bu konuda hukuka inanan bir savcı varsa, bu şahıs hakkında “soykırım” ve “insanlığa karşı suçlar” kısmında geçen maddelere istinaden soruşturma başlatmalıdır. Aksi taktirde görevi ihmal suçunu işlemiş olurlar.

AİHM NE DİYOR?

A.Akgündüz’ün söyledikleri “ifade özgürlüğü” bağlamında değerlendirilebilir mi?

AİHS 10. maddeye göre: “1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar.”

AİHS, her ne kadar ifade özgürlüğünü güvence altına almış olsa da bu hak mutlak değildir ve m. 10/2 kapsamındaki şartların gerçekleşmesi halinde bu özgürlükler sınırlanabilir; en başta da “nefret söylemleri” ve “soykırımı çağrıları” halinde.

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi (MSHUS)’nin 19. ve 20. maddeleri ile Her Türlü Irk Ayırımcılığının Kaldırılması Uluslararası Sözleşmesi’nin 4. maddesi uluslararası sözleşmeleri de “nefret söylemleri”nin engellenmesi girişimlerine örneklerdir. (Nefret Söylemine Dair Bakanlar Komitesi’nin Devletlere Yönelik R(97)20 Sayılı Tavsiye Kararı’na bakılabilir.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), nefret suçlarını, “kişilere ya da malvarlığına karşı, kişinin ırk, ulusal veya etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, ruhsal veya fiziksel engel, cinsel yönelim ya da benzer faktörler nedeniyle maruz kalınan her türlü suç” şeklinde tanımlamıştır.

Nefret suçlarında saldırgan, hedefini kişinin mensubu olduğu grup nedeniyle seçmekte olup bu konuda asıl önemli olan saldırganın seçtiği kişi olmayıp -yani o gruba mensup olan herhangi birinin olması- mağdurun mensup olduğu grup önem arz etmektedir.

AİHM, dini nefreti de 17. madde kapsamında incelemiştir. Norwood v Birleşik Krallık başvurusu, AİHM tarafından dini nefret ile ilgili verdiği bir karardır. Başvurucu İngiliz Ulusal Partisinin bir üyesi olup İkiz Kuleleri alevler içinde gösteren bir posteri penceresine asmıştır ve bu posterde “ İslam Britanya’dan dışarı- Britanya halkını koruyun” yazısını da yazmıştır. Mahkeme yapılan bu fiillerin şiddetli bir şekilde bir dini gruba yöneltildiğini, Sözleşme’nin temel değerleriyle bağdaşmadığını ve böylece de başvuruyu 17. madde kapsamında değerlendirmiştir.

Nefret söylemi, AİHS ve AİHM açısından çok hassas konulardır ve bu konuda bir çok kararlar bulunmaktadır. Yerin darlığından dolayı bu kısmı sınırlı tutuyoruz.

KÖTÜLÜĞE PRİM VERMEK

Geçen yıldan beri, mağdurları “ortak tepki vermeye” çağırıyorum. Kötülüğe sessiz kalındıkça, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” dendikçe sıranın başkalarına da geleceğini her fırsatta dile getirmeye çalıştım. Bu bağlamda sık sık atıfta bulunduğum “Sarı öküzü vermeyecektik” sözü herkes tarafından da söylenmeye başlandı.

“Bana ne, yesinler birbirini, bu kavga AKP ile Cemaat arasında” diyenler, bu işin hiç de öyle olmadığını anlamaya başladı.  Zira bu gidişat, örnek alındığı şekliyle Hitler Almanyası istikametinde bir gidiş. Tek Adam olma ve kendi diktasını kurma yolunda gidenlerin, bir topluluğu “şeytanlaştırarak” halkı kendi etrafında kenetlemesi olduğunu diğer muhalifler de anlamaya başladı. Ne zaman: kendileri de o deli saçması “Fetö gerekçesi” ile içeriye alınmaya başlandıkça, o gerekçeyle soruşturulmaya başlandıkça! (E. Çölaşan soruşturması gibi…)

Akgündüz gibilerin, “Geziciler de katledilsin, Cemaatçiler de katledilsin” diye çığırtkanlıkta bulunup durması işin başka bir boyutu artık. Bütün devlet mekanizmalarının ele geçirildiğini düşündükleri esnada grup grup, hedefteki insanların yok edilmesinden bahsediyoruz!

Ortada organize ve derin bir kötülük var! Ve bu kötüler, Lev Tolstoy’un da dediği gibi, “kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.”  Kimse bile bile kötü değildir, ama “her kötülük, bilgi sanılan bir bilgisizlikten gelir” (Socrates) Bir ayeti yorumladığını sanarak yapar bu kötülüğü bazen, bu olaydaki gibi..!

Önü alınmazsa da bir yangın gibi bütün apartmanın katlarına sıçrar, herkesi yakar kül eder. Kötülük için “ateştir” der Yusuf Has Hacib ve “ateş ise yakıcıdır onun yolunda geçilebilecek bir geçit yoktur” diye ekler. Alev Alatlı’nın Türk toplumundaki azgın cehalet kötülüğünü sorguladığı dörtlüsündeki gibi soruyorum:

“Or’da Kimse Var mı?” (“Is there anybody there?”)

Simada tebessüm. El cevap:

Sükut, sükut, sükut.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Birileri Hollanda mahkemesine bahsettiginiz suclamalar ile ilgili suc duyurusunda bulunmali degil midir?

    Sadece Egitim Bakanliginin arastirmasina seviniyoruz, neden Hollandada yasayan birisi suc duyurusunda bulunmuyor.

    Belki acilan davanin kapsami da zamanla genisleyerek ulkedeki soykirimin tescili anlamina gelebilir.

  2. Sitenizi günlük olarak takip ediyorum. Büyük emek veriyorsunuzdur eminim. Ama yazılım yanlışları dolayısıyla bazı yazıları sonuna kadar okuyamıyorum; baştan savma hazırlanıp sunulan bir ürün hissine kapılıyorum. Bu hususta daha hassas olmanızı bekliyorum. Saygılarımla.

  3. Kotuluk bilerek planli bir sekilde uygulanan bir eylemdir hele birde bir topluluk halinde isleniyorsa, A plani oldugu gibi isin ters gitmesi durumunda B plani hatta C, D ….. planlarida vardir . Insanligin gercege uyanisini , hayatin daha mutlu surdurulebilecegi daha farkli bir yasamin mumkun oldugunu, insanin degisip iyilik uzere topluma entegre olabilecegi ve toplumun dirilip kontrol edilme yonetilme gereksinimi olmadan kamu duzenini kendi kurup isletebileceginin bilinmesini istemiyorlar ve bu gercegin ortaya cikmamamasi icin bu zulumleri yapiyorlar. Zira eger ortaya cikarsa siyasetciler olarak millete hesap veren memura donusup haksiz kazanclarin bitecegini cok iyi biliyorlar. Bu durum onlarin kotulugunu katmerli yapiyor. Bu noktada butun siyasi kesimlerin muhalif goruntu altinda ayni maksatta oldugunu goruyoruz birbirlerini destekliyorlar. Muhakkak iclerinde helal sut emmis durust insani vasfi olan vardir ama sesleri cikmiyor. Beduuzzaman bosuna imana ve kurana hizmet edecek olanlar siyasetten uzak olsun tembuhini yapmamis. Isleyisi cozmus. Zira hak ve adalaetin merhametle toplumsal yapiya islevlik kazandirilmasi insana sahip cikilmasi dinin emirlerinden. ( Adimlarinizi en yavas atana gore atiniz . Hz. Muhammed SAV)

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin